Din adı altında Arap milliyetçiliği ve silinmek istenen Türklük

YENİÇAĞ – Erdem AVŞAR – 29 Ocak 2023

Din adı altında Arap milliyetçiliği
ve silinmek istenen Türklük

Türk evladına ne olduğunu bile bilmeden verilen Arap isimleri, Arap kültürü ve geleneklerini din diye öğretmeleri, Türk kültürüne, Türk bilincine saldırmaları Türk insanını tamamen Araplaştırmak için…
Son darbeyi de akın akın ülkeye giren Arap nüfusu ile vurmak hedef. Yıllardır mücadele edilen Türklük bilincini tamamen yerle bir etmek adına Araplaştırma çalışmaları tam karşılığını vermediği için milyonlarca Suriyeli, Afganistanlıyı, Pakistanlıyı ve benzeri Araplaşmış kitleleri, Türk milletinin içine soktular. Kutsal Türk vatandaşlığını üç paralık ettiler.
Ülkeye etnik bir darbe vurdular.
Kaynaştırma “şirinliği” altında Türk kültürünü, Türklük bilincini silmek için Türk’ü de tamamen Araplaştırmak için uğraşıyorlar. Arap zihniyetiyle, Arap hayranlığıyla hareket eden Türkler, çoktandır peyda oldu. Türklük onurundan mahrum olan ve haddini aşarak “Türklük’ten istifa ettiğini” dile getiren zihniyet bu ülkeye verilebilecek en büyük darbenin fitilini ateşlemektedir.
Gerçi sizin gibilerin Türklük onurundan ‘istifa’ etmesi Türklük için bir şereftir… 10 bin yıllara dayanan köklü bir geleneğe
köklü bir soya bağlı olmak olabilecek en büyük onur olsa gerek. Ancak din adı altında insanları Türklüğünden soğutuyorlar. Türklük bilincinden uzaklaştırıyorlar.
Mesele asla din düşmanlığı değil.
İnsanlar dinini Türk olarak yaşamaya devam etmeli. Hangisi dinin gereğidir, hangisi Arap geleneğidir bunun altı çizilmeli. Evlatlarımıza bilip bilmeden Türk adı vermekten geri durmalıyız. İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç, çocuklara Arapça isim verilmesi olayını şöyle anlatıyor:
“Bu kesinlikle asimilasyon politikasıdır. İslam’ın Arap milliyetçiliğine alet edilmesidir. Arap olmayan halkları İslam yoluyla Araplaştırma hareketinin önemli ayaklarından birisidir bu adlar konusu. Kur’an’ın hiçbir yerinde, Hz. Muhammed’in hadislerinin hiçbir yerinde Arapça ad zorunluluğu diye bir şey söz konusu değil”
İşte gerçek bu, insanlar din adı altında Araplaştırılmak isteniyor. İslam dini aslında bir Araplaştırma politikası olarak kullanılıyor. Arap dili ‘Allah’ın dili’ ilan edilip onsuz ibadet yapılamayacağı dayatması dinleştirilmiştir. Emevi krallığı, tüm İslam bilgi ve düşünce mirasını Araplaştıracak, Arapların ve Arapça’nın üstünlüğünü dinleştirecek büyük bir operasyona girdi. Arapça okuma-yazma bilmeyen tüm insanları ‘ümmi’ kabul edecek kadar zalimleşen bu anlayış,
Allah ile aldatan tezgahın Arapça takımı tarafından fıkıh kitaplarında hala yaşatılmaktadır.
Bugünkü İslam bilgi mirasının, özellikle fıkıh ve kelam (İslam teolojisi) kaynaklarının hemen her sayfası bu yozlaştırma ve Araplaştırmanın ürünleriyle doludur. Ve Kuran’ı değil de bu ürünleri din olarak kutsal tutmak isteyen zihniyetler, akıl almaz oyunlar sergileyerek insanımızı aldatmakta ve sömürmektedir. Osmanlı imparatorluğu da görünüşte Arapları yönetiminde tutması rağmen, bu kutsallaştırılmış Arabizmin kültür hegemonyası altında,
farkında olmadan Arap esaretine girmiştir.
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Allah İle Aldatmak kitabında şöyle diyor:
“Arapça bilmeyenlerin Kuran’a el süremez hale gelmesi, sömürücülerin din üzerinde kurdukları baskıyı kutsallaştırmış ve Müslüman kitleyi onlara teslim olmaya mecbur ve mahkum etmiştir.
Din onların elinde, istediklerini istedikleri kalıba dökmek, istediklerini almak, istediklerini engellemek için kutsal-dokunulmaz bir araç olmuştur.”
Arap ırkının üstün ırk olduğuna inanmak, Arap için her şeyin üstündedir. Kendisi dışındakilere ‘acem’ yani ‘ötekiler-yabancılar’ der ve onları ‘köleler veya azatlı köleler’ anlamındaki ‘mevali’ sıfatıyla anar. Dine saygı ve bunun oluşturduğu duygusal zemini, Arapların üstünlüğüne basamak yapan aldatma, Arapları sevmenin bir din emri olduğunu da iddia etmiştir.
Türklerin Müslümanlığı kabul etmesi de resmi tarihin taraflı olarak ele aldığı konulardan biridir. Din ve milliyet çizgisinde oluşturulan resmi tarih, genellikle “Türklük” ile “Müslümanlığı” neredeyse eşanlamlı kavramlar olarak kullanma gafletine düşer. Türkler ile Araplar arasındaki temas 600′lü yılların sonunda, Dört Halife Dönemi’nin sonunda başlamıştır. Türklerle Araplar Maveraünnehir’de yani bugünkü Kazakistan, Özbekistan , Türkmenistan ve İran’a kadar yayılan bölgede karşılaşmışlardır.
Çatışmalar Horasan’da, Semerkand, Buhara gibi kentlerde odaklanmıştı. Kuteybe Bin Müslim, Yezid Bin Mühelleb, Said Bin Haraşi, Eşres Bin Abdullah, Nasr Bin Seyyar gibi Horasan valileri, binlerce Türk’ü öldürmüş Arap komutanlardı. 700′lü yıllarda Horasan, çok şiddetli savaşlara ve aldatılarak teslim alınan Türklerin acımasızca kılıçtan geçirilmelerine tanık oldu.

Fakat bu savaşlara ve kanlı olaylara karşın, sözde resmi tarih,  Türklerin kendi özgür iradeleriyle Müslümanlığa geçtiklerini savunma hatasında ısrar eder. Türklerle Araplar arasındaki çatışmalar, çekişmeler, savaşlar daha sonra da devam etmiş, Araplar egemenliklerine aldıkları Türkleri, ordularında asker ve komutan olarak kullanmaya başlamış ve sonuç olarak Türkler Müslüman olmuşlardır.
Bunları daha önce de detaylı bir şekilde yazmıştım. Türk egemenliği altında kaldığı sürece Arap, Araplığını unutmamış ve yüzyıllar boyunca kendisine hükmeden Türkün ne dilini, ne geleneklerini, ne kültürünü ve ne de niteliklerini almıştır.
İlhan Arsel, Arap milliyetçiliği ve Türkler kitabında şu ifadelere yer veriyor:
“Ve yine din ve dil öğesinin Araplık benliğini yaratan, Arapları ulusal bir ruhta birleştiren değer  olduğunu, zira peygamberin dahi Arabi elin ve dil öğesiyle tanımladığını ve zaten İslam dininin esas itibariyle Arabın kendi dini olduğunu ve Araplar arasında ulusal birlik bilinci yarattığını ve yine Arapçanın Araplar arasında ortak bir ruh sağlayacak (hatta Arap olmayanı bile Arap yapacak) güç taşıdığını kabul etmişlerdir.”
Arap-Türk ilişkilerini yakından incelemiş yazarlarımızdan biri, İsmail Hamî Danişmend, Türk Irkı Niçin Müslüman Olmuştur? adlı kitabının Arap Irkı’nın Tarihî Türk Düşmanlığı başlıklı bölümünde şöyle der:
“…Arap menâbiinde ve bilhassa Tefsir ilminde, Türkler insanlık düşmanı bir canavar sürüsü şeklinde tasvir edilmişler, akıl ve iz’ana sığmayacak iftiralara uğramışlar ve ezcümle yamyamlıkla itham edilmişlerdir.”
Doğrudur, yeryüzünde hiçbir ulus için Türkün aleyhinde olduğu kadar yazı yazılmamış ve söz sarf edilmemiştir.
Tarihin en ünlü kişileri, hemen hemen söz birliği edercesine ve aynı tonlarda, aynı duygularda, birbirleriyle yarış edercesine, Türk’e karşı husumet kampanyası sürdürmüşlerdir. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk Türklük bilincini yeniden alevlendirdi…
Şöyle diyor Gazi Paşa:
“Kaza ve Kader, Talih ve Tesadüf deyimleri Arapça’dır…Türkleri ilgilendirmez”
Türk yarınınI kadere bağlamaz, bağlamamalı da ve Türk, Arap milliyetçiliğine alet, oyuncak olmamalı.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/din-adi-altinda-arap-milliyetciligi-ve-silinmek-istenen-turkluk-623961h.htm
This entry was posted in DİN-İNANÇ, Tarih, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *