NOEL, NARDUGAN ve ORTA ASYA SİMGELERİ * Noel Baba, Ayaz Ata’dan, Noel ayini de eski 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gündönümü gününden , Nardugan Günü’nden alınmıştır.

Türklerde  “Ayaz Ata” diye nitelendirilen kişi bulunduğu toplumun en yaşlısıdır. Nardugan Bayramı’nda bu kişi ziyaret edilir. “Soğuk Tanrısı” olarak anlatılmıştır. Kış Babası olarak da bilinen Ayaz Ata, göğün altı deliğinden soğuk havayı üfleyerek kışı getirdiği de ifade ediliyor. (Ayaz Ata’nın Kırmızı Hali: Noel Baba) (Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Ömer Kul)

***

İlhan Dülger

NOEL, NARDUGAN ve ORTA ASYA SİMGELERİ

“Noel Baba,” “Noel Ağacı,” “Noel Gecesi,” “Noel Âyini / Noel Yortusu” (“Bayram” denmiyor) gibi kavram ve uygulamalar – 18. yüzyıldan itibaren – bir yandan Protestan toplulukların âdetler etrafında bütünleşmesini sağlarken, bir yandan da dinin (Protestanlığın) siyasasallaştırılması, küreselleştirilmesi gibi maksatlar için kullanılmıştır. Bunların Protestan topluluklar içinde çocuk ve gençliğin erken yaşlarda belli şekilde şartlandırılarak Protestanlığın sevdirilmesi, ülke dışında müstemlekelerde ise misyonerlerin kültür emperyalizmi ve din değiştirtme için kullanılmış göz-alıcı “simge araçlar” olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir.

Noel Baba, Ayaz Ata’dan, Noel ayini de eski 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gündönümü gününden – Nardugan Günü’nden – alınmıştır. Eski Türlerin Nardugan bayramı; dinî anlamından ziyade topluluğun âlemler ve doğayla bağını ve uyumunu kutlama amaçlıdır. Bugün, siyasallaşan Noel Baba ve Noel ağacı karşısında, bu ad ve âdetler değerli bilim insanımız Muazzez İlmiye Çığ tarafından yeniden Türkiye’nin dikkatine getirildi.

Marallı / Ren geyikli Ayaz Ata ve Ağaç Süsleme Avrupa’da ne zaman görünmüştür?

Batı Hunları tarafından Attila’nın akınlarıyla Avrupa’da ilk defa görülmesi
Batı’ya göç eden Fin boylarında unutulmayan adetler bulunması Kendilerine sömürge alanları aramak için İngilizlerin hâkimiyeti dışında kalan Orta Asya ve Sibirya’da keşfe çıkan Almanların bunlarla karşılaşmış olmaları.

Ayaz Ata mı? Noel Baba mı?

Ayaz Ata, Türk mitolojisinde, Gök Tanrı’nın her yıl göndereceği nasipleri insanlara iletmekle görevli olduğuna inanılan temsilî bir güçtür. Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliği gibidir, oradan havayı soğutan etki gelir. Bu güç ay ışığından yaratılmıştır. İsmi Ay kökünden türemiştir. Yakıcı soğuk ve ayışığı anlamları vardır. Soğumbaşı, Soğuk Hanı, Ak Ayas (mehtap, ayışığı) gibi adları vardır; zemheri, kara kış anlamlarına da gelir.

Ayaz Ata O Yıldaki Nasibinizi Getirir

Ayaz Ata bir efsane kişisidir. Ayaz Ata’nın, soğukta çıkan ve aç, fakir, kimsesizlere yardım eden bir evliya olduğuna inanılır. Türklerde gökle ilgili önemli hayvan simgeleri kartal, geyik ve attır. Ayaz Ata geyiklerin çektiği kızakla dolaştığı düşünülür. Türk simgeselciliğinde boynuz fikri önemlidir. Boynuz, en kuvvetli antendir. Bu dünyadaki haberler ve âlemlerden bilgiler alır. Geyik, boynuzlarının çok dallı budaklı olması, onun çok yönlerden bilgi aldığını gösterir. Koçboynuzu sarmal biçimindedir, âlemlerin dairevî döngülerinden bilgiyi gösterir. Boğa boynuzu algıların en güçlüsüdür; âlemlere açık hilal (ayça) biçimindedir; güneşin (hayatın) ay ile yansıttığı bilgiyi alır. Ayaz Ata’nın başlığındaki boğa boynuzunun iki ucu birleşmiş; 8 yönden gelen ışığı içine almış; âlemlerin bilgisinin birliğinde birleşildiğini gösteriyor. Türk inancının metafizik âlemlerle bağı temsil edilmiştir.

19. yüzyılda, Protestan misyonerler, İngilizlerin simgelerle siyaset yapma yöntemini Türkler üzerinde uygulamaya çalışmışlardır. St. Nicolas ne zaman dünya toplumuna duyurulmaya başlandı, buna bakmak yeter. Türk-İslâm âleminin yaygın bilgesi olan Nasreddin Hoca’nın karşısına misyonerler bir çarpıtma ile eski Sahil Anadolusu’dan St./Aziz Nicolas’ı dikerek, güya Türklerin Nasreddin hocasının eski Hıristiyanları taklit ettiklerini demeye getirmişlerdir. Üstelik St. Nicolas’a Noel Baba adını vererek güya Protestan Noel Baba âdetinin kökenini Hıristiyanlığın ilk döneminde Anadolu’da bulmuşlardır. Kökenin Türklerle ilintisi olduğu doğrudur da, Antalya’da değil, Orta Asya’dadır. Araştırınca, Antalya civarında yaşamış bir keşiş olan ve hayatı hakkında misyonerlerin uydurduğu hikâyelerden başka fazla bir şey bilinmeyen St. Nicolas’ın (misyonerlerin Noel Baba adını verdikleri kişi) bugün kendisine yüklenen edimlerle alâkası yoktur.

Noel Baba’da da zaten Antalya’nın sıcağını ve o gün kendi kullandığı giysileri değil, Ayaz Ata’nın temsil ettiği kuzeyin soğuğunu, karını, kürklerini, çizmelerini, kürk başlığını, ren geyiklerin çektiği kızağını, daha ileriki zamanlarda da uçan halı simgesinin alıntılandığını görüyoruz. Neden geyik? Çünkü Kuzey Asya’da maral evcilleştirilen bir hayvandır; bugün bile geçimlerini böyle sağlayan yerler var. Bunlardan biri de Saami yerlileri (muhtemelen Saaman inancından gelen yerliler), İsveç’in kuzeyinde Türk kökenli olduğu bilinen geyik hayvancılığı yaparak geçinen topluluklardır.

Noel Baba’nın hediye getirme âdeti, İskandinavların tanrısı Odin’e dayandırılmıştır. Antropoloji araştırmalarına göre, Odin (“Od İndiren /Ateş İndiren,” “güneşi getiren”) İskandinavya’ya Turkland’dan (Türk Ülkesi’nden) gelmişti. Sağman geleneğinin bolluk-bereket-nasip getirme niteliğini yansıtıyor. Türklerde süzük alanda, manâ âleminde yaşanan Ayaz Ata ve rızıkların nasibe inmesi inançlarının 19. Yüzyıla gerindiğinde maddeci Batı kültüründe hediye paketi biçimiyle canlandırıldığını görüyoruz.

Eski Türklerdeki mitolojik inançlara göre gece ile gündüz sürekli savaşırlarmış. Yine böyle bir 21 Aralıktaki savaşta uzun süren mücadele sonucunda gündüz geceyi yenmiş ve ardından yeni bir güçlü güneş doğmuş. Tek Tanrı’ya inanan Orta Asya Türk’leri yeni doğan, güçlü o güneşi zaferin simgesi olarak algılarlar ve sevinçle karşılarlar.

Onlara göre yer yüzünün tam göbeğinde Akçaçam Ağaçları olduğu ve o ağaçların uzandığı noktada Yüce Tanrıları Ülgen’in insanları izlediğini düşünürler. Güneşin yeniden doğuşunu Türkler yeni bir başlangıç, yeni umut, yeni hedefler olarak düşünürler. Yüce Ülgenden de bu yeni umudu insanlara yeniden bağışladığı için ona minnet ederek, o ağaçların altında sevinç ve mutluluklarını paylaşmışlar. Ağacın dibine de Ülgen için en sevdikleri hediyeleri armağan olarak koymuşlardır.

Bu ağaçların insanlarla Tanrının arasındaki bağı sağladığı düşünülmüş. Böylece bu ağaçlar kutsal sayılmış ve insanların mutluluklarını, sevinçlerini Tanrıyla paylaştığı en önemli nokta olarak benimsemişler. Eski Türklere ait bu geleneksel inanışın izleri tüm Orta Asya Türkleri’nde olduğu gibi diğer Türk boylarının da el sanatlarına ve kültürel miraslarına yansıtıldığı malumdur.

Zaman içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçlarını süslemişler ve altında çeşitli geleneksel oyunlar oynamışlar, kopuz eşliğinde şarkılar söylemişler ve eğlenceler düzenlemişlerdir.

Bu geleneğin kökeni yine Orta Asya Türk’leri olduğu bilinir. Geleneğin zamanla farklı nedenlerle Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya kadar uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu düşünülmektedir.

Ayrıca, Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da eş anlamdadır. Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «Güneş Doğan» günü derler, Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları «Raştua», Çuvaşlar “Nartavan» ya da «Nartukan», Zırizyalar «Nardava», Mokşalar «Nardvan” olarak adlandırırlar.

Nardugan Bayramı ve Nardugan Ağacı

21 Aralık gecesi yılın en uzun gecesidir; ondan sonra güneş günleri uzamaya başlar. Sabah 22 Aralık “nar”ın güneşin artışı, yenigün, hayatın canlanması gelir; nar doğmuştur: Nardugan. (Nar = güneş, nar, ateş, ışık… Tugan, dugan, togan, tugan = doğan.) Nardugan = doğan güneş, doğum; güneşin doğum günü, hayatın yeniden uyanışı.

Yerkürenin merkezinde bir akağaç bulunur. Bu ağaç uzar ve 21 Aralık gecesi güneş karanlığı geçerek günleri de uzamaya başlar. O gece Akçaçam veya Akağaç bereket simgeleriyle donanır, o ağaca “Nardugan Ağacı” denir. Ağacın dallarına asılan ve dibine bırakılan yakarış, dilek kuşakları ve sunular, topluluğun o yılki bolluk-bereket beklentisi ile umduğu nasiplerdir. O gece ren geyiklerinin Ayaz Ata’yı getireceğine ve nasipleri indireceğine inanılır. Eski Türkler 22 Aralık gününe Gök Tanrı’nın en büyük ve yüksekteki gücü olan Ülgen Ata’ya dualar ederek başlarlardı. Kapı önünde, Orta Asya’nın endemik meyvesi olan nar kırarak bolluk-bereket dilerlerdi.

Türklerde ağaç olarak doğa içinde bir akağaç, akçaçam donatılıyor. Akağacın dallarının bütün evreni kucakladığına inanılır. Göğün beş-yedi-oniki katını simgeleyen “hayat ağacı”. Bu ağacın en tepesinde Tanrı’nın herşeyi gören gözü bulunur (bugün gözboncuğu ile temsil edilip yaygın kullanılan bir kavram). Dünyadan ışık olarak algılanır; ağacın tepesine dünyanın ve evrenin her yönünü kavrayan 8 köşeli bir ışık indiği görülür. Hayat ağacı ve 8-köşeli yıldız Kilimlerde halâ kullanılıyor. (Osmanlı’da, ağaç kesip getirmek günah sayıldığı için, âdet, Nahıl adında uzun bir tahtanın insan emeği ürünlerle donatılıp sokaklarda dolaştırılmasına dönüşmüş. Bu Orta Asya âdeti, padişah çocuklarının sünnet düğünlerinde bile görülürdü).

Akağaç ve Akçaçam Donanması bir Şaman Âdeti

Nardugan ağacına asılanlar, topluluğun o yılki bolluk-bereket beklentisi ile istediği nasiplerdir. Ağacın altına konulanlar ise kişinin Göktanrı’ya sunularıdır. Alış-Veriş Yasası içinde Tanrı ile bağlantı kurulur. Asılanları ve sunulanları daha sonra ihtiyacı olanlar alabilirler.

Protestanlarda Neden Çam ağacı?

Malûm, Vatikan dinde reform yanlılarına “Protestan” (“İnkârcı”) adını takmıştı. Avrupa’da Protestanlar

yüzyıllarca horlandılar. Sanayi devriminden sonra göreli olarak ilk zenginleşen halklar Kuzey Avrupa Protestanları oldu. Toplumdaki yerleri yükselmeye başladı. Protestanlar, kendilerinin inkârcı olmadığını, teslis’e (üçlem, trinite) inandıklarını beyan etmek için üçgen biçiminde görünen çam ağacını seçtiler. Tabiî, kuzey bölgelerinde çam çeşitlerinin bol olması da bunda etkili. Finler’de bazı köylerde

devam eden ve Orientalist Alman kaşiflerin Orta Asya’da gördüğü gibi, Protestanların Hz. İsa’nı doğum günü olarak kabul ettikleri 24 gecesi onlar da çam ağacı süslemeye başladılar. Noel’de süslemek için kapıların önlerine çamlar dikildi.

Aslında, Protestanlar için üzülmeliyiz. Kendi dinî simgelerini geliştiremeyip, Orta Asya kökenli adetleri bu şekilde devşirdikleri için. Ama bütün anlamlı halk kültürlerinin birbirini etkiledikleri de hatırda tutulmalı. Çam süsleme ortaya çıktığında, demek ki, İskandinavya çevresinde eski Türk kültüründen bazı âdetlerin kalıntıları hala yaşıyordu.

Süslü çam ağacı 31 Aralık gecesine kadar yerinde kalırdı. Neden?

Miladî Takvim

Hz. İsa’nın doğumu 24 Aralık olduğu halde, milat (doğum) neden 31 Aralığı 1 Ocak’a bağlayan gecedir? (takvim hesapları nedeniyle Hz. İsa’nın doğum günü bazı gruplarda 25 Aralık, bazılarında 6 Ocak’tır.)

Milâdi Takvim neden 24 Aralık’ta başlamaz da 1 Ocakta başlar? Yılbaşı neden 1 Ocak’tadır? Çünkü, Hz. İsa Yahudi toplumuna peygamber olarak gönderilmiştir. Musevîlerde, ruhun insana girişinin, doğumunun 7. gecesinde olduğu kabul edilir. Çocuk sünnet edilir ve insan olarak dünyaya kabul edilmiş sayılır ve topluma katılır. (İslâm’a göre ceninin ilhak olduğu anda ruhu vardır. Bedeninin canlanması 3 ay sonra olur.)

Yani, 31 Aralık gecesi bebek İsa’ya ruhunun girdiği gecedir. Dinî bir gecedir, “bayram” denilmez; ayinlerle/ yortularla tesid edilir. 24 Aralık’ta Noel (doğum) Hz. İsa’nın doğuşu ailelerin kutsal günü olarak kilisede ayinle ve aile arasında yer alır. 1582’de, Papa XIII Gregory’nin, Hıristiyanlık tarihinin başlangıcı olarak Hz İsa’ya ruhun girişi kabul edilen günde başlatan Gregoryen Takvimi (Milâdî Takvim) papalık bildirisinin yayınlanması ile yürürlüğe girmiştir. 31 Aralık gecesi Miladî Takvim yılbaşısıdır.

Katolikler Noel’i 24 Aralık, onlardan kendilerini ayırmak için Ortodokslar 25 akşamı kutlarlar. Protestanlarla Katoliklerde Christmas / Noel aynı günde ama kendi ayinlerini ayırarak başlamışlardır.

Ağaç, Noel Baba, ağaç altına hediyeler, ağaç üstüne beş köşeli yıldız vs. simgeler; önceleri Protestanlığı Katoliklikten ve Ortodoksluk’tan ayırmak için başlamıştır. 19. yüzyılda ise bu simgeler pazarlaştırılarak, geniş iç ve dış pazarlara sunulacak mal ve hizmetlere dönüştürülmüştür.

Bunlar o günden beri mezheplerinin ayrı ayrı birer sanayi dalını teşkil ederler.

Noel Ağacı 18. Yüzyılda, Katolik Almanlardan ve 30 Yıl Savaşlarından yılan fakir Protestan Almanların Amerika’ya göçleri sırasında dışarıya yayılmaya başlamıştır.

Protestanlarda trinite (teslis, üçlem) simgesi çam ağacı ve Noel Baba, 19. Yüzyılda, “toplum mühendisliği” araçlarına dönüştürülmüşlerdir. Örneğin Ayaz Ata – Kar Adam gibi beyazlar içinde gelirken, Avrupa ona kırmızı şalvar giydirmiş. Çocukları küçük yaşta renkler, süsler, hediyeler, ilâhiler, müzik ile dine çekmek, dünya çevresindeki tüm Protestan ailelerini aynı dinî ortamlarda (süslü ağaç çevresinde) dinî âyin amacıyla biraraya getirmek için geliştirilmişlerdir. Bu çabanın bugüne gelen etkisi, kendi mezhepleri çam ağacı süslesin süslemesin, bütün Hıristiyan dünyanın dinî bayramlarında biraraya gelip aynı sofra etrafında toplanması olmuştur. Dünyayı 3 haftalık fiili bir tatile sokuyorlar.

1968’de üç Hıristiyan dininin (Katoliklik, Ortodoksluklar ve Protestanlıklar) aşama aşama barışma kararı sonrasında Protestanlar, bu adetleri büyük otel zincirleri ve büyük mağaza zincirleri ile Katolik dünyaya da yaymaya çalıştılar. Dindar Katolik ve Ortodokslar hala kullanmıyorlar.

Türkiye Nasıl Davranır?

Geleneksel olarak Katolikler ve Ortodokslar çam ağacı ve Noel Baba kullanmazlar. Örneğin, İstanbul’da 20. Yüzyıl başındaki halinde Ermenilerin hem kadim Ecmiyazin Ortodoksluğu’na bağlı olanları vardır, hem sonradan Cizvit papazlarınca Katolikleştirilmişleri vardır, hem de sonradan misyonerlerce Protestanlaştırılmışları vardır. Ermenilerden sadece Protestan olanların Noel Ağacı ve Noel Baba kullandığını görülürdü. İstanbul’da Rumlar da kullanmaz – Ortodok’turlar. Yahudiler kullanmaz. Müslümanlar (Sünni veya Şii veya Alevi) kullanmazlar. İstanbul’un Aralık sonunda evlerin pencerelerine bakılınca az sayıda ışıklı Protestan penceresi görülürdü. Türkiye 1926’da Miladî Takvime geçti. Yılbaşı aile arasında kutlanan, mevlid okunan, dualarla girilen bir yeni yıl anlayışı ile yaşandı. Bazı yerlerde yemekli toplantılar da olurdu. Türkiye’de, Noel ağacının “yılbaşı ağacı” sanılması, Hıristiyan ailelerde 25 Aralık sabahına ait olan Noel hediyelerinin yılbaşı hediyeleşmesi çılgınlığına dönüşmesi çok yenidir. Yeni yıla girişin propagandadan ve ticarî kazanç hırsından kurtarılarak Türk toplumuna uygun bir vakarla yapılması bilinci yükselmektedir.

Atalar tarihimiz ne olacak? Red mi edeceğiz? Tekrar şamanlığa dönmemiz de gerekmez. Tarihî birikimimiz ve kültürümüzle barışık olarak bugünü yaşayabiliriz.

Biz o eski birikimle tek-tanrılı Göktanrı dininin çok daha ilerisine geçebilmiş, evrensel adalet ilkelerini üç kıtada hâkim kılmış bir milletiz.

Evet, atalarımızın dini ve simgelerle ilgili bilgi ve uygulamalar geçmişimize ve köklerimize aittir, biliriz, öğreniriz, temsillerde, eserlerde kullanırız, çocuklarımıza masallarını tanıtırız… Ama biz akağacı tanıtırız, nahıl’ı tanıtırız… Trinite simgesi Çam ağacı olarak tanıtmayız, ithal sanayi süslerle nahıl süslemeyi öğretmeyiz. Kırmızı şalvarlı bir Ayaz Ata olmayacağı gibi kırmızı şalvarlı Nasreddin Hoca da olmaz.

Dünyada bugünkü kutlamaların Türk kökenli olduğu doğru!

Türklerde Çam ağacı değil, 21 Aralık’ta gün-dönümünde Akağaç ve Akçam süslemesi vardır, sonra ilk dolunay’da şarkılarla kutlama vardır. Eğer Türk Dünyası ille (yaz Gündönümü bayramı Nevruz’da yaptığı gibi) kış gündönümü Nardugan Bayramını da anmak istiyorsa, 21 Aralık’ta gün dönümünde Akağaç veya Akçam bereket töreni ve sonra ilk dolunay’da bayram yapabilir.

Bilelim. Sırf, “eski Türklerden alınmış,” diye gençlerin, bugün, bu simgelere yeni biçim ve yüklenmiş yeni anlamları ile şerbetlenmesi gerekmez. Bu gibi bazı akıl karıştırmalar, bugün 75 yıl dinlerin ve İslâmı’ın yasaklı kaldığı, sonrasında da misyonerlerin hücumuna uğrayan Orta Asya’dan etrafa aktarılmaya çalışılıyor olabilir. Nitekim Kazakistan’da misyonerler Ayaz Ata ile Noel Baba imgelerini birbirine katarak sunmaya ve Kazakların eskiden Hıristiyan olduklarını yaymaya başlamışlardır. Kültürün özelliklerini çalıp, fakirleştirdikleri insanlara başka bir din giydirmeye çalıştıkları dikkat çekmeye başlamıştır.

Türkiye, kamuoyuna verilen imgelerle önce o pazara, sonra kullanma alışkanlığına sokuluyor. Anaokullarına Nasrettin Hoca giremiyor, ama Noel Baba sokuluyor. Commer’in arabasını yakan ODTÜ’de artık Cadılar Bayramı yapılıyor. Noel Ağacı; Yılbaşı Gecesi Eğlencesinin etrafında yapılacağı simge sanılıyor. Protestan ilahilerini okul şarkısı diye İngilizce derslerine süren şirketler vardır.

Türkiye ve İslâm âlemi, toplumlarının önce paganlaştırılıp, ya da daha etkilisi ateistleştirilip, kendi dinine ve İslam’a yabancı edilip yeni bir kozmopolit dine yönlendirilmeye karşı duyarlı olmalıdır. Madalyonun diğer yanında, Ilımlı İslam diye bir sulandırılmış İslâm var. İslâm’ın ılımlısı diye bir tanım mı var? Yakında, kamuoyunun, dinî kavramlarında dış güdümlü değişmeye itilmesi süreci hızlanacaktır.

Yeni Küreselleştirmecilik, bir “dünya dini” tasarlamaktadır.

İlhan Dülger, 25 Aralık 2010

This entry was posted in HAYATIN İÇİNDEN, MİTOLOJİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *