JURİSTOKRASİ * TÜRKİYE YARGI ELİYLE AĞIR BASKI DÖNEMİNE GİRDİ * AKP’nin kısır döngüsü

JURİSTOKRASİ;

Jüristokrasi yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Yunanca “krito” (hakim) ve “arkhe” (hükûmet) kelimelerinden türetilmiş olan kritarşi sözcüğü de bu kavramın yerine kullanılmaktadır.

Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Jüristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. İlk defa Ran Hirschl’in 2004’te yayınlanan Towards Juristocracy kitabı ile gündeme gelmiştir. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Jüristokrasi


OTOKRASİ, KLEPTOKRASİ, JURİSTOKRASİ,
TEOKRASİ, PATRİMONİAL SULTANLIK…

Türkiye; DÜNYADA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ (2024 WJP Hukukun Üstünlüğü Endeksi) sıralamasında 142 ülke arasında 117’nci sıradadır. Türkiye; Lübnan, Liberya, Sierra Leone, El Salvador, Madagaskar, Rusya, Nijer, Angola, Honduras’ın altındadır.

Türkiye; Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün 2023 yılı raporuna göre Türkiye Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada. Avrupa’da ise Rusya’nın gerisinde. Türkiye raporda Avrupa’da “demokratik olmayan” dört ülkeden birisi olarak gösterildi.

Türkiye 2023 Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke arasında 102’nci Sırada “hibrit rejim kategorisi içinde alt sıralara yakın” olduğu belirtildi.

Türkiye; Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke içerisinde 158’inci sırada yer aldı.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi’nin 2024 raporuna göre, 2024 yılında Türkiye Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 180 ülke arasında 34 puan ile 107′nci oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet bakanı Tunç; “YARGI BAĞIMSIZDIR”

Naci Kaptan

Cumhuriyetimizin (ağır bedeller karşılığında kazanılan o mucizevi zafer sayesinde) kuruluşundan günümüze 100 yıldan fazla bir zaman geçtiği halde neden ikinci bir Atatürk (veya O’na birazcık benzeyen “gerçek bir devlet adamı”) çıkmadı? Yanıt olarak: “Birçok üstün ve ender özellikleri şahsında bütünleştirebilen müstesna yetenekler kolay kolay dünyaya gelmediği için” diyebiliriz.

Bir zamanlar “Homo Sapiens” şeklinde dünyada yerini almış olan insan türünün (evrim kurallarına göre) “insanlaşma”, yani gelişme, uygarlaşma sürecinin temelinde felsefe (yani zihinsel özgürleşme) vardır, ki bu, bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenlere gerçekçi, doğru açıklamalar arayıp bulma yöntemidir. Diğer meziyetleri yanında, Atatürk’ün en önemli özelliği, bana göre, filozof olmasıdır.

Yazılarını büyük ilgi ve beğeniyle okuyup adres listemdekilerle paylaştığım Prof. Örsan Öymen de, akademisyenliği, yazarlığı yanında, bir felsefecidir. Adaylık arzusunu belirtmesine rağmen, CHP’nin yönetimine seçilmemiş olmasını ciddi bir kayıp olarak görmekteyim; zira Atatürk’ün kurduğu partinin her kademesinde Prof. Örsan gibi (özellikle de laikliği önemseyen) gerçek Atatürkçülere büyük ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim.

Gerçekleri doğru şekilde yansıtıp açıklayan aydınlatıcı yazıları Cumhuriyet Gazetesinde haftada (bir değil) artık iki defa yayınlanmaktadır. Önemli olan, o değerli yazıları asıl okuması gereken (fakat kör inanç yardımıyla) kasten cahil bırakılan halkımıza ulaştırabilmektir, ki bunu da CHP yönetimi bir görev, yararlı bir hizmet olarak algılayıp üstlenmelidir.

 Kemal Rastgeldi – 18.02.2025

—————————————————————————————-

AKP’nin kısır döngüsü

CUMHURİYET – Örsan K. Öymen –  15 Şubat 2025

AKP iktidarının hukuka aykırı gözaltı ve tutuklama uygulamaları bu hafta da devam etti. Son aylarda ve haftalarda gözaltına alınan ve tutuklanan onlarca siyasetçiden, belediye başkanından, gazeteciden, yazardan, medya üyesinden, sanatçıdan, vatandaştan sonra, Birgün gazetesinden Uğur Koç, Berkant Gültekin, Yaşar Gökdemir de gözaltına alındılar; daha sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar.

Arkasından yine İstanbul’daki birçok CHP ilçe belediyesi hedef alındı, terörle bağlantılı oldukları iddiasıyla, belediye başkan yardımcıları ve belediye meclis üyeleri gözaltına alındı ve tutuklandı.

Söz konusu kişilerin terörle bağlantılı oldukları iddiası doğruysa, bu kişiler hakkında neden daha önce bir soruşturma başlatılmadı?

Bu belediye meclisi üyelerinin seçime girmesine Yüksek Seçim Kurulu nasıl onay verdi, İçişleri Bakanlığı bu kişilere nasıl sabıkasının olmadığına dair belge verdi?

Bu kişiler hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadığı halde, terörle ilişkili olduklarına nasıl karar verildi?

CHP’li belediyeler neden bir anda hedef haline geldiler?

AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın “Belediyeleri silkeleyin” talimatını bazı “savcılar”, “hâkimler” ve “Emniyet güçleri” hemen uygulamaya mı başladılar?!

Eğer ortada gerçek bir suç veya ciddi suç kuşkusu varsa bu uygulamalar neden daha önce gerçekleştirilmedi?!

“Yargı”, Erdoğan’ın talimatına göre mi hareket etmektedir ve “yargı” organları, anayasanın yargı bağımsızlığıyla ilgili 138. maddesini ihlal mi etmektedir?!

Ayrıca AKP, seçilmiş belediye başkanlarına ve belediye meclis üyelerine, gazetecilere, yazarlara, medya üyelerine, sanatçılara baskı uygulayarak oylarını mı artıracak?!

AKP, CHP’nin olası cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na baskı uygulayarak mı oylarını artıracak?!

Milletin iradesine saygı duymayanlar, milletten nasıl oy isteyecekler?!

Yoksa AKP milletin iradesine başvurmaktan vazgeçtiği ve rakiplerini kendisi belirleyerek göstermelik bir seçim düzenlemeyi planladığı için mi bu uygulamalara girişmeye başladı?!

AKP’nin içinde ahlaka, erdeme, hukuka ve demokrasiye aykırı bu gidişata dur diyecek bir kişinin bile çıkmaması utanç vericidir!

Erdoğan ve AKP, birçok açıdan köşeye sıkıştığı için baskılarını artırdı. Ekonomik kriz, halkın ve muhalefetin erken seçim baskısı, AKP’nin oy kaybı, anayasaya göre Erdoğan’ın bir daha cumhurbaşkanı adayı olamaması, Erdoğan’ın anayasa değişikliği veya seçimlerin yenilenmesi yoluyla bir daha cumhurbaşkanı adayı olması için gerekli olan 360 milletvekilinin desteğini hâlâ alamamış olması, Erdoğan’ın ve AKP’nin teokratik bir monarşi kurma çalışmalarının yarım kalma olasılığı gibi nedenler, Erdoğan’ı ve AKP’yi giderek daha saldırgan hale getiriyor.
Oysa bu saldırganlık AKP’nin ve Erdoğan’ın daha da fazla oy kaybetmesine neden oluyor.

Bu nedenle AKP’nin tek umudu, bir yandan CHP’nin kendi içinde bölünmesidir, bir yandan da CHP’nin, İYİ Parti, Zafer Partisi, Türkiye İşçi Partisi gibi hem Türkiye’nin üniter ve laik yapısıyla barışık olan hem de milyonlarca seçmeni olan muhalefet partileriyle birlikte hareket etmesini önlemektir.

Erdoğan’ın durduk yere CHP’nin 38. kurultayının “şaibeli” olduğunu iddia etmesinin ve bu konuda soruşturma açılmasının nedenlerinden birisi budur!

CHP’nin içindeki farklı güç odaklarının bu tuzağa düşmemesi gerekir. İYİ Parti, Zafer Partisi, Türkiye İşçi Partisi yönetimleri de, CHP’nin cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi süreciyle ilgili olarak CHP yönetimindeki bazı hatalara rağmen bu tuzaklara düşmemelidir.

Muhalefette bu tuzağa anlık dürtülerle geçici olarak düşenler olsa da, AKP’nin muhalefetin tüm kesimlerine uyguladığı ortak ve kronik baskı, muhalefeti bölmeyecektir, aksine daha da birleştirecektir!

This entry was posted in HUKUK-YARGI-ADALET, Politika ve Gundem, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *