YARIM İNSAN!

YARIM İNSAN!

Rıfat Serdaroğlu


Her şeyi bildiğini zanneden biri, tesadüfen bir ülkenin yönetimini eline geçirirse, o ülkenin başkaca bir düşmana ihtiyacı yoktur. Hiçbir düşman, o ülkeye bunun kadar zarar veremez.

Vücudunun tamamını yani, belden yukarısını özellikle kafasını kullanamaz, aklı genellikle bel altına çalışır. Bu tarzları, konuşmasına, hareketlerine ve saçma sapan esprilerine bile yansır.

Yarım İnsan, tarih bilmez. Bugünün dünyasından ve coğrafyasından haberi yoktur. Demokrasiyi sadece oy-oylama-oy kullanma olarak bilir. Siyaseti, güç kazanmak ve zenginleşme aracı olarak kullanır. Karşı fikirlere saygısı yoktur. Herkes onun gibi düşünmelidir. Başka türlü düşünenler, gerekirse devlet gücü kullanılıp hizaya sokulmalıdır!

Basın özgürlüğü; Onun lehine yazdıkları sürece sonsuzdur. Aleyhine yazanlar basın mensubu değildir. Ya teröristtir ya da kalemlerinden pislik damlayan kişiler.
Teknolojik gelişmeyi takip etmez, kitap okumaz. Onun için bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir! Gazetelerin sadece spor sayfalarına bakar. Milliyetini, yabancı takımlarla yapılan futbol maçlarında hatırlar. Dindar geçinir ama Dinler Tarihi hakkında hiç bilgisi yoktur. Ezberlediği birkaç konu dışında dininin gerçeklerini bilmez. Halkı kışkırtmak, oy toplamak için dini kullanır, inanan saf insanların verdikleri sadaka paralarını yürütmekten utanmaz. Yüreğinde merhametin kırıntısı yoktur. Kendisi gibi düşünmeyenler için göğsünde, kalp yerine taş taşır.

Sosyolojik olarak buna insan denemez. Anatomik olarak ise bunun yarısı insandır. Bu yüzden ona “Yarım İnsan” diyoruz. Diğer yarısının ne olduğu, bulunduğu konumlara göre değişir. Akrepten-Kutup Ayısına, Canavardan-Şeytana kadar çeşitli kılıklara girebilir.

Uluslarını “Ulus” yapan, uluslarını çağdaşlaştıran tarihle ve tarihi şahsiyetlerle kavgası vardır. İçinden çıktığı “Orta çağı” ve karanlığı sever. Kadının özgür olmasından nefret eder. Onun için kadın sadece doğurmak ve evde çalışmak için yaratılmış bir köledir.
Kadın-Erkek eşitliğinin, yaradılışa ters geldiğine inanır.

İstihdam yaratmayı, insanlara iş olanakları sağlayıp onların onurlu insanlar olarak yaşamalarını istemez. “Aç kalsınlar, cahil kalsınlar böylelikle bana ve benim vereceğim yemek paketlerine-kömüre-ekmeğe muhtaç olsunlar” düşüncesi, ona daha uygun gelir ve buna “Sosyal Adalet” der!

Ülkenin en stratejik tesislerini, üç-beş yıllık gelirleri karşılığında satmaktan çekinmez. Yapmayı bilmez, yapılanları satmayı tercih eder.

Sanat anlayışı yok denecek kadar azdır. Ya sanatın içine tükürür, ya da yıktırır. Bale-Tiyatro-Klasik Müzik onların dünyasında yoktur, mekruh sayar. Dünyanın saydığı, alkışladığı kendi sanatçılarından nefret eder.

Delikanlı gibi mertçe dövüşmez. Her türlü hile-yalan vardır. Bunun yönetimde olduğu bir ülkede, adalet-hak-hukuk yoktur. Terörist-katil-tecavüzcü-hırsız-kadın pazarlayıcılardan oluşan “gizli tanıkları” ve bunları arayıp bulup gizli tanık yapan, illegal cemaatlerin polisleri – adalet adamları vardır. İnsanlara tuzaklar kurar, kendisine emanet edilen devlet gücünü, adaleti saptırmak için kullanır. İnsanların özgürlüklerini ellerinden alır. Kul hakkı yer ve yüzü kızarmadan, bunu din adına yaptığını söyler!

Amacı ülkesini bölmek olan ve bunu gizlemeyen devlet-millet düşmanlarıyla mücadele etmez, müzakere etmeyi tercih eder, karşılıklı oturup eğlence geceleri düzenler.

Böyle ülkelerde, milletlerinin kendilerine verdiği rütbeleri ve silah arkadaşlarını satıp, üç-beş kuruşa tamah eden, subayının kafasını kör bıçakla kesen caninin torunu ile kucak-kucağa oturmaktan utanmayan şeref ve haysiyet düşkünü çok sayıda “Yarım Adam” vardır.

Bunların yaşandığı ve kimsenin sesinin çıkmadığı o toplumlarda, ne bereket olur
ne de rahmet olur. Böyle toplumlar batmaya mahkûmdurlar. Güney Asya’da, Güney Amerika’da ve Afrika’da örnekleri çoktur.

İyi ki bizde böyle biri yok, üstelik bizde “İleri Demokrasi” var!
Ondan her işimiz tıkırında gidiyor…

Not: 11 Aralık 2021 Cumartesi İl Kongremizi yapmak için Muğlalılarla buluşacağız.

Sağlık ve başarı dileklerimle 07 Aralık 2021

This entry was posted in Rifat SERDAROĞLU yazıları. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *