AKIL FİKİR YAZILARI * Felsefe ve din / Felsefe, ahlak ve erdem

Felsefe ve din

Örsan K. Öymen / 12 Ekim 2020 Pazartesi

Son yıllarda, siyasi yelpazenin hem sağ hem de sol kanadında, bazı yazarların, felsefe ile dini bağdaştırmak için özel bir çaba göstermeleri dikkat çekicidir. Bu yaklaşım, karanlık ortaçağ zihniyetine hizmet ettiği gibi, felsefenin özüyle ve tarihselci bakış açısıyla çelişmektedir.
Felsefe terimi, antik Yunancada bilgelik sevgisi anlamına gelen “philo-sophia” teriminden türetilmiştir. Ancak kuşkucular hariç, antik Yunan filozofları bilgelik (“sophia”) kavramını, bilgi (“episteme”), gerçeklik (“aletheia”) ve akıl yürütme (“logos”) kavramlarıyla birlikte ele almışlardır. Başka bir deyişle filozof, akıl yürüterek gerçeğin bilgisini elde etmek için mücadele eden kişidir.
Hatta kuşkucu filozoflar bile, kuşkularını akıl yürüterek gerekçelendirmişlerdir. Çünkü akla dayalı temellendirme, felsefenin özünde olan bir şeydir. Felsefe bu anlamda, kavramsal ve kuramsal bir etkinliktir. Felsefe, söylenceden akıl yürütmeye, “mitos”tan “logos”a geçme sürecidir. Antik Yunan’dan sonra da felsefe, günümüze kadar bu doğrultuda gelişmiştir.
Din de felsefe gibi, evreni, doğayı, insanı, toplumu, ahlakı açıklamak için bir girişimde bulunur. Ancak birçok dinin temelinde tanrılara, Tanrı’ya, vahye ve imana yönelik inançlar yatar. Felsefede gerekçelendirmenin temeli, tanrılar, Tanrı, vahiy ve iman değildir. Felsefe, kavramlarla ve kuramlarla gerçekliğin bilgisine ulaşmayı amaçlar.
Ayrıca dinin felsefe gibi, diyalektik ve çoğulcu bir yapısı da yoktur. Felsefede farklı görüşler, hatta birbiriyle çelişen tezler ele alınabilir. Oysa dinde, dinin çizdiği sınırların dışına çıkılamaz. Din, içerdiği iddiaları tartışma konusu haline getirmez. Din sorgulayıcı değildir, dogmatiktir.
Bununla birlikte din cemaatçi bir anlayışa sahiptir. Birçok dinin bir öncü lideri vardır ve o dinin üyesi olan insanlar, o lidere itaat ederler, onun söylediklerine iman ederler. Museviler Musa’nın, Hıristiyanlar İsa’nın, Müslümanlar Muhammed’in, Budistler Budha’nın, Konfüçyüsçüler Konfüçyüs’ün sözlerinin dışına çıkamazlar, onları tartışma konusu haline getiremezler. Bunu yaptıkları anda o dinin dışına çıkmış olurlar. Felsefe ise bir mücadele meydanıdır; bir filozofun ortaya attığı tez bir başka filozof tarafından eleştirilebilir, çürütülebilir ve ortaya atılan herhangi bir iddia sorgulanabilir.
Buna rağmen tarihte, dinsiz filozoflar gibi, dindar filozoflar da var olmuştur. Ancak bu durum tarihsel siyasal koşullardan ve teokratik yapılardan bağımsız olarak yorumlanamaz. İster antikçağdaki çoktanrıcı bağlamda olsun, ister ortaçağdan itibaren yaygınlaşan tektanrıcı bağlamda olsun, döneminde egemen olan dinlerin sorgulanması, yakın bir geçmişe kadar, ölüm, hapis, sürgün ile cezalandırılmaktaydı. Bu nedenle birçok filozof yüzyıllar boyunca, felsefe ve dini sentezlemek veya din konularında diplomatik ifadeler kullanmak durumunda kalmıştır.
Felsefe alanında dine ve dindeki Tanrı kavramına yönelik ilk eleştiriler 17. yüzyılda Spinoza ve 18. yüzyılda Hume, Diderot, D’Holbach gibi filozoflarla başlamış, 19. ve 20. yüzyılda Feuerbach, Marx, Nietzsche, Carnap, Sartre, Russell, Dennett gibi filozoflarla devam etmiştir. Bu filozoflar da birçok dindar filozof gibi önemli, yani büyük filozoflardır.
1776 Amerikan Devrimi ve 1789 Fransız Devrimi sonrasında, laiklik ilkesinin belli başlı coğrafyalarda geçerli kılınmasıyla ve bir özgürlük ortamının oluşmasıyla birlikte, ateist, agnostik ve deist kuramlar yaygınlaşmaya başlamıştır.
Öte yanda antik Yunan felsefesinde, Tevrat, İncil, Kuran’da tanımlandığı biçimde bir Tanrı kavramı yoktu. Dolayısıyla antik Yunan dönemi için “Tanrı” değil, “tanrılar” terimi kullanılabilir. Kaldı ki bu dönemde birçok filozof çoktanrıcı dine de inanmamaktaydı veya “tanrılar” terimine dinden farklı bir anlam yüklemekteydi.
Özetle, dinci siyasi baskılar azaldıkça, dinsiz filozofların sayısı artar, felsefe kendi özüne yabancılaşmaktan ve şizofreni benzeri durumların içine düşmekten kurtulur. Bunu da ancak devrimci filozoflar anlar.


Felsefe, ahlak ve erdem

30 Kasım 2020 Pazartesi
Laiklik ilkesinin geçerli olduğu bir ülkede, yani teokrasinin yıkıldığı bir ülkede, dinin, devlet, siyaset, hukuk ve eğitim alanları üzerinde egemenlik kurması ve bu alanlara müdahale etmesi önlenir, dine bir sınır çekilir, bu koşulla, dindar olmayı seçen vatandaşların dini inanç ve ibadet özgürlüğü ve dinsiz olmayı seçen vatandaşların düşünceleri ve yaşam biçimleri güvence altına alınır. Laiklik ilkesinin olduğu yerde devletin dini olmaz, vatandaşın kendi özgür iradesine göre dini olur veya dini olmaz.
Ancak vatandaşın özgür iradesiyle dindarlığı veya dinsizliği seçebilmesi için, iki seçenek hakkında da bilgi sahibi olması gerekir. Din dersinin on yıl, felsefe dersinin iki yıl zorunlu olduğu ve ahlak dersinin din dersiyle birlikte okutulduğu, “dinsiz insan ahlaksız olur” yalanının dayatıldığı bir ülkede, laiklik kâğıt üzerinde kalır.
Felsefenin bir alt dalı olan Etik (Ahlak Felsefesi), İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerinin dışında bir ahlak ve erdem anlayışının da geliştirilebileceğini gösteren en önemli alandır. Hıristiyanlık ve İslam dinlerinden yüzlerce yıl önce yaşayan ve Musevilik dininin de etkisi dışında kalan antik Yunan filozofları Platon ve Aristoteles, buna dair en önemli örnekler arasında yer alır.
Bu filozoflar yaşamın amacının (“telos”), gelişerek iyi bir ruhu taşımak (“eudaimonia”) olduğunu düşünmüşlerdir. Onlara göre iyi bir ruhu taşımak da erdemli olmakla olanaklıdır. Belli başlı erdemler arasında da adalet, cesaret, dostluk ve ölçülülük gibi erdemleri saymışlardır. Platon bu erdemlerin özünün salt akıl yoluyla, Aristoteles ise hem akıl hem de deneyim yoluyla kavranabileceğini savunmuştur.
18. yüzyılda yaşamış olan İskoçyalı filozof David Hume, ahlakın ve erdemin dinin tekelinde olmadığını, ahlakın ve belli başlı erdemlerin temelinde duyguların olduğunu, duygudaşlık olarak nitelendirdiği bir duygu kesişmesiyle, vicdan, cömertlik, yardımseverlik, adalet temelli ortak bir ahlakın ve erdemin geliştirilebileceğini, bu potansiyelin ortaya çıkmasında, eğitimin ve çevre etkisinin çok önemli bir rol oynadığını savunmuştur.
Yine 18. yüzyılda yaşayan Alman filozof Immanuel Kant, eylemlerimizin doğuracağı sonuçlara bakmaksızın, onların mutluluk, haz, yarar sağlayacağını dikkate almaksızın, evrensel bir ilkeye göre eylemde bulunan kişinin, ahlaklı ve erdemli olabileceğini ve akıl sahibi olan insanların bunu kavradıklarını savunmuştur.
Ahlak ve erdem ile din arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Dindar olsunlar veya olmasınlar, felsefe tarihinde, bir ahlak ve erdem anlayışı geliştiren birçok filozof vardır. Ahlaklı ve erdemli olmak için din zorunlu değildir. Bunu da bize en iyi öğreten alan, felsefedir.
İnsanlığın ve uygarlığın gelişmesi, Tanrı düşüncesini kurgulamasıyla değil, ahlaklı ve erdemli olmasıyla olanaklıdır. Birinci ve öncelikli koşul, ahlaklı ve erdemli olmaktır, iyi bir insan olmaktır. Bu sağlandıktan sonra, insanlığın ve uygarlığın daha fazla gelişmesi için yapılması gereken de felsefede, bilimde, sanatta ve siyasette ilerleme sağlamaktır. Teokratik yapılanmalarda, din fetişizminin yaşandığı ortamlarda, felsefe, bilim, sanat ve siyaset gelişmez, dinin hizmetine girer.
İnsan, Tanrı kurgusuna yaklaştıkça, insan olmaktan uzaklaşır, insana, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. 19. yüzyıl Alman filozofu Friedrich Nietzsche’nin söylediği gibi, yaşamı ve dünyevi olanı, öte dünyacılıkla, dinle, imanla ve Tanrı kurgusuyla değillemek, hiççiliktir, bir çöküşün ve yozlaşmanın göstergesidir. Tüm acılarıyla ve hazlarıyla, mutluluklarıyla ve mutsuzluklarıyla, yaşamı olumlamak ve kucaklamak, sürü zihniyetinin bir parçası olmaktansa, kendi değerlerini kendisi yaratan özgür bir ruh olmak, insanın gelişmesinin yolunu açar.
Felsefe özgürleştirir, din köleleştirir. Felsefe de uygarlık da din sayesinde değil, dine rağmen bir gelişme sağlamıştır.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orsan-k-oymen/felsefe-ve-din-1772859
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orsan-k-oymen/felsefe-ahlak-ve-erdem-1794906
This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, DİN-İNANÇ, FELSEFE ve GÜZEL DEYİŞLER, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *