AKP’NİN KURULUŞUNDAKİ “YABANCI” KİM? * MUSEVİ GADİESH AİLESİ İLE ERDOĞAN AİLESİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER * BİLAL ERDOĞAN VE ÇİZMELİ ADAM

BİLAL ERDOĞAN, ÇİZMELİ ADAM
GRENVILLE BYFORD ve ORIT GADISH

Naci Kaptan 16 Mayıs 2016 / Güncellendi 26 Nisan 2023 / Bellek Dürtücü 13 Mayıs 2024

Bilal Erdoğan, nasıl oluyor da Kartal İmam Hatip Lisesi’nden, dünyanın en parlak okulu kabul edilen Harward Üniversitesine geçti?


İlginç bir isim Bilal Bey’imizin Harward’a girmesi için aracı/referans olmuş:
Orit Gadiesh. MOSSAD’ın üst düzey temsilcilerinden birisi.
Sadece o kadar mı?
Elbette hayır.
Orit Hanım aynı zamanda Erdoğan’ın “one minute” babalanmasındaki muhatabı Şimon Peres’in de baldızı. Yani Orit hanımın ablası İsrail Başbakanı ile evli. Orit Gadiesh, İsrailli-Amerikalı bir kurumsal stratejist ve yönetim danışmanlığı şirketi Bain & Company’nin başkanı.
Bitti mi?
Hayır!
Peki Orit Hanım kiminle evli?
AKP’nin kurucu mimarlarından ve neo-conların en önemli isimlerinden Grenville Byford ile.

Oraj Poyraz ilginç bir konuyu gündeme taşımış. Ben de kamuoyu tarafından pek bilinmeyen bir ajandan, ÇİZMELİ ADAM’dan bahsedeceğim. Bu konuyu irdeleyince AKP’nin yabancı istihbarat kurumları ve yabancı ajanlar tarafından neden desteklendiğini de düşünmemiz gerektir. “Çizmeli Adam” lakaplı Grenville Byford, eşi Orit Gadiesh ve Recep Tayyip Erdoğan arasındaki karmaşık ilişkileri ve bir söyleşiyi aşağıda paylaşıyorum.
Naci Kaptan

BÖLÜM I 

ERDOĞAN, ÇİZMELİ ADAM VE İSRAİLLİ İSTİHBARATÇI EŞİ…

19/12/2017
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet skandalı ile ilgili olarak yine her zaman köşeye sıkıştığı anki taktiği uyguluyor: Sorundan bahsetme, dış lobileri, muhalefeti suçla. Evet, Gezi Parkı olaylarından başlayarak Erdoğan, Türkiye’deki olayların sorumlusu olarak sürekli uluslararası faiz lobisini ve İsrail’i gösteriyor. Oysa, Erdoğan’ın 2002 yılından bu yana özellikle aralarında İngiliz ve İsrail istihbarat görevlilerinin de olduğu dünyanın en etkin lobileriyle çok yakın bir ilişkisi bulunuyor.Bunlar arasında en ilginci (John Le Carre romanlarına konu olacak cinsten) kuşkusuz 2002 yılında o dönem en yakınındaki isim Cüneyt Zapsu’nun ABD’de tanıştırdığı bir çift. Erkeğin adı Grenville Byford, eşinin adı da Orit Gadiesh. Grenville ve Orit, o dönem Erdoğan’ın ABD’de tanıtımına katkıda bulunuyorlar (Tabii ki ücretiyle).
Grenville Byford, “Çizmeli Adam” olarak tanınıyor (Takım elbise altına bile Teksaslılar gibi sürekli çizme giydiği için). Türkiye politikası ile çok yakından ilgileniyor ve çok iyi Türkçe konuşuyor. Türkiye’ye sık sık geliyor ve Erdoğan ile görüşüyor (Erdoğan’ı yere göğe sığdıramayan yazıları var. Erdoğan için “Hem iyi bir müslüman hem de iyi bir demokrat” mesajını batıya pazarlayanların başında geliyor). Byford, uluslararası camiada da özellikle İngiltere Kraliçesi Elizabeth’e ve de İngiliz Gizli Servisi’ne yakınlığı ile biliniyor (Her ne kadar bazıları onu yalnızca Paris’te oturan bir yazar sansa da).
Aslında Byford’un popüler olmasında en büyük nedenlerden biri eşi Orit Gadiesh. İsrail Hayfa’da 1951 yılında doğan Orit Gadiesh’in babası İsrail ordusunda subaydı. Orit, 17 yaşında İsrail askeri istihbaratında çalışmaya başladı. Üniversiteyi bitirdiğinde ABD’ye gitti ve Harvard Üniversitesi’ne kaydoldu (Gadiesh, aynı zamanda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’in de baldızıdır).
Okuldan sonra dünyaca ünlü Bain Danışmanlık şirketine girdi (Eşi ile de burada tanıştı). Başarı merdivenlerini kısa sürede tırmandı ve Bain’in başkanlık koltuğuna oturdu. Forbes Dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kadını arasında gösterildi.
Burada bir parantez açalım ve Bain’den bahsedelim. Bain, uluslararası bir danışmanlık şirketi. Davos’ta yapılan Dünya Ekonomi Forumu’nun tüm organizasyonunu Bain yapıyor (Hani şu Erdoğan’ın “one minute” diyerek terkettiği toplantılar).Dünyanın birçok kritik noktasında büroları bulunuyor (Türkiye’de de 2012 yılında açıldı). Bain, son ABD seçimlerinde Obama’nın rakibi Cumhuriyetçi Mitt Romney’e çok güçlü bir destek verdi (ki Romney de Bain şirketinin eski üst düzey yöneticilerinden. Burada Orit Gadiesh’in etkisini de göz ardı etmemek lazım. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya çok yakın bir isim olan Gadiesh, Obama ile İsrail yönetiminin arasındaki sorunlardan yola çıkarak bu desteği veriyordu ). Seçimler süresince Bain’in bir Mossad şirketi olduğu ABD basınında sürekli gündeme geldi.
Bain şimdi Türkiye’de özellikle bankacılık, enerji gibi alanlarda danışmanlık hizmeti veriyor ve Orit Gadiesh de eşi gibi sık sık Türkiye’ye geliyor. Çiftin Erdoğan ve AKP iktidarının krem tabakasıyla sürekli temasta olduğu herkesin malumu.
Evet şimdi bu noktalardan hareket edildiğinde “Pardon lobi mi demiştiniz” diye sorulmaz mı?

BÖLÜM II
Kimileri tarafından istihbarat ajanı olduğu iddia edilen, bir dönemin parlak girişimcisi Grenville Byford’un AKP kurmayları arasındaki lakabı “Çizmeli Adam.
Çizmeli Adam ilk kez konuştu
Denet C. Tezel/Forbes Türkiye

Çizmenin Hikmeti

Kimileri tarafından istihbarat ajanı olduğu iddia edilen, bir dönemin parlak girişimcisi Grenville Byford’un AKP kurmayları arasındaki lakabı “Çizmeli Adam.” Türk medyasına ilk kez konuşan Çizmeli Adam’ın sıradışı portresi herkesi şaşırtacak kadar renkli.
Tarih 5 Haziran 2008. Anayasaya Mahkemesi, türban düzenlemesiyle ilgili kararını açıklayalı henüz 30 dakika olmuş. Ankara’da ortalık toz duman. “Yelkenlideyim. Kuzey Kutbu’na gidiyorum. Birkaç ay sürecek” diyor telefonun karşı ucundaki Türkiye uzmanı. Bariz İngiliz aksanıyla konuşan Grenville Byford’un sesi her zamanki gibi güçlü ama durağan; anlık duygularını yansıtmıyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararını öğrenince ilk tepkisi “Gerekçeli karar olmadan açıklandı değil mi?” oluyor.
Bu soru, sıra dışı yabancının konuya ve Türkiye’ye ne kadar hakim olduğunu gösteriyor. Parlak bir eğitimin ardından yelkenlisiyle tek başına dünya turuna çıkan ve bir zamanlar başarılı bir işadamıyken sahibi olduğu bar-restoran zincirini satıp zengin olan 57 yaşındaki Byford’un Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurmayları arasında bir lakabı var: Çizmeli Adam. Nedeni basit. Başta Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve çok yakın dostu Cüneyd Zapsu olmak üzere kimse onu kovboy çizmesi dışında hiçbir ayakkabıyla görmedi. Öyle ki aslen İngiliz olan ama ABD vatandaşlığına geçen Byford’un Beyaz Saray’daki resepsiyonlarda giydiği smokinin altında bile çizme vardı. O tam 15 yıldır sadece kovboy çizmesi giyiyor.
“Çizmeli Adam” AKP’nin, dolayısıyla Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde belirleyici rol oynamış çok farklı bir figür. 2001’den sonra henüz çiçeği burnunda bir genel başkanken Tayyip Erdoğan’ı Washington’da Bush yönetimine yakın siyasi çevrelerle bir araya getiren Grenville Byford, AKP’nin gönüllü destekçisi. O dönemde AKP’nin kurucularından olan ve kendisi gibi iş dünyasını bırakıp siyasetle uğraşmaya başlayan Cüneyd Zapsu’yla omuz omuza vermişti. Erdoğan’ın ve Bush yönetimleri karşılıklı destek taahhüdünde bulunurken perde arkasında hep Byford-Zapsu ikilisi vardı. Bu yüzden yıllar sonra “iki ülkenin siyasileri arasındaki gayri resmi arka kanallar” olarak tanımlanacaklardı. AKP’ye entelektüel katkıda da bulundu Byford. Nitekim 2002’de ABD’nin etkili gazetelerinden Washington Post’da yayınlanan makalesinde AKP için “Müslüman demokrat” tanımlamasını ilk kez o yapmıştı. Tüm bu sürecin abartılmamasını gerektiğini söyleyen Çizmeli Adam durumunu şu cümleyle özetliyor: “Çok büyük dünyada küçük bir dişliyim sadece.”
Byford’un AKP’ye omuz vermesinden bugüne köprünün altından çok su aktı. Şimdilerde Kuzey Kutbu’na yelken açıp aylarca Türkiye’den uzak kalsa da, Başbakan Erdoğan’ın AKP treninden inmeyeceğinden emin olması gereken isimlerin başında o geliyor. Ender rastlanacak bir hikayesi olan, geçmişin parlak işadamı, günümüzünse siyaset analisti ve Türkiye uzmanı Byford her yönüyle şaşırtıcı bir insan. Kurduğu işi satarak zengin olan ve bu sayede tüm mesaisini Türkiye’ye adayabilen Byford’un sıradışı portresini haberleştirmek amacıyla 2006’da kolları sıvayan FORBES Türkiye kısa sürede onunla yüz yüze gelmişti. O yıl haziran ayında Paris’te kendisiyle saatler süren iki farklı görüşme yapıldı. Sonraki iki yılda da bu ilişki kah telefonda bilgi alışverişi yoluyla kah İstanbul’da bir araya gelerek sürdü (bir ayağı sürekli Türkiye’de olan Byford, Forbes editörüne Levent-Taksim metrosunda bile yakalanmıştı!)
Türk kamuoyu Çizmeli Adam’ın varlığını ilk kez deneyimli gazeteci merhum Turan Yavuz’un Mart 2006’da yayınladığı “Çuvallayan İttifak” kitabıyla öğrenmişti. O tarihten sonra da Türkiye’yle ilgili yazdığı yazılarla ve kimileri tarafından istihbarat ajanı olduğu iddialarıyla zaman zaman gündeme geliyor. Yavuz da Byford’un bir İsrail’in istihbarat örgütü MOSSAD’ın üyesi olduğunu düşünüyordu. Byford’un adı en son olarak İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in Türkiye’ye yaptığı ziyaretle bağlantılı olarak anıldı. Bu defa iddia Kraliçe’ye hizmet eden bir MI5 veya MI6 yani İngiliz istihbarat teşkilatının bir üyesi olduğuydu. İddia sahibiyse araştırmacı yazar Aytunç Altındal’dı (yazar daha da ileri giderek Türk medyasının Byford’u atladığını savunuyor, bu kişinin dikkatle izlenmesini öneriyordu).
Peki Çizmeli Adam gerçekten Kraliçe’nin heyetinde miydi? Veya o günlerde Türkiye’ye gelmiş miydi? Çizmeli Adam bu iki soruyu duyduğunda ahizeden kahkaha sesleri yükseliyor. “Kesinlikle yoktum!” diyor sarkastik bir tonda. Kahkaha atmaya da devam ediyor. Ancak kahkahası uzadıkça zorlanmaya başladığı hissediliyor. Bir kez daha teyit etmek amacıyla, en azından o tarihlerde Türkiye’de olup olmadığını sorusuna, bu sefer ciddiyetle cevap veriyor: “Kraliçe’nin ziyareti esnasında ne Türkiye’deydim ne de ona eşlik eden heyetle birlikteydim.”
Sonuçta ortada bir iddia ve iddiayı yalanlayan birisi var. Peki hangisine güvenmek lazım. Durumu biraz daha detaylandırmak için Byford’un İngiliz istihbaratçısı olduğunu iddia eden Altındal’la temasa geçtik. Altındal, Byford’u bizzat görmediğini (zaten düzgün bir fotoğrafı bile yayınlanmadı bugüne kadar) ama ziyarete ilişkin protokol listelerinde isminin yer aldığını bildiğini söyledi.
Bu durumda tek çare kalıyordu. O da ilgili protokol listelerine ulaşmaktı. Listelerden biri Ankara’da bulunan İngiliz Elçiliği’nin elinde bulunuyor. Diğeriyse Türk Dışişleri Bakanlığı’nda. İngiliz Elçiliği yetkilileri konuyla ilgili yazılı sorumuz üzerine “Grenville Byford adından biri heyette yer almıyor” cevabını verdi. Türk Dışişleri de listelerinde böyle bir isim olmadığını öğrendik.
Peki Grenville Byford gerçekte kim? Nasıl bir geçmişi var? Türkiye’ye olan ilgisinin kaynağı ne? AKP kurmaylarının lakap takacak kadar samimiyeti neye dayanıyor? Gerçekten bir istihbarat görevlisi olabilir mi?
Byford, 1951 yılında Londralı işçi sınıfı bir ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Başarılı bir eğitimin ardından Oxford Üniversitesi’nden kimya diploması aldı. Ardından Amerika’ya açıldı ve Harvard’da MBA yaptı. 1979’da Harvard’dan mezun olduktan sonra elektronik sektöründe faaliyet gösteren iki şirket kurdu. Ama macera daha cazip geldi. 1987 yılında tek başına “The Revenge” (İntikam) adlı yelkeniyle dünya turuna çıktı. Seyahat esnasında Kuran-ı Kerim dahil değişik kutsal kitapları okudu. Okuduğu diğer kitaplar da zaten meraklı olduğu uluslararası politikaya olan ilgisini daha da artırdı. Ama içindeki girişimci ruh ve para kazanma isteği ağır bastı. Karaya ayak bastıktan sonra 1992’de Harvard’dan bir arkadaşıyla ortak olup ve arkasına risk sermayesi alarak ABD’nin Boston eyaletinde “John Harvard’s Brew House” adlı İngiliz stili bir pub açtı. John Harvard’s çok tuttu. Yeni binyıla gelindiğinde 14 John Harvard’s’la ABD’nin en başarılı zincirlerinden birinin sahibi oldu. Ardından başına talih kuşu kondu: Başarılı pub zincirine bir talip çıktı ve tereddüt etmeden sattı. Artık –kendi ifadesiyle– banka hesabında hayatının sonuna kadar çalışmadan yetecek kadar çok parası olan biriydi.
Tüm bunlar olurken kendisi gibi Harvard’dan MBA diploması olan ve yıllar sonra FORBES’un yayınladığı “Dünyanın En Etkili Kadınları” listesinde boy gösterecek olan İsrailli Orit Gadiesh’le evlendi. Orit’in babası İsrail ordusunda görev yapan bir generaldi. Baba Gadiesh ordudaki görevinden sonra İsrail’in ilk CEO sıfatına sahip yöneticisi oldu. Orit Gadiesh de gençliğinde İsrail’de genelkurmay başkan yardımcısının asistanlığını yaptı. Ardından da tıpkı babası gibi o da bir CEO oldu. 1993’te başına geçtiği itibarlı danışmanlık firması ABD’li Bain & Company’deki başarılarıyla tüm dünyanın dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı.
Yıllar geçtikçe çevresi halka halka genişleyen Byford, İşviçre’nin Davos kasabasıyla özdeşleşen World Economic Forum’un daimi takipçilerinden biri. Her yıl dünyanın siyasi ve iş liderleriyle bir araya geliyor (karısı da halen forumun yönetim kurulu üyesi). Forum sayesinde Türkiye’de BİM marketler zincirini kuran işadamı Cüneyd Zapsu’yla yakın dost oldu. Yaklaşık 15 yıldır birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Bu dostluğun etkisiyle Byford’un Türkiye’ye olan ilgisi daha da arttı. Sık sık çok farklı ve özgün bulduğu Türkiye’ye gelip-gitmeye başladı. 2000’lerin başında Anadolu’yu gezdi, köyleri dolaştı (halen dolaşmaya devam ediyor). Kasım 2001’de kaderi onu Zapsu’nun kurucusu olduğu ve henüz yeni hayat bulan AKP’nin Ankara Balgat’ta bulunan genel merkezinin açılışına götürdü. 21’inci yüzyılla birlikte Türkiye’ye damgasını vuracak Recep Tayip Erdoğan’la bu açılışta tanıştı. Ondan çok etkilendi. Erdoğan’a ve AKP’ye destek olmaya karar verdi. Zaten Anadolu köylerinde bizzat yaptığı nabız yoklamaları AKP’nin yapılacak bir seçimde şansının yüksek olduğunu gösteriyordu. Washington’daki iyi ilişkilerini AKP ve Erdoğan’ın hizmetine sundu. Her zeminde ve özellikle ABD’nin muteber yayınlarında çıkan yazılarında sürekli AKP’nin ve Erdoğan’ın ABD için ne kadar büyük bir fırsat olduğunu savundu.
Tüm bu hayat içinde İngiliz vatandaşlığını bırakan Byford, 32 yıl önce ABD vatandaşlığına geçti. Eşinin çalıştığı Paris’te Eyfel Kulesi’ne 200 metre mesafede bulanan ve yeşilliğe bakan, büyük bir apartman dairesinde oturuyor. Evindeki çalışma masası aynı zamanda ofisi. XXXXX cinsi köpeğinizin adıysa “Güzel.”
Byford, Türkiye’de olan biteni çok yakından takip ediyor. Türkçe konuşurken biraz zorlansa da Türkçe’yi iyi okuyor ve anlıyor. Kütüphanesi Türkiye’yle ilgili kitaplarla dolu. 2006’dan beri ilgili literatürden Türk hukuk sistemini inceliyor. Bu yüzden yargı reformu yapılması gerektiğini sürekli tekrarlıyor. Türk basınını günlük takip ediyor (en çok Radikal’i beğeniyor). Nitekim bu sayede kutba yelken açsa da 5 Haziran’da Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili kararını açıklayacağını çok iyi biliyordu. Ama kararla ilgili flaş haberi ilk kez FORBES Türkiye’den aldığında “Karar kapatma davasını etkiler mi acaba?” diyerek ustaca bir manevrayla soruya soruyla karşılık verdi. Fazla yorum yapmak istemeyen Byford kararın mevcut politik ortamı etkileyeceğinin kesin olduğunu ve yüzde 70’le türban serbestisini destekleyen kamuoyunun ne düşüneceğinin belirleyici olacağını savunarak konuyu kapattı (Byford’un kararla ilgili sert yorumu 18 Haziran 2008’de Newsweek’in web sitesinde yer alan “Krizde” (In Crises) başlıklı makalesinde yayınlandı).
Aslında Çizmeli Adam’ın aklında türban davasından çok kapatma davası var. İddianame ve davaya karşı çok tepkili. Byford’un mart sonunda yine Newsweek dergisinin web sitesinde yayınlanan “Buna Darbe Deyin” (Call It a Coup) başlıklı yorumunda Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’yi kapatılması istemiyle açtığı davayı çok ağır bir dille eleştirmişti. Hatta ABD ve AB yönetimlerini suçlayarak iki cepheden gelen tepkilerin çok zayıf olduğunu savunmuştu. Tuzukuru Amerikalı’nın özellikle son dönemdeki yazılarıyla AKP perspektifini en hararetle savunan yabancı olduğunu söylemek hiç de abartı olmaz.
Çizmeli Adam’ın Türkiye’yi gözüne kestirmesi biraz şans biraz da akıl kokan bir seçim. Yeni binyılla birlikte gündeminde sadece Türkiye bulunan Byford’un siyaset arenasındaki etkisini hızlandıran gelişme AKP’nin bir “seçenek” olarak Türk siyasi hayatına dahil olması ve Davos’tan tanıdığı Cüneyd Zapsu’ydu.
Bugüne kadar Türk medyasında sadece Forbes Türkiye’ye konuşan -ve fotoğraf veren- Byford herşeyden önce uluslararası siyasete ve Türkiye’ye olan ilgisini “Bu benim için bir hobi değil, ciddi bir uğraş” cümlesiyle açıklıyor. Daha da ileri giderek kendisini “Türkiye aşığı” olarak tanımlıyor (bunun somut göstergesi herşeyden çok sevdiği ve en iyi dostum dediği köpeğinin adının Türkçe olması olsa gerek). Türkler pek farkında olmasa da Türkiye’nin çok heyecan verici olduğunu düşünüyor.
Byford tüm görüşmelerimizde kendisini inandırıcı bir dille ve açıkyüreklilikle ortaya koydu. Bu yönüyle gizlenecek çok özelliği olmadığı izlenimini yaratmayı başardı. Yine de kullandığı kelimeleri dikkatle seçtiği izlenimini bıraktı. Sonuçta Türkiye, AKP ve kendisiyle ilgili üst üste sorulan sorulara sabırla cevap verdi. Hatta ajan olduğu iddialarına bile. “ABD devletinin memuru değilim. Kendim dışında kimse adına konuşamam. Kimseyi de temsil etmiyorum” dedi kararlı bir tonda. Ardından da şunları eklemeyi ihmal etmedi:
“Türkiye’de hiçbir parasal çıkarım yok. Sadece Türkiye’nin birinci dünya ülkesi olmasını ve dünyanın çok daha iyi bir yer olmasını istiyorum.” Birkaç defa kendisiyle çelişen ifadeler kullansa da bunları kolayca açıklamayı başardı. Herşey normal gibi gözükürken Ofer ve Canwest’le ilgili sorulara verdiği “Bu isimleri daha önce hiç duymadım” cevabıyla komplo teorisi düşkünlerinin ekmeğine yağ sürmeyi de başardı.
Byford kendisini politik olarak “bağımsız” sıfatıyla tanımlıyor ve Washington’daki hiçbir siyasi gruba bağlı olmadığının altını çiziyor (o dönemde Washington’da güçlü olan yedi-sekiz siyasi kanat buluyordu. Bunların en güçlüleri Irak’ın başının ezilmesi gerektiğini düşünen ve İsrail’e çok sıcak bakan NeoCon’lardı) İnanmadığı hiçbir şeye hizmet etmediğinin ve kimseyi de bizzat kendisinin inanmadığı hiçbir şeye ikna etmeyeceğinin altını çiziyor. “Bu lükse sahip biriyim” diyor.
Bağımsız olmasına rağmen Byford yine de sürekli “biz” kelimesini kullanıyor. Bu çoğul ifade Amerikalıları ve Amerikan çıkarlarını temsil ediyor. Amerika’nın Türkiye’deki temel çıkarını tek cümlede özetliyor: “Türkiye Müslüman bir toplum olarak çağdaş demokrasiyle yönetilerek, zenginleşerek ve güçlenerek birinci dünya ülkesi olabilir. Bu da ABD’nin birinci derecede çıkarınadır.” Tüm çabasının arkasındaki motivasyonunu da “Bu yönde eğer benim de küçük bir katkım olursa ne mutlu bana” diyerek açıklıyor. Ona göre, “Müslümanlar kendi düşüncelerinin kurbanı durumunda. Bu güçlü önyargıyı kırabilecek tek ülke Türkiye.”
Uluslararası siyasetle ilgilenmeye karar verdiği günlerde, tüm önemine ve potansiyeline rağmen Washington’da sadece üç-beş kişinin Türkiye uzmanı olduğunu fark etmiş Byford. Pek çok “uzmanın” bırakın Türkçe bilmeyi, doğru dürüst Türkiye’ye gitmediğine vurgu yapıyor. Bu açıdan geriye baktığında “Türkiye gibi çok önemli bir ülkeye odaklanmak benim için en doğru seçimdi” diyor.
AKP hükümetine katkısının asla abartılmaması gerektiğini savunuyor. Yine de bu küçük dişlinin, AKP adına önemli işler yaptığı kesin. Bunun tüm detayları Mayıs 2007’de vefat eden Turan Yavuz’un “Çuvallayan İttifak” kitabında yer alıyor. Byford bu kitabı parça parça okuduğunu ve kitaba karşı temel bir itirazı olmadığını söylüyor. Zaten çarpıcı iddialar içeren kitap bugüne kadar hiç tekzip edilmedi veya mahkemelik olmadı. Amerikalı bazı detayların yanlış olduğunu eklemeyi ihmal etmiyor.
Çizmeli Adam, gerçek bir Erdoğan hayranı. ABD Başkanı George Bush’tan çok daha başarılı buluyor onu (buna şaşırmadık desek yalan olur). Başbakan’a olan sempatisinin temel nedeni bir lider olarak yanlış yaptığını fark ettiğinde Erdoğan’ın geri adım atabilecek erdemi göstermesi. Üstelik bu geri adımlar Erdoğan’ı hedefinden şaşırtmıyor. Kuzey kutbuna yelken açan Çizmeli Adam’a göre Erdoğan’ın hedefi çok açık: “O Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının demokratik haklarını ve ekonomik refahını artırmayı amaçlıyor.”
Byford’un pek çok görüşü var dünya ve Türkiye’yle ilgili. Bazen bunlar aşırı olabiliyor. Örneğin 11 Eylül’ün ardından özellikle 2002 ila 2005 arasında tıpkı “NeoCon” dostları gibi Irak’a bir an önce girilerek Saddam’ın devrilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu yolda da Türkiye’nin savaşa dahil olmasının çok pozitif bir etkisi olacağını düşünüyordu. Bunu da her fırsatta dile getiriyordu. Ancak buna imkan verecek olan “1 Mart Teskeresi” TBMM duvarına toslayınca Türkiye, Irak bataklığından korunmuş oldu. Savaşın durumu da malum. Zaten Byford da Irak’la ilgili fikrini çoktan değiştirdi. “O dönemde savaşı destekliyordum. Doğru olduğuna inanıyordum. Fakat herşeyi elimize yüzümüze bulaştırdık. Sonuçta savaşla ilgili yanılmışım” diye itiraf ediyor şimdilerde.
Türkiye 2001’in hararetini henüz üzerinden atmışken bu yaz da sıcak geçecek. Çizmeli Adam’ın uzun bir deniz yolculuğuna çıkması manidar. Gerçi internet diye bir teknoloji var artık. Belli ki Byford’un Ankara ve AKP’yle yakınlığı iyice azalmış (bu arada Cüneyd Zapsu’nun da geçtiğimiz aylarda partinin merkez yürütme kurulu üyeliğinden istifa ederek işadamlığına geri döndüğünü unutmamak lazım). Zaten 2006’dan beri bu yakınlığın git gide eridiğine tanık oluyorduk. Öyle ki ne zaman Erdoğan’la ve AKP’yle güncel ilişkisi sorulsa Byford hemen her seferinde aynı cevabı veriyor: “Deneyim kazanan ve tüm dünyanın yakından tanıdığı AKP hükümetinin ve kurmaylarının herhangi bir desteğe ihtiyacı yok.”
Grenville Byford’un, namıdiğer Çizmeli Adam’ın hikayesi ve görüşleri böyle. Tabii bir de Byford’un kurduğu ve onun Türkiye’yle tam zamanlı ilgilenmesini sağlayan “John Harvard’s Brew House” var. Acaba bu zincirin akıbeti ne oldu Byford Türkiye ile ilgilenirken. Öncelikle tüm ısrarlarımıza rağmen Byford satış tutarıyla ve kazandığı parayla ilgili hiç bilgi vermedi (bu da en doğal hakkı tabii). John Harvard’s’ı araştırdığımızda zincirin Byford yönetiminde çok hızlı büyüdüğünü ve popüler bir işletme olduğunu, ABD basınında yer aldığını gördük. Ancak halka açık bir şirket olmadığı için satış detaylarına basından da ulaşamadık.
Görüştüğümüz ve John Harvard’s’ı bilen bazı Amerikalı uzmanlar da herhangi bir yorum yapamadı parasal konularla ilgili. Ne var ki araştırmalarımız esnasında fazlasıyla şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştık: John Harvard’s satıldıktan dört yıl sonra iflas ilan etmiş. Mahkeme dosyalarına ulaştık. Gördük ki şirket satın alındıktan sonraki ilk yıl 31 milyon dolar ciro elde etse de 2,6 milyon dolar zarar yazmış. Sonraki yıllarda da iki yakasını bir araya getiremeyen zincir toplam 7 milyon dolar zarar ederek iflasa sürüklenmiş. Şirketin yiyecek-içecek sektöründe uzman ABD’li işadamı Thomas Russo’nun da dahil olduğu bir grup tarafından satın alındığını öğrendik. Peki deneyimli bir kadronun eline geçmesine rağmen “başarılı” zincir daha ilk yıl nasıl oldu da zarar etmiş ardından da beyaz bayrak çekmişti? (John Harvard’s markası ABD’nin kuzey eyaletlerinde bulunan sekiz publa ve yeni sahipleriyle halen faaliyette.) Tüm bu süreçle ilgili detayları öğrenmek için Thomas Russo’nun izini sürdük ve konuştuk. Ancak Russo konuyu çok soğuk karşıladı ve sadece Byford’un bilgisi dahilinde konuşacağını söyledi. Hemen destek istediğimiz Byford’un cevabıysa beklemediğimiz kadar katı oldu: “Konu çok geçmişte kaldı. Haber çalışmanız açısından bir değeri olmaz. Buna gerek yok.”
Garip Ama Gerçek
Çizmeli Adam’ın Türkiye’yle ilgili iki isimle ilgili olarak verdiği cevap ona şüpheyle bakanları haklı çıkartacak kadar tuhaf. Acaba Byford, Galataport projesiyle gündeme oturan Oferlerle ilgili ne düşünüyordu? Bu soru sorulduğunda Byford, “Ne? Ofer Ailesi mi? Bir ipucu ver. Nedir bu?” diye karşılık verdi ve bu ismi hiç duymadığını söyledi. İşkadını olan karısından dolayı İsrail’le organik bağı olmasına ve sıkça eşinin ailesini ziyaret etmek için bu ülkeye gitmesine rağmen Çizmeli Adam, İsrail’in en zengin ailesinin adını hiç duymamıştı. Byford aynı tepkiyi Kuzey Amerika’nın en büyük medya gruplarından Canwest sorulduğunda da veriyor. Türkiye’de her olan biteni yakından takip eden, Türk gazetelerini her gün okuyan Çizmeli Adam, ardı ardına Türkiye gündemine oturan Ofer ve Canwest isimlerine yabancı olması çok garip.
Ancak bu noktada Ofer ve Canwest bağlantılı bir isim daha var: Mehmet Kutman. Zira Ofer ve Canwest’in Türkiye’deki ortakları Kutman’ın hissedarı ve yönetim kurulu başkanı olduğu Global Holding. Kutman da tıpkı Byford, Ofer ve Canwest gibi World Economic Forum’un gediklisi. Orit Gadiesh’se forumun yönetim kurulu üyesi (Gadiesh aynı zamanda dünyanın en büyük reklam ajans topluluğu WPP Group’un da yönetim kurulu üyeliğini yapıyor).
Kutman, Grenville Byford’u tanıyıp tanımadığı sorusuna “Tanımıyorum” cevabı veriyor.
Çuvallayan İtifak
Merhum gazeteci Turan Yavuz’un kitabında Grenville Byford ve Cüneyd Zapsu ABD ve Türkiye arasında kurulan “arka kanal” (back chanel) olarak tanımlanıyor. Bu ikili AKP kurulur kurulmaz partiyle ABD yönetimiyle veya yönetime çok yakın gruplarla gayri resmi ilişkileri yürütmeye başlıyor. Terörizmle ve kitle imha silahlarıyla mücadele etmeye kararlı olan Bush yönetimi, Saddam’ı devirmek için bir an önce Irak’a girmenin hesabını yapıyor o günlerde. Herkes bu savaşta Türkiye’nin en azından lojistik desteğini almak çok önemli olduğuna inanıyor. Bu yüzden de bu laik Müslüman ülkede ABD’yle işbirliği yapacak bir Hükümet’in olması çok önemli (O günlerde Başbakan Ecevit liderliğinde DSP-ANAP-MHP Hükümeti iktidardaydı.) Türkiye’de genel seçim tartışmaları alevlenmiş ama tarih henüz belli değilken Byford’un eşliğinde Erdoğan ve AKP kurmayları özel temaslarda bulunuyordu ABD’de. Karşılıklı destek talep ediliyordu. Kısa sürede önemli konularla ilgili hem fikir olunmuş, karşılıklı destek temenniden öteye giderek somutlaşmıştı. Seçim havasına giren Türkiye’de o günlerde rüzgar gibi esen Kemal Derviş, İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan troykası, Derviş’in bir ABD ziyareti ardından tavır değiştirmesiyle dağıldı. Derviş CHP’yi tercih etti. AKP, Kasım 2002 seçimlerinden büyük bir zaferle çıkarak tek başına iktidar oldu (Kemal Derviş’se 2005’de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP’nin başkanı oldu.)
Seçimden hemen sonra bir ilk gerçekleşmiş ve Erdoğan, herhangi bir resmi devlet sıfatı olmaksızın Beyaz Saray’a çıkmıştı (O günlerde Başbakan Abdullah Gül, Erdoğan’sa seçimden zaferle çıkan AKP’nın yasaklı genel başkanıydı). ABD yeni hükümetten Irak savaşında cephe açmasını talep ediyordu. AKP Hükümet’i de bunu tazminat konusunda anlaşma sağlandığı taktirde vereceğini taahhüt etmişti. Her şey ABD’nin planladığı gibi yürüyordu. Tüm bu süreç 1 Mart 2003’de “Teskerenin” TBMM’ye takılmasıyla duvara toslamıştı. Ardından Türk askerleri, Kuzey Irak’ta ABD ordusu tarafından çuvala sokulup tutuklanınca iki müttefik tarihinin en ağır diplomatik krizi yaşanmıştı. Yani Yavuz Turan’ın ifadesiyle “ittifak çuvallamıştı.”
Naci Kaptan

https://jonturk.tv/erdogan-cizmeli-adam-ve-israilli-istihbaratci-esi
http://www.patronlardunyasi.com/haber/-Cizmeli-Adam-ilk-kez-konustu/46579
https://www.weforum.org/agenda/authors/orit-gadiesh/
https://www.bain.com/our-team/orit-gadiesh/
https://en.wikipedia.org/wiki/Orit_Gadies
hhttps://www.turkishnews.com/2019/04/10/bilal-erdogan-kartal-imam-hatip-lisesinden-harwarda-nasil-kabul-edildi/
This entry was posted in EĞİTİM, İSTİHBARAT KURUMLARI, ORGANİZE İŞLER, PERDE ARKASI, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *