GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR * SAATSİZ MUHALİF TAKVİM * 03 Nisan 2023

Posted in TAKVİM | Leave a comment

POLİTİKA GÜNDEM * Cennetin kapıları, cehennemin kapıları, seccade ve İnce

Cennetin kapıları,
cehennemin kapıları,
seccade ve İnce


Muhalif seçmen artık cennetin kapılarının açılması beklentisinden çok cehennemin kapılarının kapatılması beklentisine girdi. Gündem, ülkenin sorunları yerine seccade ve İnce tartışmasına sıkışmış durumda.

Hayır, seccade tartışmasına “Dinimiz ne der?” açısından, kim haklı açısından girmeyeceğim. Muharrem İnce konusuna da bütün tartışmanın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yaradığı gerçeğini bir de ben tekrarlayarak girmeyeceğim. Seçimi Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa cennetin kapıları açılacak diyenlerden de değilim. Ama seçimi Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının nüfusun büyük bölümü açısından cehennemin kapılarının kapanması anlamına geldiğini de görebiliyorum.
Bir arkadaşım depremzedelere yardım gönüllüsü olarak gittiği Adıyaman’dan şiddetli barsak enfeksiyonunla döndü. Orada kaldırıldığı hastanede bir doktor, şehir suyunun değil içmekte, diş fırçalamada, yüz yıkamada dahi kullanılmaması gerekecek denli kirlenmiş olduğunu söylemiş. Cumhurbaşkanı hâlâ beşik gibi sallanan Hatay’da konut inşaatlarına bir ay içinde başlanacağını müjdelerken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vilayette enkazın henüz yüzde 36’sının kaldırılabildiğini söylüyor. TÜİK’in 3 Nisan’da açıklaması beklenen enflasyon oranının ilk habercisi olan İstanbul Ticaret Odasının İstanbul enflasyonu verileri aylık yüzde 2,95, yıllık yüzde 73,02 çıktı. Hükümet şimdilik Ramazan bağışları adı altında gıda fiyatlarındaki inanılmaz yükselişi perdelemeye çalışıyor. Ama gündemimiz seccade ve İnce.
“Yokluğun cehennemin öbür adıdır”
Ahmed Arif meşhur “Hasretinden prangalar eskittim” şiirinde “Yokluğun cehennemin öbür adıdır” der.
Bir sevda şiiridir: hem sevgilinin hem de en geniş anlamıyla adalet ve özgürlüğün yokluğunu anlatır. Yokluklar ve yoksunluklar dünyadaki cehennemin adıdır. Konuyu sadece iktidar sahipleri ve yandaşlarının “tencere, tava muhabbeti” diye burun kıvırdığı hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısına sıkıştırmak istemiyorum ama suni gündemlerle perdelenmek istenen geçim sıkıntısı halkın bir numaralı sorunu. Adalet sadece yargıyla sınırlı değildir; gelir dağılımı adaletinin yokluğu da cehennemin öbür adı sayılır çekenlere.
Özgürlük sadece gençlerin (Cumhurbaşkanına hakaret davalarının 200 bine dayandığı ortamda) soruşturma tehdidi olmadan sosyal medyayı kullanma özgürlüğüyle de işçinin çıkarını koruduğuna inandığı sendikada örgütlenme özgürlüğüyle sınırlı değildir. İttifakların genişletilmesi rekabeti içinde Yeniden Refah, Hüda-Par derken kadın haklarının nasıl karambole getirilmek istendiğini görüyoruz. Senin teröristin kötü, benim teröristim iyi bataklığına doğru ilerliyoruz.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması demek olan laik sistem, biraz da kadın-erkek eşitliği ve eğitim üzerinden giderek çürütülüyor; bir kenar süsü olarak kâğıt üzerinde kalıyor.
Bunları yeterince konuşamıyoruz.
Gündemimiz seccade ve İnce.
İktidarın propaganda üstünlüğü
Dış politikada kendimizi ABD ve Rusya’yı birbirine karşı kullanıp aradan sıyrılma taktikleri ve çoğu başkalarının hatalarından kaynaklanan kısmî başarılarla strateji diye övünüyoruz. Deneyimli diplomat Namık Tan dün kendini dünya lideri sayan bir ülkenin kendisine imece usulü yardım kampanyası açılmasına izin verdiği nerede görülmüş diye sordu, “Cehennemin kapılarını kapatabilecek miyiz?” başlıklı yazısında. Türkiye epeydir iyi işleyen çoğulcu demokrasi ve hukuk devletleri arasında sayılmıyor;
Erdoğan’ın “tek adam yönetimi” öne çıkıyor. Ne siyasete ne mahkemelere güven kaldığı için yatırım gelmiyor, üretim azalıyor, ihracattan çok ithalat yapılıyor, başa, ekonomiye dönüyoruz.
İktidarın propaganda yönetimi Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik üçgeninde, dikkatlerin ve gündemin iktidarın zayıf noktalarından kaydırılması bakımından son derece etkili çalışıyor. Muhalefet partilerinin propaganda ekipleriyse hem birbirleriyle hem kendi partileri içinde didişmekten önlerini göremiyor. Herkes resme girme telaşında olduğundan Kılıçdaroğlu’nu durduğu yer konusunda uyaran da olmadığı anlaşılıyor.
“İkinci tura kalırsa” hesapları boş
Kılıçdaroğlu HDP öncülüğündeki+ Emek ve Özgürlük İttifakından aldığı dolaylı destekle önemli mesafe kaydetti. Ama yarış hala başa baş görünüyor ve muhalif saflardaki dağınıklık görüntüsü düzelmezse Erdoğan’ın yine kazanma ihtimali gerçek. Bu durum Naci Koru’nun siyasett.com sitesindeki simülasyonlara dayanarak yaptığı ortak/ayrı liste analizinde de görülüyor.
Keza Bekir Ağırdır, Oksijen’deki “Erdoğan’la tamam mı, devam mı?” başlıklı yazısında, İnce’nin ve İnce’yle birlikte -hatta Millet ittifakı içinde bazı aktörlerin “İkinci tura kalmaya” dayalı hesaplarının boşa çıkıp Erdoğan’ın ilk turda seçimi alma ihtimalinin bulunduğunu yazmış.
Muharrem İnce’nin son açıklaması asıl iddiasının hâlâ 2018 seçimlerinde kendisine ayıp edildiği, hakkının yendiği söylemine dayanıyor. Bence Muharrem İnce derdini yeterince, hatta artık tepkiye yol açacak şekilde anlattı. Kılıçdaroğlu ziyaretinden aslında teklif beklediğini de söyledi. CHP Genel Merkezinin blöfü tutmadı, İnce de gurur meselesi yaptığı adaylığında ısrarcı oldu. Muhalif seçmen artık cennetin kapılarının açılacağından çok cehennemin kapılarının kapanmasını bekler durumda ama o ümitleri de bu gelişmelerle sarsılıyor.
Büyüklük Kılıçdaroğlu’nda kalsa
Onun üzerine Kılıçdaroğlu önce Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ardından (o da partisinden ayrılmış) Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile el yükseltti. Soru şu: İnce son açıklamasında da Kılıçdaroğlu’nu “abi” sayıp laf söylemediğine göre büyüklük Kılıçdaroğlu’nda kalsa ve bir girişim daha olsa acaba İnce de “Benim lehime adaylıktan çekilse” türünden kamuoyunda hayalci bulunan söylemden vaz geçebilir mi?
Milletvekili listelerinin YSK’ya verileceği 9 Nisan’a dek vakit var böyle bir uzlaşma için. Gerçi pusulada resmi ve isminin bulunması bir miktar tepki oyunu yine çekecektir. Ancak İnce’nin Kılıçdaroğlu’na vereceği destek Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefeti rahatlatacaktır. Mesele Kılıçdaroğlu’nun İnce’nin kapısını bir daha çalıp çalmayacağı kadar İnce’nin tarihe kendi gururu peşinde seçim kaybedilmesine neden olan bir siyasi olarak geçmeyi isteyip istemeyeceğinde.
Cennetin kapılarının kolay kapanmayacağını muhalif seçmen görüyor ama hiç değilse cehennemim kapıları kapansın, başka deyişle kötü gidiş sona ersin diye bekliyor.

Murat Yetkin / 02 Nisan 2023 – https://yetkinreport.com/2023/04/02/cennetin-kapilari-cehennemin-kapilari-seccade-ve-ince
Posted in Politika ve Gundem | Leave a comment

Domuz bağıyla insan öldürenler! * Şaşırdığımı söyleyemem… Koltuklarını korumak için her şeyi yapıyorlar!

Domuz bağıyla insan öldürenler!


Şaşırdığımı söyleyemem…
Koltuklarını korumak için her şeyi yapıyorlar!

AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’nın, HÜDA PAR gibi dinci, mezhepçi, tarikatçı, terör örgütü Hizbullah ile ilişkisi kanıtlanmış bir partiyi bünyesine alması sadece üç-beş bin oy içindir… Demek ki kendilerini buna muhtaç hissediyorlar!
Bu yeni ortak nasıl bir parti?
– Kadın haklarına düşman…
– Türk bayrağına karşı…
– Demokrasiye, Cumhuriyet devrimlerine nefret duyan bir partinin,
ülkemizin yönetiminde söz sahibi olması tüyler ürperticidir.
Türkiye’yi ne yazık ki, Batı’dan uzaklaştırıp Afganistan yoluna sokmak istiyorlar.
Okurlarımdan gelen mesajlardan anladığıma göre hemen herkes MHP’ye şaşırmış…
“Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen, bayrağımıza ‘Türk Bayrağı’ değil, ‘Türkiye Bayrağı’ denilmesini isteyen, gerici, şeriatçı bir partiyle aynı çatı altında nasıl buluşabiliyor, anlamak çok zor?” diyorlar.
Ayrıca bu parti, kadını şiddete karşı koruyan 6284 sayılı yasanın “Ailede huzuru bozduğunu” iddia ediyor ve yasanın iptalini istiyor. Yani onların kafasına göre evin erkeği, karısını dövebilir, her türlü şiddeti uygulayabilir. Zihniyet bu! Hangi devirde yaşıyoruz?
Bir de hiç sıkılmadan CHP’yi terörle suçluyorlar. CHP Sözcüsü Faik Öztrak:
“Kadınları domuz bağıyla öldürenleri savunanlarla ittifak yapan, onlarla ortak olan bizzat AKP’dir. CHP ile herhangi bir terör örgütünü ‘pazarlık yaptı’ diye bir araya getirmek iftiradır” diyor. Cumhur İttifakı, koltuklarını korumak uğruna kim bilir daha neler neler yapacak?
Seçime kadar daha müthiş sözlere, daha büyük iddialara, daha ağır suçlamalara ve çeşit çeşit iftiralara tanık olmamız kuvvetle muhtemeldir. Hizbullah Terör Örgütü’nün etkin olduğu yıllarda İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan:
“İnsanları diri diri, domuz bağı yapıp eziyetle öldürdüler. İŞİD kadar tehlikeli bir örgüt. Domuz bağıyla insanları öldürürken görüntüye kaydettiler. Ben bunları bizzat izledim. 2000’in üzerinde insan tek kurşun sıkılarak infaz edildi. Devletin arşivinde bunlar hep var” diyerek Hizbullah’ın korkunç vahşetini anlattı. Şimdi bu kanlı örgütün siyasi uzantısı HÜDA PAR seçimde iktidar partisi AKP’yi destekleyecek.
Türkiye’yi getirdikleri noktaya bakar mısınız?
Ülkemizde adalet neden güven kaybetti?
Ülkemizde adaletin hali gerçekten çok üzücü…
Gazeteci Sedef Kabaş, kitaplarda yer alan bir atasözünü söyledi diye tutuklanıp hapse atıldı, 49 gün cezaevinde yattı…
Şarkıcı Gülşen, hiçbir kötü niyeti olmadan, imam hatiplilere bir şaka yaptı diye yakalanıp 4 gün hapiste tutuldu.
AKP’yi destekleyen HÜDA PAR adlı partinin bir militanı olan İsmail Kasımoğlu adındaki kişi:
“Biz cihada hazırız. Biz bu dini, bu devleti kimseye yedirmeyiz. Kılıçdaroğlu kimdir? Akşener kimdir? Bunların hepsi Yahudi tohumlarıdır, Ermeni tohumlarıdır. Onlara söyle hepsinin kafalarını keseceğiz” diye tehditler savurduğu için yakalanıp savcılığa götürüldü.
Götürüldü de ne oldu?
Gözü dönmüş adam, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı… Şimdi bu adam söylediği gibi gerçekten birisinin kafasını keserse ya da Kılıçdaroğlu veya Meral Akşener’e saldırırsa ne olacak?
Bu arada, İyi Parti il binasını kurşunlayan sanık mahkemeye bile çıkartılmadan serbest bırakıldı. Bir de sıkılmadan “Bu ülkede adalet neden güven kaybetti?” diye sormazlar mı?

SÖZCÜ – Rahmi Turan: https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/rahmi-turan/domuz-bagiyla-insan-oldurenler-7641290/
Posted in İrtica, Politika ve Gundem, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, SİYASİ TARİH, TARİKAT VE CEMAATLAR, TERÖR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

En çirkin, en seviyesiz propaganda! * Adeta Atatürk’ün 1920 öncesindeki ülkesi için söylediği “Uçurumun kenarında yıkık bir ülke” gibi!

En çirkin, en seviyesiz propaganda!


Adeta Atatürk’ün 1920 öncesindeki ülkesi için söylediği
“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke” gibi!

– Çiftçi havlu atmış: Mazot, gübre, enerji, sulama, yem masrafları almış başını gitmiş. Bu yetmiyormuş gibi, çiftçiye sahip çıkan yok ve ürünleri de para etmiyor.
– Tüccar batmış: Nakliye masraflarıyla, komisyoncularla baş etmek imkansız hale gelmiş.
– Küçük ve orta ölçekli esnaf can çekişiyor: Kiralar, elektrik ve doğalgaz faturaları, girdi fiyatları cep yakıyor. Sattıkları bir ürünü rafına yeniden aynı fiyata koyabilmeleri hayal olmuş.
– Sanayici ne yapacağını bilemiyor: Girdi fiyatları, enerji ve iş gücü giderleri, rekabet gücünün zayıflaması, iktidarın öngörülemez tedbirleri bellerini büküyor. Bazı patronlara göre fabrikayı satıp parayı işleterek geçinmek, üretmekten daha karlı hale gelmiş.
– İhracatçı sıkışmış: İktidar sadece döviz kurlarını değil, şirketlerin döviz hesaplarını da kontrol ediyor. İhracatçı şirketler hesaplarında döviz tutamıyor. “İhracat yap gelen dövizi bozdur, ithalat yaparken yeniden döviz al” derken şirketler zarar üstüne zarar ediyor.
– İnşaatçı çare arıyor: Demir ve çimento fiyatları tutulamıyor. Nitelikli işçi bulunamıyor. İnşaat maliyetleri günlük artıyor.
– Küçük yatırımcı sürekli tokatlanıyor: Borsa İstanbul, “küçük yatırımcıyı tokatlama merkezi”ne dönüşmüş. Birileri sürekli operasyon çekiyor. 10 kentin yıkıldığı bir depremde dahi borsayı açık tutup inşaat ve çimento şirketlerinin hisselerinin yükselmesini izleyen yöneticiler var.
– Vatandaş dibe vurmuş:
* Ev ve araba almak hayal olmuş: Ev satanların ağzında milyonlar havada uçuşuyor. Bankalar güya düşük faizli kredi veriyor! Vatandaşa 300 bin lira sınırı koyup, yandaşlara siyasi referanslarla milyonlarca dolarlık batık krediler veriliyor.
* Kiralar kontrol edilemiyor: Büyük şehirlerde uyduruk evlerin kira fiyatları asgari ücrete yetişmiş vaziyette. Ev sahipleri Ali kıran baş kesen!
* Alışveriş filesi el yakıyor: Dana bonfile 600, kıymalık et 270, kuru soğan 21, patates 20, 1 litre ayçiçeği yağı 48,5, Çaykur tiryaki çayı 74, 1 kilo toz şeker 26 lira.
* Asgari ücret ortalama ücret olmuş: En düşük emekli maaşı da asgari ücret de ortalama maaş ve ücret haline gelmiş. Bütün gelirler hayat pahalılığı karşısında hızla eriyor. Açlık sınırı ortalama ücretin üzerinde.
* Öğrenciler zorda: İlk ve orta öğretim öğrencileri gün içinde karınlarını doyurmakta zorlanıyor. Üniversite öğrencileri YÖK’ün yap boz kararları yüzünden sürekli mağdur.
– Depremzedeler çaresiz:
* Arama kurtarma konusundaki “yetersizlik” rezaletinin sorumluları gözümüzün içine baka baka koltuklarında oturuyor.
* Depremde kaybettiğimiz insanların tam sayıları bilinmiyor. Hâlâ kayıplar, enkazdan çıkarılamayan cenazeler var.
* Deprem bölgesindeki geçici barınma sorunu dahi çözülemiyor. Başka şehirlere göç eden insanlar şehirlerine dönmek isteseler de dönemiyor.
* Depremzedelerin temel ihtiyaçları dahi tam olarak karşılanamıyor. İktidar hâlâ halkın desteğini talep ediyor. İçişleri Bakanı’nın ikinci kez açıklamasından anlıyoruz ki kahvaltılık sorunu çözülemiyor.
Peki bütün bunlar yaşanırken iktidar, ya da açıktan söyleyelim,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne yapıyor?
Elinde topladığı bütün yetki ve gücü bu sorunları çözmek için mi kullanıyor?
Elbette hayır!
Buna ne gerek var ki?
Zira kendileri, yakınları ve destekçileri hayatlarından son derece memnun.
Hayat onlara güzel. Devletin imkanlarıyla onlara her şey güllük gülistanlık.
Tasarruf etmiyorlar: Korumalar arttıkça artıyor,
milyonlarca dolarlık araçlarla dolu konvoylar uzadıkça uzuyor.
Bürokrasi eliti ekstra maaşlara doymuyor.
Darphane sürekli para basarak onlara çalışıyor sanki!
Bir yılda sadece 500 milyon adet 200 liralık kağıt para basılmış (100 milyar lira ediyor).
Devletin imkanları, kaynakları kredi garanti fonu ve ihalelerle
“servet transferi” yoluyla yandaş şirketlerin kasalarını doldurmaya devam ediyor.
Deprem felaketi dahi yandaş şirketler için rant kaynağına dönüştü.
Yazdıklarımı okuyup şunu diyebilirsiniz:
“Ee… Halk bu kadar cefa çekerken, yönetici elitler ve yandaş zenginler bu kadar sefa sürerken, ülke böyle bir talan süreci yaşamamışken, bu seçimi nasıl kazanacak Erdoğan?”
Söyleyeyim: Çaresiz zamanlarında başvurdukları en seviyesiz, en çirkin propaganda yoluna başvurarak: Vatandaşın dini ve milli hassasiyetlerini kullanarak. Son günlerde başlatılan “Kemal Kılıçdaroğlu seccadeye bastı” kumpanyası da bu çaresizliğin seviyesiz ve çirkin bir ürünüdür. Kale almamak gerek!

SÖZCÜ – Deniz Zeyrek – https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/deniz-zeyrek/en-cirkin-en-seviyesiz-propaganda-7641277/
Posted in Politika ve Gundem, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

GEÇMİŞTEN YAPRAKLAR * SAATSİZ MUHALİF TAKVİM * 02 Nisan 2023

Posted in TAKVİM | Leave a comment

FEYM BÜLTENİ – 76/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 01 Nisan 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 76/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 01 Nisan 2023


1.. KGAÖ Ermenistan çıkarına misyonu göndermeye hazır!…. 31 Mart’ta Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ -CSTO) liderlerinin genişletilen oturumu düzenlendi. “TASS” haber ajansının bildirdiğine göre, oturum ardından KGAÖ sekreterliği temsilcisi Yuri Suvalov, örgütün Ermenistan-Azerbaycan sınırına misyon göndermeye ilişkin daimi olarak hazır olduğunun altını çizdi. Suvalov; “Örgüt, Güney Kafkasya’da KGAÖ’nün eylemlerine ilişkin Ermenistan’ın güvenliğinin sağlanması açısından Ermenistan-Azerbaycan sınırna misyon göndermeye daimi olarak hazır. Başka bir destek göstermesine de hazır.” ifadelerini kullanarak “Destek eylemleri artık KGAÖ karar tasarımında yer alındı” dedi. https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/03/31/KGA%C3%96-Ermenistan-Azerbaycan/246348

2. CSTO, Dağlık Karabağ’da Ermenistan-Azeri sınırında istikrarsızlaşma riskleri konusunda uyardı… Moskova liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (CSTO) Başkanı, Cuma günü Ermenistan-Azerbaycan sınırında ve Türkiye’de yüksek istikrarsızlık riskleri konusunda uyardı. Dağlık Karabağ çatışma bölgesi konusunda CSTO Genel Sekreteri Imangali Tasmagambetov’a göre, “Güney Kafkasya’daki durum “ciddi istikrarsızlıkla dolu olmaya devam ediyor.” Dağlık Karabağ ve Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki durumla ilgili riskler güvenlik bloğunun Sekreteryası ve Müşterek Kurmaylarının genişletilmiş toplantısında konuşuldu. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Kafkasya bölgesinde uzun yıllardır süren anlaşmazlıkların bir sonucu olarak gerilimin devam ettiği belirtildi, https://www.panorama.am/en/news/2023/03/31/CSTO-Armenia-Azerbaijan/2814472

3. Ermenistan ve Azerbaycan temsilcileri Tegh-Kornidzor sektöründe buluşuyor…Ermenistan Ulusal Güvenlik Servisi’nin bildirdiğine göre, Tegh-Kornidzor sektöründe Ermenistan ve Azerbaycan temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı düzenlendi. Sınır düzenleme çalışması gerçekleştirilmiş olup, bunun sonucunda söz konusu sektördeki durum önemli ölçüde iyileşmiştir. Çalışmalar halen devam etmektedir ve sonuçlar hakkında kamuoyuna bilgi verilecektir. https://news.am/eng/news/752590.html
4. Polis, Glendale’de bulunan Ermeni karşıtı broşürleri soruşturuyor… Glendale’deki St. Mary’s Ermeni Apostolik Kilisesi’nin dışına asılmış Ermeni karşıtı broşürlerin bulunması, Cuma günü şehir yetkilileri tarafından bir kınamaya yol açtı. Glendale şehir katibi Suzie Abajian, “Maalesef, Ermeni karşıtı nefret ve ırkçılık canlı durumda ve toplumum ülke genelinde meydana gelen bu eylemler tarafından hedef alınmaya, taciz edilmeye ve travmatize edilmeye devam ediyor” dedi. Azerbaycan ve Türkiye’yi “Ermeni <sözde> soykırımını tamamlamaya” çağıran on bir el ilanı bulundu. El ilanı İsrail destekçilerinden olduğunu iddia ediyor, İbranice içeriyor ve bir haham tarafından imzalanmış. Ancak Glendale Polisi i Yahudi cemaatinin el ilanlarıyla herhangi bir bağlantısı olduğuna inanmak için hiçbir neden olmadığını söyledi. https://en.armradio.am/2023/04/01/police-investigating-anti-armenian-leaflets-found-in-glendale/

5. Bakü’nün üstlendiği yükümlülüklerin ihlali konusunda Rusya’nın açıklamasının nedeni… Rusya Savunma Bakanlığı, Dağlık Karabağ’daki barışı koruma birliklerinin 25 Mart tarihli bülteninde, Azerbaycan’ın 9 Kasım 2020 tarihli üçlü deklarasyonu ihlal ettiğini bildirdi. Rusya Savunma Bakanlığı’nın yazılı açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Ermenistan Başbakanı ve Rusya Cumhurbaşkanı’nın 9 Kasım 2020 tarihli açıklamasının 1inci maddesini ihlal eden Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri birliği, Şuşa bölgesinde temas hattını geçerek 2054.0 puanlık bir yüksekliği işgal etti ve kontrol noktasının mühendislik ekipmanını geçti. Azerbaycan tarafı, devlet başkanlarının üçlü anlaşma hükümlerinin yerine getirilmesi, mühendislik çalışmalarının durdurulması ve ulusal silahlı kuvvetlerin birliklerinin daha önce işgal edilmiş mevzilerden çekilmesi için önlemler alınması gerektiği konusunda bilgilendirildi.” https://tr.armradio.am/2023/03/31/bakunun-ustlendigi-yukumluluklerin-ihlali-konusunda-rusyanin-aciklamasinin-nedeni/

6. Fransız yetkili: “Sünik’e saldıran benim bölgeme saldırmış olur”…Fransa’nın Auvergne-Rhône-Alps bölgesinin başkanı Laurent Vauquier, basın toplantısında yaptığı konuşmada Artsakh’ın (sözde Karabağ Ermeni devleti) kaderinin, Sünik’in kaderi ile yakından bağlantılı ve Sünik’in, Ermenistan’ın bütünlüğünün anahtarı olduğunu dile getirdi. “Bu nedenle bölgemiz ile Sünik bölgesi arasında bir işbirliği anlaşması yapmaya karar verdik. Anlaşma çok sembolik bir yer olan Tatev Manastırı’nda imzalandı. İşbirliği sağlık, tarım ve eğitim alanlarını ilgilendirecek. Sünik’e saldıran benim bölgeme saldırır dedim.” dedi. Fransa’nın Auvergne-Rhône-Alpes Bölgesi Başkanı Laurent Vauquier, Fransa’nın ve uluslararası toplumun dikkatine şunları kaydetti: “Bu, iki devlet arasında sınırların belirlenmediği ve süresiz sürebilecek bir anlaşmazlık değil, bu tüm uluslararası sözleşmelerle korunan insan haklarının tamamen hiçe sayılmasıdır, bu bir milleti, kültürünü, tarihini, hafızasını yok etme iradesidir. Bu elbette Ermenistan’ın mücadelesi, Artsakh’ın mücadelesi ama bu daha büyük bir mücadele, taşıdığımız değerler için bir mücadeledir. Medeniyet ve demokrasi mücadelesidir.”   https://www.armenpress.am/tur/news/1107640.html

7. ARF Milletvekili, Hükümet yanlısı bir milletvekiline saldırmaktan tutuklandı… Ermenistan parlamentosunun muhalefet Hayastan ittifakı üyesi Mher Sahakyan Cuma günü parlamento hukuk işlerinden sorumlu komisyon başkanı Vladimir Vartanyan’a saldırdıktan sonra tutuklandı. Görgü tanıkları, ARF üyesi Sahakyan’ın, kendileriyle diğer muhalefet milletvekilleri arasında çıkan bağırışmanın ardından Vartanyan’a yumruk attığını söyledi. İktidardaki Medeni Sözleşme partisini temsilen Vartanyan, olayın ardından sol kaşından yaralandı ve hastanede tedavi altına alındı. Ermenistan Soruşturma Komitesi günün ilerleyen saatlerinde Sahakyan’ın holiganlık şüphesiyle tutuklandığını söyledi. https://massispost.com/2023/03/arf-parliament-member-arrested-for-assaulting-pro-government-lawmaker/

8. Süryaniler Orta Doğu’da nasıl çapraz ateşin arasında kaldı?… Aina web sitesi Julian McBride’ ın yazısını özetle yayımlıyor. Yazı özetle şöyle; “ Sykes-Picot Anlaşması ve Lozan Antlaşması günümüz Ortadoğu’sunun yeni sınırlarını sağlamlaştırdığında, Süryaniler eskisinden daha fazla tehlike altında olacaklardı. Sınırlar, etnik ve dini grupların tarihsel arka planlarına ve çatışmalarına çok az dikkat edilerek çizildi ve bugüne kadar sürekli yeni savaşlar ve çeşitli katliamlara yol açtı. Bu çatışmaların birçoğu, Orta Doğu’daki Süryani tarihini acil bir duruma getirdi. Şu anda, artan tehditler nedeniyle devamı tehdit altında olan bölgenin en fazla risk altındaki etnik azınlıklarından biridir. Süryaniler sadece Mezopotamya’nın değil, aynı zamanda Küçük Güney Asya’nın da yerlisidir. Seyfo Soykırımı’nda <sözde> 750.000 Süryani katledilmiş olsa da Türkiye’nin güneydoğusunda küçük bir topluluk varlığını sürdürüyor… http://www.aina.org/news/20230331204020.htm

9. Avim Bülteninde Gözde Kılıç Yaşın’ın “Karabağ, Azerbaycan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir” başlıklı analizi yer alıyor. Özetle şöyle; “ Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ile 20 Mart 2023’de gerçekleştirdiği görüşme sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında; Donbass, Kosova Sırpları ve Karabağ’daki Ermenilerin durumları arasında karşılaştırma yapması dikkat çekmiştir. Lavrov bir yandan Karabağ’da mukim Ermenilere yönelik güvenlik garantilerinin “Hankendi ve Bakü temsilcileri” arasında tartışılması gerektiğini söylerken bir yandan da Sırp Belediyeler Birliği yapısını örnek göstermiştir. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki Kosova, Karabağ ve Donbass’ın uluslararası hukuk zemininde herhangi bir ortak yanı bulunmamaktadır ve karşılaştırılmaları hatalıdır. Bir yanlış başka bir yanlışla izah edilerek uluslararası sistemde iyileştirme sağlanamaz, aksine düzensizlik tetiklenir. Diğer taraftan Lavrov belli bir konu bakımından karşılaştırma yapmıştır, ancak hem devletlerin egemenlik haklarına saygı ilkesi bakımından hem de azınlık hakları düzenlemeleri bakımından doğru örnekler seçmemiştir. Lavrov konuşmasında örneklendirmeye esas aldığı hususları, bahsi geçen yerlerdeki azınlıkların dil, din, kültürel hakları ile çerçevelemektedir. Donbass örneğinde azınlıkların yerel özyönetim fırsatına ve soydaşlarıyla (Rusya) özel ekonomik ve ticari bağlara sahip olmasına atıf yapmaktadır. Kosova’nın Sırp azınlığı bakımından da dil, yerel özyönetim, eğitim, kültür, din, özel ekonomik hakları sıralamakta ve Kosovalı Sırpların Sırbistan’la bağlarını korumalarını vurgulamaktadır. Hâlbuki hakların niteliğini belirleyen her zaman bir önceki hukuktur. Nitekim Donbass’tan bahsederken Minsk Anlaşmalarına (5 Eylül 2014 ve 12 Şubat 2015), Kosovalı Sırplar konusunda ise Belgrad-Priştine arasında 2013’de varılan mutabakata atıf yapmaktadır. Lavrov bunların yaklaşık olarak aynı haklar olduklarını vurgulamaktadır. Ne var ki bahsi geçen haklar bütünü sorunları çözmediği gibi mevcut sorunlara dış müdahaleleri arttırarak bölgeleri küresel çatışmaların vitrini haline getirmiştir. Ayrıca zaten bu hakların işleyişi oturtulamamıştır, bu nedenle örnek alınmaları mevcut sorunları büyütecektir…
https://avim.org.tr/tr/Analiz/KARABAG-AZERBAYCAN-IN-EGEMENLIGI-VE-TOPRAK-BUTUNLUGU-ICINDE-DEGERLENDIRILMELIDIR
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

CUMARTESİ YAZILARI * ŞİİR MOLASI * Beni Güzel Hatırla

Beni Güzel Hatırla


Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmur sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
Belki de bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını sevabını içimde
Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Anlından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
GİDİYORUM …

Okan Savcı
Posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR | Leave a comment

Trollerle seçim kazanılır mı: Ülke ve dünya siyasetine trollerle nasıl yön veriyorlar?

Uzmanlara göre devletler ve partiler arası propaganda savaşının yeni cephesi sosyal medya (Midjourney)

Trollerle seçim kazanılır mı: Ülke ve dünya
siyasetine trollerle nasıl yön veriyorlar?


Çağla Üren urencagla@gmail.com
Pazartesi 27 Mart 2023

Seçim yaklaştıkça yoğunlaşan “internet trolleri” konusunu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim alanında Doç. Dr. Erkan Saka, NewsLabTurkey’nin kurucusu Dr. Sarphan Uzunoğlu ve İletişimci/yazar Ümit Alan’ın görüşleri ışığında masaya yatırdık.
Teknoloji, ülkelerin veya siyasi grupların dezenformasyon yaymasının, karşıt görüşlü kişileri sosyal medyada hedef haline getirmesinin ve hatta seçim sonuçlarını etkileme girişimlerinin önünü açtı.
Türkiye 14 Mayıs’ta yapılacak genel seçimlere hazırlanırken dezenformasyon, online propaganda ve trol faaliyetleri yoğun biçimde tartışılıyor. Öte yandan bu mekanizmalar yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın da yoğun tartıştığı konular.
Biz de dünya genelinde iktidarların sosyal medya platformları aracılığıyla iç taktikve dış siyasete nasıl yön vermeye çalıştığını ve buna yönelik iddiaları ele aldık. Uzman görüşleri ışığında özellikle “trol faaliyeti” diye adlandırılan çalışmaların doğasını ve Türkiye’deki tartışmaları irdeledik.
Trol faaliyeti ne anlam ifade ediyor?
Trollük bugün sıklıkla, sosyal medyayı ve internet forumlarını önceden belirlenmiş bir mesajla doldurmak için sahte çevrimiçi profiller oluşturan profesyonel insan gruplarını nitelemek için kullanılıyor.
Bu gruplara örneğin, belirli bir politikacıyı övmek veya hükümeti eleştiren birine saldırmak gibi görevler verilebilirken, dış siyasette de internet kullanıcılarının görüşlerini şekillendirmek için bu faaliyete başvurulabiliyor. Hükümetlerin veya güçlü siyasi odakların bu faaliyetlere yatırım yaptığı ülkeler arasında Rusya, ABD, Filipinler, Türkiye, Hindistan ve Çin de var.
Troller ve astroturfing: “Hepsi birbirine karıştırılıyor”
Öte yandan, NewsLabTurkey’nin kurucusu Dr. Sarphan Uzunoğlu’na göre,  genellikle belirli bir ücret karşılığı siyasi propaganda yapan veya yapay bir gündemi gerçekmiş gibi gösteren kişilerin faaliyetleri aslında “astroturfing” olarak adlandırılıyor. Ancak hem Türkiye’de hem de başka ülkelerde bu kavram yerine “trollük” kullanılır hale gelmiş.
Türkçede “yapay çim” anlamına gelen astroturf, siyasi, dini veya reklamcılık amaçlı bir mesajın aslında “tabandan gelen” bir desteğe sahipmiş gibi gösterilmesi demek. Bu faaliyeti yürüten hesapların temel amacıysa suni bir gündem oluşturmak.
Uzunoğlu’na göre, kavramla ilgili en büyük zayıflık Türkçesinin olmaması. Independent Türkçe’ye konuşan Uzunoğlu, “Ben bunlar için ‘kampanyacı hesaplar’ gibi tanımlar bulmaya çalışıyorum” diyor.
Öyleyse trollük aslında nedir?
“Trollük temel anlamıyla şu demek: Herhangi bir işte doğru düzgün yürümekte olan, iletişimsel süreci bozmak” diyen Uzunoğlu şöyle devam ediyor:
Örneğin bir grup feminist kendi arasında tartışırken, alakasız fotoğraflarla yorum yapmak gibi. Trolün işlevi tamamen kendi zevki için suyu bulandırmak. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim alanında Doç. Dr. Erkan Saka da trolün tanımını “Süregelen bir tartışmayı provoke etme hali” diye yapıyor:
Tartışmayı aksatıp bozuyorsunuz, orada rasyonel müzakere zemininin kaybolmasına neden oluyorsunuz. İnternet trolü bu işe yarıyor. Örneğin bir siyasi lider bir açıklama yapıyor. Aslında o açıklamanın yayılmasını engelleyip, politikacıyı kızdırıp tartışmanın başka yerlere kaymasını sağlıyorsunuz.
Saka ayrıca, “Ancak bu tanımın ötesinde Türkiye’de gördüğümüz şey, hükümet karşıtlarının hedef gösterilmesi, onların geriye itilmesi ve susturulmaya çalışılması” diye ekliyor.
“Kavram karmaşası siyasi özneleri değersizleştiriyor”
Uzunoğlu, tüm bu kavramların birbirine karıştırılmasının ve hepsinin birden trollük diye nitelendirilmesinin de siyasi sonuçları olabileceğini vurguluyor. Ona göre bu durum, insanların farklı siyasi görüş bildiren herkesi trol olarak görmesine yol açıyor ve aslında siyasal tartışmanın önünü kapatıyor:
İnsanların, ‘Bu CHP trolü, şu AKP trolü’ diyerek siyasal özneleri de değersizleştirmesine yol açıyor. Bu durum aslında faaliyetler arasında iyi ayrımlar yapmamız gerektiğine işaret ediyor.

Bot hesaplar işin neresinde?
Bu noktada astroturfing veya trol faaliyetleri yürüten hesapların bot hesaplarla da sık sık karıştırıldığını söylemekte fayda var. Kabaca, belirli faaliyetleri gerçekleştirmek üzere programlanmış ve otomatikleştirilmiş hesaplara bot deniyor. Bunlar yapay zekalı sohbet botlarından farklı olarak insanların sorularına yanıt vermek veya iletişim kurmak üzere tasarlanmıyor.
Yalnızca takip etme, beğenme, anket sonuçlarına müdahale etme ve gerçek olmayan izleyici verileri sağlama amacı güdüyor.  Yazar ve İletişimci Ümit Alan, Twitter ve Facebook gibi platformların bu tür faaliyetler için büyük olanaklar tanıdığını, bu yüzden bot kullanmadan da “ordu” yaratmanın mümkün olduğunu vurguluyor:
“Bir twitter hesabı ilk açıldığı andaki isimde devam etmek zorunda değil. İstediğiniz gibi ismini değiştirebilir, geçmişini tamamen silebilirsiniz. Bunu takipçilerinin fark etmesi bazen aylar alır, bazen de fark etmezler bile” diyen Alan şöyle ekliyor:
Böyle verimli bir saha olunca da yeterince paranız varsa bir ordu yaratmanız işten bile değil.
Botlar yerini gerçek kişilere bıraktı
Önceden belirli hastaglerin gündem olması için bot hesaplar kullanılıyordu. Hastaglerin kullanıldığı tweetlerde kelimelerin rastgele dizildiği, anlamsız cümleler görülüyordu. Ancak zamanla bu değişti. Artık çoğu hesabın arkasında gerçek kişiler var.
Alan’a göre bunun nedeni, trollüğün artık para karşılığı algı operatörlüğü anlamına da gelmeye başlaması. İletişimci sadece politik amaçlı olanların değil, taraftar grupları, futbol yöneticileri, teknik direktörlerin de bu faaliyete başvurduğunu aktarıyor:
Yani belirli bir konuda algı oluşturmak isteyen bütün kişi veya çıkar grupları, şu veya bu şekilde takipçi oluşturan ya da Whatsapp, Telegram gibi platformlardaki gruplarda örgütlenen insanlardan hizmet satın alınıyor.
Trol çiftlikleri: Nasıl çalışır, taktikleri neler?
Yine de hem Türkiye’de hem de dünyada astroturfing veya trol faaliyeti yürüten hesaplar genellikle “trol çiftlikleri” adı altında ele alınıyor. Bunlara “çiftlik” denmesinin nedeni ise söz konusu hesapların birbirlerinin gönderilerini paylaşarak veya yorumlayarak koordineli biçimde çalışması.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu faaliyetlerde görev alan kişilerin 12 saatlik vardiyalarla çalıştığı ve sosyal medyada günde 100’den fazla yorum paylaştığı biliniyor. Bu strateji, milyonlarca kullanıcıya sahip Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformlarının algoritmaları sayesinde başarıya ulaşıyor. Zira söz konusu algoritmalar, çok beğeni alan veya çok paylaşılan gönderi ya da konuları öne çıkarıyor.
Profesyonel hesapların şimdiye dek en çok dile getirilen taktikleri şöyle:
Hesap devralma/ele geçirme: Twitter’a göre şimdiye dek tespit edilip kapatılan hesapların çoğu ele geçirilmiş veya devralınmış. Bu hesapların önceki gönderileri temizleniyor ve hesaplar yeniden konumlandırıyor. Bunlar genelde erken tarihlerde açılmış ama buna rağmen az sayıda tweeti olan hesaplar.
Retweet halkaları kurma: Bazı hesaplar belirli içerikleri retweetlemek, beğenmek ve aslında gerçek olmayan izleyici verileri oluşturmakla görevli. Aynı zamanda belirli hastaglerin gündem olmasını sağlamak için de çalışan bu hesaplar, hem bot hem de gerçek kişiler tarafından yönetilen hesaplar olabiliyor.
Diğer zamanlarda sıradan paylaşımlar yapma: Bu hesaplar takipçi sayısını artırmak ya da daha gerçekçi görünmek için futbol gibi siyaset dışı paylaşımlar da yapıyor. Karşıt görüştenmiş gibi davranma: Hükümetlerin muhaliflere karşı görüş oluşturmak için kullandığı hesapları çeşitli kimliklerde de görmek mümkün. Bunlardan bazılarının muhalif taklidi yaptığı bile biliniyor.
Türkiye’de bir sektörleşme var mı: “Belediyeden iş almak için trollük yapan var”
Trol çiftlikleri aslında dünya genelinde büyüyen bir “sektör”. Aşağıda örneklerini ayrıntılı ele alacağımız üzere, Rusya’da hükümete bağlı belirli ajanslar üzerinden kurumsallaşan propaganda faaliyeti, Hindistan ve Filipinler gibi Asya ülkelerinde bir kesime istihdam sağlar hale gelmiş ve sektörleşmiş durumda.
Saka, Türkiye’deki benzer faaliyetlerin henüz bir sektör olarak ele alınmadığını vurguluyor ve bu etkinliğe yalnızca iş bulma amacıyla yaklaşanların da olduğunu belirtiyor:
Makale hazırlarken, söyleşilerimden birinde görüştüğüm kişi açık açık anlatmıştı. ‘Ben belediyelerde iş bulmak istiyorum, onun için bunu yapıyorum’ demişti. Bazı ülkelerde reklam ajansına gidersiniz ve ücret karşılığında trollük yaptırırsınız. Çok daha alenidir.
Saka, “Burada daha dolaylı şekillerde devam ediyor. Belediyeden iş alırsınız, başka bir şey alırsınız. Doğrudan maaş yerine arpalıktır. Maaşlı trollerin çok az olduğuna inanıyorum” diye ekliyor. Ayrımlar silikleşiyor: Para alması, anonim veya fake olması şart değil. Bu arada tanımlar yalnızca birbirine karıştırılmakla kalmıyor, aynı zamanda değişiyor da.
Zira uzmanlara göre bugün bir kullanıcının astroturfing faaliyetinde bulunması için illa ki ödeme alması, birden fazla hesabı yönetmesi, anonim olması ya da emir komuta zinciri içinde bulunması şart değil. Bu faaliyetlerdeki “manevi kazancın” önemini vurgulayan Saka da insanların hemfikir oldukları söylemleri desteklemek için de trollük yapabileceğinin altını çiziyor:
Türkiye’de Gezi Direnişi’nin sonrasında bir sürü AK Partili de bunu aslında gönüllü olarak yaptı. Saka ayrıca, bu faaliyetlerde bulunan kişilerin kimliklerinin de gizli olmadığını vurguluyor:
Yurt dışındaki örneklere bakılırsa siyasi trol gibi görünen, hedef gösterme, hashtag çalışmaları gibi şeylere liderlik edenlerin çoğu aslında bilinen isimler.
“Siyasi diskurun kendisi trollüğe kaydı”
Saka’ya göre bugün dünyada siyasi söylemlerin ve tartışma biçiminin kendisi de giderek “trollüğe” kayıyor:
Aslında bütün siyasi diskur, daha demokratik ve rasyonel zeminden bir tür trolleme seviyesine düşmüş gibi görünüyor şu anda. Bence bu daha kaygı verici. Akademisyen bu nedenle örneğin belirli kişilerden veya gönderilerden bahsederken “trol” yerine “trol söylemi” gibi bir kavramın kullanılabileceğini savunuyor:
Çünkü aslında kendisine trol dediğinizde sizi dava edebiliyor ama yazım tarzı, içerik üretimi trolce olabiliyor.
Türkiye’deki trol çiftliklerine dair neler söyleniyor?
Türkiye’deki trol çiftliklerinin tarihi epey eskiye dayanıyor. Hatırlamak gerekirse bu hesapların varlığı 2013’teki Gezi Parkı protestoları sırasında kamuoyunda “AK Troller” adı altında duyulmuş, aktivist hacker grubu RedHack’in sızdırdığı Berat Albayrak’ın özel yazışmalarıyla gündeme gelmişti.
18 Haziran 2013 tarihli bir e-postada, ABD’de faaliyet gösteren Turkish Heritage Vakfı’nın eski başkanı Halil Danışmaz’ın Albayrak’a “profesyonel grafik tasarımcılar, yazılımcılar ve psikolojik savaş eğitimi almış eski ordu mensuplarından oluşan bir ekip kurmasını önerdiği” görülmüştü.
Ünlü Stanford raporu: Türkiye’de 7 binden fazla hesap kapatıldı
Stanford İnternet Gözlemevi’nin 2020’de yayımladığı rapor da Türkiye’de büyük gündem olmuştu. Rusya, Çin ve Türkiye olmak üzere üç ülkeye odaklanan raporun ardından Twitter harekete geçmiş ve binlerce hesabı kapatmıştı.

Çin hükümetiyle ilişkilendirilen 23 bin 750 hesap belirlenmiş ve bu hesaplardan yaklaşık 350 bin tweet atıldığı ifade edilmişti. Rus devletiyle de 1152 hesap ilişkilendirilmişti. Bu hesaplardan da 3 milyondan fazla tweet atıldığı bildirilmişti.
Türkiye’dense AK Parti hükümetiyle bağlantılı olduğu belirtilen 7 bin 340 hesap vardı. Bu hesaplardan 36 milyondan fazla tweet atıldığı aktarılmıştı. Raporda, “Operasyonun büyük bir bölümü Türk vatandaşlarını hedef alıyor” denmişti.  Söz konusu hesaplar, araştırmanın hemen ardından Twitter tarafından kaldırılmıştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise iddiaları reddetmiş ve şöyle söylemişti:
Hesapların kapatılması kararına dayanak olarak öne sürülen birtakım dökümanların da bilimsellikten uzak, taraflı ve siyasi saiklerle oluşturulduğu açıkça görülmektedir.
“Çok geç kalınmış bir rapordu”
Saka ise bu çalışma için “Sahaya çok hakim olmayan bir rapordu” diyor. Akademisyene göre bu raporun özellikle Türkiye kısmı için için çok geç kalınmıştı:
Zaten kullanım dışı kalmış, çoktan inaktif olmuş bot ağları vardı raporda. Yani biraz geç kalınmış bir raporlamaydı o.  Seçim yaklaştıkça trol tartışması büyüyor. 2023 seçimlerinin yaklaşmasıyla sosyal medyada yürütülen faaliyetler de gündemde daha büyük yer kaplar hale geldi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 30 Ocak 2022’de trol tartışmasını yeniden alevlendiren isim oldu. Hazırladıkları raporda “trollerin isim isim deşifre edildiğini” öne süren Kılıçdaroğlu, “Son 6 ayda beni etiketleyen 700 binden fazla tweet atılmış. Bunların 300 binini maaşlı trollere ürettirmişler” dedi.
Söz konusu hesap ağının halktan toplanan vergilerle finanse edildiğini savunan muhalefet lideri, Twitter’da “Son Laik Bükücü” adını kullanan Nevzat Kanlı’ya bağlı birçok trolün olduğunu iddia etti:
Aslında bu ağlar iç içe geçmiş durumda. Nevzat Kanlı bir iç ağ, ona bağlanmış troller var. Onun sinyaliyle bu troller devreye girip onun küfürlerini paylaşıp duruyorlar. Sanmayın ki Nevzat Kanlı bir robot. Sizin gibi gerçek bir kişi. Son olarak da CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in 12 Ocak 2023’te TBMM’de düzenlediği basın toplantısındaki açıklamaları büyük tartışma yarattı.
Bu açıklamada Özel, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir “trol ordusu” olduğunu, Emin Şen isimli bakanlık müşavirinin bu ordunun başında yer aldığını öne sürdü. Özel’in iddiasına göre Şen’in yönettiği “8 bin kişilik bir trol ordusu”, Telegram grubunda kendilerine iletilen hesapları hedef gösteren sosyal medya paylaşımları yapıyor.
Öte yandan, Ebabil Harekatı isimli bu grup, aslında faaliyetlerini açıktan yürütüyor. Kanalın an itibarıyla 9 binden fazla abonesi var. Teyit’in aktarımına göre grubun yöneticilerinin, kanaldaki kullanıcılara sosyal medya hesaplarında paylaşmaları için doğrudan metin, hashtag ve bağlantı ilettiği ve bunu düzenli yaptığı görülüyor.
Örneğin grup, Canan Kaftancıoğlu’nun hesabını topluca Twitter’a şikayet ederek kısıtlattıklarını da iddia ediyor.
Trollerle seçim kazanılır mı?
Trol tartışmalarının ortasında birçok kişinin aklına gelen ilk sorulardan biri de bu. Saka bu soruya “Bence mümkün değil” yanıtını veriyor. “Tabii ki bir etki gücü var ama bu iş tek başına dijitalle olmuyor” diyen Saka, Türkiye’deki sosyal medya kullanıcısının niteliğine de vurgu yapıyor:
Türkiye’de çok canlı, çok aktif bir sosyal medya kullanıcı kitlesi var. Böyle manipülasyon çalışmaları da çabuk deşifre ediliyor. Burada herkesin bir fikri var. Yani uzun veya orta vadede birilerini yönlendirebilmek çok zor.
 “Seçim kazanılamaz ama kaybedilebilir”
Geçmişte TBMM’de Sırrı Süreyya Önder’in vekil danışmanı olarak çalışan Uzunoğlu da “Sosyal medyadan seçimin kazanılamaycağını biliyorum” ifadelerini kullanıyor. “Seçim dediğiniz şeyin çok farklı dinamikleri vardır. Fiziksel temas, dert dinleme, iki tarafla da iletişim gibi temel şeylere dayandırıyorum.” Öte yandan Uzunoğlu, bazı adayların sosyal medya nedeniyle seçim kaybedebileceğini söylüyor:
Sosyal medyanın siyasi liderler bağlamında negatif etkisinin pozitif etkisinden daha yüksek olduğunu belki de tahmin edebiliriz. Ama tabii elimizde böyle bir veri tabanı yok.
Astroturfing ne zaman meşru olmaktan çıkar?
Sosyal medyada bir mesajı görünür kılmak veya bir mesaj oluşturmak için yürütülen faaliyetlere aslında reklamcılık sektöründe sık rastlanıyor. Örneğin yeni dizilerin Twitter gündeminde üst sıralarda yer alması veya online alışveriş uygulamalarında puanlamalara ve kullanıcı yorumlarına müdahale edilmesi de bu faaliyet kapsamında.
Öte yandan bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Siyasette astroturfing faaliyetini bu denli tartışmalı ve gayrimeşru kılan nedir?
Uzunoğlu’na göre problemin kendisi bu taktiğin kullanılması değil, nasıl kullanıldığı. “Bu taktiğin ekonomi politiğine bakmak lazım” diyen Uzunoğlu, söz konusu faaliyetlerin partinin kendi bütçesinden karşılanması, uygun biçimde raporlanması ve kime hangi paranın neden verildiğinin açıklanabilmesi gerektiğini söylüyor.
Hizmetin veriliş biçimi ve hizmeti alırken kullanılan ödenekle ilgili sorun var. Mesela bu parayı İletişim Bakanlığı veriyorsa burada problem vardır. Bir de verilen mesajlar çok sıkıntılı. Örneğini dışlayıcı, ayrımcı, ırkçı mesajlar veriliyor. Zaten bunun bu kadar konuşulmasının sebebi de bu.
Uzunoğlu ayrıca, söz konusu propaganda faaliyetleriyle verilen mesajların dezenformasyon üzerine kurulu olmasının da “elbette hiçbir şekilde meşru olamayacağını” vurguluyor.
Maraş depremlerindeki dezenformasyon, bir “pilot çalışmaydı”
Saka’ya göre seçim sürecine yönelik propaganda faaliyeti, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından başlayan dezenformasyon kampanyasıyla da ilintili. “Deprem ne yazık ki bu konuda bir pilot çalışmaya dönüştü. Depremde bu kadar çok yanlış haber göreceğimizi düşünmüyordum” diyen akademisyen, “Influencerlar belli partiler adına mesaj girmeye başladı” diye ekliyor.
Saka ayrıca, konuyla ilgili bir duyumunu da Independent Türkçe’yle paylaşıyor:
Aldığım bir duyuma göre seçim için anlaşılan bazı kişiler, şimdi ihtiyaç olduğu için depreme de eğiliyor. Seçimde hiç beklemediğiniz kişilerin kalkıp (insani duygular dışında) deprem içerikleri girdiğini görmeye başlayabilirsiniz.
Birçok kişiye göre deprem sürecinde Twitter, ciddi bir astroturfing faaliyetine sahne oldu. Depremin nedeni olarak Akdeniz’deki ABD gemilerini gösteren birçok hesap türerken, ciddi bir dezenformasyon akışı ortaya çıktı. Gerçek dışı iddiaları yaygınlaştıran birçok hesabın daha sonradan silindiği görüldü.
“Asrın Felaketi”
Bu arada AK Parti hükümetinin “Asrın Felaketi” sloganı için açılan bir hesap da dikkatleri çekti. 72 bin takipçili Asrın Felaketi hesabının aslında Ağustos 2022’de açıldığı tespit edildi. Hesaptan daha önce slime videolarının paylaşıldığı anlaşılınca kullanıcılar arasında tepki oluştu, bunun üzerine hesap da silindi.
Sadece AK Parti’nin mi trolü var?
Türkiye’de ve dünyada muhalefetin de çoğu zaman trol faaliyetlerine başvurduğu biliniyor. Türkiye de bu seçim sürecinde muhalefetteki bazı öznelerin giderek daha fazla trollerle birlikte anıldığına şahit oluyor. Son olarak Habertürk yazarı Fatih Altaylı, AK Partili hesapların Memleket Partisi lideri İnce’ye “gaz verdiğini” öne sürdü. Karar yazarı Akif Beki de Twitter’da “Muharrem İnceye Aşığız” hashtagine desteğin bot hesaplardan geldiğini savundu.
Alan ise “Troll kullanma fırsatı ve parası olan herkesin bunları kullanabileceğini ve halihazırda da kullandığını düşünüyorum” diyor. Hesapta olmayan bazı siyasetçilerin ya da siyasi yapıların yükselişinde bir yere kadar trol ve bot hesapların etkisi olduğunu söyleyen yazar, “Ama her şeyi buna bağlamıyorum” diye de ekliyor:
İsim isim gitmenin çok faydası yok. Herkes deniyor, bazıları akılda kalıyor ya da yakından bakılınca görülüyor. Geçen yıl başka bir partinin yükselişi vardı, bugün de hesaba katılmayan muhalif bir adayın yükselişi var.
whatsapp ve troller
Bu faaliyetleri iktidarların yürütmesinin daha tehlikeli olduğunu söyleyen Alan, “İktidarların elinde devlet mekanizması var. Bu da kimsenin sahip olamayacağı büyük bir veri havuzu demek” diye ekliyor (Reuters)
“Kampanyalar toplumun çelişkilerine sesleniyor”
Öte yandan Alan’a göre bu iki kampanya da toplumda halihazırda var olan çelişkileri hedef aldıkları için gündeme gelebiliyor.
“Bu iki tarafın da üzerine oynadıkları bir çelişki var. Birinci grup, Türkiye’deki sığınmacıların durumuyla ilgili zaten insanların kafasındaki karışıklığa çalıştı. İkinci örnekse, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda kafası karışık olanlar” diyen yazar, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Bu çelişkiler toplumun bir kesiminde olmasa bu troll ağlarının yapabileceği bir şey yoktu. Çünkü bence troll ağları sıfırdan bir şey yaratma konusunda düşündüğümüz kadar maharetli değildirler. Seçim denince akla gelen örnek: Filipinler
Bu arada astroturfing, trol ve bot hesapların faaliyetleri, başka ülkelerde de seçim tartışmaların odağı durumunda. Seçim söz konusu olduğunda Filipinler’de Mayıs 2022’de yapılan ve Ferdinand “Bongbong” Marcos Jr’ın devlet başkanı seçildiği genel seçimler, en çok dile getirilen örneklerden.

Marcos JR

Marcos Jr. oyların yüzde 59’unu almıştı (Reuters)
Zira seçim kampanyasını neredeyse sadece sosyal medyada yürütme kararı alan Marcos Jr.’ın seçimi trollerle kazandığı iddia ediliyor.
Marcos Jr. aslında ülkenin eski liderlerinden Ferdinand Marcos’un oğlu. Seçim zaferinin ardından Marcos ailesi tam 36 yıl sonra iktidara dönmüş oldu. Baba Marcos’un iktidarına ailesinin ağır yolsuzlukları damga vurmuştu. Acımasız otoriter yönetimiyle bilinen Marcos’un ve yakın çevresinin zimmetlerine 10 milyar dolar geçirdikleri tahmin ediliyor. Marcos, 1986’da halk ayaklanmasıyla devrilmiş ve Hawaii’ye kaçmıştı.
Peki nasıl oldu da Marcos ailesi bunca yıl sonra iktidarı yeniden devralabildi? Bunun önemli bir nedeni, Marcos Jr.’ın sosyal medya kampanyası olabilir.
Marcos Jr.’ın propagandasının dikkat çeken özelliklerden biri, “ailenin yeniden markalaşmasını” sağlamasıydı. Filipinler merkezli internet gözlemevi tsek.ph’nin seçim döneminde yayımladığı raporda, Marcos Jr.’ın dezenformasyondan en çok yararlanan taraf olduğu ifade edilmişti.
Filipinler trol
BBM Youth adlı bir trol grubu, Marcos ailesinin sıkıyönetiminin ülkenin komünistler tarafından işgal edilmesini engellediğine dair iddiaları yayıyordu (Facebook)
Ülkenin internet ortamına Facebook ve YouTube hakim olduğu için seçim propagandası da daha çok bu mecralarda yapıldı. 2021 itibarıyla Filipin nüfusunun yaklaşık yüzde 81’i Facebook kullanıyor. Bu arada, internete erişimi olan Filipinlilerin yüzde 85’i de YouTube’u takip ediyor.
Rusya’nın trollerle ABD seçimlerine müdahale ettiği iddiası
Aslında trol çifliklerinin tüm dünyada yüksek sesle tartışılmasını sağlayan en büyük uğraklardan biri de, 2016’daki ABD Başkanlık Seçimleri’ydi. Zira Rusya’ya bağlı İnternet Araştırma Ajansı (Internet Research Agency) adlı kurumun, sahte Twitter ve Facebook hesaplarından yapılan paylaşımlar aracılığıyla bu seçimlere müdahale ettiği iddiası, bugün halen sıkça dile getiriliyor.
2016 seçimleri, Demokrat Rakibi Hillary Clinton’a karşı yarışan Cumhuriyetçi Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlanmıştı. Demokratlar bu zaferde Rusya’nın müdahalesi olduğunu savunurken, Cumhuriyetçiler ve Rus yetkililer iddiaları reddediyor.
Rus oligark Yevgeny Prigozhin’le ilişkilendirilen İnternet Araştırma Ajansı’nın faaliyetleri, eski çalışanı olduğu iddia edilen itirafçıların açıklamalarından ve ABD’li yetkililerin yayımladığı raporlardan biliniyor.
ABD’deki Clemson Üniversitesi profesörlerinin yürüttüğü bir araştırmaya göre,  ajansın 2015’te 12 saatlik vardiyalarla çalışan tahmini 400 personeli vardı. Bunlardan 80’i, Amerikalı gibi paylaşımlar yaparak ABD siyasetini etkilemekle görevliydi.
Demokratlar bu iddiaya neden yüklendi?
Bu iddiaları doğal olarak en çok Demokrat Parti destekledi. Cambridge Analytica’nın verileri uygunsuz bir şekilde topladığına ve bu verilerin seçimlerde kullanıldığına yönelik ifşa da Demokratların söylemlerini destekler nitelikteydi.
Veri bilimci Christopher Wylie, Trump kampanyasını yürüten Cambridge Analytica firmasını Mart 2018’de ifşa etmiş ve şirketin 87 milyon kişinin Facebook bilgilerini yasadışı şekilde ele geçirerek bunları beyazların üstünlüğünü savunan fikirleri canlandırmak için kullandığını ortaya çıkarmıştı.
Öte yandan Alan, Cambridge Analytica skandalıyla ilgili de pek çok tartışma olduğunu hatırlatıyor. “Bir kesim, kayda değer bir etkisi olmadığını ve abartıldığını düşünüyor” diyen yazar, bu tür çalışmaların siyasi kutupların seçmenleri arasında geçiş yaratmak için kullanılmadığına değiniyor:
Şunu bilmek gerek. Cambridge Analytica’da algısı değiştirilmeye çalışılan kesim, sandığa gidip gitmeme konusunda kararsız olanlardı. Yani gidip bir Hillary Clinton taraftarının seçim kararını Trump tarafına dönüştürmediler. Bunun yerine sandığa gitse Clinton’a oy vermesi muhtemel insanları belirlemeye çalışıp onların sandığa gitmemesi için çalıştılar.
“Medya her zaman kolay hedef oluyor”
Saka ise “Demokratların bu kadar sosyal medya meselesine yüklenmelerini hiçbir zaman kabullenemedim” diyor. Böyle zamanlarda medyanın her zaman kolay hedef olduğunu vurgulayan akademisyen, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Kendileri kötü bir kampanya yaptılar. Kötü bir aday çıkardılar. Her zaman medya kolay hedef oluyor. Artık medyanın merkezi sosyal medya olduğu için de hedef orası.

ABD seçimler

ABD’li yetkililer, Rusya’nın 2014’ten bu yana dış seçimleri etkilemek
için 300 milyon dolardan fazla harcadığını iddia ediyor (AFP)
“Trol çiftlikleri artık Rusya dışından kiralanıyor”
Öte yandan ABD’de, benzer bir iddia 2020 seçimleri için de dile getirildi. CIA’in 2021’de yayımladığı bir raporda Rusya’nın, Trump’a karşı Joe Biden’ın zaferiyle sonuçlanan 2020 seçimlerine de müdahale etmeye çalıştığı öne sürüldü.
İddiaya göre Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yetkilendirdiği gruplar, seçim sürecine yönelik güveni azaltmak ve Biden’ı karalamak için geniş kapsamlı bir etki çalışması örgütlemişti. Ancak bu raporda 2016’dan farklı olarak, seçim sisteminin hacklenmesine yönelik herhangi bir çabaya rastlanmadığı söyleniyordu.
Raporda trol çiftlikleriyle ilgili göze çarpan en önemli noktalardan biri, bunların artık “yurtdışından kiralandığına” yönelik tespitlerdi. Buna göre Rus operatörler bu kez propaganda için Gana, Meksika ve Nijerya’daki trol çiftliklerini kullanmıştı. Aslında 2020’de Facebook ve Twitter da Gana’daki bir sivil toplum kuruluşuna bağlı onlarca hesabı benzer iddialar nedeniyle kapattıklarını açıklamıştı.
“Bu da bir propaganda savaşı”
Uzunoğlu ise sosyal medyada yürütülen faaliyetlerin aslında genel olarak medya çalışmaları ve kamu diplomasisi bağlamında ele alınabileceğini söylüyor. “Devletlerin medyaları gidip başka devletlerin ülkelerinde çok fazla yayın yapıyor. Türkiye’de de çok fazla yabancı devletin medyası var” diyen Uzunoğlu şöyle ekliyor:
Sosyal medya bağlamında da böyle bir kampanyanın düzenlenmesinin illa suç unsuru olması gerekmez. Yani nasıl Soğuk Savaş’tan bahsediyorsak, teknik olarak bakarsanız bu da bir tür propaganda savaşı. Uzunoğlu’na göre bu tür faaliyetleri tespit ve bunlarla mücadele etmenin çok zor olduğu sosyal medya ortamını devletlerin birbirine karşı kullanmaması imkansız olurdu:
Devletler doğal olarak bunu birbirlerine karşı kullanıyor. ABD’nin de istediği siyasi adayların kazanmadığı ülkelerde eli kolu bağlı şekilde gelişmeleri izlediğini varsayamayız. Ben bu tarz durumları kamu diplomasisi bağlamında değerlendiriyorum.
ABD’nin karantina karşıtı trolleri
Bu noktaya kadar ABD’nin ülke siyasetine sirayet etmek üzere çalışan yabancı kaynaklara yönelik iddialarından bahsettik. Ancak doğrudan ABD içinden de bir dizi trol kampanyasının yürütüldüğü söyleniyor.- Örneğin Facebook, Ağustos 2020’de muhafazakar medya kuruluşu The Epoch Times’la bağlantılı olduğu iddia edilen yüzlerce ağı kaldırmıştı.
Koronavirüsle ilgili yanlış bilgiler içeren, Trump yanlısı gönderilerle dikkat çeken bu ağlar arasında 303 Facebook hesabı, 181 sayfa, 44 Facebook grubu ve 31 Instagram hesabı yer almıştı. Bunların toplamda 2 milyondan fazla kişi tarafından takip edildiği belirtilmişti.
Joe Biden’ın Hindistan’daki trol takipçileri
ABD’nin mevcut Demokrat Başkanı Biden da trol iddialarından azade değil.
Örneğin, Washington merkezli bağımsız medya kuruluşu Zenger News’ün araştırmasına göre, Biden’ın Twitter hesabının takipçileri arasında Hindistan merkezli bir trol çiftliği göze çarpıyor. Biden henüz 2020 başkanlık seçimlerinde yarıştığı sırada Senatör Kamala Harris’i gelecekteki başkan yardımcısı olarak görevlendirmesiyle ciddi bir takipçi artışı yakalamıştı.
740 bin yeni takipçi elde eden hesap, toplamda 11 milyon takipçiyi geçmişti. Üstelik bu yeni takipçilerin kökeni Hindistan’daki trol çiftliklerine kadar uzanıyordu. Medya kuruluşunun araştırmasında örnek olarak kullanılan 105 bin hesabın yaklaşık 32 bini (yüzde 30’dan fazlası), Biden’ın Hindistan kökenli Harris’i başkan yardımcısı adayı yaptığı 12 Ağustos 2020’den sonra açılmıştı.
Hesapların yönetildiği konum Hindistan’daki bir dizi küçük kasabayı işaret ediyordu. Ancak bölgede yaşayanlar İngilizce konuşmuyor ve Amerikan siyasetiyle herhangi bir bağları da yok.
Hindistan: Sıradan bir internet kafe nasıl trol çiftliği haline gelir?
Biden’ı takip kampanyasına katıldığını dile getiren ve Patel ismini kullanan bir trol, küçük bir kasaba olan Umbergaon’da küçük bir “siber kafe” işlettiğini söylüyor. Patel’in sabah 8’den akşam 8’e kadar internet kafe olarak işlettiği dükkanı kepenkler kapandıktan sonra bir trol çiftliğine dönüşüyor. Bu çalışma saatleri Kuzey Amerika’da sabah saatlerine denk geliyor.
Patel, bu dükkanın 1990’larda internet kafe olarak kurulduğunu ama akıllı telefonlar yaygınlaştıkça işlerinin bozulduğunu ifade ediyor. 2012’de Narendra Modi’nin başbakanlık kampanyasına başlamasıyla ülkede trol ordularının kurulmaya başladığını ve kendilerinin de bu işe girdiklerini belirtiyor.
Modi’nin Hindistan Halk Partisi’nin gençlik kolu üyesi olan Patel, “Buraya ideolojim nedeniyle geldim ama sonra bu benim mesleğim oldu” diyor. Patel ve ekibi müşterilere sahte haberler, montajlanmış görüntüler, destek ve hatta “nefret” kampanyaları sunduklarını söylüyor.
“Ruslar, Çinliler ve Hintliler başka ülkelerden trolleri de eğitiyor”
Oxford İnternet Enstitüsü’nün 2019’da yayımladığı bir rapora göre, bu işi profesyonel olarak sürdüren Hintlilerin diğer ülkelerdeki trollere eğitim verdiği düşünülüyor. Örneğin enstitü, Sri Lankalı trollerin Hindistan’da eğitim aldığını savunuyor.
Öte yandan diğer ülkelerden kullanıcıları trol olmak üzere eğiten tek ülke Hindistan değil. 2018’de enstitü, 48 ülkenin trol çiftlikleri işlettiğini tespit etmişti. Bu rakam 2019’da 70’e çıkmıştı (AFP)
Örneğin rapordaki iddialara göre, Myanmar’da askeri yetkililerin Rus ajanlar tarafından sosyal medyanın nasıl kullanılacağı konusunda eğitildiğine dair kanıtlar da var. Bunun yanı sıra Etiyopya’daki Bilgi Ağı Ajansı diye bilinen, hükümete bağlı kurumun Çin’e resmi eğitim almaları için personel gönderdiği de öne sürülüyor.
2013-2014 neden dönüm noktası oldu: Arap Baharı ve “hacktivizm”
Rusya’da trol çiftliklerinin 2014’te kurulmaya başlandığı düşünülürken, Hindistan’da da Modi’nin aynı tarihte iktidara gelmesi sektörleşmeye hız kazandırdı. Türkiye’de de bu faaliyetlerin yoğunlaşması 2013-2014 aralığına denk geliyor. Cambridge Analytica’nın da bu tarihte veri toplamaya başlaması tesadüf değil.
Saka bu tarihlerde söz konusu faaliyetlerin bir dönüm noktasına ulaşmasını Arap Baharı’na ve o dönemde başlayan “hacktivizm” furyasına dayandırıyor:
Anonymous benzeri hani hacker grupları sosyal medyayı bu şekilde kullanmaya başlamıştı. Bu o kadar yaygındı ki biz o grupların başka ne yapacağını düşünmeye başlamışken, hükümetler de karşı hamleleri oluşturmaya başladı. Türkiye’de Gezi eylemlerinin de sosyal medya üzerinden örgütlendiğini hatırlatan Saka, o dönemde hükümetlerin dijital gözetleme faaliyetlerinin de ortaya çıktığının altını çiziyor:
Yani Arap Baharı üstüne ‘occupy’ hareketleri ve sosyal medyanın böyle amacıyla kullanılması iktidarlar tarafını da tetikledi. Brezilya’da yeni hedef WhatsApp: “Trol faaliyetleri kapalı ortamlara kayıyor”
Bu arada Saka’nın aktarımına göre, son dönemde trol faaliyetleri de Twitter gibi herkese açık platformlardan WhatsApp kapalı devre ortamlara kaymaya başladı. “Açık platformlarda az ya da çok önlem alınabiliyor, tespitler yapılabiliyor” diyen Saka, WhatsApp’ın özellikle Brezilya’daki seçim tartışmalarında büyük rol oynadığını hatırlatıyor.
Luiz Inacio Lula da Silva’nın seçim zaferini kabul etmeyen “300 Brezilyalı” adlı radikal bir grup, Haziran 2022’de başkent Brasília’daki Yüksek Mahkeme binası yönünde havai fişek patlatarak bombalı saldırı taklidi yapmış ve ortalığı ayağa kaldırmıştı.
Eski lider Jair Bolsonaro yanlısı birçok radikal sağcının WhatsApp’taki dezenformatif içeriklerden ve propagandadan etkilendiği belirtiliyor. Bu kesimlerin WhatsApp gruplarını çok kullandığını” belirten Saka, Hindistan’da da durumun aynı olduğunu ifade ediyor:
Bu iki ülkede özellikle trol çiftliklerinde bir inovasyon söz konusu.

https://www.indyturk.com/node/619106/ya%C5%9Fam/trollerle-se%C3%A7im-kazan%C4%B1l%C4%B1r-m%C4%B1-%C3%BClke-ve-d%C3%BCnya-siyasetine-trollerle-nas%C4%B1l-y%C3%B6n
Posted in Bilim ve Teknoloji, BİLİŞİM - İNTERNET -, SEÇİM - SEÇSİS, SİYASİ PARTİLER | Leave a comment

MUARREM!!!katür

Posted in KARİKATÜR | Leave a comment

Beykoz’daki Hizbullah Operasyonunu Yöneten Emniyet Müdürü Niyazi Palabıyık ilk kez konuştu ve isyan etti

Edip Gümüş… 4 Ocak 2011’de tahliye edildi, yurtdışına kaçtı.

Beykoz’daki Hizbullah Operasyonunu Yöneten Emniyet Müdürü
Niyazi Palabıyık ilk kez konuştu ve isyan etti


Bazı operasyon­ların isimsiz kahra­manları vardır. Yıllar sonra ortaya çıkar! Emekli olduktan sonra bir köyde, torunlarıyla yaşama­ya başlamıştır ve sessiz sedasız yaşananları izler. O isimsiz kahramanı anlata­cağım ve elle tutulur hale getireceğim.
Önce 1992 yılının Aralık ayına uzanalım. Emniyet Genel Müdürlüğü İs­tihbarat Başkanlığı’nın hazırladığı “Hizbullah Raporu”ndaki tespitle başlayalım:
“… 1991 yılı Mayıs ayın­dan itibaren Güneydoğu Anadolu Bölgemizin bazı il ve ilçelerinde PKK ile kamuoyunda Hizbullah­çılar olarak adlandırılan grubun adam öldürme, bombalama, kundak­lama, darp ve silahlı saldırı şeklinde cereyan eden karşılıklı çatışma­lar sürmektedir.” Bu raporla birlikte Hizbullah artık bilinir ve görünür oldu! Hem devlette hem de kamuoyunda.
Şimdi gelelim o isimsiz kahramana…
Niyazi Palabıyık… Emniyet istihbaratta önemli görevlerde bulundu. 17 Ocak 2000’de İstanbul/ Beykoz’da Hizbul­lah lideri Hüseyin Velioğlu’na yapılan operasyonu yönetti ve suskunluğunu SÖZCÜ’ye bozdu. 2000 yılında, İstihba­rat Şube Müdürlüğü’nden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı olan Niyazi Palabıyık adım adım hücre evi baskınını anlattı.
PKK BAŞ PARMAKSA İŞARET PARMAĞI DA HİZBULLAH
“… Hizbullah’ın ismi 1990’lı yıllarda duyuldu. Süreç ilk etapta, PKK’lı bilinen insanları satırla öldürmeleriyle başladı. Diyarbakır, Batman ve Mar­din’de en çok görülüyor. Bir insanın el uzvuna bakın.
Elden sonra parmaklar gelir. PKK baş parmak­sa işaret parmağı da Hizbullah! Bunların temel amacı Kürtçülük üzerin­den devlet kurmak. PKK, Marksist-Leninist temellere dayanıp dini inancı reddet­ti, Hizbullah dini inancı öne aldı. Bu yüzden PKK’yla mücadele başlıyor.
MOBİL EYLEMLER
Hizbullah’ın eylemleri daha önce yöreseldi… Bat­man, Diyarbakır, Mardin ölçekliyken daha sonra PKK’nın yoğun olduğu illere taşındı. 1991-1996 arasında Mersin’de istihbaratta görev­liydim. İlk mobil eylemlerini Adana, Mersin’de yaptı. Örneğin beş mobil eylem timi kurmuş, ikişer kişiden oluşuyor, 10 kişi. Mersin’de bunlardan altısını yakaladık. Örgüte ilk vakıfi­yetim orada başladı.
PUSULAYLA HABERLEŞME
Daha sonra görev yerim İzmir oldu. Konca Kuriş isimli bir araştırmacı-yazar vardı. Kuriş, 16 Temmuz 1998’de ortadan kayboldu. Ben 1998’in Şubat ayında İstanbul’da göreve başla­dım. Çok vahşi bir örgüt bu! Yaptığı eylemi duyamı­yorsunuz PKK gibi. Hemen üstlenmiyorlar. İnsanlar ortadan kayboluyor. Haber yok vs… 2000 yılına kadar Türkiye genelinde eylem­ler oldu. Yaklaşık 1.5 yıl boyunca Hizbullah’la ilgili çalışma yaptık. Elle tutulur, gözle görülür bilgilere ihtiyacımız vardı ve bulduk. Zor bulduk! Çünkü; tele­fon trafiği yok, elekt­ronik haberleşmeyi çok kullanmıyorlar, pusulalar şeklinde haber­leşiyorlardı. Fiziki takipleri yaptık… Hiç ummadığımız şekilde bazı bilgilere ulaştık.
180 BİN SAYFA DOKÜMAN
Beykoz’daki hücre evini bulduk ve 17 Ocak 2000’de düğmeye bas­tık. Öncesinde emniyette toplantı yaptık. ‘Burada bir hücre evi var, örgütün beyin kadrosu burada ve silahlı çatışma yaşanacak’ dedikten sonra operasyona başladık. Çatış­ma oldu ve Ve­lioğlu öldürüldü. Üst düzey bir isim var; Edip Gümüş. Bu ismi aklınızda tutun. Gümüş, siyasi kanat sorumlusu, askeri kanat sorumlu­su da Cemal Tutar’dı. Bunları canlı yakaladık, Hüseyin Velioğlu öldürüldü. En önemlisi bilgisayarlar­dı ve onları topladım. Çünkü hepsini kurşunlamıştı Velioğlu. O bilgisayar­lardan 180 bin sayfa doküman çıkarttım. Hizbullah’ın Beykoz’daki evinden elde ettiğim dokümanları ben özel kuryelerle 43 ile gönderdim. Bunlardan en önemlisi Diyarbakır, Batman, Mardin’di. Bir o kadar da Gaziantep, Ada­na, Ankara var. Saydığım yerlerin hepsinde öldürülüp gömülmüş insanlara ulaştık. Mezar evler çıktı. Konca Kuriş’in cesedi Konya’da bulundu. Hücre evinden bu­lunan belgelerle Hizbullah bitme noktasına gelmişse bunun kilidi Beykoz operas­yonudur.
İŞKENCEYLE ÖLDÜRÜLENLERİN KAMERA KAYITLARI ADLİ MAKAMLARDA, BAKSINLAR
“… Edip Gümüş’ü aklı­nızda tutun dedim. Siyasi kanat sorumlusu. Ele geçen bilgilerden sonra Gümüş ve Cemal Tutar cezaevine konuldu. Bu Edip Gümüş ne hikmet­se bakın ne hikmetse diyorum bu iktidar döne­minde 2011’de saldılar. Gümüş kim? 250 insanın katili! Bunu neden söyle­dim? O evde bulduğumuz kayıtlar var, tellerle, işken­celerle insanlar öldürüldü. Biz valizler dolusu kamera kayıtlarını adli makamlara teslim ettik. Yarın bir gün bu kayıtları bulamadık der­lerse… Sadettin Tantan Bey orada, izlediler! Kimse kayıt yok deme­sin. Edip Gümüş… 250 kişinin katili. Hepsini mi konuşturdun, hayır. Ama elde edilen gö­rüntülü, diğer ifadelerle desteklenmiş cinayetler var. Uydurmuyorum. Desteksiz konuşmuyorum! Allah’tan korkmak lazım. Gümüş nasıl oluyor da 11 yıl sonra çıkıyor?
PALABIYIK: ÇAKICI VE AKBİL OPERASYONUNUN MERKEZİNDEYDİ
Niyazi Palabıyık, Hiz­bullah başta olmak üzere sayısız operasyona imza attı. Bunlardan birisi de Alaattin Çakıcı’nın Türki­ye’ye getirilmesiydi. Yine AKP kadrolarını yakından ilgilendiren AKBİL operas­yonunun merkezindeydi. 2003 yılında İçişleri Baka­nı Abdülkadir Aksu tarafın­dan merkeze alındı ve aktif görev verilmedi. 2015’te de emekli oldu. Emekli edildikten sonra Ankara’ya gitti ve “FETÖ’cülerle beni aynı anda nasıl emekli edersiniz” diye isyan etti.

SÖZCÜ – Aytunç ERKİN –
https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/aytunc-erkin/beykozdaki-hizbullah-operasyonunu-yoneten-emniyet-muduru-niyazi-palabiyik-ilk-kez-konustu-ve-isyan-etti-7637357/
Posted in RADİKAL İSLAM, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, TERÖR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment