EMPERYALİZM – KAPİTALİZM * EMPERYALİZM KISKACINDA TÜRKİYE VE TÜRK TARIMI

Veteriner Hekim Adnan SERPEN’in Tarım Gündem Dergisinin Eylül-Ekim 2019,Yıl: 9,Sayı:52 ve Kasım-Aralık 2019, Yıl:9, 53 sayılı dergide yayımlanan makalesini aşağıda sunuyorum;

EMPERYALİZM KISKACINDA TÜRKİYE VE TÜRK TARIMI

Latince “ imperium ” sözcüğünden türetilen emperyalizm (1) Fransızca kökenli olup “ impérialisme ” sözcüğünden gelir. (1,2) Diktatörlük gücü, keyfi yönetim metotları, merkezi hükümet gibi anlamlara gelmekle birlikte emperyalizm, kapitalizmin en üst aşaması olarak da ifade edilmektedir. Temel ilkesi sömürüye ve rekabete dayalı olan bu sistem, aslında yüzyıllar boyunca sömürgecilik olarak kullanılmış ancak zamana bağlı olarak değişkenlik göstermiştir.

Emperyalizm nedir ? sorusunun cevabına baktığımızda karşımıza kısaca; bir devletin ya da ulusun, başka devletleri siyasi ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması tanımı çıkmaktadır.(1) Emperyalizm geniş tanımıyla, bir ülkenin, yer altı ve yer üstü kaynaklarının ve işgücünün sömürülmesidir. Emperyalizmin TDK’da ki sözlük karşılığı ise şu şekildedir;

Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılıktır. Sömürülen ülkeye sömürge ülke denilmektedir. (2)

Emperyalist devlet sömürdüğü ülkenin tüm kaynaklarını kendi ülkesi için kullanmaktadır. Başka bir deyişle bir ülkenin, gücünü kullanarak, başka bir ülkenin toprağını işgal etmesi ya da ekonomik, politik, kültürel alanda kendi değerlerini empoze etmesidir. Zayıf ülkenin ele geçirilmesinde emperyalist devletin maliyeti ise sömürülen ülke tarafından karşılanmaktadır.

Emperyalizm, devlet politikasıdır, genelde dış politikada kullanılmaktadır. Emperyalizm ile eş anlamlı olarak yayılmacılık, imparatorluk kavramları kullanılmaktadır. Emperyalizm’de araç olarak her zaman askeri güç kullanılmamaktadır.(2) Temel ilkesi sömürüye ve rekabete dayalı olan bu sistem, aslında yüzyıllar boyunca sömürgecilik olarak kullanılmış ancak zamana bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. (1)

Emperyalist devlet, sömürmek istediği ülkenin politikacılarını, ekonomisini, ve kültürel değerlerini hedef alabilir. (2) Bugün bu çok rahatlıkla yapılabilmektedir. Politikacıları, para ve kariyer vb. vaatleriyle kendi tarafına çekebilmekte böylece ekonomisini çökerterek savunmasız bırakabilmektedir. Diğer taraftan, kültürel olarak, kendi dilini ve ahlaki değerlerini TV kanalları, filmler, müzikler aracılığıyla kendi istediği doğrultuda yönlendirebilmekte ve yozlaştırabilmekte.

(2) Nitekim Japon Antropolog Bilim Adamı Kalyo Yasuo,“Batı kültürü altında ezilen Türk kültürü, savaşmadan yok edilmeye hızlı bir şekilde devam ediliyor. Bu yok edilişe ne yetkililerin ne de toplum olarak tepki gösterilmiyor “ şeklinde uyarıda bulunarak milli ve manevi değerlerden uzaklaşıldığı, yozlaşma ile ilgili herhangi bir çalışmanın yürütülmediği, konuyla ilgili yapılan eleştirileri yetkililerin ciddiye almadığı, bunun sonucunda toplumun kimlik kaybına uğradığı,bu kaybın devam ettiğini,bu nedenle Türk Kültüründe ciddi bir yozlaşma olduğunu belirterek biz Türklerin nesillerine sahip çıkmasını belirtmiştir.(3) Yine benzer şekilde kapitalizmin gelişmesiyle yalnızca ücretliler değil, halkın tümü kapitalizmin insan ilişkilerinde yarattığı olumsuzluklardan ve doğaya verdiği zararlardan etkileniyor. Bencillik, bireycilik, sahtekarlık, ikiyüzlülük ve bunların ürünü olan yalnızlık, yalnızca işçileri ve memurları değil, esnaf-sanatkarı da, köylüleri de etkiliyor.

Kapitalist işletmelerle rekabet edemeyen küçük üreticiler tasfiye edilirken, kendilerini kurtarabilmek amacıyla her yola başvuruyor.(4) Örneğin: Türkiye’de AB’ği ve A.B.D çiftçisi gibi sübvanse edilemeyen/edilmeyen küçük çiftçimiz ağır girdi maliyetleri nedeniyle çaresiz kalınca ya faaliyetini durduruyor üretim yapmıyor/yapamıyor ya da varını yoğunu harcayarak banka borçlarıyla boğuşarak/boğuşmak zorunda kalarak üretim yapmak zorunda kalıyor. Bu durum küçük esnaf ( ticaret erbabı ) içinde geçerli. Geçmişin dayanışmacı ve dürüst esnafının yerini kapitalizmin pisliklerine bulaşmış esnaf alıyor.

Ayrıca gösterişçi tüketim yaygınlaşıyor ve doğanın sunduğu kaynaklar müsrifçe tüketiliyor. Üretimin amacı, insanların ihtiyaçlarının karşılanması değil, işverenlerin kârının artırılması olunca, Anadolu’nun değerleri, sade ve tutumlu yaşam geleneği tahrip ediliyor. (4) Bugün Türkiye olarak bu olumsuzlukları fazlasıyla yaşamaktayız, tablo içler acısı.

20. yüzyılın başlarından itibaren hayatımıza giren emperyalizm, asırlardır var olan sömürgecilik kavramının gelişmiş halidir diyebiliriz. Fakat bu sömürgecilik ile emperyalizm aynı şeyler demek anlamına da gelmemektedir. Örneğin; sömürgecilikte
siyasal bağımlılık vardır. Daha açık ifade etmek gerekirse; sömürülen ülke diğerinin siyasal ve hukuksal olarak eklentisi haline gelmektedir. Fakat emperyalizmde, siyasal bağımlılık değil, ekonomik bağımlılık göze çarpmaktadır. Etkileyen devlet, etkilenen devletlerin kaynaklarından yararlanma hakkına sahip olup emperyalist ülkenin lehine kullanılan bir sistemdir.

Sömürgecilik ile emperyalizm aynı anlama gelmese de emperyalizm ile sömürgecilik kavramlarının eş anlamlı kullanılması ise her ikisinde de genelde aynı politikanın devam ettirilmesinden kaynaklanmaktadır. Daha doğrusu; yüzyıllar öncesinde başka uluslardan yararlanmanın adı “ sömürgecilik “ iken ve bu günümüze göre daha zorba yöntemlerle yapılırken, aynı sistemin yumuşatılarak geliştirilmesiyle daha sonra ortaya emperyalizm kavramı çıkmıştır.

Mesela; Mısır, Babil ve Pers imparatorluklarının eğilimleri ilk çağ emperyalizmi olarak adlandırılmaktadır.(1) Modern anlamda emperyalizm 15 ve 16. yüzyıllarda İspanyollar ve Portekizliler tarafından başlatıldı. İspanyolların yeni koloniler kurması, Orta ve Güney Amerika’nın yerlilerini sömürgeleştirmesi, Portekizlilerin de aynı şekilde Afrika kıyılarını hakimiyeti altına alması ile yayılmacı hareketler yapılmıştır.17 ve 18. yüzyıllarda ise başta İngiltere ve Fransa olmak üzere güçlü olan ülkeler güçsüzleri kolonileştirmeye başladı.(1)

Emperyalizmin kurucusu sayılabilecek, modern anlamda ilk sömürgecilik politikası güden İngiltere, İspanya,Fransa, Portekiz ve Hollanda devletleri 1800’lü yıllara kadar kendi aralarında mücadele ettiler.(2) Daha sonra dünya sahnesine Almanya, Rusya, Belçika, İtalya, Japonya ve Amerika gibi yeni güçler ortaya çıktı. 19. yüzyılın ikinci yarısı kapitalist devletler arasındaki rekabet ile geçti. (1,2) Kaynakların kıt olması sebebiyle ve rekabetin artması anlaşmazlıklara ve çatışmalara neden oldu.

1900’lü yılların başlarında Dünya üzerinde artık keşfedilecek bir yer kalmaması, devletler arasında rekabet daha da arttı. Bu zamana kadar sömürgeci devletler arasındaki bu mücadele sömürge topraklarında yapılmaktaydı. Fakat sırp asıllı bir gencin Avusturya –  Macaristan kralını öldürmesi, Dünya savaşı için kıvılcım oldu. Bunun sonucunda emperyalist ülkelerin savaşa dahil olmasıyla Sırbistan ve Avusturya – Macaristan arasındaki savaş dünya savaşına dönüştü. Bu savaşla birlikte çatışmalar sömürgeci devletlerin topraklarına da taşındı. Bu savaşın geride yatan sebebi, sömürgeciliğe yeni katılan devletlerin daha fazla pay almak istemesi ve daha eski emperyal devletlerin ise sömürgelerini korumak istemesiydi.

Daha sonra bu savaş sonucunda, ABD küresel bir aktör olarak uluslararası arenada yerini aldı. Dünya üzerinde tüm bu gelişmeler olurken Ülke işgalleriyle klasik emperyalizm yerini mandacılığa bıraktı. Neo emperyalizm şekillenmeye başladı. Almanya’nın tüm ekonomik kaynakları İngiltere ve Fransa’ya bırakıldı. Osmanlı hakimiyetindeki bölgeler, Rusya, İngiltere, İtalya, Fransa, Yunanistan arasında paylaştırıldı, Avusturya ve Macaristan parçalandı. Birinci Dünya savaşının ağır yükü, Almanya ve Osmanlı üzerine atıldı. Toprakları işgal devletleri tarafından işgal edilen Osmanlı yıkılmış, bu süreçte işgal devletlerine karşı mücadele eden anti emperyalistler tarafından Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.(2)

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya, İtalya ve Japonya emperyalist politikalarını sürdürdü. (1) Savaşın devletler arasında yarattığı adaletsizlik, özellikle Almanya’da, daha uç fikirlerin toplumda karşılık bulmasına ve 2. Dünya Savaşına neden oldu.(2)

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise emperyalist sistem farklı şekillerde devam ettirildi. ABD’nin Batı Avrupa, Rusya’nın da Doğu Avrupa’da egemen olmaları, bu ülkelerin emperyalist politika izlediklerinin en açık işaretleri arasında gösterilmektedir.
(1) II. Dünya savaşı sonrası A.B.D dünya üzerinde toprak işgal etmeden ekonomik hakimiyet kurarken Rusya, A.B.D ile anlaşmalı olarak toprak işgal ederek hakimiyet kurmuştur.

Bu mücadele bugün günümüz dünyasında bütün hızıyla farklı şekillerde ve boyutlarda devam etmektedir.Örneğin: Türkiye sınırına komşu olan komşumuz Suriye’de olanlara bakmak yeterli. Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalizm gelişti ve bu gelişme ile birlikte Türkiye emperyalizmin denetimi altına girdi. Ancak insanların yaşam standartları da yükseldi. Sömürü arttı, ancak çarıktan kara lastiğe, mangaldan tüpgaza geçildi. Antibiyotikler sayesinde birçok hastalık tedavi edildi. Yollar yapıldı. Yeni araziler tarıma açıldı ve üretim arttı. Fabrikalar kuruldu, insanlara iş olanağı yaratıldı,bu örnekler artırılabilir. Bu süreçte insanları kapitalizme ve emperyalizme karşı çıkmaya ikna etmeye çalışanlar, kitlelerden destek alamadığı gibi, onların tepkisiyle karşılaştı.Bunda “Soğuk Savaş”ın “Anti-Komünizm Silahı” etkili oldu.(4)

Örneğin: 1980 öncesi Türkiye’sine baktığımızda emperyalizme karşı çıkanlar komünistlik ile suçlanıyordu, hatta komünistler Moskova’ya diye sloganlar atılıyordu. Bugüne baktığımızda yaşanan onca kötü ekonomik şartlara rağmen pek değişen bir şey yok. Oysa kapitalizmin gelişmesiyle yalnızca ücretliler değil, halkın tümü kapitalizmin insan ilişkilerinde yarattığı olumsuzluklardan ve doğaya verdiği zararlardan etkileniyor.(4)

Dünyada ki ve ülkemizdeki gelir dağılımında ki eşitsizlikler bunda önemli rol oynamaktadır.  Aslına bakarsanız kapitalizmin en üst aşaması olarak görülen emperyalizm, bugün pek çok ülkede görülen bir politika ! Ama emperyalist ülkeler denildiğinde akla ilk gelenler, ABD ve İngiltere oluyor. Ayrıca Çin, Kuzey Kore ve Rusya da söz konusu ülkeler arasında gösteriliyor. Yani bugünün süper güçleri olan ülkeler, diğerleri üzerinde farklı şekillerde egemenlik kurarak yayılmacılık yapıyorlar. Örneğin; Amerika Irak’ı işgal ettikten sonra merkezi ABD’de bulunan küresel şirketler Irak’taki petrolü çok ucuza alarak ülkelerine götürmüşlerdir. Rusya’nın 2014 yılında sınırlarını ve gücünü arttırmak için Kırım’ı işgal etmesi, Amerika’nın Irak’la birlikte Afganistan’ı işgali, Çin’in Afrika üzerindeki hakimiyeti derken bugün emperyalist ülkelerin ne gibi politikalar izlediklerini çok net bir şekilde görüyoruz.(1)

Peki Türkiye dünyada yaşanan bu emperyal oyuna karşı bir politika üretebiliyor mu ? hayır sadece kandile yönelik ve A.B.D’nin bazı terör unsurlarını kullanarak Suriye’nin enerji, su ve tarım alanlarının bulunduğu çok geniş bir alanı işgal etmesi sonucunda kandilde bulunan terör unsurlarının bu alanlara yerleşmesiyle ayrılıkçı terör örgütü ile mücadele yapmakla yetinmektedir. Diğer bir deyişle havanda su dövmektedir. Çünkü sıcak para tuzağına düşürülerek Türkiye’ye gelen sıcak paranın üretime yatırım yapılacağı yerde inşaat sektöründe kullanılarak inşaat sektöründen rant sağlayan çevrelere destek verilmesi, mer’a, yaylak, otlak ve tarlaların inşaata açılarak tarımsal alanların aşama aşama yok edilmesi, tarımsal üretimden hızla uzaklaşılması, dünyanın en güzel coğrafyasında en güzel iklim ve topraklara sahip olunmasına rağmen üretmek yerine ihtiyacı olan tarım ürünlerini ithal etmesi, ithalata dayalı bir büyümeyi benimsemesi cumhuriyet tarihinde görülmedik şekilde dışarıya borçlanılmasına neden olmuş adeta emperyalizmin ekmeğine yağ sürmüştür.

Oysa Türkiye A.B.D’nin kandilde bulunan TERÖR ÖRGÜTÜ’nü Türkiye’ye karşı kullanmasına ve A.B.D’nin Suriye’nin doğusunu TERÖR ÖRGÜTÜ UNSURLARINI kullanarak işgal etmesini engellemeye yönelik Atatürk’ün Türkiye’nin işgalden kurtarılmasına yönelik gerçekleştirdiği ANTİ-EMPERYALİST mücadeleye benzer ANTİ – EMPERYALİST bir mücadele gerçekleştirebilirdi ! fakat böyle bir stratejisi olmadı. Hatta Suriye’ye demokrasi getirme aldatmacasıyla ”ABD’nin petrol ve petrol yollarını kontrol altına alarak başka ülkelerin kullanmasını önlemek” (5) amacıyla Beşar Esad’ın görevden uzaklaştırılması amacıyla başlangıçta BOP ( Büyük Ortadoğu Projesi ) çerçevesinde A.B.D ile ortak hareket etti fakat tehlikenin büyüklüğünü ve Türkiye’ye vereceği zararı görünce A.B.D’nin BOP işbirliğinden uzaklaşmış yanına kuzey komşumuz olan Rusya’yı almıştır. Yine sıcak para inşaat sektörü yerine dışarı en az bağımlı olacak şekilde tarımda ve diğer alanlarda üretimi arttırmak için kullanılmış olsaydı bugün çok ağır bir şekilde yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıları yaşamayacaktık, en azından hafif bir sarsıntı ile atlatacaktık.

Adnan Serpen İzmir Veteriner Hekimleri Odası Veteriner Halk Sağlığı Çalışma Grubu Sekreterya Görevlisi

MAKALENİN DEVAMI; https://drive.google.com/file/d/1hcHFpy7Nhc5OTSXwcvWiLJkAz4wrKN7Z/view

 

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, TARIM - EKOLOJİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *