Düdüklü tencere

Düdüklü tencere

Yılmaz Özdil


Türkiye “düdüklü tencere” gibi yönetiliyor…

Ortam çok kızıştığında basınç arttığında, aman patlamasın diye subap açılıyor, düüüttt diye öterek, ahalinin gazı alınıyor. Aslında tencere için için kaynamaya devam ediyor ama, artık basınç oluşturamıyor, ortam rahatlıyor, düdük susuyor!

Kaçak mülteci istilası mesela…

Bazen ortam ısınıyor, ahali kaynamaya başladığında peşpeşe düdük sesleri duyuluyor, kaçak mülteci varlığında herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen, tenceredeki basınç azalıyor, ahali rahatlıyor.

Bakın, kısa süre öncesine kadar “Suriyelilerin Türkiye’de ev satın alabilmesi hukuken mümkün mü” falan diye tartışılıyordu. Suriyeliler bırak ev almayı, emlakçı oldu, kimse konuşmuyor.

İstanbul’da Suriyeli emlakçılar var, alenen ofisleri var, ama kayıtları kuyutları yok, kaçak emlakçılık yapıyorlar. Ankara’da var, İzmir’de var, Hatay’da var, Adana’da var. Mersin emlakçılar odası başkanı haykırırcasına açıkladı, Mersin’de 400’den fazla Suriyeli emlakçı var.

Tıpkı bizim gibi “hemşehricilik” yapıyorlar, kaçak Suriyeliler, kendileri gibi kaçak emlakçıları tercih ediyor. İkinci el eşya sektörüne de girdiler, eşyalı ev bile kiralıyorlar.

Memleket dingonun ahırına döndüğü için, sadece Suriyeli değil, Iraklı, İranlı, Libyalı emlakçılar da var. Hatta geçenlerde İstanbul’da, Libyalı emlakçının biri, kaçak Afgan mülteci tarafından öldürüldü iyi mi…

Meğer, Libyalı emlakçının eşiyle, katil Afganlının arasında yasak aşk varmış, memleket bu hale gelmiş vaziyette, kaçak gelip kaçak iş kurmakla kalmamışlar, kaçak ilişki bile kurmuşlar.

Somalili emlakçılar var.
Senegalli emlakçılar var.
Hem İstanbul’da var, hem Ankara’da var.
Afrikalı kaçak mülteciler barınmak ve iş bulmak için onlara gidiyor.

(Vergi ve mali mevzuatta Türkiye’nin en yetkin uzmanlarından olan Sözcü yazarı Nedim Türkmen’in köşesinde, bana göre bangır bangır manşet yapılması gereken bilgiler vardı, tane tane okuduk…)

250 bin dolarlık ev satın alana Türk vatandaşlığı veriliyor.
Üç yıl satması yasak.
Üç yıl sonra satabiliyor.
Ama vatandaşlığı cebinde kalıyor.
Böylece, hem parasını geri alıyor, hem bedavadan vatandaş oluyor!
2018 yılına kadar vatandaşlık almak dört kat pahalıydı.
1 milyon dolar değerinde ev satın alanlara vatandaşlık veriliyordu.
250 bin dolara indirildi.
Türkiye’de her şeyin fiyatı yükseliyor, Türk vatandaşlığı ucuzluyor!
Üstelik, 250 bin doları bastıran, ailesiyle birlikte vatandaş oluyor.

Sayın devletimiz aile indirimi yapıyor, 250 bin dolarlık ev satın alan yabancının, kendisine, eşine, 18 yaşını doldurmamış üç çocuğuna vatandaşlık veriyor, kişi başı 50 bin dolara geliyor. Üç yıl sonra evi satıyorlar. Hem parayı geri alıp ceplerine koyuyorlar, hem de beşi birden bedavadan vatandaş kalıyor!

İlla tek parçada 250 bin dolarlık ev alman gerekmiyor, beş tane 50 bin dolarlık ev aldığında da oluyor, toplam 250’yi tuttur, tamam… Bu yüzden beş tane 50 bin dolarlık ev satın alıp, birinde oturup, dördünü kiraya veren Suriyeliler bile var. Böylece, üç yıl sonra evleri sattığında, cebinde hem bedavadan vatandaşlığı kalıyor, hem de üç yıllık kira geliri almış oluyor!

Sadece ev değil, dükkan da alıyorlar. İstanbul’da Ankara’da Hatay’da Gaziantep’te Mersin’de Kilis’te “Suriye çarşıları” var. Dükkanlar alıyorlar, dükkanlar karşılığında vatandaşlık alıyorlar, dükkanları Suriyeli emlakçılardan kiraya veriyorlar, Suriyeli mal sahiplerinin Suriyeli kiracıları oluyor. Böylece… Hem Türk vatandaşı oluyorlar, hem Türk vatandaşlarını çarşıdan tasfiye ediyorlar.

Kanunen, yabancıya gayrimenkul satışında sınır var.
Güya, şehirlerimizin en fazla binde 5’i kadar satılabiliyor.
Peki şu an böyle mi?
Bilmiyoruz.
Çünkü 2015’ten beri resmi olarak açıklanmıyor, gizleniyor.

Yabancıya toplam satış binde 5 sınırını geçmediyse niye gizleniyor?
Veya şöyle soralım, Türkiye’nin sınırlarını kevgire çevirenler, gayrimenkul sınırını koruyabilir mi?

Dedim ya maalesef, düdüklü tencere gibi yönetiliyor Türkiye.
Arada gazını al, devam.


https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/duduklu-tencere-6651594/

This entry was posted in Yılmaz Özdil. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *