FETÖ, CIA ve AJANLAR

FETÖ, CIA ve AJANLAR


Fetullah Gülen ABD’ye CIA koruması ile yerleşmişti. Bu sıkı ilişki hep reddedildi. Ancak büyükelçilerin tavırlarından deşifre olan ajanların itiraflarına kadar birçok gelişme FETÖ’nün bir CIA projesi olduğunu kanıtlar nitelikte.
Fetullah Gülen ABD’ye CIA koruması ile yerleşmişti. Bu sıkı ilişki hep reddedildi. Ancak büyükelçilerin tavırlarından deşifre olan ajanların itiraflarına kadar birçok gelişme FETÖ’nün bir CIA projesi olduğunu kanıtlar nitelikte.
“CIA’den tam otuz yıl önce emekli oldum. Beş yıldır Türkiye’ye ayak basmadım. 15 Temmuz’da Kanada’daydım. İslamcı hareketler içinde ABD’ye bir güvenlik tehdidi teşkil edecek son hareket Gülen’inki. Washington’da hiç kimse Gülen’in bir ‘güvenlik tehdidi’ ya da ‘terörist’ olduğuna inanmamıştır. Darbenin Gülen’in talimatıyla gerçekleştiğinden daha da kuşkuluyum (Hizmet gibi 2 milyon üyesi bulunan bir hareket içindeki Gülenci bir avuç subayın amatör bir darbe planında rol alması olmayacak şey değil elbette, ama Erdoğan’dan nefret eden ve darbeyi gönülden desteklemiş olabilecek binlerce Türk subayı var). Hakkını teslim etmek gerekir ki Gülen darbe girişimini en kuvvetli ifadelerle kınadı. Dahası, darbe girişimine kadar Hizmet hareketinin karıştığı tek bir siyasi şiddet söz konusu değil. Tersine, Gülen nereden gelirse gelsin İslam’da şiddeti reddetmiş biri. Erdoğan, giderek buyurganlaşan davranışlarının ve ülkenin kutuplaşmasının bedelini 2019 seçimlerinde ağır ödeyecek. Tabii o seçimler adil olursa.”
Bu sözler kendi ifadesiyle CIA’den otuz yıl önce emekli olan ve Türkiye’deki tek görevinin 1960’larda İstanbul şefliği olduğunu iddia eden Graham Fuller’e ait. Oysa sadece İstanbul’da görev yaptığını belirten Fuller tam bir Ankara aşığı. Resmi olmayan kayıtlar, onun yakın döneme kadar Ankara’da CIA’in Ortadoğu masasını bizzat yönettiğini söylüyor. Kendisi ise Ankara sevgisini gerçekten açıklamalı çünkü kızının adı Ankara Fuller.
Kızının Adı Ankara Olan CIA Şefi
Bu isme aşinalığımız ise 1960’lardan çok sonra oldu. Özellikle 2006’dan sonra ne zaman Fetullah Gülen bahsi geçse yanında Fuller de anılıyordu. Zira sağlık sorunları nedeniyle ABD’ye gittiği iddia edilen Gülen bu kısa ziyaretin sekizinci yılında ABD’de oturum izni almaya çalışıyordu. Ancak FBI onu pek de güvenilir bulmuyordu. Fuller işte tam da bu noktada devreye girdi.
Gülen 21 Kasım 2006’da SRC-07- 035-53075 dosya numarasıyla ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Bürosu’na yeşil kart için başvurdu. 21 Mayıs 2008’de bu arzusuna CIA’in yetkili isimlerinin devreye girmesiyle kavuştu. On dokuz sayfalık referans mektubunda CIA görevlileri Graham Fuller, George Fidas ve ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz de vardı. CIA’nin göçmen bürosu ile görüşüp lobi yaptığı ABD basınında yer aldı. Dosyada Gülen’in 1998’de Papa II. Jean Paul’e yaptığı ziyaretin bilgisi de bulunuyordu.
Referans olan diğer isimler arasında Amerika Yunan-Ortodoks Başpiskoposluğu rahibi Alexander Karloutsos, Georgetown Üniversitesi İslam tarihi profesörlerinden John Obert Voll, Dartmouth College Antropoloji bölümü profesörleri Ralph ve Richard Lazarus, Amerika Evangelical Lutheran Kilisesi Arkansan-Oklahama Bölge Sorumlusu Floyt M. Schoenhals, Roman Katolik Kilisesi İsa Peygamber Dinlerarası Diyalog Sekreterliği Papazı Thomas Michel, Catholic Theological Union Başkanlığı’na Vatikan tarafından atanan Papaz Donald Senior, Rice Üniversitesi Boniuk Merkezi Dini Hoşgörüde İlerleme çalışması idarecisi Jill Caroll, Universty of California Riverside kampüsü Papazı Terry Mathis ve Georgetown Üniversitesi kurucu direktörlerinden John L. Esposito gibi isimler vardı. Bu isimler mektuplarında papaz ve eğitimci arasındaki farkı anlatıyor ve Gülen’in bir din adamı değil eğitimci olduğunu söylüyordu.
Referanslar işe yaradı. Üstelik bugünlerde Donald Trump’ın başkan olduğu ABD seçimlerine Rusya’nın müdahalesini araştırmakla görevli olan ve dosyayı ısrarlı bir şekilde Halkbank eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla’nın yargılandığı dava ile birleştirip Türkiye’yi de soruşturmaya eklemeye çalışan Robert Mueller o yıllarda FBI Başkanı yetkisiyle Gülen ve ABD okulları hakkındaki tüm suçlamaları düşürdü.
İstanbul Doğumlu Bir İstihbaratçı
Tüm bunlara rağmen ABD’de “Gülen” deyince akla ilk gelen isim Fuller değil Henri Barkey oldu. Musevi bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğan Barkey Pennsylvania Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi profesörü ve Ortadoğu uzmanı olarak nam saldı. CIA ile hiçbir ilişkisi olmadığını söylese de 1998-2000 yılları arasında Amerikan Dışişleri Bakanlığının Politika Planlama Bölümü’nde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Irak ve istihbarat alanlarında direkt Dışişleri Bakanına bağlı olarak görev yaptı. Ana dili gibi Türkçe konuşuyordu. Gülen ve FETÖ’yü ABD’de en çok o savundu.
Tek savunduğu ise bu değildi. Yakın mesai arkadaşı Graham Fuller ile birlikte Kürt Sorunu adlı kitabı yazdı. PKK’nın Türkiye ve diğer üç bölge ülkesinden (İran, Irak, Suriye) toprak kopararak bağımsız Kürt devleti kurma projesine arka çıktı. Örgüt elebaşı Abdullah Öcalan 1998’de Suriye’den çıktıktan sonra onunla görüşmek üzere Graham Fuller’le birlikte Roma’ya gitti. PKK’dan sonraki durağı FETÖ olmuştu. Her fırsatta ABD medyasında FETÖ’nün masum bir düşünce hareketi olduğunu savundu. Gülen’in CIA ile hiçbir bağının olmadığını iddia etti. Ancak bizzat kendisi Gülen’in ABD’deki dinlerarası diyalog çalışmalarını yürüten Rumi Forum organizasyonunda profesyonel olarak yer aldı. ABD’de FETÖ’cü Prof. Ali Yurtsever ile birlikte birçok çalışmaya imza attı. 15 Temmuz sabahı ise Büyükada’daki skandal toplantı da onun imzasını taşıyordu. O da darbe davasında hakkında yakalama kararı çıkarılanlar arasına girdi.
Elçilerin Darbe Dansı
Soğuk Savaş döneminde sıkça anlatılan bir şaka vardı. Soru: “Amerika’da neden hiç askeri darbe olmaz?” Cevap: “Çünkü orada Amerikan Elçiliği yoktur.”
Birçok uzmana göre bu aslında bir şaka değildir. Üstelik Soğuk Savaş yıllarıyla da kısıtlı olması düşünülemez. Zaten FETÖ’nün ya da 2013’ten 2016’ya kadar anılan adıyla Paralel Yapı’nın darbe girişimlerinde elçilerin isimleri sıklıkla geçti.
17 Aralık’ta FETÖ’nün en büyük yargı kumpasının düğmesine basılırken ABD’ye “Bizim çocuklar başardı” mesajının gitmesi an meselesiydi. Ancak o mesaj önce İstanbul’da verildi. Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone 17 Aralık’ta operasyonun başlamasının ardından Avrupa Birliği (AB) diplomatlarını ağırladığı özel bir davette baklayı ağzında çıkaracaktı:
“Halkbank’ın İran’la ilişkilerinin kesilmesini istedik, dinlemediler. Bir imparatorluğun çöküşünü izliyorsunuz.”
Bu sözlerden sadece iki gün sonra ise Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarattan Sorumlu Müsteşarı David Cohen İstanbul’a geldi. Hiçbir hükümet yetkilisiyle görüşmeyen Cohen Türkiye’deki bankaların müdürleriyle toplantı yaparak İran konusunda uyarılarda buldu. Ancak Cohen bir iddiaya göre o sırada halen görevde bulunan FETÖ’cü polisler tarafından Halkbank Genel Müdürlüğüne götürüldü. Kendisine burada nelerin verilmiş olabileceği ise geçtiğimiz günlerde Hakan Atilla’nın yargılandığı davada yaptığı tanıklık ile anlam kazandı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak Ricciardone’den sonra gelen isim ise John Bass oldu. Bass’in 15 Temmuz veya FETÖ ile somut bir ilişkisi uzun süre ortaya çıkmadı. Bass’in rolü görevi bırakmasına birkaç gün kala anlaşıldı. 21 yıldır ABD’nin İstanbul Konsolosluğu’nda çalıştığı belirlenen ancak ABD makamlarının Türkiye’ye bu bilgiyi vermeyi gerek duymadığı Metin Topuz’un FETÖ’den yakalanmasıyla Bass’in tüm tavrı değişti. ABD hükümetinden bağımsız bir şekilde Türkiye’ye vizeyi askıya aldıran Bass, Metin Topuz’un FETÖ ile ilişkisi olmadığını iddia etti. FBI’a bağlı DEA ile narkotik operasyonlara katıldığı belirlenen Topuz’un İstanbul Emniyetindeki FETÖ’cü polis şefleri Yakup Saygılı, İbrahim Şener, Yasin Topçu ve FETÖ’cü savcı Zekeriya Öz başta olmak üzere 121 örgüt üyesi isimle irtibatta olduğu anlaşıldı. Topuz ifadesinde FETÖ’cülerle irtibatı ABD Adalet Bakanlığı Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA) ajanı Jason Sandoval’dan aldığını itiraf etti. Sandoval’ın Topuz vasıtasıyla FETÖ’cü polis şefleriyle defalarca görüştüğü kamera kayıtlarıyla ortaya çıktı.
Konsolosluktan Çıkan Ajan
Topuz daha sonraki ek ifadesinde İstanbul’dan konsolosluk DEA görevlisi James Long, 17-25 Aralık operasyonlarını yürüten FETÖ şüphelisi İstanbul eski Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, eski Mali Şube Müdür Yardımcısı Yasin Topçu ve söz konusu operasyonlarda dinleme yapan büronun amiri İbrahim Şener ile 24 Eylül 2012’de ABD’ye gittiklerini söyledi. İfadesinde bu heyetle ilk önce Washington Savcılığına giderek Bölge Savcısı Daniel Grooms ile görüştüklerini anlatan Topuz daha sonra DEA Genel Müdürlüğünde Finansal Suçlar Bölüm Başkanı Brian McKnight, koordinatör Mark Snyder, diğer koordinatörler Margaret Williams ve Michael Barbuti ile buluştuklarını anlattı.
John Bass’in Türkiye-ABD ilişkilerini neredeyse bitirme pahasına koruduğu Topuz hakkında elde edilen son bulgu ise FETÖ/17 Aralık-ABD/15 Temmuz bağlantılarını net bir şekilde ortaya koydu. Bass vasıtasıyla ABD’den Türkiye’ye “Metin Topuz’un cep telefonunu iade edin” notasının gelmesinden bir hafta sonra o telefondan ABD’li bir diplomat ile yapılan görüşmeler ortaya çıktı. Topuz’un “Reza Zarrab” başlığı ile kurduğu bir grupta ABD’li diplomat K’ya Rıza Sarraf’ın Miami’de tutuklandığı ve FBI’a başarılar dilediği görüldü. Diplomat ise Topuz’a “O İranlı. Çok yakında konuşmaya başlayacak” diyerek müjde veriyordu.

Tarık Dağlı – Kriter Ocak 2018
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, Fetullah Gülen. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *