EMPERYALİZMİN SİLAHI; SİYASAL İSLAM * CUMHURİYET AYDINLARININ KATLEDİLMESİ * Katledilen değerli aydın, akademisyen, yazar Necip Hablemitoğlu’nu ve katledilen tüm aydınlarımızı saygı ile anarak

EMPERYALİZMİN SİLAHI SİYASAL İSLAM VE
CUMHURİYET AYDINLARININ KATLEDİLMESİ

18 Aralık 2002 – Değerli aydın, akademisyen, yazar Necip Hablemitoğlu,
Evinin önünde uğradığı suikast sonucu katledildi.

Naci Kaptan / 18 Aralık 2021 – 18 Aralık 2024


Aydınlanmanın öncüleri
Birer birer katlediliyordu…
Kimi zaman bir gazeteci,
Kimi zaman bir akademisyen,
Kimi zaman bir siyasetçi…


Siz bu satırları okuduğunuzda…

Almanlardan Fethullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!

…12 Eylül döneminden itibaren, intihal dahil, her türlü iftiraya maruz bırakılıp, 3 kez üniversiteden uzaklaştırılan, toplam 76 ceza ve disiplin soruşturmasına ve de 100’e yakın idari ve adli davaya maruz ve muhatap bırakılan ancak tümünden onanmış yargı kararlarıyla aklanan bir Cumhuriyet Tarihçisi olarak…


(Köstebek Önsöz s:9,10,11,14)

Yıl 1925. Büyük Atatürk, genç Cumhuriyetin yurttaşlarına ve dış ülkelere şu tarihi mesajı veriyordu: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz”…

Yıl 2002. Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olma yolunda, devrimlerden dönüş sürecinin sancılarını yaşıyor… Geçtiğimiz yüzyılın başında, Ingiliz işbirlikçisi Derviş Vahdeti, Sait Molla, Dürrizade Abdullah, Iskilipli Atıf gibi mürtecilerin tasfiyesi üzerine Cumhuriyet kurulmuştu. Bugün, küreselleştiği iddia olunan dünyada, gerçek anlamda küreselleşen Türkiye vatandaşı mürteciler, Ingiltere’nin yanısıra, A.B.D., Almanya, Libya, Suudi Arabistan gibi ülkelerden yönetilmeye, yönlendirilmeye devam ediyorlar.

Yalnız bir farkla ki, A.B.D.’den gelen kimi müritler, Türkiye’de milletvekili seçilip “türban krizi” yarattıktan sonra tekrar anavatanlarına geri dönerken, kimi dervişler de, milletvekili olmadıkları halde, Türk Hükûmeti’ne dışarıdan bakan olarak girebiliyor, yabancı taleplerinin takipçiliğini yapabiliyor. Ve bu araştırma konusu olan, yasadışı hocaefendi sanını (!) kullanmayı yeğleyen kimi şeyhler de, sanki gizli bir mübadele protokolü varmış gibi, kendi ülkesinden yeni vatan A.B.D.’ne rahatlıkla hicret edebiliyor…

Yeni binyılın şeyhlerinin, dervişlerinin, müritlerinin ve de meczuplarının amaçlarının da değiştiği gözlemleniyor. Artık amaç, bir şeriat devleti kurmak değil. Şeriat, iktidarı, parayı, her türlü gücü ele geçirmenin sadece simgesel, klişeleşmiş adı. Mürtecilik yani gericilik de artık salt dinsel anlamda kullanılmıyor. Tam bağımsız bir devleti ve kazanımlarını ortadan kaldırarak, düyunu umumiye döneminde olduğu gibi, ülkeyi uluslararası finans merkezlerinin denetimine sokmak da, geriye gitmek anlamında mürtecilik olarak değerlendiriliyor.

Aynı şekilde, koşulsuz AB teslimiyetçiliğini savunarak, devlet egemenliğini kayıtsız şartsız ulusa değil, Brüksel’e bağlamaya çalışanlar da, Hürriyet ve Itilaf Fırkası’nın uzantıları olarak bu anlamda mürteciliği temsil ediyor. Anavatan kavramını Türkiye sınırlarından çıkarıp, AB sınırlarına mal edenlerin milliyetçi muhafazakârlığı ile, IMF, Dünya Bankası ve AB çıkarlarının sözcülüğünü, savunuculuğunu ve de tetikçiliğini yapanların yeni solculuğu, tıpkı Fethullah Gülen’in ve müritlerinin din ve vatan anlayışı ile birebir örtüşüyor…

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık, en hazin dönemini yaşıyor. Bir tarafta, Türkiye Cumhuriyeti’ni koşulsuz savunan, Atatürk ilke ve devrimlerinin sahibi ve takipçisi, aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı, sömürünün her türüne karşı, evrensel barıştan yana, yurtsever, ilerici, ulusalcı kesim var. Ancak, ne bir siyasal partiye, ne basın ve yayın kuruluşlarına, ne de kendilerini destekleyecek ulusal sermaye gücüne sahipler.

Ülkenin elden gidişini sessiz çığlıklarla izliyorlar. Işlerini ve işyerlerini kaybedenler, üniversite kapılarında bekleyenler, sefalet sınırının altında yaşayanlar, ülke güvenliğini sağlamaya çalışırken baba ocağına tabut içinde dönenler, Mumcular, Üçoklar, Aksoylar, Kışlalılar ve olup-biteni izleyen milyonlarca örgütsüz, dağınık Türk yurtseveri!.. Karşı tarafta ise, ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı-yerüstü ekonomik kaynaklarını pazarlamaya, din devleti kurmaya ve halkın dinsel inançlarını sömürmeye, hatta Cumhuriyet’in başına numara koymaya kararlı, zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçileri ile peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun diğer bir kesim!..


Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık, en hazin dönemini yaşıyor. Bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti’ni koşulsuz savunan, Atatürk ilke ve devrimlerinin sahibi ve takipçisi, aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı, sömürünün her türüne karşı, evrensel barıştan yana, yurtsever, ilerici, ulusalcı bir kesim var.

Ancak, ne bir siyasal partiye, ne basın ve yayın kuruluşlarına, ne de kendilerini destekleyecek ulusal sermaye gücüne sahipler. Ülkenin elden gidişini sessiz çığlıklarla izliyorlar. İşlerini ve işyerlerini kaybedenler, üniversite kapılarında bekleyenler, sefalet sınırının altında yaşayanlar, ülke güvenliğini sağlamaya çalışırken, baba ocağına tabut içinde dönenler, Mumcular, Üçoklar, Aksoylar, Kışlalılar ve olup-biteni izleyen milyonlarca örgütsüz dağınık Türk yurtseveri!…

Karşı tarafta ise ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı-yerüstü ekonomik kaynaklarını pazarlamaya, din devleti kurmaya ve halkın dinsel inançlarını sömürmeye, hatta Cumhuriyet’in başına numara koymaya kararlı, zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçileri ile peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun diğer bir kesim!..


Uğur MUMCU, Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY ve A.Taner KIŞLALI gibi cumhuriyet aydını yurtseverleri kendi sınırları içinde korumayan-koruyamayan Emniyet’in Fethullah Gülen’i hem de yurtdışında kimden koruduğu ise apayrı bir araştırma konusudur.

Dr. Necip Hablemitoğlu

Değerli aydın, akademisyen, yazar Necip Hablemitoğlu, Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde öldürüldü.

Bu suikastın failleri halen bulunamadı. Ancak Ergenekon Davası tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım ifadesinde Hablemitoğlu’nu Osman Gürbüz’ün öldürdüğünü ve Veli Küçük ile Muzaffer Tekin’in azmettirdiğini iddia etti. Ayrıca MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür ‘Hablemitoğlu, askerî ihalelerle ilgili (yolsuzluk.com’a) bilgi sızdırınca Ergenekon’un hedefi haline gelmiş olabilir.’ dedi. Ölmeden önceki son araştırması, Alman vakıflarının Türkiye’deki faaliyetleri üzerine idi. Bu araştırma nedeniyle Alman GSG 9 timleri tarafından öldürüldüğü söylenir.

1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu ve 1977-1978 yıllarında ‘Dilde, Fikirde, İşde Birlik’ adlı aylık bir dergi yayımladı. Uzun yıllar eşitli kuruluşlarda basın müşaviri olarak çalıştı. Ardından Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. Necip Hablemitoğlu Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapmıştır. Orta Avrupa ve Balkanlar’da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve Türk şehitlikleri konularında alan çalışmaları yürütmüş ve bu konularda çeşitli projelerde aktif rol almıştır. Çalışma alanına ilişkin çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Hablemitoğlu, öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesi’nde doçent doktor öğretim görevlisi olarak yirmi yıl süresince Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi derslerini verdi.

Hablemitoğlu’nu saygıyla anarak ülkemizde işlenen siyasi cinayetleri anımsayalım.


Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Ahmed Arif “Otuzüç Kurşun”


Türkiye’nin kuruluşundan itibaren 1950’li yıllar sonrasında başlayan cumhuriyet düşmanlığı “sağ ve muhafazakar siyasi partiler iktidarları döneminde giderek yükseldi “Gerici yobaz sürüleri bugün de büyüyerek laiklik ve cumhuriyet düşmanlığı artarak büyüdü!.

1990 yıllar sonrasında KEMALİSTLER, yurtsever Atatürkçü devrimci aydınlar, hainler tarafından alçakça katledildi bugün bu katliamlar üzerinden yaklaşık 30 yıl geçmiş olmasına rağmen henüz failleri ve azmettiricileri tespit edilemedi! “1990’lı yıllar ise hala ülkemizin aydınlatılamamış en karanlık süreçlerden biri olarak önümüzde duruyor.”

1990 yılı, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un laiklik ve antiemperyalizm mücadele etmeleri  sonucu öldürülmeleriyle başlamıştı. Ardından gelen günlerde Çetin Emeç, Turan Dursun ve Bahriye Üçok’un katledilme haberleri geldi. Artık günler çok karanlıktı, kapkaranlık…

Karanlıklara sığınmış olan katillerin cinayetleri henüz bitmemişti. Halkını uyaran aydınlar var oldukça bu siyasi cinayetler bitmeyecekti. Katledilen aydınların birleştiği temel nokta toplumu emperyalizme ve siyasal islama karşı uyarıyor olmaları idi. Tetiğin kimler tarafından çekiliyor olduğu da bu gerçeğin içinde saklı idi. Emperyalizm ve taşaronu siyasal islam, kendilerine oyun alanı yaratabilmek için  toplumun düşünce, akîl önderlerini hedefe alıyor, katlediyordu.

“Faili meçhul siyasi cinayetler genellikle cadde ortasında, şehrin en işlek yerlerinde, gündüz işleniyor… Güvenlik güçlerinin adi olaylarda işlenen cinayetlerin faillerini kısa sürede yakalaması veya tespit etmesine rağmen siyasal içerikli cinayetlerde failleri yakalayamaması vatandaş tarafından bu cinayetlere devletin göz yumduğu şeklinde algılanıyordu.”

Cinayetler bitmiyor ve ardı ardına ülkemizin değerli Atatürk’çü aydınları karanlık eller tarafından katlediliyordu. APDİ İPEKÇİ, KEMAL TÜRKLER, MUAMMER AKSOY, ÇETİN EMEÇ, BAHRİYE ÜÇOK, UĞUR MUMCU, AHMET TANER KIŞLALI, NECİP HABLEMİTOĞLU, TURAN DURSUN,  ÜMİT KAFTANCIOĞLU,  ONAT KUTLAR, kör kurşunlara VE BOMBALARA hedef olmuştu. Tüm cinayetler siyasi güçler, iktidar tarafından “Faili meçhul cinayet” olarak adlandırılıyor ve sonuçta cinayetlerin failleri bulunamıyordu.

“Faili meçhul cinayet” demek,  bir öldürme eyleminin kimin tarafından yapıldığının bilinmemesi durumudur. Özellikle Türkiye’de yakın tarihinde işlenen faili meçhul cinayetlerde amaç, şekil ve süreklilik olduğu görülmektedir. Bu cinayetler siyasi amaçla yapıldığı için siyasal cinayet demek daha uygun olacaktır.

Özellikle iç savaş, sıkı yönetim, olağan üstü hal  dönemlerinde “faili meçhul” siyasi cinayetlerde büyük bir artış yaşanıyordu. Bu dönemlerde mahkemeler, yasalar, yargıçlar, kolluk kuvvetleri, iktidara bağımlı düzenli birlikler, kamu yöneticileri, siyasetin doğrudan eklentisi haline geldiklerinden etkin, dürüst, adaletli soruşturmalar yapılmıyor, cinayetler karanlıkta bırakılarak dosyalar rafa kaldırılıyor ve kapatılıyordu. Ülkeler Yurtsever öncü aydınlarını bir bir kaybediyordu.

Siyasi cinayetler insanlık tarihinde her zaman var olmuştur. Emperyalizmin güçlenmesi ile sistematik olarak kullanılan esaslı yönteme dönüşmüş, soğuk savaş dönemlerinde ve günümüzde ABD tarafından sıkça kullanılan ve bir merkezden yönetilen bir politika hâline gelmiştir. Zamanla büyük teknik olanaklar ve teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır.

Sabahattin Ali cinayetini, milat olarak niteler. “Cumhuriyet tarihinin bu ilk gazeteci katli aydınlatılsaydı, Uğur Mumcu öldürülmezdi” der. Her şey birbirine domino gibi yaslandı! Tarihimizin en acı, belki de en kalın sayfalarını ne yazık ki böylesi siyasi sonuçları olan cinayetler, toplu kıyımlar oluşturuyor. Siyasi kararla verilen bütün idamlar, sonuçta siyasi cinayetti. 1970’li yıllarda katledilen 5 bin gencin kanı, 12 Eylül darbesine giden yola akıyordu. Abdi İpekçi’den Prof. Cavit Orhan Tütengil’e onlarca aydın aynı dönemde söndürülen ışıklarımızdı.

Naci Kaptan


DİPNOTLAR

https://hablemitoglu.org/dusunce-evreni/https://tr.linkedin.com/pulse/uğur-mumcu-ve-diğer-atatürkçü-şeritlerimiz-ali-berham-şahbudak

https://hukukdefterleri.com/faili-mechul-siyasi-cinayetler-ve-turkiyegercegi

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mustafa-balbay/sanki-bu-ulkede-hic-siyasi-cinayet-olmadi-1877283

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/09/150903_90lar_2_insan_haklari

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, EMPERYALİZM, FAŞİZM, İSTİHBARAT KURUMLARI, NECİP HABLEMİTOĞLU, RADİKAL İSLAM, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, TERÖR | 1 Comment

*BU TÜRKİYE SİZİN SEÇİMİNİZDİR*


*BU TÜRKİYE SİZİN SEÇİMİNİZDİR*

*Erdal Atabek*


*Tesettür (kapanma-gizlenme) on yaşında
kız öğrencilere indi. Burada kalmayacaktır.*
*Erkek ve kız okulları da ayrılacaktır.*
*Sonra da sıra kamu taşıtlarında “kadın-erkek ayrımı”na gelecektir.*
*Özel araçlarda kadın-erkek beraberliği de sorgulanacaktır.*

*Sırası var.*
*Zamanı var.*

*Bu Türkiye’yi siz seçtiniz.*

*Belki bu iktidara oy vermediniz ama gene de düşünürseniz,
bu sonuca gelmede sizin de payınız olduğunu göreceksiniz.*

*Onyıllar boyunca, bu iktidar yıllarından çok önceden başlayan
Kuran kursları adı altında milyonlarca çocuğun beyni yıkandı.*

*Bu süreçte çocuklara “Kuran öğretme” adı altında laiklik
karşıtı, Cumhuriyet karşıtı telkinler yapıldı.*

*Bu yaş çocuklarına yapılan öğretim değil, telkindir.*

*Siz başınızı iki yana sallayıp geçtiniz.*

*Aklınıza bu çocuklara yaz okulları açıp çağa uygun
programla yaz aylarını değerlendirmek gelmedi.*

*Düşünmediniz.*
*Üşendiniz.*
*Size söylendiği zaman da ilgilenmediniz.*

*Kuran kurslarında beyni yıkanan milyonlarca çocuk büyüdü.*
*Fakülte kapılarına dayandılar.*
*Kızlar “kapanma özgürlüğü” istediler.*
*Erkekler mescit istedi, cuma namazına gitmek istediler.
İnançları doğrultusunda yaşama hakkı istediler.*

*Siz on yıllar boyunca bakıp durdunuz, şaşıp geçtiniz.*
*“Çağa aykırı şeyler bunlar” dediniz.*
*“Devlet izin vermez böyle şeylere” dediniz.*
*İçinizde “ordu böyle şeylere izin vermez”
deyip rahatlayanlarınız vardı.*
*Siz hep kendi yanınızda gördüklerinize kızdınız:*
*“Neden bir şey yapmıyorsun?*
*Bak oralarda neler oluyor?” diye söylenip durdunuz.*
*Ama siz bir şey yapmadınız.*
*Sizin göreviniz değildi ki.*
*Siz seçimden seçime oyunuzu verdiniz, o kadar.*
*Bazen kızıp oyunuzu da vermediniz.*

*Sonuçta; bu onyıllar boyu din adı altında dogma
eğitimi almış milyonlarca çocuk büyüdü, seçmen oldu.*

*Sandıktan onların kurup desteklediği parti kazanarak çıktı, iktidar oldu. Üniversitelere indirilmiş puanlarla girdiler, yargıç oldular, savcı oldular, kaymakam oldular, vali oldular.*

*Sizin şaşkın bakışlarınız arasında erkek hastaya bakmayan kadın doktorlar, erkek eli sıkmayan kadın idareciler oldu.*

*Bu arada kadın eli sıkmayan erkekler de yöneticiler arasındaki yerini aldı.*

*Siz, “aman benim çocuğum özgüvenli olsun, kendi kararlarını versin, kendi sorumluluğunu üstlensin, geleceğin dünyasında kendi yerini alsın” diye elinizden geleni yaparken altınızdaki zemin kaydı.*

*Çocuğunuzun okulunu imam-hatip okulu yapıverdiler.*

*“Aman bu nasıl iş, çocuğum oraya mı gidecek?” diye
sızlanınca da size 80 km. uzaktaki okulu gösterdiler.*

*İmza toplayıp, başvurular, toplanıp şikâyet
etmeler sonuç verir mi diye bekliyorsunuz.*

*Bakın, size “Su yolunu buluyor” denildi.*
*Siz, “Hangi su hangi yolu buluyor” demediniz.*
*“Durmak yok, yola devam” denildi.*
*Siz, “Hangi yola devam” diye sormadınız.*
*Su sizdiniz, yol da onların istediği yoldu.*
*Bunları söyleyenleri yıllarca bakan, başbakan yaptınız.*
*Sonra da cumhurbaşkanı seçtiniz.*

*Şimdi, ülkeniz kanlı Ortadoğu savaşına girmek üzere.*
*Elbette sizin savaşınız değil.*
*Elbette sizin kararınız değil.*
*Ama artık karar verme iradesi de sizin değil.*
*Bu irade sizde olduğu zaman gereken işlerin hiçbirini yapmadınız.*
*Sadece sızlandınız.*
*Hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklediniz.*
*Onlar sızlanmadı, çalıştı.*
*Hiç kimseden beklemeden kendileri gereken her şeyi yaptılar. Bıkmadan, usanmadan, yıllar boyu kendileri için gereken her şeyi yaptılar.*

*Onlar kazandı, siz kaybettiniz.*
*“Ama Amerika?” demeyin sakın.*
*Amerika işine geleni destekler.*
*“Ama aydınlar?” demeyin sakın.
Aydın sizdiniz ve farkına varmadınız.*
*“Ama ordu?” demeyin sakın.*
*Ordunun işi değildi, sizin işinizdi.*

*Bugünkü Türkiye mi?*
*Bu Türkiye sizin seçiminizdir.*
*Eğer bir şey düşünüyorsanız şimdi başlayacaksınız.*
*Gün gün, saat saat, dakika dakika.*
*Ya da “akan suyun nereye gittiğini seyredeceksiniz…”*

ERDAL ATABEK

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, İrtica, İSRAİL - SİYONİZM, Politika ve Gundem, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

HAARP * Çevresel Modifikasyon Teknikleri (ENMOD) ve Türkiye-Suriye Depremi * Environmental Modification Techniques (ENMOD) and the Turkey-Syria Earthquake:

Merkez üssü Ekinözü, Pazarcık depremi, 6 Şubat 2023

Çevresel Modifikasyon Teknikleri (ENMOD)
ve Türkiye-Suriye Depremi

Environmental Modification Techniques
(ENMOD) and the Turkey-Syria Earthquake:

Michel Chossudovsky , 14 Eylül 2023


Şubat 2023’te Türkiye ve Suriye’de meydana gelen depremlerden bu yana, dünyanın çeşitli bölgeleri depremler, seller ve orman yangınları gibi “aşırı hava koşulları” ve “iklim olayları” yaşadı. Bu olaylar çevresel modifikasyon tekniklerinin (ENMOD) ve jeomühendisliğin (örneğin Fas, Libya, Hawaii…) sonucu muydu?


6 Şubat 2023’te Güney Anadolu’da yaşanan deprem ,
çevre düzenleme tekniklerinin (ENMOD) sonucu mudur ?


Doğrudan bir kanıt veya delil kesin olarak ortaya konamamakla birlikte, Güney Anadolu’da 700 yılı aşkın bir süredir tek bir “büyük deprem” yaşanmamıştır.


Bu bize Güney Türkiye’de “büyük bir deprem” meydana gelme
“olasılığı” veya “ihtimal”i hakkında “bir şeyler” söylemiyor mu ?

Michel Chossudovsky , 14 Eylül 2023


Askeri kullanım için hava modifikasyon teknikleri hakkında geniş bir literatür var ve bunların çoğu sınıflandırılmış durumda. ABD ve Rusya kayıtlarda. Gelişmiş ENMOD teknolojilerine sahipler.

ABD Ordusu havayı kontrol edebilir. Bu, ABD Hava Kuvvetleri’nin “Hava Bir Kuvvet Çarpanı Olarak: 2025’te Havaya Sahip Olmak ” başlıklı bir belgesi tarafından doğrulanmıştır .

Merhum Dünyaca ünlü bilim adamı Dr. Rosalie Bertell , “ABD askeri bilim adamları … potansiyel bir silah olarak hava sistemleri üzerinde çalışıyorlar” dedi. Daha 1970’lerde, eski Ulusal Güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski “Between Two Ages” adlı kitabında şunları öngörmüştü:

“Teknoloji, büyük ulusların liderlerine, güvenlik güçlerinin yalnızca asgari bir kısmının bilgilendirilmesi gereken gizli savaş yürütme tekniklerini sunacaktır…

HAARP’a karşı yürütülen kamuoyu kampanyasında aktif olarak yer alan bilim adamı Dr. Nicholas Begich, HAARP’ı şöyle tanımlamıştır:

“İyonosferin [atmosferin üst tabakası] bölgelerini bir ışın odaklayarak ve bu bölgeleri ısıtarak kaldıran süper güçlü bir radyo dalgası ışınlama teknolojisi. Elektromanyetik dalgalar daha sonra dünyaya geri döner ve her şeye nüfuz eder – canlı ve ölü.”

Eski bir Fransız askeri subayı olan Marc Filterman , radyo frekansları kullanan çeşitli “geleneksel olmayan silah” türlerini ana hatlarıyla açıklıyor. “Hava savaşı”ndan bahsediyor, ABD ve Sovyetler Birliği “1980’lerin başında ani iklim değişikliklerini (kasırgalar, kuraklık) ortaya çıkarmak için gereken bilgi birikimine sahip oldu.”

The Ecologist dergisinde 22 Mayıs 2008 tarihinde ilk kez yayınlanan Weather Warfare başlıklı makalem , askeri amaçlı çevre modifikasyonu (ENMOD) teknikleri üzerine daha önce yazdığım derinlemesine ve ayrıntılı makalelerin bir özetini sunmaktadır:

“Küresel iklim değişikliği tartışmasında nadiren kabul edilen, dünyanın hava durumu artık yeni nesil sofistike elektromanyetik silahların bir parçası olarak değiştirilebilir. Hem ABD hem de Rusya, askeri kullanım için iklimi manipüle etme yetenekleri geliştirdiler.
.
Çevresel değişiklik teknikleri ABD ordusu tarafından yarım yüzyıldan fazla bir süredir uygulanmaktadır. ABD’li matematikçi John von Neumann , ABD Savunma Bakanlığı ile işbirliği yaparak, 1940’ların sonlarında Soğuk Savaş’ın zirvesindeyken hava değişikliği üzerine araştırmalarına başladı ve ‘henüz hayal bile edilemeyen iklim savaşı biçimlerini’ öngördü.
.
Vietnam Savaşı sırasında, 1967 yılında muson mevsimini uzatmak ve Ho Chi Minh Yolu boyunca düşman ikmal yollarını kapatmak amacıyla başlatılan Proje Popeye kapsamında bulut tohumlama teknikleri kullanıldı.
.
ABD ordusu, hava desenlerini seçici bir şekilde değiştirmesini sağlayan gelişmiş yetenekler geliştirdi. Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı (HAARP) [2014’te kapatıldı, resmen Alaska Üniversitesi’ne devredildi] kapsamında mükemmelleştirilen teknoloji, Stratejik Savunma Girişimi – ‘Yıldız Savaşları’nın bir uzantısıdır. Askeri açıdan bakıldığında, HAARP dış atmosferden çalışan ve dünyanın dört bir yanındaki tarımsal ve ekolojik sistemleri istikrarsızlaştırma yeteneğine sahip bir kitle imha silahıdır.
.
1992’de kurulan ve Alaska, Gokona’da bulunan HAARP, yüksek frekanslı radyo dalgaları aracılığıyla iyonosfere (atmosferin üst tabakası) büyük miktarda enerji ileten bir dizi yüksek güçlü antendir. İnşaları ABD Hava Kuvvetleri, ABD Donanması ve Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından finanse edilmiştir.
.
Hava Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı ve Deniz Kuvvetleri Araştırma Ofisi tarafından ortaklaşa yürütülen HAARP, ‘iyonosferin kontrollü yerel modifikasyonlarını’ yaratma kapasitesine sahip güçlü antenlerden oluşan bir sistemdir.
.
Uluslararası Halk Sağlığı Enstitüsü Başkanı Rosalie Bertell , HAARP’ın ‘ iyonosferde büyük bozulmalara yol açabilen, sadece delikler değil, gezegene ölümcül radyasyonun ulaşmasını engelleyen koruyucu tabakada uzun kesikler oluşturan devasa bir ısıtıcı’ gibi çalıştığını söylüyor.

Fizikçi Dr. Bernard Eastlund, bunu ‘şimdiye kadar yapılmış en büyük iyonosferik ısıtıcı’ olarak adlandırdı.

HAARP, ABD Hava Kuvvetleri tarafından bir araştırma programı olarak sunuluyor; ancak askeri belgeler, asıl amacının hava düzenlerini değiştirmek ve iletişim ile radarı bozmak amacıyla ‘iyonosferik değişikliklere neden olmak’ olduğunu doğruluyor.


HAARP ile ilgili CBC Belgeseli

Önemli bir nokta olarak, CBC TV’nin 1996 tarihli bir raporunda, ABD Hava Kuvvetleri himayesindeki Alaska’daki HAARP tesisinin tayfunlara, depremlere, sellere ve kuraklıklara yol açma potansiyeline sahip olduğu kabul edilmiştir:

“Yönlendirilmiş enerji o kadar güçlü bir teknolojidir ki iyonosferi ısıtarak havayı bir savaş silahına dönüştürmek için kullanılabilir. Bir şehri yok etmek için bir sel veya yaklaşan bir orduyu yok etmek için çölde kasırgalar kullanmayı hayal edin. Ordu, savaş ortamları için bir konsept olarak hava değişikliğine çok fazla zaman harcadı. Bir şehrin üzerinde elektromanyetik bir darbe patlarsa, temelde evinizdeki tüm elektronik şeyler göz kırpıp söner ve kalıcı olarak yok olurlar.”

CBC TV Raporu (1996)

https://youtu.be/ZO5Adt4nhCk

Alaska Gakona’da bulunan HAARP programının 2014 yılında kapatıldığını (Alaska Üniversitesi’ne devredildiğini) belirtmek gerekir; ancak HAARP projesini yöneten ABD Hava Kuvvetleri, ENMOD tekniklerinin askeri amaçlı olarak devam edeceğini doğruladı:

“İyonosferi yönetmenin başka yollarına geçiyoruz , HAARP’ın asıl tasarlandığı şey de bu” dedi.

“İyonosfere enerji enjekte ederek onu gerçekten kontrol edebilmek. Ama bu iş tamamlandı.”

“Hava Durumu Bir Kuvvet Çarpanı Olarak: Hava Durumuna Sahip Olmak”
Askeri açıdan temel amaç “Havaya Sahip Olmak”tır. Bu ABD Hava Kuvvetleri çalışması 1996’da görevlendirildiğinde, HAARP programı CBC tarafından belgelendiği üzere zaten tam olarak faaliyetteydi.

Raporun belirtilen amacı aşağıda açıklanmıştır:

Bu makalede, hava durumu değişikliğinin uygun şekilde uygulanmasının daha önce hiç hayal edilmemiş bir derecede savaş alanı hakimiyeti sağlayabileceğini gösteriyoruz. Gelecekte, bu tür operasyonlar hava ve uzay üstünlüğünü artıracak ve orada savaş alanı şekillendirme ve savaş alanı farkındalığı için yeni seçenekler sunacak ve her şeyi bir araya getirmemizi bekleyecek; 2025’te “Hava Durumuna Sahip Olabiliriz.” (ABD Hava Kuvvetleri tarafından sipariş edilen AF 2025 Final Report belgesi, (kamuya açık belge)

ABD Hava Kuvvetleri Raporu’na göre hava düzenlemesi, ” savaşçıya düşmanı yenmek veya zorlamak için çok çeşitli seçenekler sunuyor” ve bu yeteneklerin arasında sel, kasırga, kuraklık ve deprem tetiklemesi de yer alıyor:

‘Hava durumu değişikliği, iç ve dış güvenliğin bir parçası haline gelecek ve tek taraflı olarak yapılabilir… Saldırı ve savunma uygulamaları olabilir ve hatta caydırma amaçlı kullanılabilir. Dünya üzerinde yağış, sis ve fırtına üretme veya uzay hava durumunu değiştirme yeteneği… ve yapay hava durumu üretimi, [askeri] teknolojilerin entegre bir setinin bir parçasıdır.”

ABD Hava Kuvvetleri belgesi AF 2025 Son Raporu, (orijinal AF belge bağlantısı artık mevcut değil)

ABD Hava Kuvvetleri tarafından yaptırılan tam raporları görün

….Doğal hava desenlerinin küçük ölçekli uyarlaması yoluyla dost operasyonlarını geliştirmekten veya düşman operasyonlarını bozmaktan küresel iletişimlerin ve karşı uzay kontrolünün tam hakimiyetine kadar, hava durumu değişikliği savaşçıya bir düşmanı yenmek veya zorlamak için çok çeşitli olası seçenekler sunar. Bir hava durumu değişikliği sisteminin bir savaşan başkomutan (CINC) sağlayabileceği potansiyel yeteneklerden bazıları tablo 1’de listelenmiştir. (vurgular eklenmiştir)

Depremlerin tetiklenmesi HAARP teknolojisinin ayrılmaz bir parçası olsa da, deprem terimi ABD Hava Kuvvetleri belgesinin yukarıdaki versiyonunda açıkça görünmemektedir. Raporun A ve B ekleri, maksimum kullanılabilir frekans (MUF) ile ilgili İyonosferin rolüne işaret etmektedir.

CIA’nın ENMOD Teknolojilerine Katılımı
Temmuz 2013’te MSN haberleri, CIA’in Ulusal Bilimler Akademisi’nin (NAS) jeomühendislik ve iklim manipülasyonuna odaklanan bir projesinin finansmanına yardımcı olduğunu bildirdi. Rapor yalnızca bu teknolojileri kabul etmekle kalmadı, aynı zamanda ABD istihbaratının iklim manipülasyonu sorununu ele almakta rutin olarak yer aldığını doğruladı:

NAS web sitesine göre, “CIA destekli NAS çalışmasının amacı, “sınırlı sayıda önerilen jeomühendislik tekniğinin teknik değerlendirmesini” yapmaktır. Bilim insanları, hangi jeomühendislik tekniklerinin uygulanabilir olduğunu belirlemeye çalışacak ve her birinin etkilerini ve risklerini (bunlara “ulusal güvenlik endişeleri” de dahildir) değerlendirmeye çalışacaklardır.” (Bkz. Slate , Temmuz 2013)

Kearney, “CIA araştırmanın finansmanına yardımcı oluyor çünkü NAS aynı zamanda “dünyanın herhangi bir yerinde konuşlandırılan jeomühendislik teknolojileriyle ilgili olabilecek ulusal güvenlik endişelerini” değerlendirmeyi planlıyor” dedi..


MAKALENİN TAMAMI; https://www.globalresearch.ca/environmental-modification-techniques-enmod-and-the-turkey-syria-earthquake-an-expert-investigation-is-required/5808207

Posted in Bilim ve Teknoloji | Leave a comment

YEMEĞİ İSRAİL VE ABD YEDİ, BULAŞIĞI BİZ YIKAYACAĞIZ

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, İSRAİL - SİYONİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ, VİDEOLAR | Leave a comment

CIA * RAND * BOP VE KEŞKİNAZİ TARİKATI

CIA * RAND * BOP VE KEŞKİNAZİ TARİKATI


Çok ilginç değil mi?

Amerika Irak’ı işgal ederken
Irak ordusu hiç ortada görünmedi.
Irak ordusunun savaş uçakları hiç kalkmadı.
Tek bir tankı sokağa çıkmadı.
Amerika pikniğe gider gibi elini kolunu sallaya sallaya Irak’a girdi ve ele geçirdi. Tüm dünya buna şaşırdı.

Peki, neden Amerika bir direnişle karşılaşmadı?
Saddam Hüseyin direnmeden Irak’ı Amerika’ya teslim mi etmişti?
İşgalden sonra ne Amerika ne de CIA bu durum hakkında tek açıklama yapmadı. Yıllarca bu konu ve soru insanların zihinlerini meşgul etti.

Bu sorunun cevabını bilmek için 1950’de
ABD tarafından CIA desteği ile Irak’ta büyütülen
“Keşnizani Tarikatını” bilmeniz gerekir.
CIA desteği ile Irak’ta büyütülen bu tarikat
Avrupa, Amerika ve Orta Asya’ya kadar yayıldı.
Saddam darbe devrim ile Irak’ı ele geçirdiğinde Saddam’a tamamen itaat ettiler. Saddam da onlara bir şey yapmadı.

Fakat Keşnizani Tarikatı ordu, bürokrasi, emniyet,
istihbarata kadar her yere adamlarını sokup ülkeyi içeriden ele geçirdi. Genelkurmay Başkanından istihbarat başkanına,
İç işleri Bakanından Emniyet amirlerine kadar çoğu kişi Keşnizani Tarikatına bağlıydı. Tamamen CIA ve MOSSAD kontrolüne girmişlerdi. Üstelik Saddam’ın eşi ve akrabaları da Keşnizani Tarikatına bağlanmıştı.

Ve Irak Amerika tarafından artık işgal edilebilirdi.
Kimse direnmeyecekti.

Ve Saddam…
Her şeyi anladığında vakit çok geç olmuştu..
Emperyalist ülkeler her zaman tarikatları kullanmışlardır,
Çünkü o tarikatları kuran yine kendileridir…..

Prof. Dr. Yavuz Kaya diyor ki:

Bir kez daha düşünün, Bu ülkede;
-Neden ağır bir ekonomik yıkım yaratıldı?
-Neden varlıklarımız satıldı?
-Neden altın rezervimize kadar ihtiyat akçemiz harcandı?
-Neden inanılmaz bir dış borç yaratıldı?
-Neden Londra mahkemeleri yetkili kılındı?
-Neden maliyetinin çok üzerinde alt yapı çalışmaları yapıldı,
30 yıllık garantiler verildi hem de enflasyona indeksli kur ile?

-Neden Atatürk ismi silinmeye çalışılıyor?
-Neden T.C. tabelası kaldırıldı?
-Neden sınır güvenliği yok ve vasıfsız milyonlarca sığınmacı ülkeye dolduruldu?
-Neden bir demografik bozulma yaratıldı?!
-Neden devlet kurumları yok edildi?
-Neden kuvvetler ayrılığı kaldırıldı?
-Neden denge-denetleme mekanizmaları kaldırıldı?
-Neden vergilerimizin akibetinin hesabı verilmiyor?
-Neden Milli Güvenlik Güçleri sistemi değiştirildi?
-Neden askeri okullar ve askeri hastaneler kaldırıldı?
-Neden bazı savunma sanayi kuruluşları satıldı
ve üretim yapamaz hale getirildi?

-Neden ülkenin telekomünikasyonu satıldı?
-Neden eğitim sistemi laik sistem dışına çıkarıldı?
-Neden orta ekonomik sınıf yok edildi?
-Neden üniversitelerin kalitesi düşürüldü?
-Neden sağlık sistemi kötü?
-Neden anayasa hükümlerine uyulmuyor?
-Neden uyuşturucu ve mafyanın merkezi olduk?
-Neden bağlı olduğumuz AİHM kararları uygulanmıyor?
-Neden tarikat ve cemaatler holdingleşip devlete yerleştirildi?
-Neden ortak akıl devre dışı bırakıldı?
-Neden yetişmiş insan gücümüzü kaybediyoruz?!
-Neden üretim ekonomisinden vazgeçildi?

-Neden kendimize yeten tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı olduk?
-Neden bu kadar çok gaz, petrol nadir element kaynakları keşfedilirken (!) enerjide dışa bağımlılık arttı?
-Neden yıllar öncesinden bir varlık fonu oluşturuldu ve sorgulanamaz kılındı?! Yıllar öncesinden!…

-Neden Biden ile başbaşa yapılan görüşmeye dış işleri bürokratları alınmadı
ve arkasından sınırlarda açık kapı politikası ile genç erkek Afgan.
Paki ve diğerleri akın akın ülkeye girmeye başladı?

Tek cevap: Emperyalist BOP projesi işliyor?

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, ORTADOĞU ÜLKELERİ | Leave a comment

PERDE ARKASI * Türkiye, Ambargo İddiasına Rağmen İsrail’e Büyük Ölçekli Petrol Sevkiyatlarını Sürdürüyor: Ankara’nın Tel Aviv’i Güçlendirmedeki Rolüne İlişkin Ayrıntılar

Türkiye, Ambargo İddiasına Rağmen İsrail’e Büyük Ölçekli Petrol Sevkiyatlarını Sürdürüyor: Ankara’nın Tel Aviv’i Güçlendirmedeki Rolüne İlişkin Ayrıntılar


Turkey Maintains Large Scale Oil Shipments to Israel Despite
Claiming to Embargo: Details on Ankara’s Role in Bolstering Tel Aviv


Orta Doğu, Deniz Kuvvetleri, Dış İlişkiler
Askeri İzleme Dergisi Editör Kadrosu
30 Kasım 2024

https://militarywatchmagazine.com/article/turkey-large-scale-oil-shipments-israel-bolstering


Giderek artan sayıda araştırma, Türkiye hükümetinin ülkeye petrol ambargosu uyguladığı iddialarına rağmen Türkiye’nin İsrail’e büyük petrol sevkiyatları yapmaya devam ettiğini vurguladı. Filistin Gazze Şeridi’nde İsrail soykırımı iddialarına dayanarak adını alan Stop Fuelling Genocide kampanyasından araştırmacılar, nakliye verileri ve uydu görüntüleri derledi.

Bulguları, ham petrolün doğrudan Türkiye’nin Ceyhan Limanı’ndan İsrail’deki Aşkelon yakınlarındaki bir boru hattına gönderildiğini gösterdi. Bu rotadaki ithalat, tüm İsrail petrol ithalatının yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyordu. Ham petrolü İsrail’e gönderen Türk gemileri, sadece birkaç gün sonra tekrar ortaya çıkmak için transponderlarını kapattılar. Yine de uydu görüntüleri kullanılarak teslimatlarını yaptıkları gözlemlenebiliyor.

Stop Fuelling Genocide’daki araştırmacılar, sevkiyatların “İsrail ve Türkiye arasındaki devam eden ticaretle ilgili olarak buzdağının sadece görünen kısmı” olduğunu gözlemlediler. İsrail’e gönderilen yakıtın ülkenin devam eden savaş çabalarını sürdürmesi için kilit öneme sahip olduğunu vurguladılar.

Türkiye Ceyhan Limanı’ndaki Petrol Tankerleri

Türkiye’deki İslamcı hükümet, özellikle kendisini İslam dünyasının lideri olarak konumlandırmaya çalışmış ve Güneydoğu Asya’dan Batı Afrika’ya kadar Müslüman çoğunluklu devletler arasında yumuşak güç geliştirmeye önemli ölçüde yatırım yapmıştır. Devam eden İsrail-Filistin çatışması birçok Müslüman çoğunluklu ülkede oldukça hassas bir konu olduğundan, Ankara, liderliğinin sıklıkla özellikle açık sözlü açıklamalar yapmasıyla, kendisini İsrail politikalarının önde gelen eleştirmeni olarak konumlandırmaktan faydalanmıştır.

Yine de Türkiye’nin politikaları, bir NATO üyesi ve İsrail’in stratejik ortağı olarak statüsünü yakından yansıtmıştır; ülkelerin yakın savunma ortaklığı birkaç on yılı kapsamaktadır; buna örnek olarak İsrail’in Türk F-4E savaş filosuna sağladığı kapsamlı yenileme ve modernizasyon gösterilebilir. İki ülkenin, iki devletle olan çatışmalarında iki cephe arasında sıkışmış olan Suriye ve Lübnan paramiliter Hizbullah’a karşı operasyonlarını yakından koordine ettiği yaygın olarak bildirilmiştir.

İsrail’in Hizbullah ile çatışmasının devam ettiği bir zamanda, Türkiye’nin Hizbullah mevzilerine saldıran tek devlet aktörü olması ve bu angajmanlar hakkında İsrail ile istihbarat paylaşırken, Suriye’de Hizbullah’ı hedef alan cihatçı milislere muazzam destek sağlamaya devam etmesi dikkat çekicidir. Bu milisler, Suriye güçleriyle çatışmaya girdiklerinde hem Türk hem de İsrail savaş uçaklarından yakın hava desteği aldılar. ABD dışında, Türkiye’nin katkıları, İsrail’in ortak düşmanlarına karşı devam eden savaş çabalarını kolaylaştırmada açık ara en önemli katkılar olmuştur.

Türkiye’nin İsrail’e yaptığı petrol ihracatına ilişkin raporlar, özellikle Yemenli Ansurullah Koalisyonu’nun Kasım ortasında Türk kargo gemisi Anadolu S’ye düzenlediği füze saldırısının ardından geldi. 183 metre uzunluğundaki büyük gemi Kızıldeniz’de faaliyet gösteriyordu ve İsrail’e kargo göndermesini engellemek için hedef alındı. Ansurullah Koalisyonu, İsrail’e kısmi bir deniz ablukası uygulamak için sürekli olarak Batılı ülkelerin nakliyelerini hedef aldı ve bu tür operasyonlar Ekim 2023’te İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistin halkına yönelik iddia edilen soykırımına yanıt olarak başlatıldı.

Yemenli grup, Suriye ve Hizbullah’ın yakın stratejik ortağı ve Batı Bloğu, Türkiye ve İsrail çıkarlarının düşmanıdır. Türkiye’nin İsrail’e büyük bir gizli petrol kanalı olarak hizmet etmesindeki rolü, özellikle yeni olmaktan uzaktır ve şu anda ülkeden nakledilen petrolün çoğu Azerbaycan kökenli olsa da, ülke daha önce Türk hükümetinden sponsorluk alan İslamcı paramiliter gruplardan satın aldıktan sonra İsrail’e Irak ve Suriye petrolü tedarik etmiştir. Türkiye , askeri kontrolü altında bulunan Kuzeybatı Suriye’deki sahalardan petrol çıkarmaya devam ediyor .

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, DENİZ VE DENİZCİLİK, İSRAİL - SİYONİZM | Leave a comment

ATEŞ YÜZÜMÜZÜ YALIYOR-1 * AKP Ortadoğu’ya sokulan bir Truva Atı mı? Türk Milleti bu sorunun cevabını bulmak zorundadır!

ATEŞ YÜZÜMÜZÜ YALIYOR-1

Zahide UÇAR – 17. 12. 2024


Arap Baharı Ortadoğu ateşi olarak devam ediyor. Birinci Dünya Savaşının haritası, Gazi Mustafa Kemal tarafından engellendiği için  tamamlanamadı. BOP’ni bu haritanın tamamlanma projesi olarak görmeliyiz.

Irak, Libya çok kolay parçalandı. Irak’ta bir tarikatla, Libya’ya dışarıdan sokulan terör gruplarıyla parçaladılar…

AKP Hükümeti en başından beri bu projenin ortağıdır. Unutmuş olabilirsiniz, hatırlayalım; Davutoğlu Libya’ya sokulan yüzer-gezer teröristlere bavulla elden para dağıttı. İş bitince yaralı teröristler Türkiye’de tedavi edildi. Kaddafi linç edildiğinde Davut’un oğlu Hillary Clinton ile çak yapıyordu. AKP Ortadoğu’ya sokulan bir Truva Atı mı? Türk Milleti bu sorunun cevabını bulmak zorundadır!


Ateş yüzümüzü yalıyor!

Suriye’ye binlerce terörist sokuldu. Esat ailesinin yaptığı zulümler nedeniyle içeride bulunan muhalif gruplarla birleştiler. Kürtlerin ilk açıklaması, “rejimin yanındayız” oldu. AKP Salih Müslim ile iletişime geçti. İstanbul’da ağırladılar. Davutoğlu’nun Salim Müslüm’e ; Kürdistan vaat ettiğini” öğrendik.  Yani, PYD dedikleri yapının ebesi, ABD ile birlikte AKP’dir.

Bush Irak’a saldırmaya hazırlandığında “bu bir haçlı savaşıdır” dedi. AKP Genel Başkanının geçmişte Haçlı Savaşını övdüğü konuşmadan bir paragraf hatırlayalım: “….     Haçlı seferleri çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alışverişlerde bulunduğu dönemdir(!)?…”

Ateş yüzümüzü yalıyor!

Suriye Ordusu birden yok oldu. Tıpkı Saddam’ın ordusu gibi…

Bu demektir ki, iki devletin ordusu da operasyon yemiş. Ya Türkiye?

Balyoz ve Türevi davaların BOP ile bağlantısı artık ortaya çıkıyor. Kozmik oda casusluk faaliyeti BOP’nin bir operasyonuydu.  Bu operasyonu neden yedik?  Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ne planlanıyor ki, önce içeriden çökertme operasyonu yapıldı?

Suriye’de iç savaş başladığında Halep’ten arayan Türkmen kökenli bir Suriye Vatandaşı şunları söyledi; “Nüfus kütükleri yakıldı. Buraya dışarıdan bilmediğimiz birçok insan yerleştirildi.”

Şimdi dönelim Türkiye’ye;

Bizde nüfus kütükleri yakılmadan içeriye ABD askeri olan Afganlar sokuldu. ABD askeri Afganlar Türkiye’ye neden sokuldu? O askerler Suriye’ye sokuldu mu? Ya da Türkiye’de planlanan bir operasyon için kara gücü olarak mı bekletiliyor?


Suriye’nin parçalanması zamana yayıldı? Neden?

İç savaş uzun sürünce devletin gücü tükenir. Yoksullaşan halk rejime öfke duyar. Süre uzadıkça ve maddi imkanları gerileyen, yoksullaşmadan payını alan ASKERİN moral gücü çöker. İnancı zayıflar. İşte o noktada devreye istihbarat örgütleri girer. Sosyal medyada; Katar eski Başbakanı Hamad Bin Casim’in bir açıklaması paylaşıldı. Açıklamaya göre Suriye ordusunda en üstten erine kadar para dağıtmışlar. Yani, bir orduyu satın almışlar…


Gelelim Türkiye’ye;

Türkiye’de üretim bitirildi. İşsizlik çok yüksektir. Fakirleştirme bir tercih haline geldi. Gençlerin gelecek umudu yok edildi. Adalete olan güven sıfırlandı. Kadın cinayetleri ve çocuk tecavüzleri, imam diye ortaya çıkan bazı kişilerin sapkın fetvaları ve bu fetvalara sessiz kalarak adeta onaylayan siyasi iktidar…  Yandaş ihale soyguncusu şirketlerin tekrarlanan vergi afları… Bir de üstüne fakir halka yüklenen vergiler..

Uyuşturucu batağına düşen gençler… Mafyalaşma ve mala çökmeler tıpkı Osmanlı’nın 1909-1919 yıllarına benziyor.

Bütün kurumlar çökertildi. Korkunç bir toplumsal çürümeyle karşı karşıyayız. Kimsenin kimseye güveni kalmadı.

Farklılıklar derinleştirildi. Trol denilen maaşlı yaratıklar kin ve nefret tohumları ekme görevi aldı. Bir paylaşımda; “Bu Kemalistlerin eline fırsat geçse bize kezzap içirir” diyordu. Atatürk ve Cumhuriyete olan saldırı, iftira, yalan korkunç boyuta vardı. Bu paylaşımların sadece trol işi olduğunu düşünemeyiz. Belli ki bu paylaşımları okuyan Cumhuriyetçilerin nefret duyguları şiddetlensin isteniyor. Yarılma ne kadar derin olursa, çatışma da o kadar şiddetli olur. Bunların arkasında yabacı istihbarat elemanlarının olduğunu düşünüyorum. Kurtuluş Savaşında iç düşmanla birleşen yabancı istihbarat elemanlarının yayınlarını bir düşünün. O zaman da din kullanılmıştı.

İmam kılıklı bazı görevlilerin Cumhuriyet düşmanlığını körükleyen paylaşımları, Atatürk düşmanlıkları, iftira ve yalanları…

Türk Milletinin değerlerinin sürekli aşağılanması, Türklerin varlığını inkara varan açıklamalar… Türk adının birçok yerden kaldırılması, Türkiyelilik dayatması Türklerin sürekli dolmasına neden oluyor. Türkler kurucu unsurdur. Ülke bizim diye sabrediyor. Elinden almaya kalkınca oluşacak patlamanın şiddetini kimse tahmin edemez.. Belki de tahmin edip öncü rolüne soyunanlar satın alınır, kimbilir..

Bütün kışkırtmalar bir iç savaş planı için hazırlığa benziyor. Ve siyaset bu hazırlığı belli ki idrak edemiyor. Belli ki akıl hocalarının etki ajanı olduğunu idrak edemiyorlar. İdrak etseler hedefte sadece Türkiye’nin değil, kendilerinin de olduğunu anlarlardı…

Türkiye’nin  2024 yılı Ekim Ayı itibarı ile cari açığı 7.7 milyar dolardır. Brüt Dış borç stoku 512 milyar dolar, net dış borç stoku 265.4 milyar dolardır. Bu miktar cari açık ve dış borç başlı başına güvenlik sorunudur.


Güney Kıbrıs Rum kesimi hızla silahlanıyor. Rumlar askerlikten terhis olunca silahlarını yanında götürüyor. Böylece sivil halk silahlanmış oluyor. Tıpkı Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde olduğu gibi… Emekli Albay Aziz Ergen Rum kesiminde hükümetin bilgisi altında 15 yaş grubuna silah dağıtılıyor diye açıklama yaptı. Ve biz AKP Genel Başkanı’nı Yunan Başbakanı ve Rum kesiminin başbakanı ile kahve içerken görüyoruz. Bu resmin anlamı şudur: “Rum tarafını devlet olarak tanıyoruz. “ Peki Yunan Başbakanı Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin Başbakanı ile kahve içer mi? Asla! Rum tarafı AKP’nin sessiz kalışıyla Avrupa Birliğine girmişti. Ne güzel değil mi(!)? Belli ki Rumlar bir savaş hazırlığı içinde. Bir savaş durumunda NATO’da birlikte olduğumuz Avrupa Devletleri AB ülkeleri olarak karşımıza çıkacak…

AKP Yıllardır Ege’de taviz veriyor. Akdeniz’deki haklarımızdan feragat ettiler. Belli ki Kıbrıs konusunda yeni taviz isteniyor. Yoksa savaş mı?…

Türkiye’de iç çatışma çıkarttıkları an Rumlar Kuzey Kıbrıs Türk Devletine saldırır mı? Türkiye kendisiyle uğraşırken, Kıbrıs Türk Devleti’ne sahip çıkabilir mi?


YENİ ABD İSTİHBARAT DİREKTÖRÜ Tulsi Gabbard;

“Türkiye yıllardır İŞİD ve El Kaide teröristlerine perde arkasında destek veriyor. Türkiye ve Erdoğan dostumuz değil. Dünyanın en büyük diktatörlerinden biri, İslamcı bir halifelik kurmak istiyor.” Diye açıklama yaptı.

Bu açıklamadan ne anlamalıyız? ABD görevlileri Kaddafi, Saddam, Esat için de buna benzer açıklamalarda bulundu. Sonuç ortadadır.

Bu açıklamadan benim anladığım şudur;

Sayın Erdoğan, istediğimiz her şeyi kabul etmezsen, diğerlerinin başına ne geldiyse, senin de başına aynısı gelir diye şantaj yapılıyor.

Ve sarayın bazı danışmanları Erdoğan’ı Saddamlaştırmak için her şeyi yapıyor.

ABD NATO ülkesi, bize saldıramaz diyenler var. Bilgisizlik.. Arap Baharında ülkeler terörist gruplar kullanılarak şekillendirildi, parçalandı.

Türkiye’de ne kadar terör grubu var, biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bir patlama için ortam nasıl hazırlanıyor, görüyoruz. Her şey bir ajanın provakasyonu ile başlar. İşte o zaman bize direk savaş açamayan ABD, NATO OLARAK ÜLKEYE GİRER. Sahi, Yunanistan’da NATO ülkesi değil mi? Yunanistan’ı da yanında getirir mi? Malum, bir karışıklık durumunda NATO’nun çoook iyi niyetle müdahale hakkı var ya(!)?

Ateş yüzümüzü yalıyor…

Türk Milleti Bu süreçte birlik olmalıdır. Kışkırtmalara, provakasyonlara soğuk kanlı bir akılla yaklaşmalıdır. “Böl ve yut” taktiğine malzeme olmadan ülkemize sahip çıkmalıyız.

Türkiye AKP’den de, AKP Genel Başkanından da, meclis tiyatrosunun oyuncularından da çok büyüktür!

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, DIŞ POLİTİKA, ORTADOĞU ÜLKELERİ, PKK TERÖRÜ, RADİKAL İSLAM, SİYASAL İSLAM, Zahide Uçar | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (17 Aralık 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(17 Aralık 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:

a.  Azerbaycan, Ermenistan’ı Dağlık Karabağ Ermeni liderlerine karşı açılan ceza davasında ‘iş birliği’ yapmaya davet etti. Azerbaycan, Dağlık Karabağ SÖZDE Ermeni yönetimi askeri ve siyasi liderlerine karşı açılan ceza davasını Bakü Askeri Mahkemesi’ne taşıdı. Azerbaycan Savcılığı da Ermeni makamlarını ceza davasında ‘iş birliği’ yapmaya davet etti. Açıklamada, “Azerbaycan Cumhuriyeti Başsavcılığı, bu ceza davasıyla bağlantılı olarak meydana gelen olaylarda çok sayıda şüpheli ve tanığın bulunmasından kaynaklanan ciddi gerekçelere dayanarak Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilgili makamlarını iş birliği yapmaya davet ediyor” denildi.  https://www.panorama.am/en/news/2024/12/17/Azerbaijan-Artsakh-leaders/3091847

b. İsviçre Parlamentosunun alt kanadı olan İsviçre Ulusal Konseyi, Federal Konsey’in gelecek yıl Dağlık Karabağ konusunda uluslararası bir barış forumu düzenlemesi çağrısında bulunan önergeyi 96’ya karşı 80 oyla ve 16 çekimserle kabul etti. Parlamentodaki çoğunluk, İsviçre’nin Azerbaycan ile Dağlık Karabağ Ermenileri temsilcileri arasında açık bir diyaloğu kolaylaştırması gerektiği görüşünde. Milletvekillerine göre, “Bu süreç, uluslararası denetim altında yürütülmeli ve amacı, tarihsel olarak orada ikamet eden Ermeni nüfusunun güvenli ve toplu dönüşünü müzakere etmek olmalı.” Öneri şimdi Parlamentonun üst kanadı olan Devletler Konseyi’ne gidiyor. Devletler Konseyi öneriyi onaylarsa, ulusal hükümet konferansı düzenlemekle görevlendirilecek. Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis ise bu önergeye karşı çıkıyor.  https://en.armradio.am/2024/12/17/swiss-national-council-adopts-motion-calling-on-government-to-organize-nagorno-karabakh-peace-forum/

https://news.am/eng/news/857604.html

c.  Ermenistan ve Yunanistan, ekonomik iş birliğini genişletmek istiyor. Ermenistan Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti arasındaki Ekonomik, Endüstriyel ve Bilimsel-Teknik İş Birliği Hükümetlerarası Komisyonu’nun 6. oturumu Ermenistan Ekonomi Bakanı Gevorg Papoyan ve Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Kostas Fragogiannis eşbaşkanlığında Erivan’da gerçekleştirildi. Toplantıda ekonomi ve yatırımlar, ticaret, sanayi, küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesi, tarım, çevre ve iklim değişikliği, sağlık, dijitalleşme, yeni teknolojiler, yüksek teknolojiler ve bilim, kaliteli altyapı, ulaşım, turizm ve diğer alanlardaki işbirliğine ilişkin bir dizi konu ele alındı. Papoyan, “Ermenistan Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti arasındaki hükümetlerarası komisyonun oturumları, mevcut konuların tartışılması ve yeni iş birliği alanlarının belirlenmesi, ülkelerimizin potansiyelini ortaya çıkarmayı amaçlayan etkili mekanizmaların geliştirilmesinin mümkün olduğu önemli bir platform haline geldi. Bu bağlamda, iki ülkenin ekonomileri için karşılıklı olarak faydalı olacak şekilde Yunanistan sermayesinin Ermenistan’da daha da genişletilmesini istiyoruz” dedi.  https://en.armradio.am/2024/12/17/armenia-greece-keen-to-expand-economic-cooperation/

ç.  Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan Erivan’da düzenlenen 5. Soykırım Suçuna Karşı Küresel Forum’da yaptığı konuşmada “Uluslararası toplum, insanlık aleyhine işlenen vahşetleri ve soykırım suçlarını önleyememiştir ve bu konuları çoğu zaman bunlar gerçekleştikten sonra ele almıştır.” ifadelerini kullandı. Mirzoyan, “Bu örüntüyü sadece bölgemizde 110 yıl önce “SÖZDE” Ermeni soykırımı ile değil, aynı zamanda geçen yıl, geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açacak risk faktörlerinin var olduğu dünya genelinde açıkça belli olduğunda da gördük.” dedi.  https://massispost.com/2024/12/international-community-fails-to-prevent-atrocities-and-genocides-fm-mirzoyan/

d.  Azerbaycan’ın, Hindistan’dan birçok silah ve savunma sistemi satın alan Ermenistan ile devam eden çatışmasının ortasında, üçüncü bir ülke aracılığıyla dengeyi sağlamak için Yeni Delhi’den silah satın almak istediği belirtildi. Ancak, habere göre dost bir ülke aracılığıyla gelen bu talep Hindistan tarafından geri çevrildi.  https://massispost.com/2024/12/theprint-azerbaijan-wants-indian-weapons-new-delhi-ignores-request-through-friendly-country/

e.  Sn. Şükrü Server AYA’nın “soykırım yalanı ve gerçekler” konusunda konuşmacı olarak katıldığı programa aşağıdaki linkten erişim sağlanabilmektedir.  https://www.youtube.com/watch?v=XS2wpWh2ch8&list=PL-vfn1ScT4uzuGT5TFi2Hkrm8lVhAgd3d&index=8

2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:

a.  Yunan Haberleri “Bir Türk şirketinin Kosova’daki mühimmat üretim tesisi – Yunanistan’ın üretme kuşatması sürüyor. Türkiye, Balkan ülkelerine ve aynı zamanda Libya, Somali ve Suriye’ye askeri genişleme yoluyla, bir Yunan-Türk çatışması durumunda kendisine yardımcı olacak “uydular” yaratıyor. Bu kapsamda Türk kaynaklarına göre Kosova’da Türk savunma şirketi (MKE) Makine ve Kimya Sanayii A.Ş. ile Kosova arasında ülkede NATO standartlarında mühimmat üretecek modern bir fabrikanın inşasına ilişkin sözleşme imzalandı.”  https://www.pentapostagma.gr/kosmos/balkania/7281537_ergostasio-kataskeyis-pyromahikon-toyrkikis-etaireias-sto-kosobo-i#google_vignette

3.  AYAcademy Bülteni

Geçmişe Bakıldığında Soğuk Savaş: Sürekli Bir Uluslararası Çatışma Mı, Yoksa Bir Dünya Savaşı Mı?” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.

https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,

Serkan KORKMAZ

Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

TARİHİN İÇİNDEN * Şu Çılgın Türkler * Turgut Özakman

I. Dünya Savaşı‘nda ittifak kuvvetlerinin liderleri

TARİHİN İÇİNDEN * Şu Çılgın Türkler

 Turgut Özakman


28 Haziran 1914 -1 Nisan 1921

SULTAN REŞAT, İstanbul’u ziyaret eden İngiltere’nin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Poe onuruna, 28 Haziran 1914 akşamı Dolmabahçe Sarayı’nın şölen salonunda 120 kişilik bir yemek veriyordu. Konukların tören giysileriyle katıldığı görkemli yemeğin ortasında, salonun büyük kapılarından biri yavaşça aralandı, bir saray görevlisi eşikte durup bekledi. Teşrifat Memuru Ercüment Ekrem Talu, sessizce kapıya yaklaştı. Bir olağanüstülük olduğunu anlayan Teşrifat Nazırı da hızla yanlarına geldi.

Yaşlı Padişah, dikkatini dağıtan bu davranışlardan rahatsız olmuştu. Yorgun gözlerini Teşrifat Nazırına çevirdi. Nazır büyük bir saygıyla yaklaştı, eğildi, olayı bildirdi: Bir Sırpli, Avusturya Veliahtı Arşidük Ferdinand’ı, Saraybosna’da öldürmüştü.

Haber hızla sofrayı dolaştı. Saray orkestrası sustu. İki teşrifatçı ağır koltuğu usulca geri çektiler. Sultan Reşat, zorlukla ayağa kalkarak, başsağlığı dilemek için Avusturya-Macaristan Büyükelçisine doğru yürüdü.

Yemek sona erdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun üst yöneticileri, ertesi gün, amirallık gemisinde verilecek yemeğe çağrılıydılar. Ama İngiliz Akdeniz Filosu, sabah haber vermek gereğini duymadan İstanbul’dan ayrılmıştı.

Bir ay süren diplomatik kargaşadan sonra şu, kaynama noktasına ulaştı. 28 Temmuz 1914 günü, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Tuna filosu, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ı bombaladı. Dünyayı bölüşmekte anlaşamayan büyük devletler, hesaplaşmak için böyle bir fırsat bekliyorlardı. Savaş bir salgın hastalık gibi dört bir yana yayıldı. Almanya ardarda Rusya, Fransa ve Belçika’ya savaş açtı. Bunu, 4 Ağustosta İngiltere’nin Almanya’ya karşı savaşa girmesi izledi.

Sonunda, savaşa katılacak ülkelerin sayısı otuzu bulacak, on milyon insan ölecek, on beş milyon insan sakat kalacak, dört imparatorluk yıkılacak, yeryüzünün siyasi haritası değişecektir.

Osmanlı İmparatorluğu Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında savaşa girer. Bunun üzerine İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener bir açıklama yapar:

Lord Kitchener;  “Türkiye’yi yok edinceye kadar savaşacağız!”

Türkiye önemliydi. çünkü İngiltere’nin egemenliği altında, bir Türk zaferinin
cesaretlendirmesinden korkulan 300 milyona yakın Müslüman bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nu hızla dize getirerek, Müslümanların bağımsızlık heveslerini bastırmak, İngiltere açısından şarttı.

Emperyalistler arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması, 6 gizli anlaşma ile karara bağlanır. 1917 yılında ABD, İngiltere ve yandaşlarının yanında yer alırken, çarlığı deviren Bolşevikler, kendi iç kavgalarını sonuçlandırmak için savaştan çekildiler.

Zavallı Anadolu, beş cepheye, durup dinlenmeden kan ve can pompalıyordu. O kadar ki dört yıl süren savaşın sonuna doğru, yaşı kaç olursa olsun, kilosu 45’i gelen her genç cepheye sürülecektir.

Posted in Tarih | Leave a comment

ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ ARAPLAŞTIRARAK ASİMİLASYONA UĞRATMAK İSTİYOR

ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ ARAPLAŞTIRARAK
ASİMİLASYONA UĞRATMAK İSTİYOR


Erdoğan’ın, Esad engeli ortadan kalktığı halde, Suriyelilerin Türkiye’de kalmasının yolunu açması, Suriyelilerin insani gerekçelerle değil, Türkiye’yi Araplaştırmak, Anadolu ve Trakya kültürünü asimilasyona uğratmak ve köktendinciliği, laiklik karşıtlığını, Araplar üzerinden ithal etmek amacıyla Türkiye’ye kabul edildiğinin açık bir kanıtıdır.

Türkiye’de günümüzde yaşayan milyonlarca Suriyeli sığınmacıya ve göçmene yönelik, zorunlu bir geri dönüş ve sınır dışı etme planlamasının uygulanmaması; AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı gibi, “gönüllü” bir geri dönüşün öngörülmesi ve “isteyenin Türkiye’de kalması” durumunda, Türkiye bir yandan yeni bir göç dalgasıyla karşılaşırken, bir yandan da, Esad yönetiminin devrilmesinden önce gerçekleşen sığınmacı ve göçmen istilasından kurtulamayacaktır, bu nedenle ekonomik, siyasi, kültürel bir çöküş sürecine girecektir.

Suriye devletinin çökmesinden sonra, Suriye tamamıyla iki
terör örgütünün kontrolüne geçti: İslamcı HTŞ ve Kürtçü PYD/YPG.

Türkiye’nin Suriye ile yaklaşık 900 kilometrelik bir sınırının olması ve bu sınırın, komşuları içindeki en uzun sınır olması nedeniyle, Türkiye iki büyük ulusal güvenlik tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır:

1) HTŞ ve PYD/YPG terörü; 2) Yeni bir göç dalgası.


CUMHURİYET * Örsan K. Öymen * 16.12.2024 *
“Suriye bataklığı yazısından bölüm alıntıları”

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, İSRAİL - SİYONİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ, RADİKAL İSLAM, SİYASAL İSLAM | Leave a comment