8 Mart * KADIN OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI VE BİR KADIN GİTTİĞİNDE ÖKSÜZ KALAN ; Özenle saklanmış çekmecenin dibinde artık kimsesizdir eski tarak ….

Naci Kaptan / 07 Mart 2019

KADIN OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

Gel gör ki “Bu ülkede Kız mıdır kadın mıdır bilmem,”
diye konuşma yapan bir başbakan vardı .

Neden bir insanın kızlığı kadınlığı hakkında konuşulurdu ki ?

Bir başkaları ise ;

“Kadınsa iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak”

TRT’de canlı yayınlanan iftar saati programında sözde bir avukat “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir” diyorlardı !!!

Bu ülkede kadın olmak hayatınızın her alanında var olabilmek için mücadele etmek zorunda kalmaktır. Yaşamınız , giyiminiz , oturup kalkmanız , gülmeniz sizin değildir .Hep bir erkek vardır nasıl olmanız gerektiğini söyleyen .Hayatınızın her anında ”Ben de varım!” diye haykırmak isterseniz ama O birileri sesinizi hep kısarlar.Öteki olmaya zorlanırsınız. Kısacası zordur bu ülkede kadın olmak.

”Nefes alıyorsak umut var demektir,” derler ya, bu ülkede kadınsan ve tüm kötülüklere rağmen hala nefes alabiliyorsan umut değil de şansın var demektir.

Kadınlar heryerde tacize uğruyorlar , sosyal yaşamdan öteleniyorlar , siyasi alanlardan dışlanıyorlar ve öldürülüyorlar .Açıklanan Kadın cinayetleri raporu şöyle diyordu ;

Öldürülen kadın sayısı AKP döneminde 4 katına çıktı

1 Ocak 2016 ile 31 Ağustos 2018 tarihleri arasında kadınları hedef alan saldırılara ilişkin kapsamlı bir rapor açıklandı. Buna göre, bu tarihler arasında katledilen kadın sayısı en az 1021, şiddet gören kadın sayısı en az 870 ve tecavüze uğrayan kadın sayısı en az 342 olarak açıklandı. Raporda, ‘2003 ile 2017 yılları arasındaki veriler baz alındığında kadın cinayetlerinde 14 yıldaki artış, yaklaşık % 392 olmuştur’ denildi.

Gazeteci Melis Alpman bir kadının yaşadıklarını bir kadın olarak şöyle yazıyordu

TÜRKİYE’de kadın olmak ne mi demek?

Daha küçük bir kız çocuğu iken kamusal alanda güvende olmadığını öğrenmek demek.

Parkta, bahçede, sokakta, meydanda, sahilde, otobüste, akla gelen her yerde her an sözlü veya fiziksel tacize uğrama ihtimalinin bilincinde olmak demek.

Kimse öğretmez, yaşayarak, bizzat deneyimleyerek öğrenir bu ülkede her kadın bunu. Ve kendince önlemler, hatta savunma yöntemleri geliştirir. Kimse göstermez; hayat öğretir.

Türkiye’de kadın olmak, sokağa adımını attığın andan itibaren tedirgin olmak demek.

Binecek otobüs seçmek demek. Ne tıka basa dolu olmalı ne de çok boş; ki taciz riski azalsın.

Türkiye’de kadın olmak, otobüse biner binmez radar gibi etrafı tarayıp kendine güvenli bir köşe seçmek demek.

Tramvayda, bir erkeğin yanındaki veya karşısındaki boş koltuktan hangisine oturacağınıza –taciz riskini düşünerek- karar vermek demek.

Metroda oturan bir erkeğin karşısında ayakta durmamak demek. Bir erkekle aynı yönde dikilmemek demek. Rahatsızlık veren bakışları fark etmemek için telefona gömülüp etrafla ilgilenmemeye çalışmak demek. Her durakta bir boşluk yakalayıp kendini oraya atmak demek.

Türkiye’de kadın olmak bazen de hep kavga etmek demek.

“Ne bakıyorsun? Ne yapıyorsun?” diye bağırıp çağırmak demek.

Türkiye’de kadın olmak, kendini savunmak için aikido, wing chun, krav maga ve kick boks yapmayı öğrenmek demek.

Türkiye’de kadın olmak, kıyafetini hep savunmak zorunda kalmak demek.

Türkiye’de kadın olmak “Mutlaka bir yerini açmıştır, mutlaka göz süzmüştür, mutlaka kırıtmıştır, mutlaka kuyruk sallamıştır, mutlaka aranmıştır” zihniyetiyle yılmadan mücadele etmek demek.

Türkiye’de kadın olmak, cinsiyetinden ötürü her adımda hesap vermeye mecbur bırakılmak demek.

Türkiye’de kadın olmak, kadınlığın ‘şeytani’ bir yanı olduğunu ve kadınların zapturapt altına alınması gerektiğini ima edenlere sabahtan akşama küfretmek demek.

Türkiye’de kadın olmak, cinsiyet kaynaklı adaletsizliklere bakıp sinir hastası olmak demek.

Hangisini anlatayım?

12 yaşında uğradığım sözlü tacizi ve utandığım için aileme bile anlatamadığımı, günlerce kendi kendime ağladığımı mı?

Kendimi bildim bileli, geceleri sokakta tek başıma yürürken 20 metrede bir arkama dönüp baktığımı mı?

Sokakta yediğim lafları mı?

O lafları nasıl sahiplerinin ağzına tıkmaya çalıştığımı, beni takip edenleri dönüp yerden kaptığım taşlarla kovalamamı mı?

Sokakta açıp cinsel organını gösteren veya orta yerde mastürbasyon yapan pislikleri mi?

Türkiye’de kız çocuğu olmak, travmalarla büyümek demek.

Türkiye’de kadın olmak, sokağa çıktığın andan itibaren tacizle boğuşmak demek. Hadi sokakta kaçacak veya kovalayacak yer var.

Ama toplu taşıma araçlarında yok.

Biri sizi taciz ettiğinde, araçtaki diğerlerinin size destek çıkacağının garantisi yok.

Şikâyet edecek olsanız, neredeyse eminsiniz ki cezasızlıkla sonuçlanacak.

Otobüste kadın tekmeleyen adamı, kadının boynunda sigara söndüren herifi serbest bırakmadı mı bu sistem?

Bu ülkede kadınların hepsi biliyor ki, yalnızlar. Ne emniyet ne yargı ne de toplum kadınların yanında.

Kadınların yanında olan sadece diğer kadınlar.

Kadın kadınlar bu savaşta.

Evet toplumsal dönüşüm vakit alır ama biliyoruz ki, devlet kafaya koysa bu sorunu çözer.

Ama yıllardır bu konuda değil ilerleme göstermek, iyiden iyiye dibe batmış vaziyetteyiz; kadına şiddette sicili kapkara olan Hindistan ile beraber anılıyoruz.

Bu böyle gitmez.

Hürriyet Pazar, toplu taşıma araçlarında her gün kız çocukların ve kadınların maruz kaldığı cinsel taciz olaylarına karşı ‘Tacize Yer Yok Kampanyası’nı başlattı.

Bu ülkeyi, şehirleri yönetenler eğer kadına şiddet sorununu çözme konusunda samimilerse bu kampanyaya destek versinler.

Özellikle de imkânları geniş olan belediyeler seferberlik başlatsın, kentleri ‘Tacize yer yok’ pankartlarıyla donatsın, şoförleri eğitsin, taşıt ve sefer sayısını artırsın, halkı bilinçlendirsin, güvenli bir yolculuk sunsunlar.

Ama zinhar kadınları kamusal alandan iyice dışlayacak pembe ulaşım gibi yöntemlerden de uzak dursunlar.

Ey belediyeler!

Var mısınız, yok musunuz? [1]

kadının dünyamıza kattığı güzellikler ve yaşamımızdaki yeri
öylesine büyüktür ki ; Değerli Bekir Coşkun bunu çok da güzel anlatmış …

Sevgili Bekir Coşkun’un Yazdıkları o kadar doğru ki , sanki her okuyuşumda , beni geçmişe götürüveriyor… 2016’nın güzünde , yaprak dökümünün Eylül 16’sında uçmaya varan sevgin eşim ki, hep bir kuş olmak istediğinden belki kuyruklu yıldızların peşinde bir kırlangıç , belki penceremdeki ak güvercin ve belki bahçemizdeki pembe , kokulu Isparta gülüne konan göğsü portakal renkli küçük  Robin kuşu … Bir kadın , sevdiğiniz , arkadaşınız , evin anası gittiğinde evde yanmakta olan en büyük kandil söner  ve zifiri karanlıkta kalırsınız .O güzel yürekli insan, evin asıl direği sevgin eşimin ardında bırakıp gittiklerini ne de güzel yazmış Bekir Coşkun . Bilirim ki aynı duyguyu yaşayan bir çok insan vardır .

“Kadınlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde ’yetim-öksüz’ kalan çok olur.
mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler,
özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler…
çekmecenin dibinde artık kimsesizdir eski tarak.
sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
sık sık boynunu büker ’sarıkız’.
teki kalmış o eski bardağın anlamını bilen olmaz,
değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
balkon artık sessizdir.
koridor kimsesiz.
bir kadın gittiğinde…
bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi,
bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci…
bir anne gider…
bir dost…
bir arkadaş…
bir sevgili…
ne çok kişi yok olur aslında, bir kadın gittiğinde.” [2]

[1] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/melis-alphan/turkiyede-kadin-olmak-40463700
[2] http://www.hurriyet.com.tr/kadinlar-gittiginde-4782789

Naci Kaptan 07 Mart 2019

This entry was posted in Gundem, HAYATIN İÇİNDEN, KADIN HAKLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *