ESKİ TÜRK TOPLUMLARINDA KADININ ROLÜ * Geçmişin içinden Türk töreleri

8 Mart tüm kadınların “EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ” kutlu olsun

Eski Türk toplumlarında en önemli sosyal birlik olan ailenin temeli görevini gören kadın, Türk destanlarında ve Türk felsefesinde çok üstün bir mertebededir. Öyle ki, kadını bu denli yüce bir varlık haline getiren bu geleneklere ve kültüre hayran olmamak mümkün değil. Eski Türk toplumlarında kadının rolü; 

‘Han ile Hatun’
Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Daha da önemlisi Türk milletinin tek bereket kaynağıdır. Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı hanların, hakanların, cengâverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir.
Türk destanlarında kadın, ilahi bir varlık konumundadır.
Bu nedenle erişilip dokunulması, koklanması, kısaca beş duyuyla algılanmasının imkanı yoktur. Yaratılış Destanı’nda, Allah’ın insanları ve dünyayı yaratması için fikir ve ilham kaynağı ‘Ak Ana’ adında bir kadındır. Oğuz Kağan’ın ilk karısı, karanlığı yararak gökten inen mavi bir ışıktan, ikinci karısı ise kutsal bir ağaçtan doğmuş insanüstü varlıklardır.
Yakutlarda ‘Ak Oğlan’ ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir. İlk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan kitabesinde Kağan: “Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerim…” hitabıyla söze başlar.En eski Türk inancına göre, ‘Han ile Hatun’ gök ile yerin evlatlarıdır.
Kadın burada göğün yedinci katında bulundur. Kadının, böylesine bir kutsal görüldüğü bir törede dövülüp hor görülmesinin imkânı yoktur. Türk kültürü ve destanlarında böyle bir duruma rastlanmaz. Türk destanlarında kadın erkeğin daima yanındadır. Onun güç ve ilham kaynağıdır.
‘İyi kılıç kullanan, iyi savaşan’
Dede Korkut hikayelerinden olan ‘Deli Dumrul’da, Dumrul canının yerine can bulma çabasına girince istediğini kadınından bulur, kadını ona hiç çekinmeden canını vereceğini söyler.
Yine Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, iyi savaşan kadınlarla evlenmek isterler.Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek hikayesinde yer alan ‘Banu Çiçek’ de bunun en iyi örneğidir.
Tüm Türk destanlarında sarsılmaz bir saygı, sevgi ve sadakat vardır.
Gerdeğe girdiği gün murad alıp vermeden yalnız kalan kadın, kocası ölünceye kadar onu bekleyeceğine ve yanına erkek sineğin bile yanaşamayacağına dair ant içerdi.
Kadınların savaşta düşmanın eline geçmesi büyük bir zillet sayılırdı. Oğuz Kağan Destanı’nda ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü veya gözlerine mil çekildiği ifade edilir.
‘Kadınsız bir iş görülmezdi’
İslamiyet öncesi Türk toplumlarında kadınsız bir iş görülmezdi. Kadın erkeğin tamamlayıcısı ve sürekli erkeğin yanındaydı.Hakanın buyrukları yalnız ‘Hakan buyuruyor ki’ ifadesiyle başladığında geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi.
Sözgelimi büyük Hun İmparatorluğu adına Çin’le yapılan ilk barış antlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır.Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatır ve bu kızların isimlerini şöyle sıralar: “Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım.”
Türk kadını, diğer toplumlarda olduğu gibi baskı altında tutulmuyor, aşağılanmıyordu.Söz konusu dönemde, Türk kızları ve kadınları, toplumun şerefli bir ferdi olarak itibar görmüştür. Türk kadınının böyle ihtişam içinde ve saygı görerek yaşaması Türk karakter ve kültürünün yüksek değerini ifade ediyor.
This entry was posted in Calisma Dunyasi - Is ve Emekciler, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM, KADIN HAKLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *