BELLEK DÜRTÜCÜ * “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım”

“Bana vicdansız bir medya verin,
size bilinçsiz bir halk sunayım”


Goebels, Nazi Almanyası’nın Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanıdır. “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım” demiş ve bu düşüncesini gerçekleştirmişti. Hitler’in Hava Kuvvetleri Komutanı Göring ise “Vicdansızım ben, benim vicdanım Adolf Hitler’dir” diyecek kadar vicdanlıydı.

Ve gelinen aşamada, bir devlette yozlaşma yaygınlaşınca ne olur diye sorarsanız?.. Doğru, dürüst insanların değeri düşürülür. Saygısızlık nezaket, yüzsüzlük yiğitlik olur. İsraf, itibar ve cömertlik olur. Cehalet, bilgeliğin; biat, liyakatin yerini alır. Ve böyle bir toplumda, artık güneş batıyor demektir.
Milleti öldürüp, yerine ne olduğu tanımlanmayan bir Osmanlı ümmeti oluşturma ısrarının Türkiye’yi getirdiği nokta budur. Sonucu, stratejik başarısızlık olan ve gelecek kuşakları da derinden etkileyecek tarihi bir felaket zinciridir yaşananlar… Ve hâlâ, nasıl oldu diyorsunuz değil mi?..
İkinci Dünya Savaşı’nda Rus tankları Berlin’e girene kadar, Almanlar Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı. Çünkü, Alman gazeteleri öyle yazıyordu.
Ve hâlâ, bugünlere nasıl gelindi diyorsunuz değil mi?..
Bugün, dünün yarını değil miydi?.. Dün ne yaptınız?..
Atatürk’ten uzaklaşan bir Türkiye, gün yüzü görmez, asla görmeyecek
Şaşırmayın!.. Denetlenmeyen, hesap vermeyen bir sistemin çöküş yolculuğunun öyküsüdür bu gerçekler…
SÖZCÜ gazetesinde 01 Kasım 2024 tarihli Naim Babüroğlu’nun
“Ve hâlâ, bugünlere nasıl gelindi diyorsunuz?..” başlıklı
yazısından bölüm alıntısıdır.

HİTLER’DEN ERDOĞAN’A

Hitler benzetmesi, sadece dışarıdan yapılan bir suçlama değil. Kendisi de yeni sistemini kurarken, Hitler’i örnek göstermişti.

2015 yılının sonuydu. Tam olarak 31 Aralık. Başkanlık sistemi tartışmaları şiddetleniyordu. Erdoğan, bugün düşman olduğu Suudi Arabistan gezisinden dönüyordu. Basın karşısına geçen Erdoğan, başkanlık sistemini şu ifadelerle savunuyordu:

“Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şuan zaten dünyada bunun örneği var geçmişten bu yana da var. Yani Hitler Almanyası’na baktığınızda orada da bunu görürsünüz. Daha sonra değişik ülkelerde bunun örneğini görürsünüz.”

Haklıydı, Hitler Almanyası’na baktığımızda Erdoğan’ın savunduğu sistemin örneğiyle karşılaşıyorduk.
İkisi arasındaki benzerlikler kuşkusuz sadece sözlerden ibaret değil. Seçimler, bir demokrasinin canlılığını güvenceye almak için yeterli bir unsur değil. Führer, 1933 yılında seçimlerle iktidara gelmişti. Parlamentodaki güçlü destekle birlikte, kurduğu rejim yıkılana kadar tüm yetkileri kendisinde toplamayı başarmıştı.
Erdoğan da aynı çizgide yürüdü. Seçimlerle geldi, sonra parlamentoya ve yine seçimlere dayanarak, yetkileri kendisinde topladı ve tek adam haline geldi. Tek başına olağanüstü hal ilan edebiliyor, kararnamelerle ülkeyi yönetebiliyor, memur atayabiliyor, özcesi yaşamı başkaları için cehenneme çevirebiliyor. Bununla birlikte hem ülkenin başında, hem de partisinin başında kalmaya devam edebiliyor.

The Times, Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de kurulmasını talep ettiği başkanlık sistemine örnek olarak Hitler Almanyası’nı göstermesiyle ilgili olarak “Erdoğan, Türkiye’nin Hitler’i olmak istiyor” yorumunu yaptı.

Cumhuriyet’in haberine göre Erdoğan’ın Türkiye’de kurmak istediği başkanlık sistemine örnek olarak Hitler Almanyası’nı göstermesi dünyada yankılanmayı sürdürüyor. Britanya’nın saygın gazetelerinden Times, “Türkiye’nin eşit oranda sevilen ve nefret edilen tartışmalı liderinin” Nazilere dair ilk gafının bu olmadığını belirtti.
‘Erdoğan gaf yapmadı’
ABD’li siyaset profesörü John A. Tures ise Huffington Post’a yazdığı blog yazısında Erdoğan’ın sözlerinin gaf olmadığını savunuyor: “Bu demeç demokratik bir siyasiden gelseydi, bir gaf veya kötü bir espri olarak değerlendirilebilirdi. Ancak otoriter Erdoğan için bu, bir diktatörün duygularını gösteren ender bir dürüstlük anı.”
Rusya’dan Hitler’li Erdoğan açıklaması
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Erdoğan’ın bu ifadelerinin her şeye netlik kazandırdığını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dünya medyasının gündemine oturan “Üniter sistemli başkanlık baktığımızda var. Hitler Almanyası’na baktığımızda da bunu görürsünüz” sözlerine Rusya’dan da tepki geldi.
Sputnik’in haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili olarak ifade ettiği ‘Hitler Almanyası’ benzetmesine Rusya’dan yorum geldi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Erdoğan’ın bu ifadelerinin her şeye netlik kazandırdığını söyledi.
Zaharova, Facebook hesabından yaptığı açıklamada, “Reuters’ın haberine göre Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hitler yönetimindeki Almanya’yı etkili başkanlık sistemine örnek gösterdi. Şimdi her şey netlik kazandı, sahiden” dedi. (https://www.politez2.com/detail/-/6267/times-erdogan-turkiyenin-hitleri-olmak-istiyor)
Posted in FAŞİZM, Politika ve Gundem | Leave a comment

MAVİ MELEKLER (Blue Angels) BİRLİĞİNDEN İLGİNÇ HAVA GÖSTERİLERİ

Posted in HABER GÜNDEM, VİDEOLAR | Leave a comment

POLİTİKA GÜNDEM * Kurucu ilkelerden öyle uzaklaştılar ki artık kayboldular!

Kurucu ilkelerden öyle uzaklaştılar ki artık kayboldular!

CUMHURİYET – Zülal Kalkandelen – 01 Kasım 2024


Üç hafta önce Bahçeli’nin aracı olduğu karanlık bir planın devreye sokulduğunu yazmıştım. Bazı kesimler tarafından “yeni Kürt açılımı” olarak adlandırılan bu planın gerçekte emperyalizmin Ortadoğu’daki tezgâhının bir parçası olduğunu, iktidarın tek amacının Erdoğan’ın tekrar seçilmesini sağlayacak anayasa değişikliğinin yapılması olduğunu da 27 Ekim’de yazdım.
Ancak bunları yazınca 22 yıldır AKP’nin kurduğu her kumpasta ona inanmakta ısrar edenlerce “barış istememekle” suçlanıyor, “İnsanlar birbirini öldürmeye devam mı etsin!” gibi anlaşılması olanaksız tepkilerle karşılaşıyorsunuz.
Nasıl ki 2010’daki anayasa değişikliğinde AKP’nin asıl planını görmek istemediler ve “Yetmez ama evet!” diyerek kendilerini “en büyük demokrat ve yılmaz özgürlükçü” gibi göstermeye çalıştılarsa şimdi de aynısını yapıyorlar. 2010’da yargıyı FETÖ’ye devrettikleri ortaya çıkmış olsa da “kandırıldık” diyerek susmuyor ve yeni bir kumpasın aparatı olmak için yarışıyorlar.

AKP’NİN HEDEFİ NE ZAMAN DEMOKRASİ OLDU Kİ ŞİMDİ OLSUN! 
AKP’nin hedefi ne zaman hukuk devletini geliştirmek oldu ki şimdi anayasayı değiştirerek bunu yapacağına inanılsın! Anayasayı tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan bir partiyle kendi işlerine geldiği için görüşebileceklerini söyleyen, Bahçeli’nin Öcalan’ın TBMM konuşmasına yönelik çağrısını heyecan verici bulan DEM Parti yine AKP’nin kucağına oturuyor.
TBMM’ye 38 siyasal İslamcı da CHP listelerinden boşuna doldurulmadı. Her şey Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlamak için gereken ortamı hazırlamaya dönüktü. Bunu biz görüyoruz da mesleği siyaset yapmak olan siyasetçiler mi görmüyor!
CHP ise yerel seçimde yarattığı rüzgârı derhal erken seçim talebi ile büyüteceği yerde, Özgür Özel ve ekibinin “makama saygı” safsatası, Erdoğan’la görüşerek   “yumuşama/normalleşme” rezaleti ve ayağa kalkma şovuyla dindirme peşinde! Ayrıca  anayasada yurttaşlar arasında eşitliği düzenleyen açık maddelere karşın, Özel’in “eşit yurttaşlık” olmadığına yönelik ifadeleriyle AKP’ye malzeme vermesi ve “el yükselterek” saçılıma destek olması da cabası!
Bu tavrıyla Erdoğan’dan takdir bile aldı! TBMM’de AKP grubuna Özel’i şu sözlerle övdü Erdoğan: “Özgür Özel’e de takdirlerimi iletiyorum. AK Parti olarak kurulduğumuz andan itibaren hep söylediğimiz, devlet herkesin devleti olmalı, devlet herkesi eşit kucaklamalı. Siyasetimizi 23 yıllık bir gecikmeyle de olsa açık yüreklilikle dile getirdiği ve kardeşliğe katkı sağladığı için sayın Özel’i buradan tebrik ediyorum.”
Aynı gün Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanmış ne gam!

BÜTÜN BUNLARI DÜŞÜNÜRSENİZ...
Erdoğan’ın yine muhalefeti kendi çıkarı için tasarlama çabasında epeyce yol aldığını görebilirsiniz.
“Normalleşme” operasyonu sonucunda CHP ile oy farkını azaltıp erken seçimi erteledi, şimdi de PKK saçılımı ile DEM’i yanına çekip anayasa tuzağını sağlama alma ve Kürt oylarını artırma amacında. Aynı anda Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atayarak ve İmamoğlu’na yönelik siyasi yasak tehdidini hatırlatarak CHP’yi karıştırmayı da başarmış oldu.
Dik durup siyasal İslamcı baskıcı iktidara “Seninle hiçbir koşulda hiçbir şey için görüşmüyoruz. Halkın canına okudun. Anayasal düzeni bozdun. Hukuk devletini yok ettin. Şimdi de on binlerce insanın ölümünden sorumlu bir terörist ile devleti muhatap ediyorsun. Ne anayasa değişikliği yapmana izin veririz ne de açılım tezgâhına düşeriz. Senin zaten üçüncü kez seçime girmen de anayasaya aykırıydı. Derhal seçim istiyoruz!” diyecek bir muhalefet TBMM’de olmadığı için bunlar yaşanıyor. 
Bunları söylemeyi bırakın, bir süre önce Özel, “2025’in kasım ayı bizim için de Erdoğan için de uygun” diyerek Erdoğan’ın dördüncü kez seçime girmesinin yolunu açtı. 
Posted in FAŞİZM, Politika ve Gundem, SİYASİ PARTİLER | Leave a comment

CUMHURİYETİMİZ 101 YAŞINDA

CUMHURİYETİMİZ 101 YAŞINDA

Zahide UÇAR – 29 Ekim 2024

Bugün gerçekte kaybettiğimiz Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yılıdır. Cumhuriyet kutlamalarını görmeden romantik bir paylaşım yapmak istemedim. Gerçekte Cumhuriyetimize sahip çıkamadık. T.C. Devletinin yönetimi;
Tek adam rejimi olan bir monarşiye evrildi.
Önce T.C. tabelalarını indirdiler. Milli bayramlarımızı yasakladılar. T.C. Devletinin yaptığı fabrikaları ya sattılar, ya da kapattılar. Atatürk adı yazan stadyum, havaalanı vb. yerleri ya yok ettiler. Ya da yenisini yapıp Atatürk adından kurtuldular.
Amaç;
Cumhuriyete ait ne varsa yok ederek Cumhuriyetin hafızasını silmek, yeni nesle Cumhuriyetin hiçbir hizmeti olmadığına inandırmaktı.
Bu basit bir savaş değildir. Bu savaş Kurtuluş Savaşından bu yana devam ediyor. İktidarı ele geçirenler BU SAVAŞI devlet gücünü kullanarak devam ettiriyor. Cumhuriyet kurumları bu savaş nedeniyle çökertildi. Mr. Şimşek Londra tefecilerinin paralarını ödemeye odaklanmış, Türk halkına zırnık koklatmıyor. Türk halkı bilerek fakirleştirildi. Amaç düşünmesini engellemek, mücadele gücünü kırmaktır.
Tarım ve hayvancılık bilerek bitirildi. Bir kalkışma olursa, ithalatı durduracaklar. Halk aç kalacaktır. T.C. Devleti düşmanları aç kalan halkı teslim alacaktır. ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ne demişti?
“Petrolü kontrol ederseniz ülkeyi kontrol edersiniz, tohumları kontrol ederseniz gıdayı kontrol edersiniz. Ve gıdayı kontrol eden, insanları da kontrol eder.”
Demek ki fikir de ABD’den ithal…
Ülkeyi öyle bir çökerttiler ki, ne güvenlik kaldı, ne yaşam hakkı…
Emperyalist ülkelerin kapitalist şirketleri ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına çöktü. Korkunç bir vahşetle ülkemiz yağmalanıyor. Biz bu yağmayı Irak, Suriye, Libya işgalinde gördük. O zaman biz SAVAŞMADAN İŞGAL EDİLDİK DEMEKTİR!
Bu gerçeği biran önce idrak etmek zorundayız. Artvin’de bir vatandaşımız doğa katliamına karşı çıktığı için için şirket elemanı tarafından öldürüldü. Bana göre vatan savunmasında iç düşman tarafından şehit edildi.. Not edelim; “Bir gün vatanımızı geri alırsak, şehit edildiği yere anıtı dikilmelidir.
Antalya’da TORAÇDER(Akdeniz Kıyıları Çevre Koruma Derneği) kurucularından olan Ayşin ve Ali Büyüknohutçu yerleştikleri yayla evinin yakınındaki doğaya zarar veren taş ocağı ile mücadele ediyordu. Çift taş ocaklarına karşı açtıkları bazı davaları kazandıktan sonra öldürüldü.
Kesilmesin diye zeytin ağacına sarılan 70 yaşın üzerindeki bir ANA KADININ resmi, bu dönemin önemli bir simgesidir.
Türk askerini-polisini, Türk çocuklarını;
Dağını, ormanını, bahçelerini, ağaçlarını korumak için mücadele eden halkın üzerine salınıyor. Askerin görevi vatanı savunmak olduğu halde, ağaçlar, sular, dağlar, ormanlar üzerinden vatanını savunan halkın üzerine gidip, zaman zaman darp etmesi acı bir ironidir.
Bütün yaşadıklarımızdan aldığımız önemli ders şudur:
T.C. Devletini yaşatmanın, kurtarmanın tek yolu Atatürk ilkelerinde birleşmektir. Bugün illerimiz ve ilçelerimizdeki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını izledim. Anıtkabir’e akan Türk Halkını izledim.
Eski resmi kutlamalardan çok farklı bir ruh vardı. Türk Milleti Atatürk ve kurduğu devleti yok etmeye çalışan Kuva-yi İnzibatiye’nin(Kuvayi Milliye Ordusuna karşı kurulan saray ve İngiliz ordusu) torunlarına bir cevap verdi. Meydanlara akarak, devletine-Cumhuriyete sahip çıktı.
Hilafetçilere, Atatürk düşmanlarına, kendilerine vatandaş ithal eden BOP’çulara;
Yediden yetmişe Cumhuriyet Bayramımızı kutlamak için koşanların tokat gibi bir cevabıdır bu meydanlar. Başarmamak için hiçbir neden yok. Yeter ki bu enerjiyi soğurtmalarına izin vermeyelim.
Kaybettiğimiz Cumhuriyetimizi ve devletimizi
geri almak azim ve kararlılığı ile;
Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun.
Ne Mutlu Türküm Diyene.
Posted in FAŞİZM | Leave a comment

BELLEK DÜRTÜCÜ * ET’ler (EKONOMİK TETİKÇİLERİN) YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ VE YOK OLAN EKONOMİK BAĞIMSIZLIK

(ET) ler * EKONOMİK TETİKÇİLER 

Naci Kaptan – 11 Ağustos 2021 / 01 Kasım 2024
Ekonomik tetikçiler (ET’ler) , yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı ‘yardım’ kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin tabii kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır.
Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorluk kurmaktır. Bizler, diğer ülkeleri şirketlerimizin, hükümetimizin, bankalarımızın, kısacası benim şirketokrasi diye adlandırdığım kurumsal yapının kölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir grubuz. Mafyanın yaptığı iyilikler gibi Ekonomi Tetikçileri de görünüşte bazı iyilikler yapar. Örneğin elektrik santralleri, otoyollar, limanlar,
havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler. Bu borçların ön koşulu, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir.
Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiç terk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya San Francisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.
Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere (kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz. Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başarılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır. Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz. Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın isteği doğrultusunda oy verme, askeri üs kurma veya petrol gibi değerli kaynaklara el koyma şeklinde olabilir bu diyet. Buna rağmen borçlunun borcu devam eder. Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.
“Bizler küçük özel bir kulübüz. Dünya ülkelerinin milyarlarını dolandırmak için iyi çok iyi para alırız. İşinin önemli bir bölümü dünya liderlerini Amerika’nın ticari çıkarlarını kollayan geniş bir şebekenin bir parçası olmaya ikna etmek olacak. Sonuçta bu liderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerika’nın sadık köleleri olurlar. Böylece siyasi ekonomik ve askeri gereksinimlerimizi istediğimiz zaman istediğimiz şekilde karşılarlar.
Bizler tarihten ders aldık. Kılıç taşımayız, zırh-üniforma giymeyiz. Ekuador, Nijerya, Endonezya, Türkiye v.b. gibi ülkelerde yerli öğretmenler veya esnaf gibi giyiniriz. Washington ve Paris’te bürokratlara ve bankerlere benzeriz. Proje mahallerini gezer, yoksul köyleri dolaşırız. Yerel basında ne kadar hayırlı işler yaptığımızdan söz ederiz. Yasadışı bir şeye tevessül ettiğimiz pek nadirdir. Zira sistem aldatmacaya dayansa da tanım olarak yasaldır.
Ancaaak….. Eğer biz başarısız olursak, devreye çakallar (İstihbarat –NSA ve CIA elemanları) girer. Çakallar hazır ve nazır bekler. Ortaya çıktıklarında devlet başkanları devrilir veya feci “kaza”larda ölürler. Eğer Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, bir şekilde çakallar da beceremezlerse genç Amerikalılar ölmeye ve öldürmeye gönderilir.
KİTAP – BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI – John Perkins

Kitabın içeriğinden alınmış olan yukarıdaki satırlarda Türkiye’nin ekonomik olarak nasıl işgal edildiğinin izlerini bulacaksınız. Gelelim iktidarın ekonomik karnesine;

TÜRKİYE NASIL FAKİRLEŞTİ?
1923-2002 arasında bütün hükümetler 79 yılda 713 milyar dolar harcadılar. 2003-2017 arasında 14 yılda harcanan para 2 trilyon 94 milyar dolar. Ne yapıldı, Telekom mu, Karakaya mı, Atatürk mü, Tüpraş mı, Petkim mi, Sümerbank mı, Tekel mi  yapıldı? Bunlar sadece satmayı ve komisyon almayı biliyor…
AKP iktidarının yapmış olduğu Yollar, köprüler, tünel geçişleri, hava limanları ise gerçek maliyetinin 3-5-8 katına yapıldı. Biz buna matruşka ihale diyoruz. Şişirilmiş fiyatlarla verilen ihaleler başka alt yapımcılara daha düşük maliyetle aktarılarak aradaki büyük farklar piramidin tepesinde bulunanlar arasında paylaşılıyor ve bu paylaşım hiyerarşik olarak alt katmanlara da gidiyor. İşte bu nedenlerle ihale kanunu yaklaşık 190 kez değiştirildi. Böylesi sistematik yolsuzlukları küçük kabilelerde bile görmek olası değildir.
Ne oldu Ülkemizin paraları?
Ne oldu Hazinenin kaybolan 128 milyar doları? Bu paranın hesabı neden verilmiyor?
Ne oldu Çiftçiyi desteklemek için kurulmuş olan Ziraat Bankasının Sabah Grubuna 10 sene önce verdiği ve geri ödenmeyen, 750 milyon doları?  Çiftiçiyi öldüresiye inleten, büyükbaşına, çiftliğine, tarlasına, traktörüne 20-30 bin TL için el koyan haczeden Ziraat Bankası 10 senedir 750 milyon doları geri almak için parmağını kıpırdatmıyor. Büyük yolsuzluklar içinde kıvranan ülke ekonomisi hergün biraz daha batıyor. Siyasallaşan devlet katmanlarının ve iktidarın mafya ile olan işbirlikleri bir irin gibi, kanalizasyon gibi ortalığa saçıldı. Mafya siyasallaşan devlet ile işbirliği yapıyor. Yargıçlar, savcılar, adli tabib uzmanları rüşvetle yargı kararlarını, raporları değiştiriyor.
Yatırım yapılsaydı, fabrika yapılsaydı yer kalmazdı ülkede.  2 trilyon harcıyorsunuz, çiftçi, emekli, sanayici, esnaf memnun değil, dünya kadar yoksulumuz var. Nereye gitti bu para? Eksik olan namuslu siyaset.
Son 15 yılda Londra’daki bir grup faiz lobicisine ödenen faiz 151 milyar dolar. Tefeciye gelince para var. İçeride 687 milyar 124 milyon lira ödendi faize. Bu paraları bizler ödüyoruz. Su içerseniz, dolmuşa binersiniz, sinemaya gidersiniz, ekmek alırsınız vergi verirsiniz. Şimdilik havaya ödemiyorsunuz. Ekonomi ve sanayinin temel girdileri petrol, gaz, elektrik her ay sürekli olarak zamlanıyor. mevsiminde olmamıza rağmen yaz meyvalarının kilosu 15-25 TL arası. Şu ahir ömrümde şimdiye kadar böylesi pahalılık görmedim. Halk gittikçe yoksullaşıyor ve umudunu kaybediyor.
Büyük borçlanma ve akıl almaz harcama verileri içinde özelleştirmelerden elde edilen yaklaşık gelir 70 milyar dolar yok. Bu paranın tamamı borç ve faiz ödemelerine gitti. Yani ülkemize bir yatırım ve kaynak olarak geri dönmedi. Üretim ve istihdam yaratan, ekonomik bağımsızlık sağlayan Cumhuriyetin tüm ekonomik kaynakları böylece buharlaştı ve yok oldu. Bu da Türkiye’yi ekonomik yokluklara ve dışa bağımlılığa sürükledi.
Dünyanın en yüksek faizle borçlanan ülkesiyiz.
İş dünyasında kimsenin can ve mal güvenliği yok. Bir kararnamelik canı var. Bir kararnameyle malınıza el konabilir. Bir siyasi partinni genel başkanı mahkemeye hakim tayin ediyorsa kim güvenir? Öyle bir noktaya getirdiler ki bizi komşumuzun inancını sorguluyoruz. Selam veremez noktaya geldik. Ayrışmanın sadece düşmanların işe yaradığın kimse unutmasın. Osmanlı’nın batışı sanayi devrimini kaçırdığı için oldu. Medyanın bağımsız olması lazım. Gücü denetler, kamu görevi yapar.
Çiftçiler büyük borç altındalar. Kendisini yakan çiftçi, işçi, işsiz var. Rantiye sınıfından şikayetçi olanı duydunuz mu? Ekonomiyi rantiyecilere teslim etmişseniz Türkiye’nin büyüme şansı yok.
İşsizlik en temel sorun. Anadolu Kalkınma Kuşakları diye bir proje geliştirdik. Anadolu’nun içi boşalıyor. Herkes büyük şehirlerin varoşlarına gidiyor.
Türkiye ekonomisinin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilen 2018 itibarıyla yaşadığı dış borçlanma krizi, çarpıcı verilerle ortaya konuldu.
2018’in haziran ayında yapılan seçim sonrası geçilen ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı verilen sistemle üç yılı geride bıraktık. Borçların seyri açısından yalnızca bu döneme bakmakta da yarar var.
Türkiye Cumhuriyeti ilk 95 yılında bir anlamda 969.9 milyar lira borç biriktirmiş. Borçlanmış, ödemiş; borçlanmış, ödemiş; Sonraki 3 yılda bu 95 yıldakinden daha fazla, net 1 trilyon 57 milyar lira daha borçlanılmış.
Diğer bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti 95 yıl sonunda, 2018 haziranı itibarıyla 100 lira borçlu durumda. Gelmişiz 2021’in haziranına ve aradan geçen 3 yılda 100 lira olan borcu 209 liraya çıkarmışız. Yeni yönetim sistemiyle uçuşa geçmek derken borçlar mı kastedilmişti acaba!”
AKP seçim yoluyla ve en kısa zamanda iktidardan uzaklaştırılmalı ve ülkemizi belki de 50 yıl geriye götürmüş olan ben merkezci, otokratik, çıkarcı, rüşvet ve talancı, insan haklarına aykırı, baskıcı eylemleri bağımsız mahkemelerde sorgulanmalıdır.
Hesap günü yaklaşıyor.

Var olsun muzaffer komutan ve Yüce Devlet Adamı ATATÜRK,
Var olsun bağımsız Türkiye,
Var olsun laik demokratik Cumhuriyet

Naci Kaptan – 11 Ağustos 2021
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, Ekonomi, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, ÖZELLEŞTİRMELER, Politika ve Gundem, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

“AK! CAMBAZA” BAKARKEN 2.652 TRİLYON TL AÇIK OLAN BÜTÇEYİ GÖZDEN KAÇIRIYORLAR

“AK! CAMBAZA” BAKARKEN 2.652 TRİLYON TL
AÇIK OLAN BÜTÇEYİ GÖZDEN KAÇIRIYORLAR

“TULUMBANIN SUYU BİTTİ”

Naci Kaptan – 01 Kasım 2024

Sürekli olarak DENK BÜTÇE kavramını gündemde tutan, bu konuda yazdığı kitapları bulunan değerli ve duyarlı Yurttaş E. Dr. Albay Aytekin Ertuğrul’un  28.10.2024 tarihinde yazmış olduğu not aşağıdadır;
“Türkiye Cumhuriyeti açık bütçelerle ve laik eğitimden uzaklaşmalarla gücünü
Ve yönünün kaybetmiş bir gemiye dönmüştür. Ne yapsan artık yama tutmaz. Bütün
bu tartışmalar ve pazarlıkların esas amacı şu veya bu değildir. 1. Trilyon 900 milyar açık olan 2025 bütçesinin TBMM den çıkarmaktır.
Gerisini bir bilene sormak gerekir. Bir bilene de sordum. O Diyor ki: Bugünkü savaşmalarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünü ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve DENK olmasıdır.
14 Mayıs 1950 den sonra ilaç için olsun bir tek DENK bütçesi olmayan bir devleti Müstevlilerimiz daha fazla konuşturmazlar ve dikkate almazlar” (Op. Dr. Aytekin Ertuğrul – 28.10.2024)

EKONOMİK TETİKÇİLER VE EŞBAŞKANLAR
Önce sizlere “BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI – John Perkins” den bir paragraf;
“Bizler küçük özel bir kulübüz. Dünya ülkelerinin milyarlarını dolandırmak için iyi çok iyi para alırız. İşinin önemli bir bölümü dünya liderlerini Amerika’nın ticari çıkarlarını kollayan geniş bir şebekenin bir parçası olmaya ikna etmek olacak. Sonuçta bu liderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerika’nın sadık köleleri olurlar. Böylece siyasi ekonomik ve askeri gereksinimlerimizi istediğimiz zaman istediğimiz şekilde karşılarlar. Bizler tarihten ders aldık. Kılıç taşımayız, zırh-üniforma giymeyiz. Ekuador, Nijerya, Endonezya, Türkiye v.b. gibi ülkelerde yerli öğretmenler veya esnaf gibi giyiniriz. Washington ve Paris’te bürokratlara ve bankerlere benzeriz. Proje mahallerini gezer, yoksul köyleri dolaşırız. Yerel basında ne kadar hayırlı işler yaptığımızdan söz ederiz. Yasadışı bir şeye tevessül ettiğimiz pek nadirdir. Zira sistem aldatmacaya dayansa da tanım olarak yasaldır.”

ET’ler (EKONOMİK TETİKÇİLERİN) YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ VE YOK OLAN EKONOMİK BAĞIMSIZLIK

Bir ülkeyi/ Devleti çökertmek için önce ekonomisini/ maliyesini bozmak ve borçlandırmak gerektir. Bunun için ÖZELLEŞTİRME MASALLARI ile tüm ekonomik birikimleri, ekonomik varlıkları özelleştirilerek ülkeyi besleyen tüm kaynaklar genelde yabancı şirketlere devredilir. Tarım ve hayvancılık köreltilerek ülkenin gıda kaynakları ve tarım üretimi yok edilir ve dışa bağımlı kılınır. Çiftçi ve köylü tarımdan ve topraktan kopartılır. Ülke yokluğa, yoksulluğa, işsizliğe, yüksek enflasyon ve pahalılığa mahküm edilir…
Türkiye ve benzeri sanayileşememiş ülkelerin öncü gelir kaynağı olan tarım girdileri yok olduğunda, Kissenger’in söylediği gibi “GIDAYI KONTROL EDEN TOPLUMLARI DA KONTROL EDER” … Ne yazık ki AKP/ Erdoğan’ın iktidarında Türkiye bu süreci derinlemesine yaşamış, ekonomisi çökmüş, tarım yok edilmiş, aşırı borçlanılmış ve borçlar ve de faizleri bile ödenemez duruma gelmiştir. BORÇ ALAN EMİR DE ALIR… Türkiye 80’lerde Arjantin’in yaşadığı ağır EKONOMİK yıkımı yaşıyor. (N.K.)

BÜTÇENİN DURUM VAZİYETİ
JPMorgan’a göre ‘Türkiye’nin dış borç satışları 2024’te rekor kırabilir’ ve ülkeden gelecek yıl 25 milyar doları aşan bir borç ihracı yaşanabilir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketi JPMorgan’ın Orta Avrupa, Ortadoğu ve Afrika borç sermaye piyasalarından sorumlu yetkilisi Stefan Weiler, Türkiye’nin ortodoks mali politikalara geri dönmesinin, 2024’te rekor borç ihracı yapması ile sonuçlanabileceğini söyledi.
Reuters’a verdiği demeçte yabancı yatırımcıların da ülkeye geri dönmeye başlayabileceğini vurgulayan Weiler, “”Yabancı sermaye şimdiden geri akmaya başladı ve Türkiye için rüzgar tersine dönmüş gibi görünüyor” yorumunda bulunan JPMorgan üst düzey yetkilisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın merkez bankası başkanlarını aniden görevden alma ve politikayı tersine çevirme konusundaki tarihsel eğilimine rağmen, ülkenin son mali hamlesinden geri adım atmasını beklemediklerini de sözlerine ekledi. (euronews – 22/12/2023)

30 Haziran 2024 Tarihi İtibarıyla Türkiye Brüt ve Net Dış Borç Stoku
“Türkiye Brüt Dış Borç Stoku”, 30 Haziran 2024 tarihi itibarıyla 512,0 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 42,6 olmuştur. Aynı tarihte, “Türkiye Net Dış Borç Stoku” ise 265,4 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 22,1 olmuştur. (www.alomaliye.com –  
Yukarıdaki rakamların öz tercümesi; Dış borçlarımız, senelik Milli Gelirimizin nerede ise yarısına ulaşmıştır. Bu ise çöken bir ekonomiyi ve devleti gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2024 Bütçe Kanun Teklifi, Meclis Başkanlığı’na sunulmadan önce bütçe büyüklükleri hakkında bilgi verdi. 2024 Bütçesi’nde en büyük gelirin KDV’den elde edilmesi, en büyük harcamanın ise cari transferlere yapılması öngörüldü. 2024 bütçesinde 8 trilyon 437 milyar TL gelir, 11 trilyon 89 milyar TL gider öngörüldü. Bütçe açığı ise 2 trilyon 652 milyar TL olarak bütçede yer aldı. (Medyaskop – 17 Ekim 2023)

Bütçe açığı 9 ayda 1 trilyonu aştı, geçen yıla göre yüzde 110 arttı
Merkezi yönetim bütçesi, eylül ayında 100 milyar 464 milyon açık verirken, yılın ilk 9 ayında 1 trilyon 74 milyar 18 milyon TL açık kaydetti. Bütçe açığı geçen yılın ilk 9 ayına göre 562 milyar 416 milyon TL arttı. Bütçede açık geçen yıla göre yüzde 110 artış gösterdi.  Bütçe giderleri yüzde 63,4 arttı. Eylül ayı bütçe giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 63,4 oranında arttı. (ANKA – 15.10.2024 )

İktidarın dayattığı gündem 2025 bütçe görüşmelerini perdeliyor
Bütçe görüşmelerini T24 sitesindeki köşesine taşıyan gazeteci Çiğdem Toker, siyasi gündem ile kritik öneme sahip olan bütçenin gölgelendiğini belirtti.
“‘Kaynak yok’ ezberinin bir kandırmacadan ibaret olduğunun, devletin çok kaynağı olduğunun ancak bunu vatandaştan esirgendiğinin yüksek sesle ve sıklıkla anlatılması gerekiyor,” diyen Toker, “ekonomik sorunlar da iktidarın egemenlik kurduğu, kurabildiği gündem girişimlerinde gölgeleniyor,” değerlendirmesinde bulundu.
“Vatandaşın yoksulluğunun, geçim derdinin, günü kurtarmaya çabalarken ezilmesinin biricik kaynağı olan bütçe tercihleri; bu niteliği dolayısıyla daha fazla, daha yaygın yaygın konuşulmayı hak ediyor,” diyen Toker, Yılmaz’ın konuşmasındaki özellikle Kamu-Özel İşbirliği Projeleri (KÖİ) ve vergi harcamaları ile ilgili bölümlere dikkat çekti.
KOİ’lerin karanlık yüzü
Cumhurbaşkanı Cevdet Yılmaz, KÖİ modeliyle 2022’den bugüne 77,1 milyar dolarlık 200 projenin sözleşmesinin imzalandığını belirtti.
Yılmaz, KOİ’lerle ilgili mali kaynak eleştirilerine verdiği yanıtta bu projelerin “ekonomik ve sosyal analizinin yeterince yapılmadığını”, projeler olmasaydı Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi yatırımların yapılmayacağını söyleyerek KOİ’leri savundu.
Artan maliyetlere değinen Yılmaz, “Keşke daha fazlası yapılsaydı çünkü bugün yatırım maliyetleri geçmişten çok daha yüksek düzeyde. İyi ki o yatırımları yapmışız zamanında, o günkü maliyetlerle gerçekleştirmişiz ve o günden bugüne de hem ekonomimize hem sosyal hayatımıza katkı sunmuş bu projelerimiz,” ifadelerini kullandı.
Çiğdem Toker, Yılmaz’ın KÖİ projelerinin bütçede yol açtığı tahribata dair bir değerlendirmede bulunmadığının altını çizerek, “Ne bütçe yükünden bahsediyor, ne de döviz üzerinden imzalanmış sözleşmelerin on yıllar sürecek ipoteğiyle ortaya çıkan kara deliklerden,” dedi.
Vergi harcamaları
Toker, Yılmaz’ın 2025 yılı için öngörülen 3 trilyon 5 milyar TL’lik vergi harcamalarının dağılımı ile ilgili verdiği bilgiyi de köşesine taşıdı.
Yılmaz’ın açıkladığı veriler şöyle:
• İstihdam teşviki için prim destekleri: 876,8 milyar TL
• TL tasarruflarının teşviki: 816,7 milyar TL
• Asgari ücret istisnası: 810,4 milyar TL
• Yatırım teşvikleri: 536,1 milyar TL
• Eğitim, sağlık ve sosyal amaçlı destekler: 259,2 milyar TL
• Tarımsal faaliyetlerin teşviki: 199,8 milyar TL
• AR-GE ve yenilik teşvikleri: 147,3 milyar TL
Toker’e göre, vatandaşın asıl gündemini oluşturan yoksulluk, açlık ve eşitsizlik gibi konular başka gündemlerle gölgeleniyor.
Toker sözlerini şöyle sürdürdü: “Tıpkı bebek ölümleri gibi, tıpkı terör örgütü PKK’nın TUSAŞ’a terör saldırısı gibi, tıpkı çocuk, kadın cinayetlerindeki artış konularında olduğu gibi ekonomik sorunlar da iktidarın egemenlik kurduğu, kurabildiği gündem girişimlerinde gölgeleniyor.”
Toker yazısında, önümüzdeki iki aylık bütçe maratonunda “‘yok’ denilen ‘az’ denilen kaynakların nerelere nasıl harcanacağını” ve “vatandaşın ayakta kalma savaşı verdiği, verirken yoklukla sınanıp ezildiği bu dönemde, asıl gündemin, yoksulluğun, açlığın, eşitsizliğin, başka hangi hamlelerle gölgelendiğini” izleyeceğimizi belirtti. ( YetkinReport / 01 Kasım 2024, Cuma)

Naci KAPTAN – 01 kasım 2024
Posted in Ekonomi, ÖZELLEŞTİRMELER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (31 Ekim 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(31 Ekim 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:

a.  Ermenistan Dışişleri Bakanı Bakü ile barış anlaşması konusunda ‘temkinli iyimser’. Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Azerbaycan ile bir barış anlaşmasının sonuçlandırılması konusunda “temkinli iyimser” olduğunu ifade etti. 2025 taslak devlet bütçesi hakkında parlamento tartışmalarında Mirzoyan, yakın gelecekte taslak anlaşmadaki “bir veya iki ifadenin” de kabul edileceğini ve taslak barış anlaşmasının imzalanmaya hazır olacağını umduğunu belirtti. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sınır belirleme sürecine değinen bakan, iki ülkenin sınır komisyonlarının ortak faaliyetlerine ilişkin yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi hakkında yakında birbirlerine resmi olarak bildirimde bulunacaklarını belirtti. Mirzoyan, sınır belirleme sürecinin 2025 yılında da devam etmesini umduğunu belirtti.

https://www.panorama.am/en/news/2024/10/31/Armenian-FM/3072391

b.  ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, ABD’nin Ermenistan ve Azerbaycan’ı sınır belirleme prosedür kurallarını resmileştirdikleri için takdir ettiğini ve ilerlemenin sürdürülebilir diyalogla mümkün olduğunu gösterdiğini söyledi. Miller, “Her iki tarafın da bölgede güvenlik ve refah için kalıcı, onurlu bir barışa yönelik çalışmalarını destekliyoruz.” dedi.

https://en.armradio.am/2024/10/31/us-commends-armenia-and-azerbaijan-for-formalizing-the-rules-of-procedure-for-border-delimitation/

c.  Ermenistan 2025 yılında savunmaya 1,7 milyar doların üzerinde kaynak ayıracak. Ermenistan bu çerçevede sermaye harcamalarının %55,8’i savunmaya.

https://massispost.com/2024/10/armenia-to-allocate-over-1-7-billion-for-defense-in-2025/

ç.  Ermenistan-Türkiye ilişkileri: Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan iki ülke arasında diplomatik diyalogdaki ilerlemeyi vurguladı. Ermenistan Ulusal Meclisi’ndeki bütçe görüşmelerinde Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan Türkiye ile devam eden dinamik diyaloğa değindi. Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkisini Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerindeki ilerlemeyle ilişkilendirmesine rağmen Mirzoyan, Ermenistan’ın Türkiye ile bağımsız, ön koşulsuz bir diyalog sürdürdüğünü vurguladı. Mirzoyan, “Üçüncü ülke vatandaşları ve diplomatik pasaport sahipleri için başlangıçta olmak üzere sınırı açma planları da dahil belirli görüşmelerimiz var” dedi.

https://massispost.com/2024/10/armenia-turkey-relations-foreign-minister-mirzoyan-highlights-progress-in-diplomatic-dialogue/

d.  Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Batı’nın Avrasya kıtasının çeşitli bölgelerindeki yıkıcı faaliyetlerini durdurmadığını söyledi. Rusya Dışişleri Bakanı, “Batı Güney Kafkasya’da, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşmesine yönelik girişimlerini ısrarla dayatıyor.” dedi. Lavrov’a göre, bölgesel aktörlerin Avrasya’nın kendi bölgelerindeki anlaşmazlıkları çözme sorumluluğunun bilinci, Güney Kafkasya’daki 3+3 platformu gibi yapıların faaliyetlerinde kendini gösteriyor. Rusya Dışişleri Bakanı, “Tüm bu formatlarda kazanılan deneyimin, Avrasya güvenlik mimarisinin oluşturulması bağlamında da dahil olmak üzere mevcut girişimleri uyumlu hale getirmek için aktif olarak kullanılması gerektiğine inanıyorum.” diye ekledi.

https://news.am/eng/news/850174.html

2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:

a.  Yunan Haberleri “Rus istihbarat ve haber servisleri: İsrail İran’da darbeye hazırlanıyor – Peki bağnaz Erdoğan’ın Türkiye’si de sırasını alacak mı?. Rusya’daki bu haberler kesinlikle Erdoğan’ın Türkiye’sini de hedef alan rejim değişikliğiyle ilgili.”

https://www.pentapostagma.gr/kosmos/mesi-anatoli/7272709_rosikes-ypiresies-israil-etoimazei-praxikopima-sto-iran-meta-tha-parei

b.  Yunan Haberleri “Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis, son iki yılda görevlendirilen 450 sınır muhafızına ek olarak 150 yeni sınır muhafızının daha sınırda görevlendirildiğini duyurdu. Bu duyuruyu, hükümeti temsilen 28 Ekim kutlamaları için Evros’a yaptığı ziyaret sırasında yapıldı. Gerapetritis sınıra inşa edilen duvarı ziyaret etti ve yeni muhafızların ikinci savunma hattını güçlendireceğini belirtti. Gerapetritis, “Devlet, yerel toplumun, Evros’taki vatandaşlarımızın kendilerini güvende hissetmeleri ve hükümetin her zaman yanlarında olduğunu bilmeleri için buradaki caydırıcılık yeteneklerini artırmaya kararlı bir şekilde bağlı kalacaktır. Bugün, özellikle Yunan devletinin rekor sürede uyguladığı çit/duvar projesinde Evros’ta bulunmaktan büyük onur ve mutluluk duydum. Burada günlük olarak çalışan personelin muazzam çabasıyla desteklenen bu proje, ulusal ve Avrupa sınırlarımızı güvence altına almada %100 etkilidir.” dedi.”

https://greekcitytimes.com/2024/10/29/minister-gerapetritis-announces-recruitment-of-150-new-border-guards-in-evros/

3.  AYAcademy Bülteni

“İrlanda Tiyatrosunda Paganizm ve Hıristiyanlık Arasındaki Çatışma” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.

https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,

Serkan KORKMAZ

Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

OKUYUNUZ, ARŞİVLEYİNİZ, YAYINIZ * “ANA BİZ SENİN MEHMEDİNİ KUMARDA KAYBETTİK” * BEN CUMHURİYETLE YAŞITIM

BEN CUMHURİYETLE YAŞITIM

Prof.Dr.ilhan BAŞGÖZ

Değerli Konuklar:
Size ANLATACAKLARIM yalnız duyup işittiklerim, okuyup
öğrendiklerim değil, aynı zamanda kendi hayat hikâyem olacaktır..
*CUMHURİYET YEDİ BÜYÜK SAVAŞIN ARDINDAN KURULMUŞTUR.
1856 Kırım,
1877 Osmanlı Rus,
1892 Yunan,
1911 Trablus,
1912 Balkan,
1914-18 Birinci Dünya Savaşı
nihayet, 1920-22 KURTULUŞ SAVAŞI.
Bu savaşlardan yalnız sonuncusu ZAFERLE BİTMİŞTİR. AMA bu zafer vatandaştan yalnız canını ve kanını istememiştir. VATANDAŞTAN atını, arabasını, çorabını, kağnısını, keten bezini, pencere demirini ALARAK bu SAVAŞ KAZANILMIŞTIR.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA NİÇİN GİRDİĞİMİZ bugün bile bilmiyoruz. AMA kardeşlerini bu savaşa kurban veren, AVŞAR KADINI BİLİYOR ve parmağını ALAMAN’A uzatıyor:
“Mektup saldım da varmadı,
Tel vurdum aynı gelmedi,
Alamanya harbeylesin,
Gayri kardaşım kalmadı.”
SAVAŞ yılları OSMANLI İmparatorluğu’nun EKONOMİSİNİ tümden HARAP etmiş, ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz, evler erkeksiz kalmıştır. Kağnıya ve sabana koşulacak hayvan, çiftin sapına yapışacak erkek yokluğunda çifte, hayvan yerine kadınlar koşulmuştur.
Bu çöküşün en gerçekçi destanını, hemşehrim Şarkışlalı Serdari yazmıştır.
Bu uzun destandan dörtlükler veriyorum:
“Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer.
Hasırdan serilir çulumuz bizim.
Evlat da babanın sözün tutmuyor,
Açım diye çift sürmeye gitmiyor,
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor,
Başımıza bela dölümüz bizim.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.”
SAVAŞ yılları, TÜRK AYDINLARININ en yiğit, en idealist, en eğitimlilerini ÖLÜME SÜRMÜŞ, onlar geri gelmemiştir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN FELAKET TABLOLARINDAN BİRİNİ unutamıyorum. Bu tabloda TARSUS TREN İSTASYONU’NDA BİR KADIN görünür. Ordu, KANAL BOZGUNUNDAN dönmektedir. Çul çaput içinde, hasta perişan, VAGONLARDA çuvallar gibi istif edilmiş, bir ASKER döküntüsü.
AK SAÇLI BİR ANA, yazması omuzuna düşmüş, saçları darma dağın, bir vagondan ötekine koşarak FERYAT EDİYOR: “MEHMET’İMİ GÖRDÜNÜZ MÜ? Mehmedim nerede? Mehmedi’mi gördünüz mü?”
Falih Rıfkı ATAY DİYOR Kİ: “ANA BİZ SENİN MEHMEDİNİ KUMARDA KAYBETTİK .”
*TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TALİHSİZLİĞİ çökmüş bir ekonomi ve harabeye dönmüş bir memleket üzerine kurulmasıdır. BÜYÜKLÜĞÜ DE BUNDANDIR.
16 MAYIS 1919’da İstanbul’dan ayrılan BANDIRMA VAPURU bu çöküşü tersine çevirecek bir umudu taşıyordu. Bu umudun adı MUSTAFA KEMAL PAŞA’dır. Üçüncü ordu müfettişliğine tayin edilen PAŞA İstanbul’dan ayrılıyordu. Yanında 12 kişiden oluşan Erkan-ı Harbiye’sinden başka kimse yoktu. Karadeniz’in azgın dalgaları ile sarsılan Bandırma vapurunda Mustafa Kemal PAŞA ARKADAŞLARINA ŞUNLARI SÖYLÜYORDU:
“BUNLAR işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız maddedir! BUNLAR hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar.
BİZ, ANADOLU’YA NE SİLAH NE CEPHANE GÖTÜRÜYORUZ; BİZ İDEAL ve İMAN GÖTÜRÜYORUZ!..”
Bandırma vapuru ile bu küçük grup 19 MAYIS 1919’da SAMSUN’A ÇIKINCA bir şarkı söylüyorlardı: “Güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar.”
O tarihlerde, UFUKTAN GÜNEŞİN DOĞACAĞINI DAİR HİÇBİR İŞARET YOKTUR.
Tersine memleket bir zifiri KARANLIKTIR.
-Adana FRANSIZLAR,
-Urfa, Maraş, Antep İNGİLİZLER tarafından İŞGAL EDİLMİŞ,
-Başkent İSTANBUL İTİLAF DEVLETLERİ’NİN İŞGALİNDE,
-Antalya ve Konya’da İTALYAN birlikleri bulunuyor.
-Merzifon ve Samsun’da İNGİLİZ ASKERLERİ var.
-15 Mayıs 1919’da YUNAN birlikleri İZMİR’e çıkmış;
Batı Anadolu’nun verimli topraklarından memleketin kalbine doğru İLERLEMEKTE.
**DAHASI VAR; CUMHURİYET, MEMLEKETİN EN ÖNEMLİ GELİR KAYNAKLARINI YABANCI ŞİRKETLERİN ELİNDE BULMUŞTUR. Demiryolları, limanlar, önemli tarım ve ticaret alanları, bayındırlık tesisleri, gümrük ve maliye gelirleri büyük BATILI ŞİRKETLERİN ELİNDEDİR.
*TÜRKİYE CUMHURİYETİ BU ŞİRKETLERİ birer birer SATIN ALMIŞTIR.
-İZMİR-AYDIN DEMİRYOLU 2 milyon İngiliz pounduna satın alınınca ÖĞRETMENİMİZ ÖDEV VERMİŞTİ, sevincimizi dile getirmeliydik. Ortaokul öğrencisi idim, ÖDEVİMİN BAŞLIĞI “Demir yolumuz, bağımsızlık yolumuz” İDİ.
TÜTÜN REJİSİ 4 milyon Frank’a SATIN ALININCA, bu sefer ayınkacılar BAYRAM ETMİŞTİ. Ayınkacı tütün yetiştirici demektir.
KÖYLÜMÜZ yetiştirdiği tütünü eşeğine yükleyip, pazara indiremezdi. TÜTÜN ille de bir yabancı TEKELE, bu tekelin BİÇTİĞİ FİYATTAN SATILACAKTI. İNDİRSE kaçakçı sayılıyor, ya HAPSE ATILIYOR veya TÜTÜN KOKULARI ile çatışıyor ve vuruluyordu.
Bir ayınkacı türküsü şöyle der:
“Hacılar köyüne bastığım oldu,
Tütünümün dengi yastığım oldu,
Aman dostlar bakın benim çareme,
Tütünün tozunu basın yareme.”
CUMHURİYET savaşlardan çıkıp da, EKONOMİK GELİŞMESİNE ODAKLANlNCA 1930 DÜNYA EKONOMİK BUHRANI PATLAK VERİR. BUHRANIN TÜRKİYE’YE ETKİSİ, tarım ürünleri ve meyveyle sınırlı olan DIŞSATIMI VURMASI olur. BUĞDAYIN kilosu 15 kuruştan 3 kuruşa düşer. KÖYLÜ gelirinin bu kadar düştüğünü gören Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne şöyle bir TEKLİFTE BULUNUR:
“BİZİM MAAŞLARlMlZLA HALKIN GELİRİ ARASIND  BÜYÜK BİR FARK ortaya ÇIKTI. Bu Cumhuriyet idaremize YAKIŞMAZ. Benim maaşım dâhil MİLLETVEKİLİ MAAŞLARINI yüzde elli AZALTALIM. ” Teklif KABUL edilir.
CUMHURİYET ilan edilince memlekette yatırıma harcanacak SERMAYE ve ekonomik hayatı idare edecek EĞİTİLMİŞ İNSAN yoktur. Bu nedenle CUMHURİYET EKONOMİK KALKINMAYI DEVLET ELİYLE YAPMAYA KARAR vermiştir.
Devlet sermayesi ile iki banka ETİBANK ve SÜMERBANK kurulmuş, vatandaştan birikimlerini bankaya yatırmaları istenmiştir. Devletine güvenen VATANDAŞ da elinde avucunda ne varsa BANKALARA YATIRDI.
Ben ÇAMURDAN yaptığım KUMBARAMA her hafta babamın verdiği yüz PARALARI BİRİKTİRİR, BANKAYA YATIRIRDIM.
BU ekonomik kalkınma HAMLESİ, bir YERLİ MALI SEFERBERLİĞİ izlemiştir. BİZ BAYRAMLARDA ziyaretçilerimize şeker ve çikolata yerine İNCİR ve FINDIK İKRAM ETTİK. ÇAYI Kazova’nın KIZIL ÜZÜMÜ İLE İÇTİK. Çünkü ŞEKER dışardan satın alınıyordu.
CUMHURİYET yurdun doğusuyla batısını, güney ve kuzeyini DEMİRYOLLARI ile birleştirmek istemiştir. Bu bir milli savunma sorunu idi. ATATÜRK DİYOR Kİ; “700 kilometre DEMİR YOLUMUZ var, bir kilometresi bile BİZİM DEĞİL .”
1932 YILINDA İLK TREN GEMEREK ‘e ULAŞTIĞINDA ben istasyonda idim. Halkın tabiri ile KARA TRENİ alkışlar ve yaşa var ol sesleri ile KARŞILAŞMIŞTIK.
Hoş BİR FIKRA var. İlk tren Erzurum’a varınca Belediye Başkanı nutuk veriyor; “Vatandaşlar, Cumhuriyet fabrikalar yaptı. Sanmam ki kâr edeler vallahi de zarar edirler, billahi de zarar edirler. Otobüsler aldı, yollar düzenledi, sanmam ki kâr edirler. Bunlar hep sizin içindir. Cumhuriyet ayağınıza kadar tren getirdi bundan sonra İKİ AYDA GİTTİĞİMİZ İstanbul’a ÜÇ GÜNDE varacağız.”
O vakit BİR VATANDAŞ SORAR: “Peki biz 57 GÜN NE YAPACAĞIZ.?”

DEĞERLİ DOSTLARIM;
BEN 1929 yılından itibaren Cumhuriyetle beraber iyili kötülü olayların içinde çalkalandım. SİZE söyleyeceklerimin bir kısmına ben TANIK OLDUM. Bunların arasında beni çok ETKİLEYEN BİR OLAY var.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1937 yılında SİVAS LİSESİ’NDE benim bulunduğum SINIFA GELDİ. ATATÜRK adı etrafında oluşan efsanenin etkisindeyiz. Gözleri o kadar kuvvetli imiş ki gözlerine bakan çarpılırmış. İlkin korka korka, GÖZLERİNE BAKIYORUZ. Çarpılmadığımızı görünce o mavi gözlere 45 dakika doya doya baktık.
DERSİMİZ HENDESE İDİ. (Yani GEOMETRİ). ATATÜRK, dişçinin kızı SAADET’İ TAHTAYA KALDIRDI. Geçen derste MÜSELLESLERİN nasıl eşit sayılacağını okumuştuk. SAADET bunun için tahtaya iki MÜSELLES çizdi. Biz o vakit ÜÇGENE, MÜSELLES derdik.
SAADET müsellesin kenarlarına alfa, beta ve gamma harflerini koydu. ATATÜRK’ün BİRDEN KAŞLARI ÇATILDI ve SAADET’E, “NEDEN YUNAN HARFLERİ KULLANDIĞINI?” sordu.
SAADET, “hocamız böyle yazdı, ben de onun için kullanıyorum” DEYİVERDİ. Matematik HOCAMIZ müdür Ömer Bey sınıfta idi. ATATÜRK, AYNI SORUYU ONA SORUNCA ÖMER BEY, topu BAKANLIĞA attı. BAKANLIK bir kitap göndermişti, onda BU HARFLER KULLANILMIŞTI.
*ATATÜRK KİTABI İSTEDİ o SAYFAYI buldu, YIRTIP YERE ATTI. Sonra gidip parmakları ile YUNAN HARFLERİNİ SİLDİ yerine “ABC” yazdı. BİZE; “Arkadaşlar TÜRK ALFABESİ matematik terimlerini de İFADE ETMEYE YETERLİDİR.” dedi.
ARADAN BİR HAFTA GEÇMEDEN “ABC’li YENİ KİTABIMIZ” geldi.
ATATÜRK DİLİN SADELEŞMESİNE ve halkın, aydınların dilini anlamasına çok ÖNEM verirdi. HALKÇILIK onun inanışında kuru bir slogan değildi. HALKIN arasına karışmaktan çok hoşlanırdı.
Bir gece ATATÜRK KAYIP, polis ve jandarma seferber olmuş her tarafı ARAMIŞ TARAMIŞLAR. ATATÜRK YOK. Sabaha yakın ONU SAMANPAZARl’NDA bir KAHVEDE, HALKA KARIŞMIŞ, ZEYBEK OYNARKEN bulmuşlar.

Prof. Dr. İlhan BAŞGÖZ
BU KONUŞMA Şikago Başkonsolosluğunda düzenlenen törende Sayın BAŞGÖZ tarafından yapılacakken RAHATSIZLANMASI nedeniyle BAŞKONSOLOS Umut Acar tarafından izleyenlere okunmuştur.

Özgeçmişi İLHAN BAŞGÖZ (d. 1921, Sivas – ö. 13 Nisan 2021, Ankara)
Türk folklor araştırmacısı, yazar.
İlhan Başgöz, Gemerek’te arpalar biçilirken doğmuş; yılı kesin değil. 1921 veya 1923 olabilir. Babası ilkokul öğretmeni Hasan efendi, annesi Cadoğlu Türkmenleri’nden Zeycan hanımdır. İlkokulu ve liseyi Sivas’ta bitiren Başgöz, 1940 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girer ve 1944 yılında Pertev Nail Boratav’ın asistanı olur. 1949’da “Türk Folkloru ve Halk Edebiyatı” dalında doktorasını verir.
Fakültenin Folklor kürsüsü politikaya kurban verilip kapatılınca, Başgöz Tokat Lisesi’ne edebiyat öğretmeni atanır. İki yıl sonra öğretmenlikten çıkarılır. 1960 yılında bir Ford Vakfı bursu ile Amerika’ya davet edilir. Dört yıl Kaliforniya Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra Indiana Üniversitesi’nde görev alır. Bu üniversitenin Ural-Altay Dilleri ve Folklor Enstitüsü’nde profesör ve üniversite Türkçe programının direktörlüğünü yapar.
Amerikan Folklor Cemiyeti’ne onur üyesi seçilen İlhan Başgöz, Türk Folkloru ve Halk Edebiyatı dalındaki araştırmaları ile tanınmaktadır.
Posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER | Leave a comment

CUMHURİYET DÜŞMANLARI

Posted in İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR | Leave a comment

CUMHURİYET * Modern Türkiye’nin aydınlanma projesi * Geçmişini anlayan, akıl ve bilim ışığında eğitilmiş bir toplum, özgür iradeye sahip bireyler yetiştirebilir.

Modern Türkiye’nin aydınlanma projesi

CUMHURİYET – Hamza Kie – 30.10.2024

Cumhuriyetin temelleri, yalnızca siyasi bir dönüşüm değil, aynı zamanda toplumsal bir aydınlanma hareketiydi. Bu bağlamda Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gelişen Cumhuriyet ideali, bir milletin zihniyetini kökten değiştirme ve onu çağdaş dünyaya entegre etme hedefini güdüyordu. Atatürk’ün “muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak” ifadesi sadece bir teknik ilerlemeyi değil, aynı zamanda akılcılığı ve bilimsel düşünceyi merkeze alan bir toplumsal yapıyı işaret ediyordu. Bu, özellikle o dönemde geleneksel kalıpların ve dogmatik düşüncenin egemen olduğu bir toplumda radikal bir değişim anlamına geliyordu.
Cumhuriyetin felsefi özü, akılcılıkla şekillenen toplumsal ve siyasal bir yapıyı hedefleyen bir dönüşümdü. Birey, dogmalardan arınmış bir akılla düşünme gücüne de erişecekti. Atatürk’ün laiklik ilkesine verdiği önem, toplumun modernleşme sürecini hızlandırırken toplumdaki sınıf, cinsiyet ve inanç temelli eşitsizlikleri de ortadan aldırmaya yönelikti.
Ancak bu laik yapı, zaman içinde farklı siyasal eğilimlerin baskısıyla aşındırılmaya çalışıldı. Cumhuriyetin kuruluş felsefesine yönelik bu tehditlerin ve ideolojik çatışmaların yoğun olduğu bu dönemlerde Atatürk’ün hedeflediği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma amacı, yerini iç politik çekişmelere ve iktidar hırslarına bırakma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu süreçte Cumhuriyet, siyasi ve kültürel savaş vermek zorunda kaldı.
Bu noktada, Cumhuriyetin geleceğe uzanan aydınlık yolunun korunması, Atatürk’ün öngördüğü gibi akıl ve bilimle donanmış bir toplum yapısının tekrar inşa edilmesiyle olanaklı olacaktır. Cumhuriyetin felsefi temelini anlamak, onu toplumun iç dinamiklerini dönüştüren bir bilinç olarak görmeyi gerektirir.

ATATÜRK’ÜN MİRASINI SÜRDÜRMEK
Cumhuriyetin onu yaşatacak olan her kuşağın omuzlarında yükseldiği gerçeği, Atatürk’ün en temel öngörülerinden biridir. Bu nedenle Cumhuriyet, her bireyin içinde sorumluluğunu taşıdığı bir değer, bir gelecek mirasıdır. Cumhuriyetin idealleri toplumsal bir bilinçle korunur. Atatürk’ün mirasını sürdürmek, bireyin kendi geleceğine sahip çıkması, özgürlüklerini teminat altına alması ve hak ettiği aydınlık bir yaşamı talep etmesi anlamına gelir.
Bugün, idealleri geleceğe taşırken karşılaşılan en büyük tehlikelerden biri, demokratik değerlerin aşınması ve Cumhuriyetin temel ilkelerinin çarpıtılmasıdır. Bu durum, toplumsal hafızayı da erozyona uğratır. Fakat Atatürk’ün her zaman uyardığı gibi, gerçek anlamda bir Cumhuriyet toplumunu oluşturan bireylerin akıl ve bilimle donanmış bilinçli bireyler olması gerekmektedir. Yani Cumhuriyeti yaşatacak olan nesiller, yalnızca tarihsel bilgiyi korumakla değil, bu bilgiyi gelecek için bir eylem planına dönüştürmekle de yükümlüdürler.
Cumhuriyetin geleceği, bu temel ilkeleri sahiplenen bireylerle olanaklı olacaktır. Eğitim, burada kilit bir rol oynar. Çünkü yalnızca; geçmişini anlayan, akıl ve bilim ışığında eğitilmiş bir toplum, özgür iradeye sahip bireyler yetiştirebilir. Atatürk, Cumhuriyeti ilan ederken yalnızca bir siyasi yönetim sistemi değil, bireyin kendi yaşamını özgürce belirleyeceği bir ortam yaratma amacı güttü. Dolayısıyla, bu modern yönetim biçimi, bir ulusun bağımsızlığını sağlayan iradenin sürekliliği için yaşamsal bir zemindir.
Bugün, Cumhuriyetin üzerinde yükseldiği bu temel taşlara yönelik her tehdide karşı, her bireyin kendi içinde bir cumhuriyet kurma sorumluluğu vardır. Yani Atatürk’ün “muasır medeniyet seviyesine ulaşma” hedefi, bu hedefin geleceğe taşınması için sarf edilen gayretlerle anlam kazanır. Cumhuriyetin felsefesini, yalnızca bir tarihsel gerçek olarak değil, sürekli olarak inşa edilmesi gereken bir toplumsal proje olarak görmek gerekir.
Sonuç olarak Cumhuriyet bir “süreç”tir. Cumhuriyetin koruyucusu olan her birey, bu süreci kendi yaşamında içselleştirmek, demokratik değerleri yaşatmak ve bu değerleri gelecek kuşaklara aktarmakla görevlidir. Bugün, Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak; o mirası sürekli geliştirmek ve yenilemek demektir. Bunun en doğru yolu, bilimsel düşünceyi, akılcılığı ve çağdaşlığı savunmaya devam ederek Cumhuriyetin ışığını gelecek nesillere taşımaktır.
Posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER | Leave a comment