SİYASET VE POLİTİKACILAR * İlkesizleşme 

İlkesizleşme 

Bülent ESİNOĞLU – 30 Mart 2023, bulentesinoglu@gmail.com

Parti değiştiren siyasetçilere, ayrıldığı partinin taraftarlarından çok sert tepkiler gelir. Sanırsınız ki kendileri çok ilkeli ama o ayrılan kişi ilkesiz. En çok da kokuşmuş siyasetçilerden böyle kişiler çıkar. Bu kadar yıldır, Meclistesiniz biraz da başkaları bu göreve gelsin dendiğinde, dünyanın en bulunmaz nimetine dönüşürler.
EGO insana neler yaptırmaz ki? İlkeli insanlar kenara çekilir. İlkesizler öne çıkar. Sade biz de değil, tüm dünyada ilkesizlerin yönetime gelmesi, servet sınıfının iktidarları kullanmasını kolaylaştırır.
İlkesi sadece TEPKİDEN oluşanlar da bir işe yaramaz.
Kitle partileri İLKESİZ olmak zorundadır. Kitle partileri içinde her görüşten taraftarlar olduğu için, liderleri popülizm yapmak durumundadır. Sağ veya sol popülizm, fark etmez.  Popülizm, servet sınıfını en çok işine gelen bir yapılanmadır. Her hali karda sermaye önceliklidir. Halk sonradan hesaba dahil olur.
Tüm dünyaya ilkelerini kabul ettiren Batıda bu kokuşmuşluğu daha net görüyoruz. İnsan hakları, demokrasi gibi değerler artık oralarda da yok.
İlkesizleşme, pragmatizm yani egonun tatmini ülkeleri yönetilemez hale getirdi. Ne ülkemiz için ne de dünya için umutlu olmaya elverişli, bir tek büyük savaşların dönüştürüçülüğünden başka bir şey görünmüyor.
Diyeceksiniz, sizin öneriniz de çok insanın telef olması anlamına geliyor. Evet toplumların düzlüğe çıkması, böyle mümkün oluyor. 1953 Yılında ölen, Rus bilim insanı Kontratief, toplumları yüz yıllık periyotlarda, hep bu noktaya geldiğini tarih araştırmalarından çıkarmış.
Seçime gidiyoruz.
Seçimlere bu ilkesiz parti ve ilkesiz halkımızla gideceğiz. Ne çıkarsa bahtımıza denecek bir durum yok. Sıkıntılar artarak devam edecek.
Kabahatin büyü de bizi egomuzdur. Egomuzu eğitmeden, ilkesizliği, ilkeler ile değiştirmeden, varılacak yer, bir felaketten bir başka felakete varıştır.
İlkenin varlığı bir planın varlığını ifade eder. Toplumları planlar düzlüğe çıkarır. Plan da sabır ve fedakârlık ister. Kavga ister. İrade ister. Orası da çok kolay yer değildir. İnsanlık için kolay yaşam yoktur.
Posted in BÜLENT ESİNOĞLU YAZILARI, Politika ve Gundem | Leave a comment

ORGANİZE İŞLER – YOLSUZLUKLAR * ONLAR KAÇAK PETROL SATTI CEZAYI HALK ÖDEYECEK!

BİRGÜN 28 mart 2023

Posted in ORGANİZE İŞLER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

FEYM BÜLTENİ – 72/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 28 Mart 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 72/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 28 Mart 2023


1.. Biden, Ermenistan ile Azerbaycan arasında istikrarlı bir barışa desteğini yeniden teyit ediyor….ABD Başkanı Biden, Novruz Bayramı münasebetiyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e tebriklerini sundu. Tebrik mesajında Washington’un Bakü ile Yerevan arasında istikrarlı bir barışa ulaşmasına destek vermesi bir kez daha vurgulandı., tebrik mesajında şu ifadelere yer verildi: “ABD,Azerbaycan-Ermenistan arasında Güney Kafkasya’da gelecek nesillerin güvenliğine ve gelişmesine katkıda bulunacak istikrarlı barışa desteğini yeniden teyit ediyor.” https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/03/28/Amerika-Biden-Azerbaycan-Ermenistan/246148

2. ABD Dışişleri Bakanlığı Ermenistan’da insan haklarına ilişkin eleştirel rapor yayımladı… Harut Sassounian’ ın yazısı özetle şöyle; “ABD Dışişleri Bakanlığı, 20 Mart 2023’te 2022 yılı için yıllık İnsan Hakları Ülke Raporlarını yayınladı. Rapor, Ermenistan dahil 198 ülke ve bölgeyi kapsıyor. Raporun Yönetici Özeti, 2021 Parlamento seçimlerini şöyle anlatıyor: “Seçimler genel olarak iyi yönetildi ve yarışmacılar özgürce kampanya yürütebildi. Seçimler aynı zamanda yoğun kutuplaşma ile karakterize edildi ve giderek kışkırtıcı söylemlerle gölgelendi. Gözlem heyeti, “seçim gününe giden dönemde yüksek düzeyde sert, hoşgörüsüz, kışkırtıcı ve ayrımcı söylemlerin tartışmayı lekelediğini” belirtti. https://www.thecaliforniacourier.com/u-s-state-dept-publishes-critical-report-on-human-rights-in-armenia/

3. ABD, Azerbaycan askeri hareketlerinden endişeli… ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel Pazartesi günü yaptığı açıklamada, ABD’nin Azerbaycan’daki son askeri hareketlerden endişe duyduğunu söyledi. Patel,“Bakan Yardımcısı Karen Donfried, Dışişleri Bakanı Bayramov ile görüştü ve Azerbaycan askeri hareketlerinden duyduğu endişeyi dile getirdi. ABD’nin Ermenistan-Azerbaycan barış müzakerelerine olan bağlılığını vurguladı. Bakan da bu konuda defalarca konuştuğu için, doğrudan diyalog bu sorunu çözmenin ve kalıcı bir barışa ulaşmanın anahtarıdır. Bu çatışmanın askeri bir çözümü yok. Ermenistan ile Azerbaycan arasında ikili, ortaklarla ve çok taraflı kuruluşlar genelinde görüşmeleri kolaylaştırmaya devam edeceğiz” dedi.
https://www.panorama.am/en/news/2023/03/28/US-Azerbaijani-military-movements/2812657

4. Karabağ halkı, Paşinyan’ın Ermenistan ile son yolu kapatarak iktidarını güvence altına almaya çalıştığına inanıyor… Ermenistan’ın Hraparak gazetesi şöyle yazıyor: “Cumartesi günü Bakü, Artsakh’ı (sözde Dağlık Karabağ Ermeni devleti) Ermenistan’a bağlayan alternatif yolun kontrolünü ele geçirdi. Artsakh’ta Bakü-Erivan, daha doğrusu Paşinyan-Aliyev düzeninin işlediğine dair şüpheleri var. Paşinyan, Azerbaycan’ın son zamanlardaki soykırım politikasından ne kadar sık bahsederse, iki ülke arasında bir barış anlaşması olacağını da o kadar sık iddia ediyor. Prag düzenlemesine göre barış antlaşmasının imzalanması, Artsakh’ın Azerbaycan’ın bir parçası olarak yasal olarak tanınması anlamına geliyor. https://news.am/eng/news/751814.html

5. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) artık Ermenistan’ı genel olarak yetersiz performansa sahip bir ülke olarak görmüyor. GRECO, Ermenistan’daki hâkimler, milletvekilleri ve savcılar arasında yolsuzluğun önlenmesine ilişkin düzenli bir değerlendirme yürütmüştür. Ermenistan için 2015’ten beri bu değerlendirme yapılmaktadır. 2019’dan bu yana, GRECO’nun tavsiyelerinin düşük düzeyde uygulanması nedeniyle, Ermenistan’ın performansı “genel olarak yetersiz” olarak değerlendirildi ( toplam 18 tavsiyeden 11’i yerine getirilmedi). 2022 Geniş çaplı yolsuzlukla mücadele ve yargı reformlarının yanı sıra, bu yıl 20-24 Mart tarihlerinde Strasbourg’da düzenlenen GRECO’nun 93. genel kurulunda Ermenistan daimi delegasyonuyla yapılan ek görüşmelerin bir sonucu olarak, iki tavsiye daha yerine getirilmiş oldu. https://tr.armradio.am/2023/03/28/avrupa-konseyi-yolsuzluga-karsi-devletler-grubu/

6. Ermenistan’ın ekonomik aktivite endeksi 2 ayda yüzde 10,9 arttı… Ermenistan’ın ekonomik aktivite endeksi, bu yılın ilk iki ayı olan Ocak-Şubat aylarında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,9 arttı. Ermenistan İstatistik Kurumu’nun verilerine dayanarak Ocak-Şubat aylarında sanayi üretim hacmi, Ocak-Şubat 2022’ye kıyasla yüzde 1 arttı. İnşaat hacmi bu yıl 2 ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,2 arttı. Bu yılın Ocak-Şubat aylarında ise 2022’nin aynı dönemine göre ticaret hacmindeki artış yüzde 18 oldu. Bu yılın ilk iki ayında dış ticaret hacminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 77,7 artış kaydedildi, ayrıca ihracat yüzde 96,4, ithalat yüzde 67,4 arttı. (1 ABD Doları 394,67 Ermeni dramıdır) https://www.armenpress.am/tur/news/1107285.html

7. Uluslararası Kızılaç Örgütü (ICRC) abluka altında iş başında… Azerbaycan provokasyonlara başvurmaya ve Artsakh sakinlerinin sabrını “ölçmeye” devam ediyor ve bu kez Artsakh’ı Ermenistan’a ve dış dünyaya bağlayan tek yolu kapatıyor. Artsakh, 12 Aralık’tan bu yana tam bir abluka altında. Sakinleri buna “Yaşam Yolu” diyor, çünkü Artsakh, bir çocuğun anne babasına bağlı olması gibi Ermenistan’a bağlı. Artsakh halkı, ana Ermenistan’a çok bağlıdır ve doktor randevuları, akraba ziyaretleri ve geziler için sık sık gidip gelir. Taze meyve ve sebzelerden pirinç ve şekere kadar her türlü yiyeceğin Artsakh’a ulaştığı yer Ermenistan’dır. İlaç ve diğer ihtiyaç maddeleri de bu yoldan bölgeye giriyor. Azerbaycan, yolu kapatarak, yanlış zamanda yolun yanlış tarafında bulunan birçok kişinin eve dönüş hakkını da engelledi. https://armenianweekly.com/2023/03/27/the-icrc-at-work-under-blockade/

8. Avustralya’da Ermeni, Süryani ve Yunan (sözde) soykırımlarının tanınması ivme kazanıyor… Üç felaketin yıllık anma törenleri öncesinde Avustralya parlamentosunun yerli Ermeni, Süryani ve Yunan soykırımlarını tanıması için ivme artıyor. Uluslararası Soykırım Akademisyenleri Derneği (IAGS) başkanı Doçent Dr Melanie O’Brien, Commonwealth Parlamentosunda düzenlenen Ortak Adalet Girişimi (JJI) Savunuculuk Haftası’na katıldı. Üç (sözde) soykırımın anılması, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı ve Cumhuriyet Türk yetkilileri tarafından yerli Helen, Süryani ve Ermeni topluluklarına karşı işlenen toplu zulmün bir hatırlatıcısı olarak hizmet ediyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914 ile 1923 yılları arasında yaptığı soykırımlarda yaklaşık (sözde) 1,5 milyon Ermeni, 750.000 Süryani ve 350.000 ila 500.000 Rum (Pontus Rumları dahil) öldürüldü. http://www.aina.org/news/20230328030149.htm

9. Avim web sitesinde 2023 yılında basımı yapılan “Radikal Ermeni unsurlarca gerçekleştirilen mezalimler ve Vandalizm” başlıklı bir kitabın tanıtımı yapışıyor. Kita, PDF olarak indirilebiliyor. İngilizce başlığı da var. Henüz çevirisinin yapılmadığını düşünüyorum., Dr. Turgay ve Doç. Dr. Davut YİĞİTPAŞA’nın editörlüğünü yaptığı kitap özet, şöyle; “ Ermeni kültürü ve tarihi üzerine bugüne kadar çeşitli alanlarda ve farklı dillerde pek çok çalışma yürütülmüştür. Özellikle Batı dünyasındaki akademilerde yürütülen çalışmalar tek sesli bir anlatı çerçevesinde inşa edilmiş ve “Ermeni Meselesi” adı verilen olaylar silsilesi büyük ölçüde tek taraflı olarak aktarılmıştır. Öte yandan Batı akademilerinde, meselelerin ikinci bir tarafı olduğu fikrinden yola çıkarak çalışmalar yürüten çok kıymetli akademisyenler de bulunmaktadır. Literatürde söz konusu dönemi Türklerin ve Azerbaycanlıların gözünden anlatan çalışmaların bulunması objektif tarih anlatısının sağlanabilmesi açısından mühim bir yere sahiptir. Bu çalışma da literatürde Ermeniler ve özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesinde, esnasında ve sonrasında Anadolu ve Güney Kafkasya’da meydana gelen hadiselere ışık tutması bakımından, iki ülkenin akademisyenleri tarafından yürütülmüş oldukça geniş kapsamlı bir çalışmadır. Arkeolojik kazılar, arşiv belgeleri ve kültür varlıkları üzerinden Anadolu ve Güney Kafkasya’da o dönem yaşanan olaylar ele alınmıştır. https://avim.org.tr/tr/Kitaplar/RADIKAL-ERMENI-UNSURLARCA-GERCEKLESTIRILEN-MEZALIMLER-VE-VANDALIZM
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

SEÇİME HAZIRLIK!!!

Posted in KARİKATÜR | Leave a comment

SONUMUZ TÜRKİYE GİBİ OLMASIN!

Posted in AFORİZMALAR | Leave a comment

Irak petrol davası, boru hattı ve Kürt sorunuyla bağlantısı

Irak’ın boru hatlarıyla petrol ticareti nedeniyle dokuz yıl önce Türkiye aleyhine açtığı tahkim davası Irak Başbakanı Muhammed es Sudani’nin Cumhurbaşkanı tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak Ankara’ya gelişinin hemen ardından sonuçlandı. Ancak Irak Kürt bölgesi ve PKK ile mücadeleyle de bağlantılı sorun bölgede yeni açılımlar sağlayacağa benziyor. (Foto: Cumhurbaşkanlığı)

Irak petrol davası, boru hattı
ve Kürt sorunuyla bağlantısı


BAĞLANTILI YAZILAR
https://nacikaptan.com/?p=107164 * KAÇAK PETROL DOSYASININ PERDE ARKASI* Bölüm 1
https://nacikaptan.com/?p=107175 * KAÇAK PETROL DOSYASININ PERDE ARKASI* Bölüm 2

Önce Türkiye’nin Irak hükümetince 2014 yılında açılan tahkim davasını neden kaybettiğini ve bunun sonucunda 1,4 milyar dolar tazminat ödeme cezasına çarptırıldığını açıklamaya çalışalım. Bu arada Paris’teki Uluslararası Ticaret Odası bünyesindeki Tahkim Mahkemesinin Irak hükümetini de yıllar içinde Irak-Türkiye petrol boru hatlarına yapılan sabotajları zamanında tamir etmediği için suçlu bulup cezaya hükmettiğini de ekleyerek devam edelim.
YetkinReport’a isimlerinin saklı kalması şartıyla konuşan enerji kaynaklarına göre, Irak hükümetinin Tahkim Mahkemesinden beklediği tazminat cezası 30 milyar dolar kadardı. Ankara ise 10 milyar dolar tazminat çıkabileceğinden endişe ediliyordu. Davada Türkiye’yi temsil eden ABD avukatlık firması King&Spalding itiraza hazırlanıyor. Tahkim Irak’ın beklentilerini abartılı buldu ama yine de 1,4 milyar dolar cezaya hükmedip bunu da borsaların kapalı olduğu 25 Mart Cumartesi günü ilan etti.
Aynı kaynaklara göre, Türkiye 2010 yılında ilki, 1973’te imzalanan Irak Türkiye Boru Hattı Anlaşmasının 2025 yılıne dek uzatılması sırasında, “Türkiye petrolü yalnızca Irak Devlet Petrol Pazarlama Teşkilatından (SOMO) alır” cümlesinin anlaşmaya eklenmesini kabul etmiş olmasaydı bu ceza da çıkmayabilirdi. O dönem Enerji Bakanı Taner Yıldız, bu maddenin konulması için ısrar edip şimdi ülkesinin bu davayı kazanmasını sağlayan ise Irak Enerji Bakanı Hüseyn el Şehristani idi.

Boru hattı kapatıldı

Tahkim Mahkemesinin 25 Mart’ta açıklanan kararı sonrasında Irak’ın Musul ve Kerkük petrollerini Adana’nın Ceyhan-Yumurtalık terminaline taşıyan iki boru hattı, Ankara’nın talebiyle kapatıldı. Sorunun çözümü için bir Türk heyeti Bağdat’a gitti. Enerji kaynakları boru hattının birkaç gün içinde açılması bekleniyor. Bir yandan Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken Ceyhan’dan dünya pazarlarına sürülen günde 500 bin varil petrolün durmasının petrol fiyatlarını şimdiden varili 75 dolardan yukarıya itmeye başladığına dikkat çekiliyor.
Tahkim Mahkemesi kararından birkaç gün önce Irak Başbakanı Muhammed es-Sudani’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak Ankara’da bulunması ve işbirliği anlaşmaları imzalanması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu görüşmeler sırasında Tahkim Kurulu’nun kararını her an açıklayabileceğini iki taraf da biliyordu. Buna rağmen Erdoğan, Irak’taki kuraklık tehlikesine karşı Dicle’den bir ay boyunca fazladan su bırakılacağını söyledi. Diplomatik kaynaklara göre Sudani’de Erdoğan’dan Türkiye’nin Irak’la gaz anlaşmasını Erbil’deki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) değil, doğrudan Bağdat’la yapmasını istedi.
Aslında Irak hükümeti de ceza miktarından hayal kırıklığına uğramış olsa da bu engelin aradan çıkmasıyla manevra alanı kazanmış olabilir.

Asıl sorun tanker ticareti değil

Sudani’nin Ankara’ya gelmesinden önce kabul edilen üç yıllık Irak bütçesindeyse IKYB’nin doğrudan petrol satışına şartlı izin çıktı ama Irak petrollerinden alacağı pay yüzde 17’den yüzde 12,67’ye düşürüldü. Buna karşı Bağdat IKYB güvenlik güçlerinin, yani Peşmergelerin maaşlarını ödemeyi kabul etti. Bu da Kürt bölgesinin ekonomik özerkliğinin artması ancak siyasi özerkliğinin azalması anlamına geliyor.
Aslında bu davanın 9 yıl önce, 2014’te açılmış olmasında Türkiye’nin PKK’ya dair güvenlik endişeleriyle Bağdat-Erbil arasındaki anlaşmazlığa IKYB lehine müdahil olmasının payı var. Basına yansıdığı üzere asıl sorun boru hatlarının yanı sıra tankerle petrol taşımacılığı yapılması ve bunun kaçak ilan edilmesi değil. O dönem iş insanı Ahmet Çalık’ın sahipliğinde ve Berat Albayrak’ın da yöneticisi bulunduğu PowerTrans şirketi tarafından yürütülen tanker ticaretinin 2012’den sonra, Suriye iç savaşı ve IŞİD’in devreye girmesinin de etkisiyle -devam etmekle birlikte- asli önemini yitirdiği anlaşılıyor. Asıl sorun boru hatlarıyla Türkiye üzerinden satılan petrolün kazancının Bağdat ile Erbil arasında bölüşülmesinden kaynaklanıyordu. Biraz yakından bakalım.

Kürtler petrol oyununa giriyor

İlki 1977, ikincisi 1987’de BOTAŞ tarafından Ceyhan’a petrol taşımacılığında kullanılan hatlar, bütük ölçüde Irak’ın Sünni bölgesinden geçiyor ancak son 30 kilometresinde federal Kürt bölgesi sınırlarından Türkiye’ye giriyor. Irak tarafında Fişhabur, Türkiye tarafındaysa Silopi pompa istasyonları kurulu.
2003’te ABD işgaline uğrayan Irak’ta yeni Anayasanın 2005 yılında kabulüyle o zamana dek Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Celal Talabani yönetimlerinde iki başlı görünen Kürt yönetimleri IKYB olarak birleşti; Irak federal nitelik aldı.
Kürt federal bölgesinin petrol oyununa girmesi aynı zamanda İngiliz vatandaşı olan petrol mühendisi Ashti Hawrami’nin Londra’dan gelip IKYB Doğal Kaynaklar Bakanı olmasıyla değişti. Hawrami’nin 2011’de ABD petrol devi Exxon ile hem Arap hem Kürt bölgesinde 10 ayrı arama ve üretin anlaşması imzalandığını açıklamasıyla Chevron’dan Total’e dek Kürt bölgesine petrol yatırımcısı akını başladı; Türkiye Petrolleri (TPAO) ve Genel Enerji gibi Türk şirketleri de kervana katıldı. Nihayet 2012’de Hawrami’nin Ankara’ya gelişiyle IKYB ile “Mutabakat Zaptı” imzalandı.

Bağdat-Erbil petrol savaşı ve PKK

Bu anlaşmanın asıl önemi ekonomik olmaktan çok siyasiydi. Çünkü İran etkisindeki Şii Irak Başbakanı Nuri el Maliki Sünni ve Kürt bölgelerinin toplam petrol satışından aldığı payı vermiyordu. Bu da tel geliri petrol olan Barzani yönetimindeki Kürt bölgesinde mali krize yol açıyor, memur maaşları bir yana Peşmerge maaşları dahi ödenemiyordu. Bu durum PKK’ya karşı mücadelede Barzani’yle iş birliğine önem veren Ankara’yı endişelendiriyordu.
O dönem Suriye iç savaşı hızlanmış, safını Beşar Esad’ın karşısında belirleyen AK Parti hükümeti, MİT, HDP ve İmralı cezaevindeki Abdullah Öcalan üzerinden PKK ile dolaylı diyaloga başlamıştı. Bundaki bir amaç da İran’dan Lübnan’a uzanan bir Şii kuşağına karşı önlem olmak üzere Suriye sınırında bir “Güvenlik Kuşağı” oluşturmaktı. Bir yandan da (o zaman başbakan) Erdoğan ile 2007’den itibaren müttefiki konumundaki Fethullah Gülen’in arası MİT Müsteşarı (şimdi Başkanı) Hakan Fidan’ın tutuklanmak istemesi sonrasında iyice açılmaya başlamıştı.

Halkbank, IŞİD, Musul

Barzani yönetimiyle 2013 Kasım ayında beş anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalarla Ceyhan’dan satılan petrol geliri Halkbank’ta bir hesapta tutulacak (*) ama Bağdat-Erbil anlaşması uyarınca yüzde 17’si Irak Kürtlerine aktarılacaktı. Bu Barzani’yi rahatlattı ama Maliki’yi kızdırdı; Kürtlere giden petrol payını tamamen kesti.
Bu arada önce El Kaide, ardından IŞİD’in Suriye’deki petrol kuyularını ele geçirdikten sonra Irak-Türkiye boru hatlarına sabotaj saldırıları artmaya başlamıştı. IŞİD 2014 Mayıs başında Irak’a girdi ve Musul’a yöneldi. Ankara 29 Mayıs’ta o zamana dek Ceyhan’daki depolarda bekletilen petrolün satışına ilk defa izin verdi; Barzani’nin peşmergeleri daha da güçten düşerse hem boru hatları hem PKK’yla mücadele riske girerdi. IŞİD 11 Haziran’da Musul’a girdi. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğunu işgal edip Başkonsolos Öztürk Yılmaz dahil 49 kişiyi rehin aldı.
Ancak dönüm noktası birkaç gün sonra IŞİD’in Erbil yakınlarındaki Gwer kasabasına saldırmasıyla geldi. Kasaba Kürt bölgesindeydi ve Erbil petrol yataklarına giden yolu tutuyordu. ABD o gün havadan bombardımana başladı: IŞİD’in Kürt bölgesine girmesine izin veremezlerdi.

Bağdat Tahkim’e başvuruyor

Bu ABD’deki Barack Obama yönetiminin Suriye’deki Kürt bölgelerini IŞİD’e karşı güçlendirme gereği durmasına yol açtı. Suriye’de Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan Kürtler ise daha çok PKK’nın Suriye kolu PYD ve onun silahlı gücü YPG kontrolündeydi. AK Parti hükümetinin PKK ile dolaylı diyalogu ise sarsılmaya başlamıştı. ABD’nin PYD/YPG işbirliğinin ilk işareti Gwer’de ortaya çıktı.
Maliki, Türkiye’nin Irak Kürtlerini güçlendirmek için Ceyhan’dan petrol satışına izin vermesini gerekçe göstererek, IŞİD’in Musul işgalinden iki hafta kadar sonra, örgüt hala Türk rehinleri elde tutarken 29 Haziran’da Paris’teki Uluslararası Ticaret Odasına tahkim başvurusu yaptı. Türkiye’nin Ceyhan’dan petrol satışına izin vererek SOMO dışında bir alım yapmış olduğunu, dolayısıyla 2010’daki ekle uzatılan 1973 anlaşmasını ihlal ettiğini öne sürdü.

Boru hatları stratejik değer

Aradan geçen dokuz yılda köprülerin altından çok sular aktı. Buna Barzani’nin Türkiye, ABD, Almanya ve İran’ın karşı çıkmasına rağmen 2017’de bağımsızlık referandumu yapması dahil. O arada 2015’te Türkiye’nin PKK ile diyalogu sona ermiş, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından Türk ordusu Suriye topraklarında askeri harekata başlayarak kendi “Güvenlik Kuşağını” oluşturmaya başlamıştı. Barzani’nin bağımsızlık referandumundan on gün kadar sonra Irak ordusuyla ortak tatbikat yapıldı; Erdoğan “Gerekirse vanayı kapatırız” çıkışını yaptı.
Irak Başbakanı Sudani’yle 1,4 milyarlık cezadan az önce, 20 Mart’ta imzalanan anlaşmalar arasında terörle ortak mücadele anlaşması da var. ABD Irak-Türkiye petrol anlaşmazlığında eğer hala devreye girmediyse mutlaka girecektir. Bu anlaşmazlığın sürmesi sadece petrol piyasaları bakımından değil İran’ın güçlenmesi bakımından da ABD ve batı dünyasının çıkarına uygun değil. Üstelik tam da Çin, Suudi Arabistan’la İran’ın arasını yapmaya çalışırken. Boru hatlarının stratejik önemi ağır basacağa, bölgede yeni dengelerin kurulmasını sağlayacağa benziyor.

Not:  (*) O tarihte kimse bir ay kadar sonra Halkbank’ın İran bağlantılarının Erdoğan hükümetinden 4 bakanın koltuğundan olmasına ve AK Parti’yle Fethullahçıların bağının tamamen kopmasına neden  17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına konu olacağını tahmin edemezdi.

Yazar: Murat Yetkin / 28 Mart 2023, Salı – https://yetkinreport.com/2023/03/28/irak-petrol-davasi-boru-hatti-ve-kurt-sorunuyla-baglantisi
Posted in Ekonomi, ENERJİ, ORGANİZE İŞLER, ORTADOĞU ÜLKELERİ, Politika ve Gundem, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

BAHÇELİ YERLİ VE MİLLİ Mİ? * TANTAN VE BAHÇELİ

TANTAN VE BAHÇELİ


Sadettin Tantan’ı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik ve Asayiş Şubeleri’nde görev yaptığı günlerden beri tanırım. Yaman bir polisti… Aradan neredeyse yarım yüzyıl geçti. Tantan, sürekli terfi etti, ekipler amiri, şube müdürü, il emniyet müdürü, ilçe belediye başkanı oldu, İçişleri Bakanlığı yaptı. Halen Yurt Partisi Genel Başkanı…
Aradan geçen 50 yıllık süre içinde ben Tantan’ın bir tek yalanına bile rastlamadım. Her zaman dik duran, kimseye “eyvallah” etmeyen, dosdoğru bir siyaset adamıdır. Bunları hatırlatmama, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yazılı açıklaması neden oldu.
Hizbullah Terör Örgütü’nün siyasi uzantısı olan HÜDA PAR, AKP-MHP ittifakına katılınca gözler Devlet Bahçeli’ye çevrilmişti.
Cumhuriyet ilkelerine karşı çıkan, ay-yıldızlı bayrağımıza “Türk Bayrağı” denilmesini istemeyen, Türkiye’ye şeriatın getirilmesi için uğraşan HÜDA PAR’ın, milliyetçi parti MHP ile dünya görüşleri taban tabana zıttır.
“Böyle bir partinin MHP’nin yanında ne işi var?” şeklindeki eleştiriler üzerine Devlet Bahçeli bir açıklama yapmak zorunda kaldı. HÜDA PAR’ın terör örgütleriyle bağlantılı olmadığını, AKP-MHP ittifakına katılmasını değerli bulduğunu söyleyen Devlet Bahçeli:
“Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bunu iyi bilir. Hizbullah operasyonları için açıklama yapması gerekir” dedi.
Dedim ya, Sadettin Tantan dümdüz bir adamdır, Doğrucu Davut’tur… Yaptığı cevabi açıklamanın, Devlet Bahçeli’nin hoşuna gideceğini hiç zannetmiyorum.
Tantan “Mezar evlerine ve Gaffar Okkan suikastına şahit olan 57’nci Hükümet Dönemi’nin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin, HÜDA PAR’ın Hizbullah Terör Örgütü’nün siyasi uzantısı olduğunu en iyi bilen isimlerden biri olması gerekir” dedi ve:
“Devlet Bahçeli, Cumhuriyet ilkelerine karşı HÜDA PAR’ın politikalarını nasıl hazmedebiliyor?” diye sordu.

Tantan şöyle devam etti:

“HÜDA PAR’ın başındaki isim de katiller sürüsünün avukatlığını yapmış biri… Bahçeli Bey bunları bilmiyor mu? Türk milleti bir taraftan HÜDA PAR ile diğer taraftan PKK / YPG ile tehdit altında.

Türk toplumu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmaya çalışan bir zihniyete karşı topyekûn bir çaba içerisindedir. Bizi içten ve dıştan tehdit eden beslemelerden ve tutsak siyasi kimliklerden asla çekinmeyeceğiz.

Yazılı metinde benim adımı geçirdiği için sormak gerekir: Sayın Bahçeli, Cumhuriyet ilkelerine karşı olan HÜDA PAR’ın ayrımcı parti politikalarını nasıl hazmedebiliyor?”


Hizbullah’ı anlattığım MGK’da Bahçeli vardı

İÇİŞLERİ ESKİ BAKANI TANTAN’DAN 1999-2001 HATIRLATMASI:

Önümde gazeteci Hikmet Çiçek’in “Hangi Hizbullah” kitabı var. Kaynak Yayınları’ndan çıkan kitabın “MİT’te bir akşam yemeği” başlıklı bölümü önemli:
“9 Temmuz 1992 akşamı dönemin MİT Müsteşarı Korgeneral Teoman Koman, MİT’in Ankara Yenimahalle’deki ‘karargahında’ basın mensuplarına bir akşam yemeği verdi. 2000’e Doğru dergisinin Ankara Temsilcisi olarak yemeğe ben de çağrıldım. Çağrılı 48 gazeteciden çoğu yemeğe geldi. Hizbullah’la ilgili soruyu MİT bahçesindeki gece turu sırasında sordum. Koman, ‘Hangi Hizbullah’ diye karşı soruyla yanıt verdi ve şunları söyledi: (İran’daki Hizbullah’ın Türkiye’dekilerle ilgisi yoktur. Güneydoğu’daki kepenklerin kapatılmasına tepki gösteren bir çıkar grubudur bunlar. Hizbullah denmiştir, adları öyle kalmıştır, yoksa değildir.” (Hikmet Çiçek/Kaynak Yayınları/ Şubat 2000/Sayfa 13)
Sadettin Tantan, İçişleri Bakanı olduğu dönemde yapılan Hizbullah operasyonunun detaylarını Aytunç Erkin’e anlattı.
Yaklaşık 31 yıl sonra dün 1999-2001 arasında İçişleri Bakanı makamını temsil eden Sadettin Tantan da aynı Teoman Koman gibi konuştu ve “İran Hizbullah’ı ile Türk Hizbullah’ı farklı” dedi. Neden Tantan’la konuştum? Çünkü, MHP lideri, Cumhur İttifakı’na katılan Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ile ilgili Sadettin Tantan’ın adını verdi ve şu cümleleri kurdu: “Her fırsatta konuşmayı alışkanlık haline getiren Sayın Tantan’ın bu konuda sessizliğe gömülmesi, bakanlık sorumluluğunu üstlendiği dönemde Hizbullah terör örgütüne karşı hangi operasyonel faaliyetlerin yapıldığını dürüst şekilde paylaşmaktan şu ana kadar imtina etmesi doğru değildir. Hizbullah terör örgütüyle Hür Dava Partisi arasında berrak bir ilişkiye, bu çerçevede ikna ve tevsik edici bir bilgiye bu zamana kadar tesadüf edilmemiştir.”

EVLERİN KAPISINDAKİ OYUNCAKLAR

Sadettin Tantan, DSP-MHP-ANAP koalisyonunda, 1999 yılında göreve başladığında terör örgütleriyle ilgili çalışmalara hemen başladıklarını anlattı:
“… İller bazında yapıla gelen çalışmalar vardı. Polis, kısmen jandarma çalışmalar yapıyordu. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve arkadaşları çok önemli çalışmalar yürütüyordu. Mezar evleri, hücre evleri, daha önce domuz bağıyla öldürülenlerin yerleri tespit edildi. Düşünün, o evlerin güvenli olup olmadığına dair işaretleri bile vardı. Evin kapısına asılan oyuncak bebek, tavşan vs… Haberleşiyorlardı. Güvenli güvensiz ayrımı yapılan evlerdi bunlar! Hüseyin Velioğlu ve arkadaşları Beykoz’da kıstırıldı. Velioğlu öldürüldü, diğerleri yakalandı. İller bazında bu örgütü çökerttik.

“10 DAKİKA DAYANABİLDİLER”

Tantan’a, “Siz bu operasyonları yaparken MHP lideri Bahçeli’nin haber yok muydu?” sorusunu yönelttim: “Bakın! Hizbullah vahşetini gazetecilere izlettirdim. 17 Ocak 2000’deki Beykoz operasyonundan 10 gün sonraydı sanıyorum. 27 Ocak’ta, Başbakanlık Konutu’nda, Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli, Hüsamettin Özkan ve ANAP lideri Mesut Yılmaz örgütün telle boğma, boğaz kesme ve bıçakla işkence sahnelerini içeren üç sorgu kasetini izlediler. Basına bile şu başlıkla yansıdı: ‘10 dakika dayanabildiler.’ O kadar vahşi bir örgütten bahsediyoruz. Sayın Bahçeli de biliyor. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarında Hizbullah’la ilgili çalışmaları anlatıyordum. Başbakan Yardımcısı görevinde olan bir isim!”

HÜDA PAR’I NASIL HAZMETTİ?

Aklım almadı ve sordum: “Bahçeli neden konuştu? ‘Tantan suskunluğunu bozsun’ dedi. Siz konuşmadınız mı bugüne kadar?” Eski Bakan Sadettin Tantan şu bilgileri verdi: “Ben hep konuştum ama devlet terbiyesinden dolayı detaya inmedim. Hizbullah terör örgütünün kuruluşuna bakın. O zaman bir siyasi parti yok; terör örgütü. PKK da terör örgütü ve siyasi partisi yok. İkisinin de stratejisi aynı: Türk kimliğini ortadan kaldırmak, özerklik ve Cumhuriyet’le kavga etmek. İlim Kitabevi’nde Hüseyin Velioğlu silahlı mücadeleyi savunuyor. O dönem daha ılımlı olan Menzil Kitabevi’nden Fidan Güngör ve arkadaşlarını tasfiye ettiler. Bugün Velioğlu’ndan sonra gelen liderleri de Almanya’ya kaçtı. İsa Altsoy’dan bahsediyorum. Şu anda da 2011 yılında serbest kalan ve yurtdışına kaçan örgütün lider kadrolarından Edip Gümüş ile Cemal Tutar sosyal medyada HÜDA PAR’ı ayakta tutmak için çalışmalar yapıyor. Bunlar bilinmeyen konular değil. HÜDA PAR’ın Başkanı Hizbullah sanıklarının avukatı değil mi? Kaçanlar belli, kaçırılanlar belli. Sayın Bahçeli’ye sormak gerekir; Cumhuriyet ilkelerine karşı HÜDA PAR’ın ayrımcı parti politikalarını nasıl hazmedebiliyor?”

OSLO’DA PKK ŞİMDİ DE HİZBULLAH

Tantan’ın Hizbullah-PKK benzetmesinin altını çizmekte fayda var:
“Sayın Bahçeli, HÜDA PAR’ın parti programını okumuş olsa, Cumhuriyet’in ilkelerine karşı, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesine karşı duran HÜDA PAR ile; yine bir organize suç örgütü ve terör örgütü ile Oslo’da istihbarat başkanıyla oturan, Cumhur İttifakı’nın büyük ortağının duruşuna karşı tavır alır. Her iki örgütün de kimler tarafından kontrol altında olduğunu bilen Sayın Bahçeli, buna ne diyecek acaba? Bunu sormak lazım, sorgulamak lazım.”
Okkan’ı şehit edenlerin üstü nasıl örtülür?
Sadettin Tantan, “HÜDA PAR, Türk’ü tanımıyor, Cumhuriyet’i tanımıyor. Hizbullah’ın devamı olarak bir parti kuruldu. Bahçeli’nin bu yapıyı bilmemesi imkansız” dedi ve devam etti: “Bütün bu örgütlerle mücadele eden ve şehit olan arkadaşlarımız mezarda yatıyor. Gaffar Okkan’ı şehit edenlerin üstünü nasıl örteceksiniz? Örtemeyiz! Bu PKK için de böyle Hizbullah için de! Bu vahşetin ileri düzeyde olduğu o kadar net ki… İran bu iki örgütü PKK ve Hizbullah’ı barıştırmaya çalıştı. İran Hizbullah’ı ile Türk Hizbullah’ı çok farklı. İran’dakini İsrail kurdurdu. Bugün bir katiller sürüsünün siyasi partiye dönüştüğü bir dönemi yaşıyoruz.”

Kirli ve kimliksiz siyasi kadrolar

İçişleri eski Bakanı Tantan, “Türkiye’yi yıllardır kim yönetiyor? Türkler mi yönetiyor?” diye konuştu ve ekledi: “Devletin temel altyapısı Türk kimlikli olsa; devletin temel altyapısı Türkiye Cumhuriyeti halkına ve milletine ait olsa kirli ve kimliksiz siyasetçiler parlamentoda halkın temsilcisi olabilirler miydi? Bugün Türkiye’de kirli ve kimliksiz siyasi kadrolar ülkeye egemen olmuşsa halk müsaade edebilir miydi? Bugün özellikle yıllar içerisinde halkın birikimi olan, alın teriyle kazandığının cemaatlere kendi yandaşlarına aktarıldığı bir dönemi yaşıyor Türkiye. Türk milleti kendi Türk kimliğini başkalarına kullandırabilir miydi?”

Rahmi Turan – Sözcü – https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/rahmi-turan/tantan-ve-bahceli-7634901/
Aytunç ERKİN – Sözcü – https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/aytunc-erkin/hizbullahi-anlattigim-mgkda-bahceli-vardi-7634922/
Posted in İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, Politika ve Gundem, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, TERÖR, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

KAÇAK PETROL DOSYASININ PERDE ARKASI  * Türkiye’ye 1 milyar 500 milyon dolar ‘IŞİD petrolü’ cezası * Rakka’nın Rockefeller’ları: Işid petrolü nasıl kaçırılıyor * Birbiri içinden çıkan şirketler * Bütün yollar PowerTrans’a çıkıyor * Bölüm 2

KAÇAK PETROL DOSYASININ PERDE ARKASI  * Bölüm 2
Türkiye’ye 1 milyar 500 milyon dolar ‘IŞİD petrolü’ cezası: Rakka’nın Rockefeller’ları: Işid petrolü nasıl kaçırılıyor * Birbiri içinden çıkan şirketler * Bütün yollar PowerTrans’a çıkıyor …

ARAŞTIRMA YAZISI – Naci Kaptan – 28 Mart 2023

https://nacikaptan.com/?p=107164 * KAÇAK PETROL DOSYASININ PERDE ARKASI* Bölüm 1

BÖLÜM II

IŞID’in petrol trafiği

Al Araby, IŞİD petrolünün IKBY ve Türkiye
üzerinden İsrail’e satışını belgeledi.


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “IŞİD 40 ülkeden finansal destek alıyor, aralarında G20 üyeleri de var” çıkışının ardından dünyanın dikkati IŞİD petrolüne çevrildi.
Bağış ve fidye gelirleri azalan IŞİD’in en büyük kaynağına dönüşen petrolü nasıl ürettiğini ve pazarladığını araştıran Londra merkezli Al Araby Al Jadeed gazetesi, Irak istihbaratından bir albayın verdiği bilgileri okuyucularıyla paylaştı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) güvenlik yetkilileri, Türkiye ile IKBY arasındaki İbrahim Halik Sınır Kapısı çalışanları ve IŞİD petrolünü alan petrol şirketlerinden bir yetkilinin de doğruladığı belirtilen hikâye şöyle:

En ünlü aracı Ferid

IŞİD’in Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarda bulunan petrol sahalarında üretim gün doğumundan batımına dek sürüyor. Petrol yüklü tankerler Musul’un 88 kilometre doğusundaki Zaho’ya gidiyor. Kente tek seferde 70 ila 100 tanker ulaşıyor. Aralarında Türkler ve İranlıların da olduğu Suriyeli ve Iraklı Kürt kaçakçılar tarafından karşılanıyorlar. Sevkıyatttan sorumlu kişi petrolü en yüksek teklifi sunan tarafa satıyor. Alıcı ücretin yüzde 10 ila 25’ini peşin, kalanını daha sonra ödüyor. Şoförler tankerleri Türkiye’ye geçiş izni olan başka şoförlere devrediyor, kendileri boş tankerlerle IŞİD bölgelerine dönüyor.
Bu alışveriş Zaho’nun çevresinde telefonla kararlaştırılan alanlarda yapılıyor. Sınırı geçmeden önce kaçakçılar ham petrolü iptidai biçimde rafine ettiriyor. Zira Irak hükümetinden ruhsatsız ham petrolün Türkiye’ye geçişine izin verilmiyor. Sınır görevlileri, Iraklı kaçakçılık çetelerineden ve özel rafinerilerden büyük rüşvetler alıyor.

Rakka’nın Rockefeller’ları: Işid petrolü nasıl kaçırılıyor

Türkiye’ye giren petrol Silopi’de aracılara teslim ediliyor. En ünlü aracı Dr. Ferid, Hacı Ferid ya da Ferid Amca diye anılan 50’li yaşlardaki bir İsrail- Yunan vatandaşı. Gazeteye konuşan kaynaklar iki koruması ve siyah cipiyle gezen Ferid’in fotoğrafını çekmeye çekindiklerinden, haberde Ferid’in tasvirlerinden hareketle çizilen resim yer alıyor.
IŞİD petrolü Türkiye’ye girdiğinde IKBY petrolünden farksız konuma geliyor. İkisi de “kaynağı belirsiz” yahut “kaçak” olarak satılıyor. İsrail’e petrol ihraç eden 3 şirket, IŞİD petrolünü de Mersin, Dörtyol ve Ceyhan limanlarından İsrail’in Aşhdod limanına gönderiyor.
Irak’tan çıkan petrol tankeri sayısı ve gazetenin Şırnak’taki kaynaklarına göre günde ortalama 30 bin varil petrol üreten IŞİD, varil başı 15-18 dolar kâr ederek ayda 19 milyon dolar kazanıyor. Greenwich Üniversitesi’nin raporuna göre, IŞİD’in askeri kazanımları ve Ceyhan limanından petrol ihracatı doğrudan orantılı.
Uluslararası bir petrol şirketinin yetkilisine göre İsrail bu petrolü varili 30 ila 35 dolardan Akdeniz ülkelerine satıyor. Yetkili, “İsrail olmasaydı IŞİD petrolünün büyük kısmı Irak, Suriye ve Türkiye’de kalırdı” diyor. Gazeteye konuşan Rakka’daki bir IŞİD militanı ise İsrail’e kendilerinin değil aracıların petrol sattığını vurguluyor.
IŞİD’in Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarda bulunan petrol sahalarında üretim gün doğumundan batımına dek sürüyor. Petrol yüklü tankerler Musul’un 88 kilometre doğusundaki Zaho’ya gidiyor. Kente tek seferde 70 ila 100 tanker ulaşıyor. Aralarında Türkler ve İranlıların da olduğu Suriyeli ve Iraklı Kürt kaçakçılar tarafından karşılanıyorlar.
Sevkıyatttan sorumlu kişi petrolü en yüksek teklifi sunan tarafa satıyor. Alıcı ücretin yüzde 10 ila 25’ini peşin,kalanını daha sonra ödüyor. Şoförler tankerleri Türkiye’ye geçiş izni olan başka şoförlere devrediyor, kendileri boş tankerlerle IŞİD bölgelerine dönüyor. Bu alışveriş Zaho’nun çevresinde telefonla kararlaştırılan alanlarda yapılıyor. Sınırı geçmeden önce kaçakçılar ham petrolü iptidai biçimde rafine ettiriyor. Zira Irak hükümetinden ruhsatsız ham petrolün Türkiye’ye geçişine izin verilmiyor. Sınır görevlileri, Iraklı kaçakçılık çetelerinden ve özel rafinerilerden büyük rüşvetler alıyor.

Damat Bakan’ın dayı oğlu

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile sinema oyuncusu Kadir İnanır akrabadır.Her ikisi de Trabzon Sürmene Zeytinli Köyü’nde mezarı bulunan Çavuşzade Küçük Keleş İsmail Ağa’nın torunudur.
Fakat bu akrabalığın değil. Berat Albayrak’ın -Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olması nedeniyle- bir başka akrabalık ilişkisinin -en azından siyasal etik anlamında- tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Hayır..! Hayır..! Akrabalık denince aklınıza hemen Berat Albayrak’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olması gelmesin. Yazacağım akrabası; Berat Albayrak’ın dayısının oğlu!
Başlayabilirim…
Hasan Efendi Sürmene Zeytinli Köyü’nün en zengin adamıydı. Genç yaşında ölünce aile yoksullaştı.Oğlu Yakup Keleş Marmara Adası’na yerleşti. Hayatını balıkçılık yaparak kazandı. Üç çocuğu oldu: Hasan, Ali ve Kıymet.
Tarih: 4 Aralık 1976. Kıymet Keleş, Sadık Albayrak ile evliydi. Oğulları Serhat üç yaşındaydı. Berat Albayrak daha doğmamıştı. Acı haberi aldıklarında yıkıldılar. Ağabeyleri Hasan Keleş’i trafik kazasında kaybettiler. Geride dul eş Hamidiye ile öksüz iki küçük evlat kalmıştı. Birinin adı, Ekrem, diğerinin adı Kerem idi. Bu iki öksüz çocuğa halaları Kıymet Albayrak sahip çıktı. Fakat onlar da yoksuldu.
Sadık Albayrak 23 Kasım 1982’de cezaevinden oğulları Serhat ve Berat’a gönderdiği mektupta şöyle diyordu: “Biliyorum, çağın gerektirdiği ve arkadaşlarınızda var olan imkânları siz de istersiniz. Ama olmadı. Belki olmayacak da. Kiradan kurtulamayacak, el-alem yanınızdan gazlayıp, geçerken, sizler çamurlu yollardan ıslak ayakkabılarla eve koşacaksınız…”

Ekrem Keleş

Ekrem Keleş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın dayısının oğlu… Ekrem Keleş ekonomik zorluklar altında Marmara Üniversitesi’ni 1998 yılında bitirince Çalık Holding’de çalışmaya başladı. Buradan Ülker Grubu’na geçti. Ve 2007’de tekrar Çalık Grubu’na transfer oldu.2012 Ağustos ayında Çalık Grubu’ndan ayrıldı.
Niye?
Bu köşede 17 Mart 2015 tarihinde bir şirketi yazdım. 8 Ağustos 2008: Singapur’da; gerçek sahipleri bilinmeyen “Lucky Ventures Pte. Ltd.” ile Grand Fortune Ventures Pte. Ltd.” adlı iki şirket kuruldu.
7 Kasım 2009: Bu iki şirket offshore cenneti Karayipler’deki British Virgin Island (BVI)’a taşındı!
26 Şubat 2010: Grand Fortune Ventures ile Lucky Ventures Türkiye’de yüzde 50’şer ortaklıkla “Petrodrill” şirketi kurdu.
25 Mart 2011: Türkiye’de yüzde 50 hisse Ahmet Muhassıloğlu, yüzde 50 de Grand Fortune Ventures’a ait “Powertrans Petrol ve Enerji” şirketi kuruldu. Ahmet Muhassılıoğlu bir dönem Çalık Holding’in Türkmenistan’daki CEO’su idi.
21 Nisan 2011: Ahmet Muhassıloğlu Powertrans’taki yüzde 50 hissesini Lucky Ventures’a devretti. Artık Powertrans, tamamen Grand Fortune Ventures ve Lucky Ventures adlı iki şirketin oldu!
4 Haziran 2012: Powertrans’ın müdürlüğüne Ahmet Şadi Güngör, mali işlerinin başına ise Şevket Acar getirildi. (Güngör, Çalık Holding’e ait ÇEP Petrol koordinatörüydü. Acar ise, Çalık Holding’e bağlı Arnavutluk’taki ALB telecom CEO’su idi.)Powertrans marka sahibi ise yine Çalık Holding’ten transfer Cem Osman Sokullu idi.
Veee…
Ekrem Keleş, Çalık Holding’ten ayrılarak Ağustos 2012’de Powertrans Koordinatörü oldu. Şirketin ‘A’ Grubu İmza sahibi olarak ise iki isim vardı: Ekrem Keleş ve Cem Osman Sokullu. Ne tesadüf!
Berat Albayrak da 31 Aralık 2013’te Çalık Holding CEO’luğundan ayrıldı! Allah… Allah…Dayı oğlu başta olmak üzere yakın çalışma arkadaşları Powertrans çatısı altında çalışırken Berat Albayrak o tarihte Şehrizar Konakları’nın Aktif Bank’taki hesabına 14 milyon 507 bin 391 TL aktararak; kendi adına 3, ağabeyi Serhat adına 3 ve anneleri Kıymet Hanım adına 2 daire aldı.
Bu paranın kaynağı neydi?
Bu gizlilik niye?
Powertrans…
25 Mart 2011’de doğduktan sonra AKP Hükümeti, 18 Temmuz 2011’de, “Ham Petrol ve Jet Yakıtının Türkiye Üzerinden Karayolu veya Demiryolu ile Taşınmasına İlişkin Karar’ın yürürlüğe koydu. Barzani petrolünün taşınma işini Powertrans’a verdi!
Irak, 8 Mayıs 2014’de Türkiye’yi -Powertrans’ın kaçak petrol sevkiyatı nedeniyle- Paris’teki Uluslararası Ticaret Odası’na şikayet etti. Peki…
Sahibi belli olmayan Powertrans başka hangi bölgelerden petrol taşıyor?
Sormazlar mı; IŞİD petrolünü de taşıyor mu? Çünkü… Sadece Rusya değil; Guardian’dan Observer’a, New York Times’tan Financial Times’a kadar gazeteler Türkiye-IŞİD petrol ticaretini yazıyor.
AKP aldırmıyor. Ham petrolün Türkiye üzerinden karayolu ve demiryolu ile taşınmasına ilişkin kararın süresini 31 Aralık 2020 yılına kadar uzattı. Powertrans’ın Mersin Limanı’nda kaçak petrol sevkiyatı yaptığının ortaya çıktığını ama “görünmez eller” tarafından olayın kapatıldığı basına yansıdı.
Ardından…Kaçakçılığa karşı önlem için petrol taşımacılığında yükün kayıt altına alınması şartını AKP geçen hafta kaldırdı!
Hangisini yazayım…
Türkiye’nin en imtiyazlı şirketi Powertrans’ın sahibi kim?
Neden Singapur-Karayipler üzerinden Türkiye’ye geldi?
Dayı oğlu Ekrem Keleş kimin adına Powertrans’ı yönetiyor?
Soru çok… Dayısının oğlu petrol ticaretinin tam göbeğinde iken, Berat Albayrak nasıl Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yapılır?

Petrol herkesi ayartıyor, istisnası yok.

Ve petrol her koşulda akıyor, geçmedik delik bırakmıyor.
2014’te Suriye’de Tenek, El Ömer, Tabka, Harata, Şula, Teym, Verd ve Raşid gibi petrol sahaları IŞİD’in eline geçtiğinde petrol kendine üç istikamet bulmuştu: Hatay’ı çevreleyen kaçakçılık hatları, (Irak) Kürdistan güzergâhı ve Suriye devletinin kontrolündeki bölgelerde Humus ve Banyas rafinerileri.
Hacıpaşa, Sarsarin, Beşaslan, Güveçci, Cilvegözü gibi noktalardan Türkiye’ye mazotun nasıl sokulduğunun yakın tanığıyız. Buralardaki operasyonlar devletin bilgisi dahilinde kaçakçıların işiydi. İktidar ya da bağlantılı şahısların alıcı veya aracı olduğu operasyon ise Irak Kürdistan’ı üzerinden yürütülüyordu. IŞİD’in kuyularından tankerlere doldurulan petrol Dohuk ve Erbil’e taşınıyor, buralarda Kürt petrolüne karıştırılıyor ve Türkiye’ye sevk ediliyordu. Bir kısmı Türkiye’de rafine edilen Kürt petrolünün en büyük alıcısı İsrail idi. Financial Times’a göre o dönem İsrail’in ihtiyacının yüzde 77’sini Kürt petrolü karşılıyordu. Kürt petrolündeki IŞİD petrolünün payı meçhuldü.
İddiaya göre, AKP hükümetinin 2011’de tanker taşımacılığında tekel hakkını verdiği Powertrans 2014-2015’te IŞİD petrolünü Türkiye’ye taşıyan şirketti. Bir süre sonra Powertrans ile damat Berat Albayrak arasındaki bağlantılar gündeme gelmişti. Redhack’e atfedilen bir sızdırma olayıyla ortaya çıkan e-postalarda Albayrak’ın Powertrans’taki maaşlar ve personel ile ilgili yazışmaları yer alıyordu. Mesele TBMM’ye taşınmış, iddialar şiddetle yalanlanmış ama sorular yanıtsız kalmıştı. Türkiye’nin Kasım 2015’te Rus uçağını düşürmesinin ardından Rusya yüzlerce tankeri havadan vurup uydu görüntüleri eşliğinde sevkiyatı ifşa edince bu tatlı akış dokunulmazlığını yitirmişti. Rus Savunma Bakan Yardımcısı Anatoli Antonov, Erdoğan ve ailesini bu ticarete ortak olmakla suçlamıştı. Türkiye’nin Suriye’de Rus katarına binmesiyle Moskova dosyayı rafa kaldırsa da Antonov’un konuşması hâlâ Savunma Bakanlığı’nın sitesinde duruyor.
Daha sonra aktörler değişti ama değişmeyen tek şey petrolün akışıydı. Petrol kuyularının önemli bir kısmı 2017’den itibaren Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) eline geçti. Yeni durumda içeride Suriye hükümeti en büyük alıcı pozisyonunu sürdürdü. Suriyeli Milletvekili Husam Katırcı’ya ait Katırcı Grubu petrolü bu kez IŞİD’den değil SDG’den alarak Humus ve Banyas’a taşıyordu. Türkiye’nin kontrolündeki El Bab-Cerablus hattındaki akış da kesilmedi. Sınır ötesi sevkiyatta da Kürdistan hattı işlemeye devam etti.
Kürdistan tarafına akan petrolle ilgili sessizlik ise geçen ay bir Amerikan itirafı ile bozuldu. 23 Kasım’da Halifax Güvenlik Forumu’nda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, Kürtlerin yaptırımları delerek Suriye yönetimine petrol sattığı hatırlatılınca Ankara’yı da köşeye sıkıştıracak bilgileri açığa vurdu:
“Petrolün bir kısmı rejime gidiyor. Bir kısmı yerelde kullanılıyor. Bir kısmı Irak Kürdistanı’na, bir kısmı da Türkiye’ye gidiyor. Ancak burada can alıcı nokta petrolün nereye gittiği değil, gelirin nereye gittiğidir.”
Al Monitor’dan Amberin Zaman bunu genişçe yazdı. Trump yönetiminden eski bir yetkili, Al Monitor’a “Irak Kürdistanı’na giden petrolün günde yaklaşık 300 tanker olduğuna inanıyoruz” diyor. Semelka’dan petrol sevkiyatı için Kürdistan yönetimi ile Suriyeli Kürtler arasında bir anlaşmaya aracılık ettiklerini de söylüyor.
Yani Türkiye askeri harekâtla ezmeye çalıştığı bir tarafın finansmanına dolaylı da olsa katkı sunuyor. Geçmişte varili 15-20 dolara yani üçte bir fiyatla Habur-Silopi hattında IŞİD için işleyen ‘tankerci mekanizması’ şimdi SDG için geçerli. Trump, Suriye siyasetini “petrole bekçilik” misyonuna oturtmasaydı belki bu mesele bir süre daha saman altında kalacaktı.
Erdoğan’ın petrolle ilgili talebi başka bir gelişmeyle de çakışıyor: Yerel kaynaklara göre Suudilerin petrol şirketi ARAMCO’dan bir ekip 13 Aralık’ta Erbil üzerinden helikopterlerle El Ömer sahasına gitti. Mühendis ve teknisyenlerden oluşan 15 kişilik ekipte Mısırlılar da vardı. Ekibin görevi üretimi artırmak ve eğitim vermek. Suudiler ve Mısırlıların petrol işine el atması, SDG heyetlerinin kasımda Riyad, Abu Dabi ve Kahire’yi kapsayan temaslarının ardından geldi. Bu ziyaretlerin Abu Dabi ayağında SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de vardı. Kürt tarafı bu konuda konuşmak istemiyor. Ancak bütün bu gelişmeler, Trump’ın petrol sahalarını kontrol etmek için Suriye’de 600 kadar asker bırakma kararının gölgesinde gerçekleşiyor. Malum Trump “Petrol çok değerli. Biz de bir miktar alabilmeliyiz. Ve planladığım şey belki de, Exxon Mobil veya harika şirketlerimizden biriyle bir anlaşma yapıp, oraya gidip, bu işi düzgünce yapmak” demişti.
İşte böyle değerli okur,
İktidar sahibi oldular ama Devleti yücelterek  yönetmek yerine, muktedir olmanın tüm gücünü kullanarak yediler, içtiler, hoş geçtiler. Hem yasaları çiğneyerek komşu bir ülkenin başı bozukları, teröristleri ile iş tutarak, komşu ülkenin petrolunu çaldılar. Bu petrolü yurda kaçak ve vergisiz olarak soktular. Borudan akıtılan petrolu az göstererek geri kalanı yine iktidarın gemileri ile İsrail’e sattılar. Bu kara parayı üleştiler. Boğaza bakan, koru içinde ultra lüks vilallar aldılar. Paraların çoğu yurt dışı bankalara  gitti.
İşte tam bu zamanlarda, gizlice İsrail ile iş tutulurken akılları bağlanmış olan garip AKP’liler meydanlarda “van minut” “van minut” diye bağırarak kendilerini yoksullaştıran sisteme tapınıyorlardı.  İllizyon, göz bağlamak işte böyle bir şey.
Onlar yediler, içtiler,
hoş geçtiler,
Şimdi hesap geldi,
pamuk eller cebe
HESAPLARI BİZ ÖDEYECEĞİZ…

ARAŞTIRMA YAZISI – Naci Kaptan – 28 Mart 2023

KAYNAKLAR
https://romanyahaber.com/2016/12/07/wikileaks-belgeleri-isidin-petrol-ticaretiyle-anilan-sirketinin-kritik-ismi-albayrak/
 https://www.gercekgundem.com/guncel/turkiyeye-1-milyar-500-milyon-dolar-isid-petrolu-cezasi-sirketin-ortaklari-arasinda-damat-berat-albayrak-da-var-416829
 cumhuriyet.com.tr – 30 Kasım 2015  * http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/436595/ISID_in_petrol_trafigi.html –  https://nacikaptan.com/?p=32594
Sözcü * Soner Yalçın * Aralık 8, 2015  – http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/damat-bakanin-dayi-oglu-1003754/ – https://nacikaptan.com/?p=33919
 GazeteDuvar * Fehim taştekin – https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/19/petrol-sarhoslugu-yeniden
GazetePort – 17 Kasım 2015 – https://gazeteport.com/2015/isid-petrolu-ve-turkiye-2981/
Posted in Ekonomi, ENERJİ, ORGANİZE İŞLER, ORTADOĞU ÜLKELERİ, YOLSUZLUKLAR | Leave a comment

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR * SAATSİZ MUHALİF TAKVİM * 28 mart 2023

Posted in TAKVİM | Leave a comment

ANAYASAYI İHLAL

ANAYASAYI İHLAL

Suay Karaman – Azim ve Karar, 27 Mart 2023.

49 gün sonra cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte genel seçimlere gideceğiz. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminin ayrı bir önemi var. Çünkü 12 yıldır ülkeyi başbakan olarak yöneten ve 9 yıldır devletin en büyük makamını diplomasız olarak işgal eden Tayyip Erdoğan, yine anayasayı ihlal ederek üçüncü kez adaylık başvurusu yaptı.
Yıllardır Tayyip Erdoğan’ın yükseköğretim diploması konusu gündemdedir. Nedense diploma konusunun üzerine CHP, İyi Parti gibi TBMM’de bulunan siyasi partiler gitmemektedir. Bu konuyu gündeme getiren ve sürekli gündemde tutan Halkın Kurtuluş Partisi’dir. Hatta İstanbul İmam Hatip Lisesi’ni bitiren Tayyip Erdoğan’ın, fark dersi vererek Eyüp Lisesi’nden aldığı belirtilen diploma da ortada yoktur.
Geçtiğimiz günlerde YÖK eski başkanı ve eski büyükelçi Yusuf Ziya Özcan diploma konusunda açıklama yaptı ve Tayyip Erdoğan’ın diploması hakkında görevdeyken araştırma yaptığını ama hiçbir belgeye rastlamadığını bildirdi. Araları Fethullah Gülen nedeniyle açılınca, yıllar sonra böyle bir açıklama yapması ilginçtir. Görevdeyken, mevki makam peşindeyken susanlar, daha sonra açıklama yaparak, akıllarınca kendilerini temize çıkardıklarını düşünmektedir.
YÖK eski başkanının diploma konusundaki bu açıklamasına karşın, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü kamuoyuna duyuru yaptı. Duyuruda Tayyip Erdoğan’ın diplomasına ilişkin kütük ve diploma numarası paylaşıldı, 3 Nisan 1981 tarihinde 640-687 numaralı ‘geçici mezuniyet belgesi’ verildiği belirtilerek “ortaya atılan iddiaların hiçbir hukuki ve resmi bir dayanağı yoktur” ifadeleri kullanıldı. Rektörlüğün kamuoyuna açıklamasında tutarsızlıklar vardır. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksekokulu’nu 1981 yılının Şubat ayında bitirdiği, 1982 yılı Temmuz ayında Marmara Üniversitesi kurulunca Tayyip Erdoğan’ın diplomasının Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin Lisans Diploma Defteri’nde bulunduğu açıklanmıştır.

Daha sonra Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının paylaştığı belgede ‘mezuniyet belgesi, 640-677 numaralı olarak görüldü. Bunun üzerine Marmara Üniversitesi tekrar açıklama yaptı ve durumu düzeltmeye çalıştı. Sonuçta her şeyi ellerine, yüzlerine bulaştırdılar; sahtekârlıkları ortaya saçıldı. Geçici mezuniyet belgesi mi, mezuniyet belgesi mi, kullanılan yazı tipinin o yıllarda olmaması mı, hangi numaranın doğru olduğu, Tayyip Erdoğan’ın imzasının diğer imzalardan farklı olarak geçen yıllara karşın nasıl soluklaşmadığı gibi pek çok konunun açıklığa kavuşmadığı bellidir. Tüm bunlara karşın Tayyip Erdoğan’ın diploması yine görülemedi. Eğer Tayyip Erdoğan’ın diplomasını gösterebilselerdi bu kadar uzun açıklamaya ve kafa karışıklığına gerek kalmazdı.
Benim görev yaptığım Gazi Üniversitesi Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulu 2016 yılında kapatıldı ve Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu oldu. Daha sonra Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu olarak 2018 yılında Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne bağlandı. Şimdi 2016 yılından önce mezun olanlara halen Gazi Üniversitesi Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulu diploması verilmektedir. 2016-2018 arasında mezun olanlara Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu diploması verilmektedir. Kısaca eski mezunlara yeni kurulan üniversitenin diploması verilmiyor. Anlaşılan Marmara Üniversitesi Rektörlüğü aldığı talimata göre gerçekleri saptırıyor. Tayyip Erdoğan eğer varsa diplomasını mezun olduğu okuldan almalıdır. Eski öğrenciler daha sonra kurulan üniversiteden diploma almaz. Eğer böyle olsaydı bizim öğrencilerimize de bu uygulama yapılırdı.
İktidara aday olacağını açıklayan siyasi partiler Tayyip Erdoğan’ın diploma konusu hakkında sessizliğe büründükleri gibi, üçüncü kez aday olması konusunda da gerekli girişimde bulunmamaktadır. Bunun gerekçesini de ‘mağdur yaratmamak’ olarak açıklamaktadırlar. Anayasanın 101. maddesinde “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” yazmaktadır.
AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan, erken seçim kararını TBMM yerine kendisi aldığı için Anayasanın 116. maddesine göre üçüncü dönem engeli nedeniyle aday olamaz. Anayasayı ihlal ederek yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi, şimdiden hükümsüzdür. Zaten 2014 yılından beri diplomasız olarak yürütülen cumhurbaşkanlığı makamına, iki dönemden fazla yapılamayacağı açık hükmüne karşın yine sessiz kalınmakta ve tepki verilmemektedir. Yüksek Seçim Kurulu da bu hukuksuzluğu onaylamıştır. Zaten Tayyip Erdoğan’ın atadığı bir kuruldan hukuka uygun karar beklemek yanlıştır. Gerçek bilgi ve belgelere aykırı biçimde cumhurbaşkanlığı adaylığının kabul edilmesi, kabul kararı verenlere de hukuki ve cezai sorumluluk getireceği bilinmelidir.
TBMM’de bulunan siyasi partiler bunları dile getirmeden, seçimlerden doğru sonuç beklemektedir. Ülkeye hukuk ve demokrasi getirmek isteyen siyasi partiler, anayasanın ihlal edilmesine sessiz kalarak mı hukuk ve demokrasi getirecekler? Dokuz yıldır diplomasını gösteremeyen Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olamayacağı biline biline, saçma gerekçelerle seçime gidilmektedir. Ortada bir oyun vardır ve herkes bu oyunun farklı zamanlarındaki ortaklarıdır. Anayasa açıkça ihlal edilecek ve bunlar dile getirilmeyecek. Bu durumda hepsinin aynı projenin ayrı bileşenleri olduğunu söylemek yanlış sayılmaz.

ANAYASAYI İHLAL

Posted in ANAYASA, SUAY KARAMAN | Leave a comment