ARŞİVDEN; Muharrem İnce şöyle dedi; “400 milletvekili değil, iyi bir hekim yeter” *** “Türkiye’nin ciddi bir terör sorunu olduğunu” söyledi.Ama Türkiye’nin daha önemli bir sorunu var. Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan sorunu var. Türkiye bu sorunu çözmeden hiçbir sorunu çözemez. Ama ne yazık ki siyaset bu sorunu çözemiyor. Bu, siyaset alanının ötesine geçti, tababetin sorunu oldu.”


Türksolu – Hazar Arısoy – 14 Eylül 2015

400 milletvekili değil, iyi bir hekim yeter

Cumhurbaşkanı da olsak, sıradan vatandaş da sınırlarımızı fazla zorlamadan yaşamak en iyisi. Aksi halde kimin deli gömleğini giyeceği belli olmuyor. O yüzden sayın Cumhurbaşkanına naçizane tavsiyemiz hem kendi, hem bizlerin ruh sağlığı için o makamdan inmesi ve profesyonel yardım almasıdır.
Askerlerimize, polislerimize yapılan hain saldırılar ve verdiğimiz onlarca şehit geçtiğimiz haftanın temel gündem konusuydu. Milletçe yüreğimizi yakan bu terör eylemlerine nasıl bir son vereceğimiz hepimizin kafasını kurcalarken Muharrem İnce’nin TBMM’de yaptığı konuşma meseleye farklı bir bakış açısı getirdi.

Bu sorun tababetin sorunu

TBMM’de yaptığı basın toplantısında Muharrem İnce “Türkiye’nin ciddi bir terör sorunu olduğunu” söyledi. Ancak hemen ardından “Ama Türkiye’nin daha önemli bir sorunu var. Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan sorunu var. Türkiye bu sorunu çözmeden hiçbir sorunu çözemez. Ama ne yazık ki siyaset bu sorunu çözemiyor. Bu, siyaset alanının ötesine geçti, tababetin sorunu oldu.” diyerek devam etti sözlerine. Daha sonra adli tıbbı ve Yargıtay Başsavcısını göreve davet etti İnce.
Tespit ettiği bu sorunun çözümü için ise “Cemal Gürsel’e TBMM neyi uyguladıysa Recep Tayyip Erdoğan’a da onu uygulamalıdır.” önerisinde bulundu.
TBMM Cemal Gürsel’e ne yaptı?
Muharrem İnce’nin bahsettiği 1966 yılında TBMM’nin dönemin cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’i görevden alma olayıdır. Türkiye’nin dördüncü Cumhurbaşkanı olan Cemal Gürsel, 27 Mayıs Devrimi ile cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur. Ancak 1966 yılında sağlığı hızla bozulur. Bunun üzerine TBMM Cemal Gürsel’i alanında uzman 36 doktordan oluşan bir heyete muayene ettirir. Heyet, Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanlığı görevini daha fazla devam ettiremeyeceği yönünde raporunu TBMM’ye sunar ve Cemal Gürsel TBMM tarafından görevden alınır. Şimdi benzer bir formülü Muharrem İnce, Tayyip Erdoğan için öneriyor.
İlk fark eden Muharrem İnce değil
Aslında Muharrem İnce’nin tespit ettiği durum yeni bir şey değil. Pek çoğumuzun aklından geçen, söylemeye cesaret edemediğimiz bir şüphe. Memleketin her köşesinde, kahvelerde, berber dükkânlarında, altın günlerinde insanlar benzer şeyleri aralarında fısıltıyla konuşuyor. Tek fark Muharrem İnce’nin Tayyip Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili olan kaygısını bir politikacı olarak TBMM çatısı altında sesli dile getirmesi.
Bir politikacının Tayyip Erdoğan’ın sağlık durumu ile ilgili açıklama yapmasından daha fazla tepki toplayacak tek şey bir doktorun benzer yönde açıklama yapması olacaktır. Nitekim asıl mesleği doktorluk olan Mustafa Altıoklar geçtiğimiz sene bir televizyon programında yaptığı açıklama ile tepki toplamıştı. Altıoklar katıldığı programda Tayyip Erdoğan için kullandığı “Kişilik bozukluğu var, 46 raporu vermek lazım” sözleri yargıya taşınmıştı.
Mahkemeye verdiği savunmada Altıoklar, kendisinin Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre bir doktor olduğunu, yaptığının teşbih değil teşhis olduğunu belirtmişti. Ayrıca savunmasında Erdoğan’ın “Narsisistik Kişilik Bozukluğu” tanımına uyduğunu belirten Altıoklar, bunun hakaret sayılacak bir durum olmadığını söyleyerek kendisini savunmuştu:
“Bu noktada sayın mahkemenin müsaadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak addedilen narsisistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir:
1) Kendisinin özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha önemli olduğunu düşünür.
2) Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3) Üstün, seçilmiş ve ilahi kudretlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4) Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli dışarıdan onay görmek ister.
5) Her şeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayrılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6) Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7) Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8) Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9) Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.”

Tayyip’e kızıyorlar ama adam ne yapsın?

Sarf ettiği sözlerden dolayı Altıoklar yargılanıyor. Muharrem İnce’ye ise henüz bir şey yapılmadı ama muhtemelen ona da “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan dava açılması yakındır. Mustafa Altıoklar’ın savunmasında geçen maddeler her ne kadar kafamızda belirli şeyleri netleştirse de bu konuda son sözü geleceğin doktorları söyleyecek. Geleceğin diyorum çünkü ciddi bir psikiyatrik rahatsızlığı varsa da hiçbir doktorun bunu cesaretle söyleyebileceğini, söylese dahi tedaviye başlayabileceğine inanmıyorum.
Buradaki temel mesele de Tayyip Erdoğan’ın böyle bir durumu kabul etmeye hiçbir zaman yanaşmayacak olması.Oysa Türkiye, siyasi atmosferi son derece gergin bir ülke. Ülkenin kendi iç sorunları başlı başına bir mesele. Bunu üzerine bir de “Güçlü Türkiye” istemeyen iç ve dış mihraklar, başta faiz olmak üzere çeşitli lobiler eklendi mi yönetmesi bir hayli güç oluyor. Bu kadar ağır bir sorumluluk doğal olarak insanın psikolojisini yıpratıyor. Hele bir de bölgesel bir güç olmaya kalkarsanız iş iyice sarpa sarıyor.
Hele sınırlı kapasitesi ile bir insanın bu kadar büyük işlere kalkışması haliyle psikolojisini daha da kötü etkileyecektir. Hepimiz insanız. Yapabileceklerimiz sınırlı. Bu sınırları zorlamaya çalıştıkça ruh sağlığımızı da bozmamız doğal. Cumhurbaşkanı da olsak, sıradan vatandaş da sınırlarımızı fazla zorlamadan yaşamak en iyisi. Aksi halde kimin deli gömleğini giyeceği belli olmuyor.
O yüzden sayın Cumhurbaşkanına naçizane tavsiyemiz hem kendi, hem bizlerin ruh sağlığı için o makamdan inmesi ve profesyonel yardım almasıdır. *

MUSTAFA ALTIOKLARIN SAVUNMASININ TAMAMI

Ünlü yönetmen Mustafa Altıoklar Cnn Türk Aykırı Sorular programında Başbakan Tayyip Erdoğan için “Narsistik Kişilik Bozukluğu” olduğunu söyleyerek “Kendisine rapor vermek lazım 46 raporu” ifadelerini kullanmıştı.
Başbakan Erdoğan için kullandığı ifadeler için mahkemede savunma yapan Altıoklar’ın Erdoğan için söylediği ifadelereden geri adım atmadı. Altıoklar, hakaret etmediğini bir doktor olarak teşhis koyduğunu söyledi.
Mustafa Altıoklar: ‘Atatürk’ün yarası var, İnönü sağır demek’ hakaret midir? –

İŞTE ALTIOKLAR’IN SAVUNMASI


SAYGIDEĞER YARGIÇLAR,

Ben bugün burada bir hakaret davasından yargılanırken savunmamı DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ kavramı üzerine kurmayacağım. HAYIR… Ben aslında bugün burada bir SAVUNMA YAPMAYACAĞIM… Bugün ben burada sizlere bana daha 24 yaşındayken verdiğiniz resmi bir görevi hatırlatacağım ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’nın 27.maddesinden bahsedeceğim.
ANAYASAMIZ’ın 27.maddesi; “Herkes, bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkına sahiptir.” Demektedir.
Bendeniz, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, bir hekimim. (BELGE 1). Mezuniyetimi takip eden hafta hekim olarak mesleki kariyerime başladım. Henüz 24 yaşındayken sizler gibi hâkimler ya da savcılar karara bağlayacakları dosyaları tarafıma göndererek davalarıyla ilgili şahısların akıl sağlığının yerinde olup olmadığına dair raporlar talep ettiler. Benim ve benim gibi pratisyen hekimlerin, dikkatinizi çekerim psikiyatri uzmanları değil, pratisyen hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda adaletin gereğini yerine getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını vermeyecek olsak kanun önünde suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın verdiği kanaat raporları sizlere ışık tuttuğu için yargıya varabildiniz.
Şimdi ise o günlerin üzerinden tam otuz yıl geçti ve değirmende değil, hekimliğimin yanı sıra yazar ve yönetmen olarak iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış saçlarımla, artık epeyce tecrübeli bir hekim olarak vardığım Narsisistik Kişilik Bozukluğu kanaatimden dolayı “şüpheli” sıfatıyla karşınızdayım. Söz konusu şüphe ise hakaret ettiğimdir. Savcılık makamı iddianamesinde “Akıl hastalığına vurgu yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil etmektedir.” Demektedir. Her şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl hastalarına hakarettir. Ben sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım, eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç işlemeye kastım hiç olmadı. Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum. Müştekide Narsisistik Kişilik Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir aşağılama düşüncem olmadı. Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu yapmaz, aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce bu madde üzerine de and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan açıklamamda ise aynen meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı kamuoyuyla paylaştım.
Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz. Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.” 

(BELGE 2)
Bakın ben sadece altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim adamıyım. (BELGE 3).  Bu belgeyle ve Anayasa’nın 27.maddesine göre “bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere kılavuzluk eden T.C. Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden açıkça anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün sol göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü boyunca yanık skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sağır olduğunu, yine Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey’de extremite yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’ta vitiligo varlığı ya da sabık Başbakan’ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem hakaret sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması esas itibariyle ikirciklidir. 
Müşteki vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki kendi akıl sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.” Oysa Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi, inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı düşüp düşmediğini teşhis etmem gerekir,.Ve bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem. Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim de acil bir durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte içinde bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar söylemektedir.  Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz konusudur. Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike altında olduğu için yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca televizyon başta tüm medya organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama psikiyatrik hastalık teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir kanun maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret sayarak şikâyet etmesi , narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu noktada Sayın mahkemenin müsadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak addedilen narsisisistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
1.      Kendisinin özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha önemli olduğunu düşünür.  
2.      Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3.      Üstün, seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4.      Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli dışardan onay görmek ister.
5.      Herşeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6.      Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7.      Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8.      Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9.      Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
Narsisist kişi her yaptığının mükemmel olduğunu düşünür. Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik yapısının en belirgin özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı değerli hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır. Şikayetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikayet ederek dava açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de, yakın çevresi için de, ülkemiz için de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta dünya için de endişelerimiz bu noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede şikayetçi Erdoğan’ın bir sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda, sizlere ve şikayetçi olduğu bendenizin gözetiminde şikayetinin derinindeki dinamikleri, nereden rencide olduğunu anlatmasını talep ederim. Bununla birlikte şikayetçinin şikayetlerini ve dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi heyet raporu vermek üzere, tarafsız bir üst kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir psikiatristler heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını talep ederim. Böylelikle şikayetçi için kullandığım  “narsisistik kişilik bozukluğu”  kavramının bir teşhis mi, yoksa teşbih mi olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara varmasının da daha adil olacağını düşünmekte olduğumu bildiririm. Hal böyle olunca özetle şikayetçi Recep Erdoğan’ın bu mahkemeye gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz konusu belirti ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim. Kısaca, Recep Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini talep ederim.

SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla… **

*      http://www.turksolu.com.tr/400-milletvekili-degil-iyi-bir-hekim-yeter/
**    https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mustafa-altioklardan-manifesto-gibi-savunma-231911
This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, Politika ve Gundem, Saglik. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *