İŞGAL VE ŞİDDET

İŞGAL VE ŞİDDET

Zahide UÇAR –  29. 04. 2022

BOP çok yol aldı. Ülkemiz BOP’ne göre bölünecek 22 ülkeden biriydi. Türkiye’ye Irak, Suriye, Libya gibi açıktan saldıramadılar. Önce işbirlikçi bir iktidar buldular. İşbirlikçi ortakları için baston görevi yapan muhalefeti de oluşturdular. Cemaat görünümlü ajanlarını ülkemizin sinir ucu görevi yapan kurumlarına, yargıya, emniyete yerleştirdiler.
Ergenekon, Balyoz ve türevi davalar Türkiye Cumhuriyeti Devletini dönüştürmek için kurgulandı. ABD’nin hedef ülkelerde gerçekleştirdiği Turuncu Darbe, bizde kurgulanmış davalar üzerinden gerçekleştirildi. Bu gerçeği hala dillendiren yok.
15 Temmuz oyunuyla rejim değiştirildi. Küresel şebeke başarmıştı. Yargıyı bitirmiş, Orduyu parçalara ayırmış, bütün gücün tek kişide toplanmasını sağlamışlardı. Egemenlik milletten alınıp kaçak saraya verildi. Hiçbir direnç noktası kalmadığına göre, Türkiye üzerindeki emellerine kolay ulaşacaklardı(!)..
ACABA(!)?
9 Milyon Suriyeli Türkiye’ye sürülerek yumuşak işgal sağlandı. Sınır mayınları bu proje için temizlendi. Sınıra mayın temizleme kılıfıyla İsraillileri yerleştireceklerdi. O dönem gösterilen direnç nedeniyle başaramadılar. Kendi askerlerimiz mayınları temizledi. Kayıplar verdik.
Sonra ABD ile birlikte Doğu sınırımızdaki mayınlar temizlendi. Afgan göçüne hazırlandı… Afganistan’dan gelen genç erkekler ABD’nin birlikte çalıştığı Afganlılardı. Ailelerine ABD maaş ödüyordu. Şimdi Pakistanlılar geliyor…
Afrika’nın en uç noktasındaki ülkelerden yığınla insanlar geldi.  Antalya bölgesinde yapılan satışlarda 100 satış varsa 90’ı yabancı. Tek dünya devleti için ulus devletlerin harcının kırılması lazım. Harç kırılınca giderek kuma döner, ufalanırsınız. Direnç biter. Av olursunuz.
AKP Misyonerliği serbest bıraktı. AB ülkelerinden başlayıp ABD’ye, oradan Kore’ye kadar misyonerler bütün ülkeye dağıldı. Ülke ev kiliselerle doldu. Üzgünüm, Müslüman sandıklarınız Lawrence’nin mirasçıları çıktı. Türk Milleti’nin ölüm fermanını yazanlar, Dürrizade’nin ruh ikizi çıktı.
Vatan kavramının en yüksek olduğu yerler köylerdir. Vatan toprağını işleyen çiftçi toprağın kıymetini bilir. Bizi Kurtuluş Savaşında köylü olmak kurtardı. Emperyalizmin işbirlikçileri bu ayağı yok etmek için tarım ve hayvancılığı bitirdi. Anadolu gibi yüzlerce endemik türe ev sahipliği yapan Türkiye’de yerli tohum yasaklandı. Yani;
Vahşi bir Vandallıkla, hainlikle Anadolu Toprakları’nın rahmi söküldü. Doğurganlığı bitti.
Türk Milleti’nin direncini kırmak için Türkler borçlandırıldı. Yönetimden ve paradan el çektirildi. Borç batağına sürüklendi. Üstelik ayrıcalıklı bir sınıf yaratarak bu sınıfın çocuklarını askerlikten kurtardılar. Anadolu’nun yoksul çocuklarının yoksulluklarını kullanarak paralı asker yaptılar. Şimdi her gün bu çocuklarımızın şehit haberini alıyoruz. Alıştırdılar. Kimse umursamıyor. Tıpkı Osmanlı’nın Yemen, Kafkaslar, Arap çöllerinde ölüme yolladığı Anadolu çocukları gibi… Bizim çocuklarımız ölüme yollanırken, kendi çocukları milyonlarına milyon katıyor.

Ümit Yalım’ın söylediği gibi;
Ülkemiz Batı’dan bölündü. Türk topraklarına Yunan askerleri yerleştirildi. Bu kadar büyük ihanete, örtülü işgale “beceriksizlik(!) diyen yandaş bir muhalefet var. Oysa yapılanlar beceriksizlik falan değil. Bir ihanet projesinin gayet becerikli eller tarafından Türk Milletine yutturulması, millet için kurulan sehpaların ipinin gene Türk Milletine hazırlatılmasıdır. Bu ihaneti “beceriksizlik” olarak yorumlayan muhalefet, İHANETİN ÜZERİNE KALIN BİR ŞAL ÖRTÜYOR!
Kalkınma Ajanslarını dile getiren var mı? Bu ajanslar önce F-CİA kadrolarıyla doldurulmuştu. O ajanslar harıl harıl eyaletlerin alt yapısını hazırlıyor. Eyalet başkentleri belirlendi. Bölge Müdürlükleri belirlenen başkentlere taşınıyor. Bu konuda imitasyon muhalefetten tek cümle duydunuz mu? Duyamazsınız!. Çünkü federasyonu Y-CHP’de savunuyor.

Suriyeli Geçici sığınmacılar Projesi
Bunlar sığınmacı falan değil! ABD derin devleti ile yapıldığı anlaşılan gizli bir anlaşmanın uygulamaya konmasıdır! Suriyeliler gelmedi. Türkiye’ye kovalandı. Vaatler verildi. Onlar geçici sığınmacı olsaydı, bu kadar saldırgan olabilirler miydi? Kilis’te, İstanbul’un göbeğinde Türkçe konuşun” diyenlere, Suriyeli hastayaTürkçe konuş diyen doktora;
“Siz Arapça konuşun” diyebilirler miydi?  Slahlarıyla İstanbul’un göbeğinde poz verebilir miydi?
Belli ki özel sözler verilmiş. Belli ki kuracağız dedikleri Astrika Devletinin dili Arapça olacak açıklaması Suriyeli Emperyalist lejyonerlere de fısıldanmış. Belli ki dönüşüm için görev de verilmiş. İşte o söz ve göreve güvenerek Türk Milletini aşağılayacak kadar cesur olabiliyorlar.
Kilis’ten bir dostla konuştum. Bana dedi ki;
“Kilis artık bizim değil. Azınlık kaldık. Kilis esnafı, vergiye tabi olmayan Suriyeli esnafa yenildi. Tek tek kapandılar. Burada artık ticaret Suriyelilerin eline geçti. Kilis eğitimde iller arasında 4. Olmuştu. Şimdi eğitim kalitesi sıfırlandı. Okullar Arap okulu oldu. Çocuklarımız eğitim alamıyor. Suriyeli gençler 30’lu gruplar halinde geziyor. Kilisliler kızlarını, eşlerini eve kapattı. Dışarı çıkmaya, çıkarmaya korkuyorlar.”
İşte size açık bir ihanet tablosu… Bu mandacı kafalar, bile, isteye ülkemizi işgal ettirdiler. Basının satılık kalemleri, lejyoner askerleri, Türk düşmanı devşirmeler bu işgale karşı çıkanları “faşist” olmakla suçlayıp, bastırmaya çalışıyor. Mütareke basını, devşirilmiş kalemler görevini yapıyor. Türk düşmanlıklarını, yani faşist duygularını “hümanist” ayaklarıyla kapatmaya çalışıyorlar. Bunlar Turuncu Darbenin kiralık askerleri, küresel çetenin lejyoner kalemleridir!. Sakın susmayın!. Düşmana asker olan hainlerin karşısına gururla dikilin!. Tükürülecek suratı olanları bir varlık yerine koymayın! Küçümseyerek bakın suratlarına(ki zaten çok küçükler)!
Türk Milleti’nin düşmanı benim de düşmanımdır! Üstelik açık düşmandan bin beter, yaşadığı ülkeyi emperyalizme pazarlayan aşağılık kimliklerdir.

Bu ülkede paralı paramiler oluşumlar yeşillik olsun diye kurulmadı. Kurmayı planladıkları, Türk’ü Anadolu’da yok edecek “Anadolu İslam Federe Devleti”ni ilan ederken bir dirençle karşılaşırlarsa, kullanacakları silahlı paralel yapılardır.
1915 öncesi, Türkler yoksul ve cahil bırakılmıştı. Ağır vergiler altında inleyen bir Anadolu halkı vardı. Parada, yönetimde yoktu. Savaştan savaşa sürülen, insan ambarı olarak kullanılan Anadolu Türkleri kıyıma varan şekilde erkeksizleşiyordu. Para ve silah azınlıkların elindeydi. Emperyalist ülkeler Gragoryan olan Ermenilerin dinini üçe böldü. Dini inanışları bölünen Ermenilerin bir çoğunu emperyalist hesapları için kullandı. İngiliz, Fransız, Rus lejyonerliğine soyunan Ermeniler, silahsız ve erkeksiz, kadın-çocuk ve yaşlı erkeklerin olduğu köylere saldırdı. Kadın, çocuk… Hepsini samanlıklara doldurup yaktı. Canlı canlı kuyulara doldurdu. Tecavüz sıradan olaylardı. Yabancı bütün kaynaklarda bu kayıtlar var. Vahşetin boyutunu anlamak isteyen Karabağ Soy kırımına baksın. Doktor olduğunu söyleyen aşağılık bir yaratık, bir Türk çocuğunun derisini canlı canlı yüzüp, kaç dakika yaşadığına bakmış. Bu vahşet Rus Ordusuna dayanarak yapıldı. O Rusya utanmadan “sözde soykırımı meclisinden geçirdi.”
Gülerek öldürmek sözünün ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Lejyoner Ermenilerin güneşe karşı el ve ayaklarından canlı canlı çivileyip güneşin altına koyduğu Türklerin ölürken yüzünün güler gibi gerilmesinden dolayı söylenmiştir.
Emperyalizmin yeni lejyonerleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Milleti’ne iftira atacak kadar cesaretliler. Bu cesareti veren LEJYONER SİYASETÇİLERDİR’. Mandacı kafaların Uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışıdır.
 Bu isimleri asla unutmayın!
“Tarihçi Ümit Doğan uyarıyor:
Abdülhamid döneminde toprak satılarak Filistin’e yerleştirilen Yahudiler, işe ruhsatsız olarak ev, dükkan, fırın, mağaza vb. inşa ederek başlamışlardı. Bugün orada İsrail Devleti var. Tarih, ders çıkarılması gereken bir bilim dalıdır. Sığınmacı sorunu acilen çözülmelidir.”
Bu uyarıya kulak vermek için Türk olmak gerekir! Kaderini, sevincini, acısını Türk Milletinin kaderi, acısı ve sevinciyle birleştirmek gerekir! Ülkü birliği gerekir!
Sanmasınlar ki Türk Milleti teslim olacaktır. Sanmasınlar ki Türk Milleti kendine biçilen kefeni giyecektir.
Seyit Rızaların varisleri Seyit Rızaların, Said-i Kürdilerin mirasçıları Said-i Kürdilerin, Vahdettin-Damat Ferit-Dürrizade olmaya özenenlerin kaderi Vahdettin, Damat Ferit, Dürrizade’den bin beter olacaktır!
Bu topraklar çok ihanet gördü.
Bu topraklar çok haini de gömdü.
Teslim alamayacaksınız!
Haram paralarınıza, uyuşturcudan elde ettiğiniz cukkalarınıza, bu milletten çalıp kasaladığınız paralarınıza da sakın güvenmeyin!
Sonuç olarak:
Dürrizade’nin çocuklarıyla, İllimünati(şeytanın)nin çocukları birleşerek Türkiye Cumhuriyeti Devletini küresel şeytanlara laboratuar yaptı.
Bizler o labratuvarda kobay olmayacağız!
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, Zahide Uçar. Bookmark the permalink.

2 Responses to İŞGAL VE ŞİDDET

  1. emin says:

    Yürek burkucu bir yazı…çok teşekkürler.Cumhuriyet tarihinin bir kara lekesi olan bu işbirlikçi iktidar yargılanmalıdır.Muhalefet bu gerçekleri açıklama yapmak yerine popülizm ! !yapmaktadır.acıları açık açık halka ifade etmelidir.ülke ekonomik ve sosyal olarak çökmüştür.Kısa zamanda devrim ci bir iktidara erişmek temennisiyle saygılar sunarım..

  2. Pingback: GÖÇMEN DOSYASI /// ZAHİDE UÇAR : İŞGAL VE ŞİDDET – Stratejik Güvenlik

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *