ORGANİZE İŞLER * DOKUNULMAZLAR VE YOLSUZLUKLAR / 1

ORGANİZE İŞLER


DOKUNULMAZLAR VE
YOLSUZLUKLAR / 1

Naci KAPTAN – 30.03.2025


AKP iktidarı 23 senelik uygulamaları ve çıkardığı yasalar ve de kararnameler ile kamu varlıklarının talan edilmesini kolaylaştırdı, iktidarı ve devleti denetleyen kurumları kaldırdı ve bu kurumlarda görevli olan liyakatlı müfettişlik kadrolarını yok etti. Devleti denetleme görevi olan Sayıştayı işlevsiz hale getirdi ve  Sayıştay raporlarında yazılan ve kamuyu yoksullaştıran, yasalara aykırı harcamaları meclis ve toplumdan saklama yoluna gitti.


2002 yılından bugüne İHALE YASASI yaklaşık 200 kez değiştirildi. Yeni düzenlemeler/maddeler eklendi… Sadece bu değişiklikler bile her bir ihalenin kamu yararına değil siyasetçinin ve de talan ortaklarının çıkarına olduğunun göstergesidir.

Avrupa Birliği ve Sayıştay Raporları her şeyi anlatıyor: “Türkiye’de ki kamu iha­lelerinde şeffaflık yok.” Aynı raporlar:

“İstenilen ürüne/kaliteye/işe göre değil, işi yüklenecek şahsa/şirkete göre şartname ha­zırlanıyor…” diyor. İşlerin öncesinde de sonrasında da etki anali­zi/denetim yapılmadığına da dikkat çekiyor.

“İhalelerde kamuyu zarara uğratanlar ce­zalandırılmadıklarıyla kalmıyor, ödüllendi­riliyor…”

“Rekabete/şeffaflığa önem verip kamu ma­lını korumaya çalışanlara soruşturmalar açılabiliyor/cezalandırılabiliyor” gibi vurgu­lar da yapılıyor…  https://www.dunya.com/kose-yazisi/200-kez-degistirilen-kamuda-ihale-kanunu/731577


2002 yılından buyana politika sahnesine çıkan iktidardaki  siyasetçilerin mal varlıklarına bakıldığında özellikle  AKP’li siyasetçilerin çoğunluğunun mal varlıklarında çok büyük artışların olduğu sık sık basına yansıyor.  Hem merkezi hükümette hem de AKP’li yerel yönetimlerde gün olmuyor ki büyük yolsuzluk haberleri gündeme gelmesin!!!

Geçmişte Başbakanlık yapan ve sonrasında da cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip  Erdoğan ve ailesi hakkında da büyük yolsuzluk iddiaları hem iç hem de zaman zaman dış basında haber oluyor.


AKP Yönetim dönemi öncesi dönemle karşılaştırıldığında ülkemizin hukuktan ne kadar uzaklaştığı daha belirgin hale gelecektir.  Sorun AKP’nin devlete bakışında düğümlenmektedir. AKP devleti bir ganimet, siyasal vekaleti de talan yetkisi olarak görmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra kamu kaynakları üzerinde tek yetkili denetimsiz yetkili Cumhurbaşkanıdır.

AKP Türkiye tarihinde hesap vermeyen, yolsuzlukların üzerini kapatan hatta yolsuzluklara karışan parti mensuplarını kayırmaya devam eden yerine göre ödüllendiren tek iktidardır. AKP’nin 22 yılı aşkın dönemi finansal boyutları düşünüldüğünde cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarına sahne olmuştur. Cumhur ittifakının meclis çoğunluk mekanizması yolsuzlukların cezalandırılmasını engelleyerek adeta yolsuzlukları teşvik etmektedir.

Oysa 1946 seçimlerinde CHP en yakın rakibi Demokrat Partiye 61/397 fark atmasına rağmen bakanlardan Suat Hayri Ürgüplü ile Atıf İnan’ın Yüce Divana gönderilmesi için çoğunluk avantajını asla kullanmadığı gibi ilgili bakanlar için Yüce Divan yolunu göstermişti. 1923- 1950 arasında yolsuzluklar kınanmış iddialar yükseldiğinde Suat Hayri Ürgüplü örneğinde olduğu gibi siyasetçinin kendisi Yüce Divan talebinde bulunabilmiştir.

O dönemde bugünkü gibi parti mensupları korunmamış bizzat partinin kendisi mensupları için Yüce Divan’ın yolunu göstermiştir. O dönemde yolsuzluklar sonradan açığa çıkarken ve dönemin onurlu basını yolsuzluklar üzerine ciddiyetle giderken bugün medyanın görmezden gelmesiyle gerçekleşmektedir. Dolayısıyla yolsuzlukların en büyük destekçisi bir bakıma varlık nedeni AK medyadır. Yolsuzluklar açığa çıktığında tek yaptığı suskunluktur.

Bugün yolsuzluk açıkça alenen siyaset bilimi terimiyle ifade edersek nepotizm yani açıktan kayırma olarak gerçekleşmektedir. Nepotizmin en büyük aracı kamu ihaleleridir. Kamu ihaleleri şeffaflığa aykırı bir şekilde yapılmakta bu şekilde ihalelerden AKP mensubu olmayanların dışlanmasına kılıf uydurulmaktadır.

Yolsuzlukları yapan kişilerin iktidar kalkanına sığınmasını teşvik eden anlayış iktidarın devamını bu anlayışta görmektedir.   AKP ve   bakımından yolsuzluklar ve usulsüzlükler  ülke sorunu değil partinin iç sorunu olarak görülmektedir.

AKP yolsuzluklar konusunda Cumhuriyet tarihinde bir ilki başlatarak yolsuzlukları din istismarcılığıyla sürdürmenin kılıfını hazırlamıştır. Yolsuzluğa Diyanet İşleri aracılığıyla gerekçe bulmak AKP döneminde başladı.  Örneğin Fıkıh alimlerinin verdiği fetvalardan biri “Yolsuzlukla Hırsızlık aynı şey değildir”.  Bunun anlamı iktidar rahatlıkla yolsuzluk yapabilir. Her konuda fetvası olan Diyanet İşleri Başkanlığının ne hikmetse hükümetin yolsuzlukları konusunda hiçbir fikri yoktur.

AKP’nin 22 yılı aşkın iktidar süresi siyasete ilişkin birtakım algıların yerleşmesine neden olmuştur. Bunların başında hükümet kanadında yapılan yolsuzlukların cezasız kalacağı algısıdır. AKP hükümeti bu algıyı besleyen adeta kışkırtan birçok örneği hayata geçirdi. Bu süreçte en büyük desteği kontrolündeki konvansiyonel medya idi. Konvansiyonel medya üzerindeki mutlak hakimiyet Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından biri olarak görülen 17-25 Aralık 2013 sürecini Gülen Cemaati darbesi olarak takdim etme maharetini gösterdi.

Gülen Cemaatinin yargıdaki ve emniyetteki gücüne dayanarak AKP’ye gözdağı verdiği açıktı. Ancak ortada 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi dört bakan ile üç bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiası yer almıştı.

15-17 Aralık süreci  yargının Gülen Cemaatinden alıp AKP’lileştirmesiyle yeni bir evreye vardı. Böylelikle yeni 15-17 Aralık benzeri süreçlerin yaşanmasının önüne geçilmiş oldu. Dolayısıyla yargı konusu olabilecek hükümet mensubu veya sempatizanlarının karıştığı yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, kayırma gibi potansiyel suç alanları yargının konusu olmaktan çıkarılırken yargının faaliyet alanına muhalefetin eleştiri ve eylemleri dahil edildi.

Bu sürecin iki sonucu oldu birincisi AKP mensuplarına hukukun işlemediği görülünce adalete güven kalmadı.

İkincisi “Yapanın Yanına Kar Kalır” anlayışı toplumda kök salmaya başladı. Asıl tehlikeli olan bu anlayışın hükümet maharetiyle topluma enjekte edilmesidir. Böylelikle hukuka riayet etmenin bir bedeli olduğunu gören yurttaş hukukun kenarından dolaşmayı tercih etmeye başladı. Gelinen aşama hükümet destekli çürümeye/yozlaşmadır.

Hükümet hukuksuzluğu kural haline getirirken fiili durumu normalleştirmektedir. Buna konvansiyonel medya üzerindeki etkisi ve AKP yargısı üzerinden gerçekleştirmektedir.  Dolayısıyla Türk devleti 2002’den itibaren hukuktan uzaklaşmaya başladı.

Türkiye hukuksuzluğun bedelini yolsuzluk, yoksullaşma, içte ve dışta itibar kaybı   iç çatışma, gelecekten umudunu kesme, kuralsızlığın kural haline gelmesi olarak ödemektedir. Ancak bu bedel sürdürülebilir değildir. AKP 22 yıllık süreçte destekçilerine astronomik düzeyde kaynak transferleri yaparken ciddi bir gelir dağılımı uçurumu yaratmıştır.

Erdoğan Başta olmak üzere AKP hükümeti istediği kadar itibardan bahsetsin. Bu propaganda ancak hükümet kontrollü medya aracılığıyla içte karşılık bulabilmekte Türk’ün Türk’e propagandasına dönüşmektedir. Oysa Türk Devletinin dışarıdan görünümü itibardan bir hayli uzaktır. Yabancı yatırımcılar bakımından Türkiye’nin Güven Endeksi bir hayli düşüktür. Yüksek enflasyon, bağımsız olmayan yargı, yüksek düzeyde kara paranın aklanması, sık sık değişen mali yasalar Türk devletinin itibarında ölçüt olarak alınmaktadır.

Bu yüzden dış yatırımcı ülkemize gelmediği gibi iç yatırımcıda yabancı ülkeleri tercih etmektedir. Sorun yatırımları aşacak boyuttadır. AKP döneminde dünyaya gelen eğitimli nesil geleceğini batının gelişmiş metropollerinde aramaktadır. Bir ülkenin yıkımı beşerî sermayesini kaybetmekle başlamaktadır. Türkiye son 15 yılda dışarıdan sığınmacı adı altından milyonlarla ifade edilen niteliksiz göçü kabul ederken Yüzbinlerle ifade edilen eğitimli donanımlı nüfusunu kaybetmektedir. Dış göç sadece eğitimli göçten ibaret değildir. Bu ülkeden umudunu kesen girişimci sermayesi de göç etmektedir.

Erdoğan sığınmacıları İslam tarihinden referans alınan Ensar- muhacir sıfatlarıyla takdim ederken Batı dünyasında Türkiye sığınmacılara kucak açan ülke olmaktan ziyade sığınmacıları batıya karşı şantaj aracı olarak kullanan, sığınmacılar için batıdan finansal talepte bulunan ülke görünümündedir. 13 Milyon sığınmacıyı kabul etmek sanıldığı üzere ülkemize itibar kazandırmadığı gibi itibar kaybettirmiştir.

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti en itibarsız dönemini yaşamaktadır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti dış dünyanın gıpta ile baktığı itibarlı zamanlar yaşadı.


Sonuç 

Türkiye’nin son 22 yılda geldiği aşama yönetilememe krizidir. Yönetilememe bu ülkenin en büyük en temel sorunudur. Yönetilemeyen ülkelerin ortak yönü günü kurtarmaktır. Erdoğan’ın bugün yapmaya çalıştığı günü kurtarmaktır.

Türkiye Yönetilememenin sonuçlarını, 13 Milyonu aşan sığınmacı krizi, yolsuzluk ekonomisi, bozuk gelir dağılımı, enflasyon ve yoksullaşma olarak yaşamaktadır. Türkiye mevcut sorunlarını aşabilir ancak yönetilememe krizinin tek çözümü iktidar değişimidir. Türkiye mevcut sorunlarını bu hükümetle çözme imkân ve kabiliyetini kaybetmiştir. https://21yyte.org/politik-sosyal-kulturel-arastirmalar-merkezi/ataturk-un-kurdugu-hukuk-devletinden-akp-nin-yolsuzluk-usulsuzluk-ekonomisine/30535

This entry was posted in ORGANİZE İŞLER, PERDE ARKASI, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

One Response to ORGANİZE İŞLER * DOKUNULMAZLAR VE YOLSUZLUKLAR / 1

  1. emin says:

    Emperyalizm az gelişmiş dünya devletlerini kendi elleriyle kurmaktadır.Ülkemiz ekonomisi ve siyasette bu kurgularla batağa saplanmıştır.Cumhuriyetin tüm kuruluşları dahil herşey özelleştirme söylemleri kullanılarak yeni dünya düzeninde yerini almış ,Bilim ve teknoloji eğitim yoluyla baltalanmıştır…Emperyalizm in ılımlı islam projesi sessizce iktidar eliyle hayata geçirilmiştir.Teşekkür ederim.Saygılarla.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *