KÖY ENSTİTÜLERİ YERİNE MEDRESE * Birlikte bir medreseye giderler. Sultan, toplanmış olan müderrisleri göstererek Baron’dan, “istediğine, istediği soruyu sormasını” rica eder. Baron, “ortaya bir soru soracağım” diyerek, “bir üçgenin iç açılarının toplamını” sorar. Herkes başını öne eğer, kimse Padişah ile göz göze gelmek istememektedir.

KÖY ENSTİTÜLERİ YERİNE MEDRESE

Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com)

17 Nisan günü Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümü…
Dün, Cumhuriyet’ten sonra, diğerleri ile birlikte kapatılmış olan Ayasofya Medresesi, Cumhurbaşkanı tarafından yeniden açıldı…
Köy Enstitüleri Türkiye’nin geleceği idi; İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan emperyalizminin güdümüne girince kapatıldılar!..
Medreseler ise Türkiye’nin değil, Osmanlı’nın da geçmişi idi; yeniden açılıyorlar…
III. Mustafa’nın askeri danışmanı Fransız kurmay subay Baron de Tott, Sultan’a sunduğu raporda, “subayların çok bilgisiz olduklarını ve eğitilmeleri için bir okula gereksinim olduğunu” bildirir. Sultan, “medreselerimiz var. Subayları orada eğitiriz” der. Bunun üzerine medreseleri inceleyen Baron, buraların cehalet yuvası olduklarını görür ve durumu padişaha arz eder. Padişah kabul etmez, “gel birlikte gidelim. Orada, her şeyi bilen çok büyük alimlerimiz var” der.
Birlikte bir medreseye giderler. Sultan, toplanmış olan müderrisleri göstererek Baron’dan, “istediğine, istediği soruyu sormasını” rica eder. Baron, “ortaya bir soru soracağım” diyerek, “bir üçgenin iç açılarının toplamını” sorar. Herkes başını öne eğer, kimse Padişah ile göz göze gelmek istememektedir. Sonunda Medrese Emini (rektör) bir yanıt vermek zorunda olduğunu anlar ve “üçgenine göre değişir, Sultanım” der. Baron’un “bunu Avrupa’da ilkokul öğrencilerinin bildiğini” söylemesi üzerine Padişah yeni bir okul açılmasını kabul eder.
Bu şekilde, Osmanlı’da medreseler dışlanır, ilköğretimden yükseköğretime kadar, seküler/ bilimsel eğitim yapılan, önce askeri, daha sonra da sivil okullar açılmaya başlanır. Avrupa’dan akademisyenler getirilir ve Avrupa’ya öğrenciler gönderilir. Böylece Osmanlı’da  Modernizm  başlamış olur…
Bununla birlikte medreselere dokunulamaz. Çünkü, bir üçgenin iç açıları toplamını bilmedikleri halde, kendilerine “ulema” yani alimler denilen medrese mollaları, “din elden gidiyor” dediklerinde halkı ayaklandırıp padişahları tahttan indirebilecek kadar güçlüydüler.
Halife Sultanların dokunamadığı medreseleri Atatürk kapattı. Çünkü bu bir devrimdi ve sadece dâhiler devrim yapabilirdi…
Japon İmparatoru Meiji, Avrupa’da yüz yıllarca süren evrim süreci sonucu gerçekleştirilen Aydınlanmayı, devrimler yaparak ülkesinde kısa sürede gerçekleştiren üç liderden biridir (diğer ikisi Çar Büyük Petro ve Atatürk).
Çoğu Doğu ve Güney Doğu Asya ülkeleri gibi Japonların inancı da Budizm’di. İmparator, azla yetinme (kanaatkâr olma) üzerine kurulu olan Budizm’in insanları tembelleştirdiğini düşünür ve dinlerini değiştirmek ister. Hangi dini benimsemeleri gerektiğine karar vermek için diğer dinler üzerinde araştırma yapar. Bu kapsamda, İslamiyet’in içeriğini, iman esaslarını, amacını, felsefesini, ibadet kurallarını açıklayacak kudrette din bilginlerinden oluşan bir kurulun ülkesine gönderilmesini” Halife Sultan II. Abdülhamit’ten talep eder.
Abdülhamid bu talebe ne yanıt vermiş? Onu da kendi ağzından öğrenelim:
Düşündüm ki, Japon İmparatorunun istediği Müslüman din bilginleri kendi ülkemizde olsa ve onları ben bulabilseydim, Japonlardan önce kendi milletimin ve Halife, yani Peygamberimizin vekili olarak İslam dünyasının yararlanmasını sağlardım. Şöhret yapmış ilmiye (din bilginleri) mensuplarını tanıyordum. İçlerinde saygıya layık çok kişi vardı. Çoğu da erdem sahibi idi. Fakat ilmi (bilimsel) yetenekleri olduğu kadar, dünyaya bakış açıları, bu kadar büyük ve İslamiyet’in mukadderatını etkileyecek kadar önemli konuyu ele almaya, sonuçlandırmaya yeterli değildi. Sözün kısası Japon İmparatorunun istediği Müslüman din bilginlerine ve onları yetiştirecek kaynaklara sahip değildik. Medreselerimiz birer ilim irfan kaynağı olmaktan yoksundu.” (II. Abdülhamit ve Dış Politika” Prof. Vahdettin Engin, Yeditepe Yayınları, 2005) Yani medrese alimleri fen bilimleri bakımından zır cahil oldukları gibi, din bilimleri bakımından da el yüzüne çıkarılamayacak kadar yetersizdiler.
Ayasofya Medresesi’nin açılışında yaptığı ve isim vermeden Atatürk ve devrimlerini eleştirdiği konuşmasında Erdoğan, “kapısına kilit vurulan ilim irfan yuvası olarak” niteleyerek “4.5 asır boyunca sayısız alimin yetişmesine vesile olduğunu” öne sürdüğü medreselerin ve yetiştirdiği alimlerin durumu buydu. Bunu söyleyen Cumhuriyetçi bir Kemalist değil, AKP’lilerin “Cennet mekân Ulu Hakan” diyerek yaptıkları dizilerde göklere çıkardıkları Halife Sultan II. Abdülhamid’dir…
Çok partili düzene geçtikten sonra, din istismarcısı politikacıların göz yumması ile Anayasa ve yasalara aykırı olmasına karşın, medreseler yeniden açılmaya başladı. Geçenlerde, CHP dahil, tüm muhalefet partilerinin de desteği ile kabul edilen “Diyanet Akademisi” yasası ile artık resmi olarak açılmalarının önü açıldı. Böylece ülkemiz Osmanlı modernizminin de gerisine, yani 21. Yüzyıldan 18. Yüzyıla götürülüyor.
Bu yasanın Meclis’te tek bir ret oyu almadan kabul edilmesi, arkasında Köy enstitülerini kapatan gücün varlığını düşündürüyor!
This entry was posted in DİN-İNANÇ, EĞİTİM, İrtica, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *