FEYM BÜLTENİ – 106/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 10 Mayıs 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 106/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 10 Mayıs 2023


1.. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Moskova’da üçlü formatta yeni bir görüşme hakkında bilgi verdi… Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Paruyr Hovhannisyan gazetecilere verdiği brifing sırasında Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Moskova’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile üçlü bir görüşme yapacağını duyurdu. Yaptığı açıklamada Dışişleri Bakan Yardımcısı şu ifadelere yer verdi:
“Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in bir sonraki görüşmenin Brüksel’de yapılacağına dair açıklamasını muhtemelen duymuşsunuzdur. Daha sonra Moskova’da üçlü formatta devam edecek.” Hovhannisyan taraflar arasındaki müzakere yoğunluğunun takdire değer olduğunu düşündüğünü de ifade etti. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, “Daha önce, Nikol Paşinyanve İlham Aliye’in 14 Mayıs’ta Brüksel’de üçlü bir görüşme düzenleme konusunda anlaştıklarını bildirmişti. (Ermeni Haber)

2. Harut Sasunyan ; “ Türkiye’nin baskısı altında Ermenistan liderleri Nemesis Anıtı için bahaneler uyduruyor.”… Mevcut Ermeni hükümetinin Artsakh (sözde Karabağ Ermeni devleti) , Ermenistan ve Ermeni çıkarları konusundaki tartışmalı tutumları hakkında her şeyi duyduğumuzu sandığımızda, şimdi Ermenistan liderlerinin devasa bir hatasıyla karşı karşıyayız. 25 Nisan 2023’te Ermeni <sözde> soykırımının Türk beyinlerini öldürenlerin torunları Erivan’da Nemesis Anıtı’nın açılışını yaptı. Toplantıya muhalif milletvekilleri ve şaşırtıcı bir şekilde Başbakan Nikol Paşinyan’ın siyasi partisinin üyesi Erivan Belediye Başkan Yardımcısı Tigran Avinyan katıldı. Nemesis, Ermeni <sözde> soykırımından sorumlu olan birkaç Osmanlı liderini ortadan kaldırmak için Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından düzenlenen operasyonun adıydı. Bu operasyon, 1919’da İstanbul’daki Türk Askeri Mahkemesi’nin soykırım failleri hakkında ülkeden kaçtıkları için gıyaben verdiği idam kararlarını uygulamıştır. Ermeni <sözde> soykırımı’nın baş suçlusu Talat Paşa, 1921’de Berlin’deTehlirian tarafından öldürüldü. Bir Alman mahkemesi, Talat’ın işlediği ağır suçlardan dolayı onu suçsuz buldu… (Panorama)

3. Karabağ’a her türlü mal ithalatı yasak… Ermenistan’ın Zhoghovurd gazetesinin haberine göre, 28 Nisan itibariyle Azerbaycan tarafı, Artsakh’tan sağlık durumu ağır olan kişilerin Kızıl Haç’ın arabuluculuğuyla bile Ermenistan’a. naklini yasakladı. Edindiğimiz bilgilere göre Artsakh’a her türlü eşyanın ithali de yasaklandı. (News.am)

4. Ermenistan heyeti Yunanistan’da DEFEA 2023 Askeri Fuarına katılıyor… Yunanistan Büyükelçiliği’nin girişimiyle Ermenistan Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı heyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti Askeri Sanayi Komitesi uluslararası savunma ve güvenlik fuarına katıldı. DEFEA, savunma ve güvenlik alanındaki modern teknolojik gelişmeler hakkında uluslararası temaslar, endüstriyel işbirliği ve bilgi alışverişi için önemli bir platformdur. Fuara savunma sanayisinin en büyük firmaları ile yüksek teknolojiler alanında süregelen gelişmelere yön veren bilimsel araştırma merkezleri ve kurumları katılıyor. Farklı ülkelerden katılımcılar, savunma teknolojileri alanında dünya pazarındaki son gelişmeleri sunarken, savunma sistemlerinin gelişiminin hem teknolojik ilerlemenin hem de ekonomik kalkınmanın itici gücü olduğunu vurguluyor. Sergiye resmi hükümet ve askeri heyetlerin yanı sıra 77 ülkeden ziyaretçi katılıyor. (Ermenistan Kamu Radyosu)

5. Paşinyan Brüksel’de… Ermenistan ve Azerbaycan liderleri 14 Mayıs’ta Brüksel’de bir araya gelecek.. Avrupa Konseyi basın servisi, Ermenistan ve Azerbaycan liderlerinin 14 Mayıs’ta Charles Michel’in arabuluculuğunda Brüksel’de bir araya geleceğini resmen doğruladı. Michel, Güney Kafkasya’da istikrarı desteklemek ve AB’nin iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarını ilerletmek için, Ermenistan ve Azerbaycan liderleriyle yakın temasını sürdürmeye devam ediyor. (Ermenistan Kamu Radyosu)

6. Milletvekili Papoyan: “Ermenistan-Türkiye sınırının açılması Ermenistan için faydalı olacaktır.”… Ermenistan Parlamentosu’nun iktidardaki “Sivil Sözleşme” Partisi milletvekili Gevorg Papoyan, Ermenistan-Türkiye sınırının açılmasının sadece Türkiye’ye fayda sağlayacağı, ancak, bunun Ermenistan için feci sonuçları olacağı yönündeki görüşlere katılmıyor. Milletvekili, sınırın açılması sadece Türkiye’nin yararına olursa, o ülkenin sınırı çok hızlı açacağını, çünkü Türkiye’nin ekonomik olarak Ermenistan’a baskı yapmak için sınırı kapattığını vurguluyor. Papoyan, parlamentoda düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada :
“Kamusal hayatımızda, Ermenistan-Türkiye sınırını açmanın Ermenistan’ın yararına olup olmadığı konusunda çok fazla tartışma var. Ermenistan-Türkiye sınırının açılması Ermenistan’a fayda sağlamazsa Türkiye 5 saniyede sınırı açar, çünkü Ermenistan Türkiye-Ermenistan sınırını kapatmadı, Türkiye kapattı çünkü ekonomik olarak Ermenistan’a baskı yapıyor. Bunu hiç saklamadılar, bununla Azerbaycan’ı destekliyorlar. Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasının Ermenistan için kıyamet gibi bazı sonuçları olacağı anlatısının tek kelimeyle saçma olduğunu ve gerçekle hiçbir ilgisi olmadığını gösteriyor.” (ArmenPress)

7. Ermenistan, 2023’ün 1. Çeyreğinde %81,2 daha fazla turist ağırlıyor… Ulusal İstatistik Komitesi’nin bildirdiğine göre, Ocak-Mart 2023’te Ermenistan’ı ziyaret eden yabancı turist sayısı 2022’nin aynı zaman dilimine göre %81,2 artarak 451.850’ye ulaştı. 2023’ün ilk çeyreğinde Ermenistan’ı ziyaret eden yabancı turistlerin büyük bir kısmı Rusya’dan geldi (geçen yılın ilk çeyreğine göre 2,2 kat artışla 237.040 kişi veya toplamın %52,5’i). (Not: Türkiye’ den 2.712 kişinin ziyaret ettiği belirtiliyor..,o.tan) (Massis Post)

8. Doğu ABD Ermeni Yardım Derneği (ARS) New Jersey’de bölgesel seminere ev sahipliği yapıyor… ARS 10 şubesinden 70’in üzerinde üye ve örgütün destekçileri 29 Nisan’da Hackensack Üniversitesi’nde düzenlenen bölgesel seminere katıldı. (Armenian Weekly)

9. Ermeni iddiaları, hukuk ve siyasi lobicilik… Gözde Kılıç Yaşın’ ın analizi özetle şöyle; “1915 Olaylarıyla ilgili Ermeni iddiaları hakkında önlerine gelen önerileri kabul eden parlamentoların sayısı 2014’te 20 iken, 2023’te 33’e ulaşmıştır. Hâlbuki 2015’te konuyu ilgilendiren iki ayrı uluslararası mahkeme kararı açıklanmıştı. Kararlardan biri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İsviçre-Perinçek Davasına ilişkindir. Dava “soykırımı inkârı” nedeniyle verilmiş bir mahkûmiyet kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal edip etmediğine ilişkindir. AİHM’in kararı önemli hususlara işaret etmektedir. Buna göre parlamentolarda alınan bu kararların o gün o oturumda hazır bulunanların kanaatini yansıttığı ve herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına işaret edilmektedir. 1915 Olaylarının tarih araştırmalarının konusu olduğu ve tartışmaya açık olduğu, fikir birliği sağlanamayacağı kararda ifade edilmiştir. Özetle soykırım hukuki bir terimdir ve tanımı çok kesindir, soykırım suçunun tespiti de sadece yetkili yargı organlarınca yapılabilir. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) da aynı görüştedir. 17 Aralık 2003 (29 Ekim 2004 temyiz) tarihli “Krikorian ve Diğerleri” kararında ABAD, Avrupa Parlamentosunun Ermeni <sözde> soykırımı iddialarını tanıyan kararının hukuki değil siyasi bir metin olduğunu belirterek parlamento kararlarının hukuki sonuç doğuramayacağını hükme bağlamaktadır. AİHM Büyük Dairesi kararını oluştururken soykırımın tanımını (59.p.) Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 26 Şubat 2007’deki Bosna-Hersek-Sırbistan ve Karadağ Davasına atıfta bulunarak ve soykırım özel kastını vurgulayarak vermiştir. 2015 yılının ikinci önemli kararını UAD, Hırvatistan-Sırbistan Davası için 3 Şubat 2015’te vermiş soykırım özel kastı ön plana çıkmıştır… (AvimBülteni)

Saygılar,
Orhan Tan – FEYM GRUBU
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

GİDERAYAK ORGANİZE İŞLER * İHALELER, MİLYARLIK VURGUNLAR

BİRGÜN 10 Mayıs 2023

Posted in ORGANİZE İŞLER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

SANSÜR * HRW VE ARTICLE 19 RAPORU “Hükümetin internet üzerindeki kontrolü seçimleri tehdit ediyor”

HRW VE ARTICLE 19 RAPORU
“Hükümetin internet üzerindeki
kontrolü seçimleri tehdit ediyor”


İstanbul – BİA Haber Merkezi
10 Mayıs 2023, Çarşamba

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve ARTICLE 19 yayınladıkları raporda, Pazar günü yapılacak seçimler öncesinde hükümetin internet üzerindeki kontrolünün seçimleri tehdit ettiği açıkladı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve ARTICLE 19, bugün yayınlanan soru-cevap formatında hazırladıkları raporda, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde, seçmenlerin Erdoğan hükümetinin seçim sonuçlarını değiştirmek amacıyla dijital ortam üzerinde önemli bir kontrol uygulayacağı endişesiyle sandık başına gideceklerini belirtti.
İnternet ortamına yönelik potansiyel tehditler
ARTICLE 19 ve HRW, Erdoğan ve AKP önemli bir seçim mücadelesiyle karşı karşıya olduğu parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’nin internet ortamına yönelik “potansiyel tehditleri” inceledi. Raporda ayrıca sosyal medya platformları ve mesajlaşma servislerinin bu önemli seçimde insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmeleri için atmaları gereken ek adımlar da ayrıntılı şekilde açıklanıyor.
Platformlar hükümet baskısına direnmeli”
“Hükümet, seçim sırasında muhalif görüşlerin yayılmasını engellemek için sosyal medya platformlarını tehdit etmekten veya kısıtlamaktan kaçınmalıdır” denilen raporda, “Sosyal medya platformları ve mesajlaşma servisleri, Türkiye’deki seçmenlerin demokratik bir seçime katılım hakkına saygı göstererek hükümet baskısına direnmeli ve kısıtlamalara karşı acil durum planlarını uygulamaya koyarak kâr etmek yerine insan haklarına öncelik vermelidirler” ifadeler yer aldı.

Erişim engelleri
İnternet sitelerine erişimin sıklıkla hükümet talimatlarıyla engellendiğinin vurgulandığı raporda “Karşıt görüşleri ifade eden içerikler kaldırılmaktadır. Şubat 2023’teki yıkıcı depremlerin ardından olduğu gibi, siyasi huzursuzluk dönemlerinde veya hükümete yönelik eleştiri beklendiğinde popüler sosyal medya ağlarına erişim engellenmiştir” denildi.
Mevzuat değişiklik talebi
Hükümet yetkililerinin sivil toplum üzerindeki baskılara son vermeye ve özellikle seçimler öncesinde ve sırasında ifade özgürlüğü ve mahremiyet haklarını güvence altına almaya çağrılan raporda, “Türkiye’nin gelecekteki herhangi bir hükümeti, bu konuya ilişkin ülke mevzuatını yeniden değerlendirmeli ve mevzuatın insan hakları yükümlülükleriyle uyumlu olmasını sağlamalıdır” kaydedildi.
Twitter’a Anadolu Ajansı uyarısı
Raporda Twitter hakkında şu ifadeler yer aldı: “Twitter’ın uzun süredir devam eden, devlete bağlı olduğunu değerlendirdiği hesapları etiketleme politikasına rağmen, Türkiye devletinin haber ajansı Anadolu Ajansı’nı ‘devlete bağlı’ olarak etiketlememesi özellikle endişe vericidir. Seçim günü, bu ajansın, bağımsız izleme organlarının bulgularıyla büyük ölçüde çelişebilecek AKP zaferine ilişkin erken iddialar da dahil olmak üzere, hükümet lehine çarpıtılmış seçim sonuçlarının birincil kaynağı olması beklenmektedir.”

https://bianet.org/bianet/siyaset/278494-hukumetin-internet-uzerindeki-kontrolu-secimleri-tehdit-ediyor
Posted in FAŞİZM, MEDYA | Leave a comment

ATATÜRK UYARMIŞTI: ‘EGEMENLİĞİNİZİ ASLA BİR ŞAHSA VERMEYİN’

ATATÜRK UYARMIŞTI:
‘EGEMENLİĞİNİZİ ASLA BİR ŞAHSA VERMEYİN’

CUMHURİYET – Sinan Meydan – 26 Nisan 2023 Çarşamba

“TBMM, yalnız ve yalnız milletindir. Milletin seçtiği milletvekillerinden oluşur. Bu Meclis yalnız ve yalnız milletin emrine boyun eğmek zorundadır. İsmi ve makamı ne olursa olsun millet hakkını bir şahsa ve makama teslim edemez.” (M. K. Atatürk)


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yine coşkuyla kutladık. Ancak geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, egemenliği “kayıtsız şartsız millete veren” cumhuriyet meclisi TBMM, başkanlık sistemi sonrası egemenliği sarayla paylaşan bir meşrutiyet meclisine dönüştü. Oysa egemenliği saraydan alıp millete veren Atatürk, milleti uyarmıştı. 14 Mayıs seçimleri öncesinde Atatürk’ün milli egemenlik uyarılarını hatırlatmanın tam zamanıdır.
Saraydan Meclise
23 Nisan 1920’de -egemenliği sarayla paylaşmayan ilk Meclisimiz- TBMM açıldı. 20 Ocak 1921’de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) kabul edildi. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. 3 Mart 1924’te halifelik kaldırıldı. Böylece egemenlik saraydan; sultandan/ halifeden/tek adamdan alınıp millete verildi. 1946’dan itibaren Türk demokrasisi, bu temel dönüşümün üstünde yükseldi.
Atatürk, ülkede tek yetkinin Meclis’te olduğunu ve tüm ulusal sorunların Meclis’te çözüleceğini söylüyordu: “Memleketin kaderinde tek yetki ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için iç ve dış güvenliği ve dokunulmazlığı için en büyük kefildir. Büyük milli dertler, şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde çözüme kavuşarak son buldu. Gelecekte de yalnız orada kesin önlemlerini bulabilecektir…” diyordu. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 352)
Başkanlık sistemine karşıydı
Atatürk, başkanlık sistemine karşıydı. Kendisinin, cumhurbaşkanlığıyla başbakanlığı birleştirip “başkan” olmasını isteyenlere, 2 Ekim 1930’da yanıt vermişti. Eğer bir gün başbakan olması gerekirse bu görevi kabul edeceğini, ancak bu durumda “cumhurbaşkanlığını bırakacağını” belirterek şöyle demişti: “Amerikan sistemini (başkanlık) memleketimizde uygulamayı hiç hatırıma getirmedim. Sistemsiz ve kanunsuz biçimde cumhurbaşkanlığıyla başbakanlığı birleştirmeyi asla düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim.” (Cumhuriyet, Vakit, 4 Teşrinievvel 1930; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 24, s. 282; Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, C. 2, İstanbul, 1973, s. 435-436).
Tek adamlığa ve diktatörlüğe karşıydı
Atatürk, “tek adamlığa” ve “diktatörlüğe” yol açacak girişimlerden hep uzak durdu. Örneğin kendisine ömür boyu cumhurbaşkanlığı teklif edilmesi üzerine şu açıklamayı yaptı:
“Bana öteden beri bu ve buna benzer tekliflerde bulunanlar olmuştur. Siz ve kamuoyu bilmelisiniz ki, bu yoldaki teklifler hoşuma gitmemiştir ve gitmez. Benim amacım Türkiye’de, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde millet hâkimiyetini takviye etmek ve ebedileştirmektir. Dediğiniz gibi bir teklifi, benim idealimi cidden rencide eden bir anlamda düşünürüm.” (Soyak, age, s. 435).
Kendisine yapılan “tek adamlık” tekliflerini “gülünç” ve “budalaca” bulduğunu söyledi. Bir gün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’a şöyle dedi: “Şaşarım o efendilerin perişan akıllarına! Hep biliyoruz ki memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca nedenlerinden biri de odur. Biz öteden beri böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim ayrı yoldan gitmekliğim, yeniden devlet hayatında, tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir.” (Soyak, age, s. 407)
O, zamanı gelince çok partili demokratik sistemin kurulmasını istiyordu. 13 Temmuz 1923’te The Saturday Evening Post yazarı Isaac F. Marcosson’a verdiği mülakatta “Emperyalizm ölüme mahkûmdur. (…) Demokrasi insan ırkının ümididir…” demişti. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 16, s. 37-38) 1930’da “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında da demokrasiyi “daima yükselen bir deniz” olarak adlandırmıştı.
Millet, egemenliğine sahip çıkmalı
Atatürk, milli egemenliğe öylesine büyük önem veriyordu ki, 27 Ocak 1923’te annesinin mezarı başında, milli egemenlik uğruna gerekirse canını vereceğini söylemişti: “Millet egemenliği ilelebet devam edecektir. (…) Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum: Bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Milletin egemenliği uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun” demişti. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 2, Ankara, 1959, s. 76).
Atatürk, kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin hiçbir biçimde ortaklık kabul etmeyeceğini belirtiyordu. Egemenliği saraydan alıp millete veren adam, milletin, egemenliğine sahip çıkmasını istiyor, o günlerden bugünleri görmüşçesine milleti şöyle uyarıyordu:
“Kayıtsız şartsız tabiriyle belirtilen egemenliği millete vermek demek, bu egemenliğin bir zerresini SIFATI, İSMİ NE OLURSA OLSUN HİÇBİR MAKAMA VERMEMEK, VERDİRMEMEK demektir.”
“Millet, egemenliğini değil, EGEMENLİĞİN BİR ZERRESİNİ DAHİ başkasına terk edip bırakmanın neden olabileceği felaketin, yok olmanın, zararın elemini her an kalp ve vicdanında hissetmektedir.”
“Egemenlik hiçbir mana, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve belirtide ortaklık kabul etmez.”
“UNVANI İSTER HALİFE OLSUN, İSTER BAŞKA BİR ŞEY OLSUN, HİÇ KİMSE bu milletin yazgısına ortak çıkamaz. Millet hiç mi hiç buna göz yummaz. Bunu önerecek hiçbir milletvekili bulunamaz”.
“TBMM, yalnız ve yalnız milletindir. Milletin seçtiği milletvekillerinden oluşur. Bu Meclis yalnız ve yalnız milletin emrine boyun eğmek zorundadır. İSMİ VE MAKAMI NE OLURSA OLSUN MİLLET BU HAKKINI BİR ŞAHSA VE MAKAMA TESLİM EDEMEZ.”
“Milletimizin refah ve mutluluğu için; hayatımız, namusumuz, şerefimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle MİLLİ EGEMENLİĞİMİZİ muhafaza ve müdafaa edeceğiz.”
“Egemenliğini herhangi birisine bırakan insan, kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz.”
“Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler, kendi kader ve alınyazısını BAŞKA BİRİSİNİN ELİNE TERK ETMESİNDEN kaynaklanmıştır.”
“Kaderini, KENDİNİ ZİNCİRE VURAN ŞAHISLARA terk eden milletler, O ŞAHISLARIN keyif ve emellerine oyuncak olmaya karar vermiş, razı olmuş sayılırlar. Bu türlü milletler, talihlerini ellerine bıraktığı insanlar başarılı oldukça, o insanların daha kuvvetli baskısı altında kalırlar. Başarılı olamazlarsa felaket, yıkım, yalnız o insanların değil, onlara tabi olan toplumun başına gelir. O halde her iki ihtimalde de böyle bir millet felakete maruz ve mahkûmdur.”
“Vatanınızda HERHANGİ BİR ŞAHSI, istediğinizi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, milli varlığınızı, bütün sevgilerinize rağmen HERHANGİ BİR ŞAHSA, her hangi bir sevdiğinize vermeye sebep olmamalıdır. Bunun aksine hareket kadar büyük hata olmaz.”
“Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile ayakta gören adamlar milletlerin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına eriştirirler. KENDİ GİDİNCE İLERLEME VE HAREKET DURUR ZANNETMEK GAFLETTİR.”
“Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun gerçek ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yola götüren, laf anlamayan, yetkili kimselerin yol göstermesine kulak asmayan; MİLLETİN KUVVETLERİNİ ŞAHSINA BAĞLAMAYA ÇALIŞAN kahraman yüzlü insanlardan oldukça çok zarar çekildi.” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1999; Atatürk’ün Bütün Eserleri, 30 cilt, Kaynak Yayınları)
“Devlet reisliğine gelen (Cumhuriyet karşıtı) kişi, bilhassa güçlü, faal olur, devlet ve millete kendi şahsına muhabbet kazandıracak büyük hizmetler yaparsa, görünüşte Cumhuriyet şekline gayet hürmetkâr, bağlı görünürse tehlike büyür. İstenmediği halde devletin gerçekte şekli değişebilir. Bu yeni şeklin yeni ismini takınması zaman meselesi olur. (…) Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar mağlup olması iyi sonuç vermez.” (Afet İnan, “Atatürk ve Cumhuriyet İdaresi”, Atatürkçülük Nedir? İstanbul, 1965, s. 68-69)
Keşke milletçe Atatürk’ün bu uyarılarını dikkate alabilseydik bugün bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. Ama yine de geç değil; 14 Mayıs’ta sandığa giderken Atatürk’ün bu uyarılarını mutlaka hatırlayın.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sinan-meydan/ataturk-uyarmisti-egemenliginizi-asla-bir-sahsa-vermeyin-2075059
Posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, LAİKLİK - CUMHURİYET - DEMOKRASİ, SİNAN MEYDAN, SİYASİ TARİH, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER | Leave a comment

SİYASETTE VANDALLIKLARIN TARİHİ * İSMET İNÖNÜ’YE DE SALDIRMIŞLARDI

İSMET İNÖNÜ’YE DE SALDIRMIŞLARDI

CUMHURİYET – Sinan Meydan – 10 Mayıs 2023

“Biz hukuk dışı bir rejimin kurulmakta olmasıyla karşı karşıyayız. (…) Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum. Suçluların telaşı içindesiniz.” (İsmet İnönü, 14 Aralık 1953)
7 Mayıs 2023 Pazar günü Erzurum mitinginde Ekrem İmamoğlu’na taşla saldırıldı. Saldırıda, yaralanan insanlar oldu. 2023’te Ekrem İmamoğlu’na Erzurum’da yapılan taşlı saldırı, 64 yıl önce, 1959’da İsmet İnönü’ye Uşak’ta yapılan taşlı saldırıyı anımsattı. Bir kere daha tarihin çirkin tekrarına tanık olduk.
BİR BASKI REJİMİ
Dönemin DP iktidarı, 1954’ten itibaren Türkiye’de bir baskı rejimi kurdu. Muhalif siyasi partiler, basın, üniversiteler, sendikalar susturulmaya çalışıldı. 1957 seçimleri sonrası halk desteğini kaybetmeye başlayan DP iktidarı, baskı rejiminin şiddetini artırdı. Öyle ki bu dönemde CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün mitinglerle halkla buluşması engellenmek istendi. DP’nin bir temsilcisi gibi davranan valiler ve kaymakamlar, İnönü’yü şehirlere sokmamaya çalıştı. Çeşitli provokasyonlar tertiplendi. İnönü, -biri taşlı olmak üzere- birkaç kere saldırıya uğradı.
ZİLE HALKINA YAPILAN BASKI
Ekim 1958’de İsmet İnönü, Orta Anadolu gezisine çıktı. Sivas’ta büyük bir coşkuyla karşılandıktan sonra Tokat’a geçti. Oradan da CHP’nin seçim kazandığı Zile’ye uğramak istedi. Ancak DP iktidarı, İnönü’nün Zile’de halkla buluşmasını istemiyordu. Zile Kaymakamı Tevfik Kurna, Zile halkının İnönü’yü karşılamasını yasakladı. Metin Toker’e kulak verelim: “Kaymakam, bütün ilçe merkezi halkını evlerine, dükkânlarına hapsetmişti. Evet, bayağı hapsetmişti. Herkesi evine, dükkânına veya kahveye kapatmış, bunların önüne süngülü jandarma dikmişti. Adeta sıkıyönetim ilan etmiş, sokağa çıkma yasağı koymuştu. Polis ve jandarma seferber haldeydi. Zilelilerin İsmet Paşa’yı karşılamasını kaymakam yasaklamıştı.” (Metin Toker, İsmet Paşa’yla 10 Yıl, 1965, Bölüm XXI, s. 125-126)
Zile’de İnönü’yü karşılamaya gelen halkı, polisler copla; jandarmalar dipçikle dağıttı. Emniyet müdürü, İtfaiye arazözlerini kullanarak halka su sıktı. Mitinge katılan halkı dağıtmak için göz yaşartıcı bomba bile atıldı. (Toker, s. 126-128)
DP iktidarı, Zile olayının sorumlusu olarak CHP’yi gösterdi. Başbakan Adnan Menderes, Zile’ye o gaz bombalarının CHP döneminde konulduğunu söyledi. Dahası, Zile olayının sorumlusu olarak gösterilen 45 CHP’li gözaltına alınıp sorguya çekildi, 6’sı tutuklandı. 4 CHP’li yönetici de “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşüne Aykırı Hareket”ten mahkemeye verildi.
İsmet İnönü, Zile olayı sonrası yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Zile hadisesinin neticesi ne oldu? Üzerine gaz bombalarıyla hücum edilen bir halkın masum ve mağrur hali Türkiye ölçüsünde göze çarptı. Kanunsuzlukları savunma gayretiyle idare güç duruma düştü…”
Zile olayı, daha sonraki Uşak, Topkapı ve Yeşilhisar olaylarının habercisiydi.
Bir hafta sonra Çankırı’da da benzer bir olay yaşandı. İnönü şehre girerken onu karşılayan halkın önünde polis kordonu oluşturuldu ve toplananlar zorla dağıtıldı.
İNÖNÜ UŞAK’TA TAŞLI SALDIRIYA UĞRADI
1959 yılında CHP, bir kere daha halkla buluşmaya karar verdi. CHP’liler kafileler halinde yurt gezileri yapacaktı. Bu gezilere “Bahar Taarruzu” adı verildi. İsmet İnönü’nün Uşak yönündeki gezisi ise tarihsel bir göndermeyle “Büyük Taarruz” diye adlandırıldı. CHP lideri İnönü, bu gezisinde, Türk ordusunun İzmir’e girerken izlediği yolu izleyecekti, Ankara’da başladığı geziyi İstanbul’da bitirecekti.
Ancak “Büyük Taarruz” kavramı özellikle DP’li İçişleri Bakanı Namık Gedik’i çok rahatsız etti. Gedik, hükümetin İnönü’yü koruyamayacağını belirterek bu geziden vazgeçilmesini istedi. İnönü, bu geziden vazgeçmeyeceğini belirterek İçişleri bakanını görevini yapmaya çağırdı.
İsmet İnönü, partili 46 milletvekili ve bazı basın mensuplarıyla birlikte 29 Nisan 1959’da Ankara’dan yola çıktı. Ankara Garı’nda İnönü lehine gösteri yapanlar vardı. Polis onları dağıtmak isteyince küçük çaplı olaylar çıktı. DP iktidarı, CHP liderinin alkışlanmasına bile tahammül edemez hale gelmişti. Ankara’da esmeye başlayan rüzgâr Uşak’taki fırtınanın habercisiydi.
DP’li İçişleri Bakanı Namık Gedik, hükümet olanaklarını kullanıp İnönü’nün Uşak halkıyla buluşmasını engellemek istiyordu. Bu amaçla İsmet İnönü’nün gideceği yerlerde önceden bazı çirkin tertipler yapmıştı.
İnönü, Uşak’a geldi. Kısa bir konuşma yaptı.
Uşak’ta DP İl Merkezi’nden atılan bir bardak, yoldan geçen CHP kafilesindeki bir gazetecinin başından hafifçe yaralanmasına neden oldu. Provokasyonlar nedeniyle şehirde gerginlik giderek arttı. İnönü’nün, Büyük Taarruz’da kullandığı evi ziyaret etmesine izin verilmedi.
O gece Uşak’ta bir evde misafir edilen İnönü, ertesi gün Uşak’tan ayrılmak için tren istasyonuna geldiğinde taşlı saldırıya uğradı.
DP’liler istasyonda İnönü’nün yolunu kestiler. İnönü, otomobilini öfkeli kalabalığın önünde durdurdu. Kendisine yol açmak isteyen milletvekillerine “Bırakın, kendi yolumu ben açarım!” diyerek tek başına kalabalığın üstüne yürüdü. Önüne çıkan bir göstericiyi elinin tersiyle iterek “Ne istiyorsunuz? Yaptığınız ayıp değil mi? Çekilin bakayım!” dedi. Öfkeli kalabalık birden adeta ortadan ikiye ayrılıp İnönü’ye yol açtı. Herkes şaşkınlık içindeydi. Bir ara kalabalıktan alkış sesi duyuldu. Bu sırada İnönü, bir an sendeledi. Düşecek gibi oldu. Hemen doğruldu. Başına gelen bir taşla yaralanmıştı.
Metin Toker şöyle diyor: “İsmet Paşa’yı ben Ankara’ya geldiğinde gördüm. Başının arka tarafında bir plaster vardı. Sadece yaranın yeri, muhalefet liderine kalleşçe arkadan saldırıldığını gösteriyordu. Ancak, gittiği gün kadar neşeli, azimli ve keyifliydi.”
Uşak gezisinde 4 CHP milletvekili dövüldü. Ayrıca 6 gazeteci saldırıya uğradı. Geziyi izleyen gazeteciler bir bildiri yayımladılar. Bildiride, “Uşak olayları meslek hayatımızda en elemli hadise olarak kalacaktır” diyerek anayasada ve İnsan Hakları Bildirisi’nde yer alan gezi ve haber alma özgürlüklerine karşı bu olayları tertipleyenlerin cezalandırılmalarını istediler.
Uşak’tan Manisa’ya geçen İsmet İnönü, 1 Mayıs 1959’da şöyle konuştu:
“Uşak’ta himaye altında istasyonda toplanan mütecavizler benim hayatıma kastetmek için harekete geçmişlerdir. Muhalefet aleyhine ‘Ehli Salip’ isnadı ve ‘muhalefeti karınca gibi ezmek’ tavsiyesi gece sabaha kadar Ankara’da tertiplenerek tatbikata konmuştur. Azınlıkta olan iktidar, nihayet kaba kuvvetle bir dehşet idaresi kurarak vatandaşları insan haklarından mahrum yaşatmaya karar vermiş görünüyor.” İnönü sözlerini şöyle bitirdi: “Kanun yolundan çıkmış olanlar, hakları korumak kararında olan hür vatandaşlar karşısında mutlaka mağlup olacaklardır. Vatandaşlarımıza hizmet uğrunda seve seve can vermeyi hayatımızın yüksek, şerefli son mükafatı saymaktayız.”
DP iktidarı basına sansür uyguladı. Gazetelerde, İnönü’nün bu açıklamalarının yer aldığı bölümler boş çıktı.
İnönü, Manisa’dan İzmir’e geçti. İçişleri Bakanlığı’nın emriyle İzmir’deki kongrelerinin ertelendiğini öğrendi.
2 Mayıs 1959’da İzmir’de bazı DP’liler, CHP lehine yayın yapan Demokrat İzmir Gazetesi’ne saldırıp gazete binasını yaktılar. İnönü, 4 Mayıs 1959’da İzmir’den uçakla İstanbul’a geçti. Topkapı’da İnönü’nün canına kastedilecekti.
TOPKAPI’DA LİNÇ TERTİBİ
İsmet İnönü, İstanbul’da -o zamanki adıyla- Yeşilköy Havalimanı’na indi. Oradan Beyazıt’taki CHP İl Başkanlığı’na gidecekti. Otomobiliyle Topkapı’dan geçerken saldırıya uğradı. Önceden yapılan bir tertiple linç edilmek istendi. Polis, saldırganları uzaklaştırmayınca İnönü’yü taşıyan otomobilin camları kırıldı. Saldırganlar, “Vurun Makarios’a!” diye bağırıyordu. O sırada orada bulunan bir binbaşı tabancasını çekip emrindeki askere süngü taktırıp İnönü’yü linçten kurtardı.
Ertesi gün bir basın toplantısı düzenleyen İnönü şöyle dedi: “Vatandaş hakkına idare tarafından tecavüz edilmektedir. Bir devleti temeline kadar sarsan bundan daha vahim bir arıza olamaz. Devlet kuvvetlerinin müsamahası ile tecavüz, ancak hasta olan bir cemiyet bünyesinde olabilir.”
1959 sonu ve 1960 başlarında İsmet İnönü’ye ve CHP’ye yönelik seyahat engellemeleri ve saldırılar devam etti. CHP’nin Göztepe Kongresi’nde polis ateş açtı. Çanakkale Geyikli’de olaylar çıktı. Bu olayı soruşturmaya giden CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek başkanlığındaki heyet saldırıya uğradı. Beypazarı’nda CHP milletvekilleri tartaklandı. DP iktidarı, askeri de kullanarak İnönü’yü Kayseri’ye ve Yeşilhisar’a sokmamaya çalıştı.
MUHALEFETE ‘NİFAK CEPHESİ’ ADINI VERDİLER
DP lideri Başbakan Adnan Menderes, 1957 seçimleri öncesinde, Nisan 1956’dan itibaren yurt gezilerinde muhalefete yüklenmeye başladı. Tarsus’ta “Muhalefete hesap soracağız” dedi. Gaziantep’te muhalefetin ve basının “komünistleri himaye ettiğini” söyledi. 6 Haziran 1956’da İsmet İnönü, “iktidarın en yukarısındakilerin” Meclis kürsüsünden muhalefet için “profesyonel cani” ve “dünyanın en adi insanları” bile dediklerini hatırlattı.
1957 seçimleri öncesi CHP, HP ve CMP “Muhalefet Cephesi” kurdular. DP iktidarı, bu cepheyi “Şer Cephesi”“Nifak Cephesi” diye adlandırdı.
Menderes, 1958’den itibaren CHP’yi vatan sathına “nifak tohumları ekmekle”“fitnecilikle”“zalimlikle”“zorbalıkla” ve “kendilerine karşı ihtilal hazırlığı yapmakla” suçladı. 12 Ekim 1958’de Manisa’da “Nifak Cephesi”ne karşı “Vatan Cephesi” kuracaklarını söyledi.
DP iktidarı, İnönü’ye yönelik saldırılara engel olmadığı gibi saldırılara bahane bulmaya çalıştı. CHP, olayların DP iktidarınca tertiplendiğini söylerken DP İçişleri Bakanı Namık Gedik, “Bu olayları CHP’liler çıkardı!” diyordu. DP’nin kontrolündeki gazetelerden ve radyodan da bu yönde yayın yapılıyordu. CHP, bu olaylar sonrasında Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik hakkında Meclis soruşturması açılmasını istedi. Ancak verilen önerge DP’lilerin oylarıyla reddedildi.
DP iktidarı saldırıları önlemek, failleri cezalandırmak yerine olaylara yayın yasağı getirdi. Türkiye bu çirkin olayları BBC, Paris ve Kıbrıs radyosundan öğrenebildi.
Batı cephesinde değişen hiçbir şey yok. 1959’da CHP lideri İsmet İnönü, 64 yıl sonra 2023’te CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu taşlı saldırıya uğradı. Buna karşın dönemin iktidarları, bahaneler üreterek saldırıların sorumluluğunu muhalefete yüklediler. Oysa iktidarların görevi bahane üretmek değil, saldırıları önlemek ve saldırganları cezalandırmaktır.
Posted in SİYASİ PARTİLER, SİYASİ TARİH, VANDALLIK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | 1 Comment

FEYM BÜLTENİ – 105/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 09 Mayıs 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 105/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 09 Mayıs 2023


1.. Ermenistan’ı ziyaret eden turist sayısı yüzde 80’den fazla arttı…2023 yılının ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 81.2 artışla 451 bin 850 turist Ermenistan’ı ziyaret etti. Ermenistan İstatistik Komitesi tarafından yayınlanan verilere göre Ocak-Mart aylarında en çok Rusya vatandaşının Ermenistan’ı ziyaret etti. https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/05/08/Ermenistan-turist/248085

2. Türkiye, Erivan’daki Nemesis anıtı için ‘ek önlem’ tehdidinde bulunuyor… Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Erivan’daki Nemesis Harekatı katılımcılarının anıtının sökülmemesi halinde Türkiye’nin ek önlemler alacağını söyledi. Nemesis Operasyonu, Ermeni <sözde> soykırımının Osmanlı Türk faillerine yönelik 1920’lerin suikast programıydı. Çavuşoğlu, “Türkiye, hava sahasını kapatmakla yetinmeyecek ve ek önlemler almaya devam edecek” dedi. https://www.panorama.am/en/news/2023/05/08/Turkey-Armenia/2832899

3. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Paruyr Hovhannisyan: “Brüksel toplantısının ardından üçlü formatta Moskova toplantısı yapılacak” dedi. https://news.am/eng/news/758987.html

4. Hem ABD’nin hem de katılan ülkelerin resmi açıklamalarına yorum… Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Paruyr Hovhannisyan, gazetecilere, “Ermeni ve Azerbaycan Dışişleri Bakanlarının Washington’daki müzakereleri dört gün sürdü. Barış gündemini olabildiğince ilerletmek için tüm taraflar çaba sarf etti. Barış hattını ilerletme çabalarımız zaten olumlu bir gerçekti. Öte yandan kimse mucize beklemiyordu. Tüm sorunların çözümü için çalışmalarımız devam edecek” dedi. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, bir sonraki toplantının üçlü formatta Pazar günü Brüksel’de yapılacağını ve ardından Moskova’da devam edeceğini” duyurdu. https://news.am/eng/news/758987.html

5. AB, Ermeni ve Azerbaycanlı liderlerin 14 Mayıs’ta Brüksel’de yapacakları toplantıyı doğruladı… Başkan Michel’ in sözcüsü Leyts, “AB’nin Güney Kafkasya’da istikrarı ve iki ülke arasında normalleşmeyi teşvik etme çabalarını ilerletmek için Ermenistan ve Azerbaycan liderleriyle yakın temas halinde olmaya devam etti. Liderler, 14 Mayıs 2023’te Brüksel’de üçlü bir toplantıda tekrar toplanma konusunda anlaştılar” dedi. https://en.armradio.am/2023/05/09/eu-confirms-meeting-between-armenian-azerbaijani-leaders-in-brussels-on-mayıs-14/

6. III. Charles’a davet… Cumhurbaşkanı Vahagn Khaçaturyan, III. Charles’ı Ermenistan’a davet etti. Khaçaturyan, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Kralı III. Charles’ın taç giyme töreni münasebetiyle bir tebrik mesajı sundu; “Sizi taç giyme töreninizden dolayı yürekten kutluyorum ve Majestelerine, kraliyet ailesinin üyelerine, ayrıca Birleşik Krallık ve Milletler Topluluğu halklarına en iyi dileklerimi sunuyorum. Birleşik Krallık’a liderlik etmeye ve Kraliyet geleneklerine sadık bir şekilde İngiliz halkına hizmet etmeye devam edeceğinize eminim. Majestelerinin hükümdarlığı döneminde Ermeni-İngiliz ilişkilerinin ülkelerimizin ve halklarımızın yararına güçlenmeye ve genişlemeye devam etmesini içtenlikle umuyorum. Bu vesileyle Majestelerini uygun bir zamanda Ermenistan’ı ziyaret etmeye davet ediyorum” dedi. https://tr.armradio.am/2023/05/08/iii-charlesa-davet/

7. Putin’in daveti üzerine Paşinyan, Moskova’daki 9 Mayıs zafer kutlamalarına katılacak… Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in davetlisi olarak 8 Mayıs’ta Moskova’ya bir çalışma ziyareti gerçekleştirecek. Başbakanlık Enformasyon ve Halkla İlişkiler Dairesi,” Başbakan Paşinyan’ın, 9 Mayıs’ta yapılacak Büyük Vatanseverlik Savaşı etkinliklerine katılacağını bildirdi. https://www.armenpress.am/tur/news/1110449.html

8. Ermenistan Başbakanı Paşinyan, ABD ev sahipliğindeki barış görüşmelerinin ardından Azerbaycan ile devam eden farklılıkları vurguladı… Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barış anlaşması taslağının ifadesinde ve iki tarafın tutumlarında, bildirilmesine rağmen hala “büyük bir fark” görüyor. ABD’nin bu hafta ev sahipliği yaptığı ikili görüşmelerde ilerleme kaydedildi. Paşinyan, özel bir röportajda, “Temel farklılıkların sadece Dağlık Karabağ’ı değil, aynı zamanda toprak ve güvenlik garantilerini de ilgilendirdiğini” söyledi. https://massispost.com/2023/05/armenian-prime-minister-pashinyan-highlights-ongoing-differences-with-azerbaijan-after-u-s-hosted-peace-talks/

9. Washington Turu Müzakereleri: Taraflar Barış Anlaşmasına daha yakın mı? … Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları 1-4 Mayıs tarihlerinde Washington’da dört günlük bir müzakere maratonu düzenledi. Neredeyse bir hafta süren müzakerelerin son turu 22 yıl önce yine ABD’de gerçekleşmişti. Başkan Robert Koçaryan ve Haydar Aliyev, Nisan 2001’de Key West, Florida’da yoğun müzakereler yaptılar. Key West müzakereleri başarıyla sonuçlandı ve 2001 yazında Ermenistan ile Azerbaycan arasında kapsamlı bir anlaşmanın imzalanabileceği umutları arttı. Bu gerçekleşmedi. Mayıs 2023’te, müzakereler bakanlar arasında yapıldığından, Washington’da bir belgenin imzalanabileceğini kimse beklemiyordu. https://mirrorspectator.com/2023/05/06/washington-round-of-negotiations-are-the-sides-closer-to-a-peace-agreement/

10. Gözde Kılıç Yaşın’ın “Yunanistan’daki Türk Vakıflarının Hukuki Statüsü” başlıklı raporu yayınlandı… Yunanistan’daki Türk vakıfları, Yunanistan’daki Türk nüfusun kimliğini koruyarak varlığını sürdürmesi bakımından vazgeçilmez önemdeki kurumlardır. Yunanistan’da bırakılan azınlıkların tamamı yaşamlarını, kimliklerini, eğitimlerini, ibadet özgürlüklerini, geleceklerini ve ekonomilerini garanti altına alan bir hukuk sistemiyle birlikte bırakılmıştır. Türklerin kamusal ekonomik kaynakları olan vakıflar için uygulanacak hukuk, Osmanlı döneminde belirlenmiş hukuk sistemi ve İslam hukukundaki düzenlenişi ile şekillenmiştir. Uluslararası antlaşmalar ve ikili anlaşmalar da Yunanistan’ın bu hukuku hangi usulle uygulayacağını belirlemiştir. Yunanistan da, iç hukukunda gerekli düzenlemeleri gerçekleştirerek bunları sürdürülebilir hukuk kuralları haline getirmiştir. Ancak, 1967’de başlayan cunta dönemiyle birlikte genel olarak azınlıkların hakları ve vakıflara ilişkin hukuk ana temellerinden koparılmıştır. Yunanistan demokrasiye dönerken azınlıkları ilgilendiren konularda hukukun yeniden tesisi eksik kalmıştır. Yaşın, Raporunda, “Vakıfların tabi olduğu hukuk sistemiyle birlikte Yunanistan’daki uygulamayı” da incelemektedir. https://avim.org.tr/tr/Duyuru/YUNANISTAN-DAKI-TURK-VAKIFLARININ-HUKUKI-STATUSU-BASLIKLI-RAPOR-YAYINLANDI
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

HALKIMIN ESPRİ ZEKÂSINDA SINIR YOK

Posted in MİZAH | Leave a comment

KENDİSİNİ “ALLLAH’IN ELÇİLİĞİNE de” ATAYAN KİŞİ BİR DAHA CUMHURBAŞKANI OLMAMALI

Bir daha cumhurbaşkanı olmamalı!

CUMHURİYET – Özdemir İnce – 09 Mayıs 2023 Salı

Ülkemizin, R.T. Erdoğan’ı 2002’den bu yana iktidarda tutan seçmen ekolojisine bir bakalım: Yerli ve milli işsizlerden, sınıf bilincinden yoksun sendikasız ve taşeron işçi yığışımından, ürünü değerlendirilmeyen çiftçiden, pek okuryazar olmayan üniversiteliden, şaşkın ve baygın emekliden, lümpenleşmiş memur ve küçük burjuvaziden, umudunu piyango ve sadakaya bağlamış vasıfsızlardan, kimi temsil ettiği belli olmayan sendikalardan, gerçek hiçbir şey üretmeyen sanayiciden, AKP tipi ölü soyucu sırtlan girişimciden oluşan, dinsizlerin diniyle kendinden geçmiş bir “kof” kalabalık… Nüfusun yüzde otuzunu oluşturan bu kalabalık R.T. Erdoğan’ı tamı tamına 21 yıl iktidarda tuttu. Cumhuriyet bilincine sahip seçmen artık bu gidişe son vermeli!


R.T. Erdoğan’ı önce milletvekili dolayısıyla da başbakan olarak yaptığı yeminlere bağlılığı bakımından değerlendireceğiz. Bu iki değerlendirme devletin kurulu düzeni (ordre établi) açısından, yani anayasamızın ilk dört maddesi bakımından son derece önemli:
R.T. Erdoğan milletvekili olarak ve başbakan sıfatıyla birkaç kez şöyle yemin etti:
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
1- Anayasa 2. ve 174. maddelerini çiğneyerek Tevhidi Tedrisat Kanunu’nu (Öğretim Birliği Yasası) hiçe sayarak, imam hatip okullarını yaygınlaştırarak anayasanın laiklik ilkesini ayaklar altına aldı.
2- Kuvvetler ayrılığını yok ettiği için adaleti, hukuku denetim ve baskı altına aldı; mahkeme kararlarını, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamadı.
3- Vatandaşların insan haklarını ve temel hak ve özgürlüklerini yok etti; gazete, radyo ve televizyonları AKP’nin organları haline getirdi.
Cumhurbaşkanının anayasa yemini (Madde 103)
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
1- Başbakan olarak yemine saygı duymayan R.T.E, cumhurbaşkanı olarak da yaptığı yemine bağlı kalmadı.
2- Dış siyasette, Cumhuriyetin “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini hor gören, saldırgan ve kibirli Yeni Osmanlı politikasıyla, iyi – kötü geçindiğimiz komşularımızı düşman haline getirdi. Suriye yüzünden savaşa girildi. Sayesinde Türkiye Cumhuriyeti, 100 yıl içinde hiçbir zaman bu kadar itibarsız olmadı.
3- Sayesinde “millet” bölündü, paramparça oldu; sökülmüş, dağılmış bir saate döndü. Bundan sonra saat zor toparlanır.
4- Acaba Türkiye’de “o” yemine “bağlı kaldı” diye cevap verecek kaç onurlu insan var? “Hukuk” bizzat Başyüce’nin iki dudağı arasında! Demokratik ve laik Cumhuriyeti, referansı “dinsiz din” olan bir ucube rejime dönüştürmeye yeminli bir insan, demokrasi ve laiklik ilkesine bağlı kalır mı?
5- Müteahhitleri korumak amacıyla 2002’den bu yana 191 kez değişen Kamu İhale Yasası bu dönemde de değişti. Köprü, otoyol, havaalanı, metro ve benzeri inşaatlara normalin üzerinde para ödendi. Ülke, karapara ve uyuşturucu merkezi haline geldi. Dinsel yobazlık yüzünden enflasyon yüzde yüze dayandı, doların değeri 20 lirayı, soğanın kilosu 30 lirayı geçti.
6- Ürünleri bir devlet başarısı olan silah sanayisi, R.T. Erdoğan’ın kişisel başarısı olarak sunuldu.
7- Kendi kendini Allah’ın elçiliğine atayan R.T. Erdoğan’ın neden bir kez daha cumhurbaşkanı olmamasının gerekçelerini saymaktan yoruldum, gerisini siz tamamlayın.
Ama mezarcı gerçekleri gömemez, sadece cesedi gömer!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/bir-daha-cumhurbaskani-olmamali-2079126
Posted in Politika ve Gundem, SEÇİM - SEÇSİS, VANDALLIK, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

SON GÜNLER

SON GÜNLER

Suay Karaman – 8 Mayıs 2023 – Azim ve Karar

14 Mayıs seçimlerinde son günlere gelindi. Seçim günü yaklaştıkça AKP iktidarı her zamankinden daha fazla tuhaf söylemlere başladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 27 Nisan Perşembe günü İstanbul’da İlim ve Kültür Vakfı’nın etkinliğinde konuşma yaptı ve şunları söyledi: “15 Temmuz onların fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs da siyasi darbe girişimleridir. Bu kadar açık ve nettir. 14 Mayıs 2023, Batı’nın siyasi darbe girişimidir. Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların 14 Mayıs’ta her birini bir araya getirerek oluşturulabilecek siyasi darbe girişimidir.” Soylu, bu sözlerini sosyal medyada da paylaştı.


Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 28 Nisan Cuma günü Şanlıurfa Eşraf buluşmasında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “14 Mayıs’ın akşamı Türkiye’de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler olacak. Bu ikisinden birini oluşturmak bizim, aziz milletimizin elindedir. O gece kimi sevindireceğimize iyi karar verelim. Ya Kandil sevinecek ya Şanlıurfa’nın asil insanları sevinecek. Ya FETÖ sevinecek ya bu milletin temiz evlatları sevinecek.”
Bozdağ aynı konuşmasındaki “siz olsanız bir yere giderken ailenizi Kılıçdaroğlu’na mı emanet edersiniz, Tayyip Bey’e mi emanet edersiniz? Ailemizi emanet edemeyeceğimiz insanlara ülkemizi lütfen emanet etmeyelim” sözleri tepki çekti. AKP iktidarının PKK terör örgütü ile görüşmelerini, Fetö ile ortaklıklarını unutan Bekir Bozdağ’ı bizler unutmadık. Küçük çocuğun cinsel istismarını “küçüğün rızası var” diyerek savunan ve Fethullah Gülen’e övgüler yağdırdığı günleri unutmuşa benziyor.
Bu kendini bilmez siyasilerin mantığı şöyle işliyor: AKP kaybederse darbe, kazanırsa demokrasi bayramı olacak. İşte bu mantık 21 yıldır ülkemizi yönetiyor. PKK terör örgütünü bitiren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elini kolunu bağlayıp, Fetöye teslim eden, Oslo’da PKK terör örgütü ile görüşen, Habur’da çadır mahkemesi kurarak teröristleri aklayan AKP iktidarı değil miydi? Müslüman kardeşler adlı terör grubunu destekleyerek, ülkemizi savaşların eşiğine getiren, milyonlarca Suriyeliyi ve bazı teröristleri ülkemize getiren AKP iktidarı değil miydi? Eğitimi tarikatlara teslim eden, sağlık sistemini bitiren, doktorları dövdüren ve “giderlerse gitsinler” diyen AKP iktidarı değil miydi? Yargıyı, üniversiteleri, tüm devlet kurumlarını Fetöye teslim eden AKP iktidarı değil miydi? Ekonomiyi batıran, halkı yoksullaştıran, işsiz ve aç bırakan AKP iktidarı değil miydi? Ege adalarını işgal eden Yunanistan’a tepki veremeyen, tüm komşularımızla ilişkilerimizi bozan AKP iktidarı değil miydi? ‘TC’ ibaresini kaldıran, Andımızı yasaklayan, Atatürk’e diktatör diyen, “iki ayyaş diyen”, laikliği ortadan kaldıran ve ülkeye korku salan AKP iktidarı değil miydi? Bugün AKP iktidarı, muhalefetin mitinglerine saldırılar düzenlemekle ilgilenmektedir. İktidarın sonu yaklaştıkça, her türlü kışkırtıcı eylemlerde bulunmaktan çekinmeyecekleri, 2015 seçimlerinde de görülmüştü.
Şimdi seçimle bu iktidarın değiştirilebilir olduğu görülmektedir. Ancak geçmişin hesabı tam olarak sorulmadan, ülkemize aydınlığın gelmeyeceğini de bilmeliyiz. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Fetöcülerden, PKK terör örgütü destekçilerinden, AKP iktidarında görev almış Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Sadullah Ergin, İdris Naim Şahin ve benzerlerinden yaptıkları sivil darbenin hesabı sorulmadan, yandaşlarıyla hortumladıkları paralar halkın kasasına geri konmadan ne aydınlık, ne özgürlük, ne adalet, ne de huzur gelir.
Bu seçimde Tayyip Erdoğan nefretiyle muhalefeti birleştirme planı yapılmıştır; bu nefret ideolojik netliğin olmadığı bir birlikteliğe dönüştürülmüştür. Temel konular hakkında görüş birliğine varılmadan, sadece parlamenter sisteme geçiş için birlik oluşturulmuş ama ideoloji aranmamıştır. Böylece Fetöcüsü, PKK terör örgütü destekçisi, ABD ve AB yanlısı, Ergenekon ve Balyoz kumpasları savunucuları, Ermeni soykırımı yapıldı diyenler, tutucusu, liberali, laik ve laiklik karşıtı, Kemalist ve Kemalizm karşıtı, Altıokçusu ve özelleştirmecisi, bir araya getirilerek yeni bir oluşum yaratılmıştır.
Bugün seçime katılan partilere ve ittifaklara bakınca, ülkemizin çok zorlu bir sürece gireceği görülmektedir. Bu seçimin ardından erken seçim de gündeme gelebilecektir. Günümüzde “Türkiye vatandaşlığı” terimini kullananlar, ırkçı, bölücü, dinci partilerle ortaklık yapanlar, sözde Ermeni soykırımını savunanlar, Fetöye bel bağlayanlar, emperyalizme hizmet edenler, Türk bayrağının adını değiştirip “Türkiye Bayrağı” yapmak isteyenler, anayasadan “Türk kelimesinin çıkarılmasını ve ilk dört maddenin değiştirilmesini isteyenler muhalefet saflarında da yer almaktadır. Böylelerinin AKP iktidarından ne farkları var? Yüzeyseli, düşünmeyeni, sorgulamayanı ve özellikle haini fazla olan ülkeler, emperyalist güçler tarafından sömürülmeye mahkûmdur.
Nereye bakarsak Türk, Atatürk ve laik cumhuriyet düşmanlarını görmekteyiz. 100 yıllık cumhuriyet tarihimizin en büyük kumpası ile karşı karşıya kaldığımızın farkında değiliz. Bu kumpasa karşı kendilerini Atatürkçü olarak görenler ne yapıyor; neden ve nasıl bu kadar sessiz kalabiliyorlar? AKP’nin, Fetönün eskilerine ve şeriatçılara, bölücülere sarılarak aydınlık gelecek düşleyenler, ülkemizin daha güzel bir geleceğe layık olmadığını her gün tekrar tekrar ve yeniden kanıtlamaktadır.
14 Mayıs seçimleri AKP iktidarının gitmesini sağlayabilir ancak hangi iktidar gelirse gelsin, ülkemizin sorunlarının çözülebilirliği kolay gözükmemektedir. Yanlış ittifaklar, yanlış adaylar ve yanlış parti yöneticileriyle ülkemiz bir süre daha zaman yitirecektir. Atatürk ilke ve devrimlerini, Türk ulusunu, demokratik ve laik cumhuriyeti savunan partiler ve yöneticilerle aydınlığa ulaşacağımız günlerin geleceği bilinmelidir.

SON GÜNLER

Posted in Politika ve Gundem, SUAY KARAMAN | Leave a comment

ÇILGIN TÜRKÜCÜ

ÇILGIN TÜRKÜCÜ

Rıfat Serdaroğlu: 08 Mayıs 2023

İki Genel Merkez çalışanının kollarında titrek adımlarla, yoluna döşenen kırmızı halıda düşmeden yürümeyi başaran “Dinozor Ülkücü-İşlevsiz Doçent” kürsüye çıkan basamakların önünde durdu ve nefeslenmek üzere bir süre bekledi ve “Öl de ölelim, Vur de vuralım” sloganı eşliğinde “Ya Allah” deyip, son gücüyle kürsüye çıktı ve mikrofona yapıştı!


Zaten bir saat önceki toplantıda canı iki şeye çok sıkılmıştı! İlki, MHP mitinglerini kalabalık göstermek için AKP tarafından gönderilen “Ümmetçi Ülkücüler” yevmiyelerine yüzde yüz zam istemişlerdi!
İşlevsiz Doçent; Bre namertler, günlük 500 lira yevmiye neyinize yetmez, bu ne densizliktir, daha elinizle Bozkurt işareti yapmasını bile beceremiyorsunuz! Kırk defa gösterdik ama sizler yine de başparmağınızı işaret ve orta parmak arasına sokup elinizi sallıyorsunuz, diye bağırdı.
Ama “Takkeli Ülkücüler” illa da 1000 lira diye diretiyordu! Sakalı göbeğine kadar inmiş bir Takkeli Ülkücü; “Hizbullah bize bin lira ve birer pompalı teklif etti, sen ne diyon dede” diye bağırdı!
İkincisi, biraz önceki toplantıda, Hizbullah temsilcisi, çıkaracakları bir kargaşa ortamında, mermi değil “Domuzbağı” kullanılmasını istiyordu.
İşlevsiz Doçent; “Muhterem Ortaklar! Ne o öyle Domuzbağı falan? Biraz çağdaş olun! Gaffar Okkan’ı ve 5 Koruma Polisini, Domuzbağı ile mi öldürdünüz? Mermi ile vurmadınız mı?
Rus malı Takarof tabanca ile yüzlerce insanı enselerinden tek mermi ile öldürmediniz mi? Domuzbağı, kazığa oturtmak gibi ilkellikler çok geride kaldı! İtiraz istemiyorum. İnşallah çıkmaz ama kaos çıkarsa önce mermi, sonra yargılama ve hapis planı uygulanacak. Aynen Red Kit’te olduğu gibi!
Takkeli Ülkücüleri başı saf, saf “Red Kit kim ki lan, El Kaide midir” dedi… Kürsüdeki işlevsiz doçenti, idrarı sıkıştırıyordu! Toplantıdaki karışıklıktan, tuvalete gitmeyi unutmuştu, sıkıntıdan ter basmıştı!
Kaşlarını çattı ve bağırmaya başladı;
“Bu hainler alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar, ya da vücutlarına mermi alırlar!”
Herkes donup kalmıştı! İnsanlar, İşlevsiz Doçente bu sözleri söylemesini ve Erzurum’da İmamoğlu’na linç girişiminde bulunulmasını, Çakıcı denen Kadın Katilinin önerdiğini bilmiyordu ki?
Akıl Hocası Çakıcı olan kişinin ruh halinin adeta bir “ÇILGIN” gibi olması doğaldır.
Takkeli Ülkücülerden biri; “Noluyo yahu? Seçime mi, savaşa mı gidiyoz?
Ulan 500 liraya ölünür mü be, hadiyin biz gidiyoz…”
Miting alanının kıyısındaki ağacın altından İşlevsiz Doçenti dinleyen Bergamus bas bas bağırıyordu; Ne mermisi be! Bu ülkede 13 MİLYON 644 BİN 30 EMEKLİ var. Sende o kadar mermi var mı a titrek adam?

Sağlık ve başarı dileklerimle
Posted in Politika ve Gundem, SEÇİM - SEÇSİS, TERÖR, VANDALLIK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | 1 Comment