Yoksulluğun Kaynağını Kurutmak * Özelleştirmeler karşıdevrimin aparatıdır

Yoksulluğun Kaynağını Kurutmak

Orhan Özkaya – Araştırmacı yazar – 12 mayıs 2023

Özelleştirmeler karşıdevrimin aparatıdır

Emperyalist gericilik, ülkeleri küresel finans karşıdevrimiyle yıkıyor. Emperyalist işgal karşıdevrim aparatını kullanarak ülkeleri önce işgal ediyor, sonra üretimi yok ediyor. Daha sonra eğitimi gerici ve tarikatların eline teslim ederek bitiriyor. Tıpkı en son örneği Afganistan’da olduğu gibi, önce işgal, daha sonra yeryüzünün en karanlık, en vahşi yaratıklarından oluşan ve kendi imalatı “terör çeteleri” ne vekâleti teslim ediyor. Bunu da “demokrasi” masalıyla tezgâhlamakta…
Aslında asıl maksadı; dünyanın enerji kaynaklarına el koymak, sömürmek ve kendi toplumunun uyanmasının önüne geçmek ve onların ekonomik rahatlığını sürdürmek. İşgal ettiği ülkelerde işbaşına getirdiği, işbirliği yaptığı yönetimlerin yapısı hiç önemli değil. Onun için, “Çok Kutuplu Dünya” seçeneğine hızla geçen Çin, Rusya, Latin Amerika ve dev üretim potansiyeli taşıyan Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Asya ve Afrika’nın uyanan devletlerini hedefe yerleştirmek. “Tek Kutuplu Dünya” diktatörlüğünü yitirdikten sonra dünya emekçilerini sömürebilmek adına yarattığı yeni kaos; “Terör” den başka bir seçeneğinin kalmaması. Zira kendi halkı da, başka topraklarda ölmek istemiyor;
Çocuklarını yoksul ülke halklarını yok ederek, bir avuç sistem despotunun emrine vermek istemiyor, itiraz ve isyan ediyor. Bu direnişi, ayaklanmaları 1963-73 arasındaki Vietnam işgalinde bütün dünyaya örnek olacak şekilde yükseltti. Evlatlarını bu vampirlere teslim etmedi; ayaklandı, yeri göğü inletti.
Küresel finansın tükeniş belirtileri
On yıllar sonra 11 Eylül 2001’deki kurulan tuzaklarla ve kendi imal ettikleri “El Kaide terörü” bahanesiyle, Irak enerji kaynaklarına el koymaları karşısında bir kez daha çaresizliğe düştü. İşgalciler, Libya’yı gözüne kestirerek aynı yöntemleri uyguladı. Bu ülkelerin “kamucu” ekonomi çözümlerini yerle bir etti; Ortadoğu’daki “Bağımsızlık” hareketlerini yok ederek sosyalist “Baas- Sosyalist Diriliş” uyanışını yıktı. Sıra Suriye’ye geldiğinde; El Kaide’den ürettiği İŞİD canilerini devreye soktu. Yine ABD halkı, kurulan tuzakları, kendi evlatları için döşenen “savaş mayınlarını” ortaya çıkararak; aydınların, demokratik kitle ve sosyalist örgütlerin bilinç patlamasıyla bu tuzakları dünya kamuoyuna sergiledi. Vietnam ve Suriye’deki yenilgiler, ABD halkının uyanışını hızlandıran ve küresel finans diktatörleri için tükenişin habercisi sayılır…
ABD Savaş Prensleri
Kendi savaş aparatı haline getirdiği NATO ve BM ile yeryüzüne çökerttiği küresel finans diktatörlüğüyle, bu kez çok kutuplu dünya seçeneğine saldırıyı gündeminde tutmaya çalışıyor. Amacı NATO silahını, Rusya’yı Karadeniz’de boğmak için genişletmek, burnunu dibine kadar ulaşmak… Afganistan halkının kendi kaynaklarına sahip çıkarak kalkınma mücadelesine çomak sokarak, yerle bir etmiş ve sonunda yine kendi imalâtı “Taliban” canilerine tepside teslime ederek, ülkenin son derece ender olan maden kaynaklarına çöktü. Lityum madenleri halkın elinden alınarak küresel şirketlerin soygununa teslim edildi. Afganistan, Rusya ve Çin’i kontrol altında tutabilmek için biçilmiş bir kaftan. Kendisine her alanda rakip olmaya hızla yürüyen Çin, mutlaka kuşatılmalı; Pasifik kuşatması ihmal edilmemeli…
Karadeniz’ le birlikte baskılanarak ve NATO silahı, yeni ortaklarla güçlendirilerek Rusya krizi yaratılmalı. Gürcistan seçeneği fiyaskoyla sonuçlanınca; Zelensky seçeneği devreye sokulmuş ve Ukrayna yangını tezgâhlanmıştı. Önceleri bütün Avrupa’yı bu tuzağa çekerek, iflasın eşiğine kadar sürüklemiş, ancak işler planladığı gibi gitmeyince öfkelenmeler, homurdanmalar çıkmaya başladı. Almanya ve Fransa mızıkçılık yapmaya ve Rusya, Çin masalarında oturumlar artmaya başladı.
Kamucu ve halkçı çıkış kaçınılmaz…
Cumhuriyet yazarlarından Orhan Bursalı’ nın, “Yoksulluğu Ele Geçirmek” makalesinde belirttiği gibi; “… Çin, bir anlamda, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayarak, yetenekli kişilerin önünü açmayı başarmış, bu sayede 770 milyon kişiyi 40 yılda yoksulluk sınırının üstüne çıkarmış ve ekonomik bir mucizeye imza atmıştır” şeklindeki değerlendirmesi, çeşitli bilim çevrelerinden aldığı saptamalarla güçlendirmiş. Üstat Bursalı, Prof. Dr. Alp’le devam ediyor:
“Bize söylenen, fakir ve zengin bölgelerde ders veren öğretmenlerin kalitesi arasında bir fark yoktur. Her ne kadar Çin’in kalkınmasında zirai verimliliğinin artırılması, ileriye bakan endüstrileşme, hızlı şehirleşme ve sürekli genişleyen altyapı yatırımları olsa da bunların başarılabilmesi kaliteli orta kademe elemanların varlığına bağlıdır. Türkiye’nin önünde en büyük engel, hele seçimden sonra işbaşına gelecekler için de gerekli sayıda yetenekli insan eksikliği olacak. Bu kadroların yetişmesi 10 yıllar süren, laik, modern anlayışta eğitim kurumlarının her tarafta hizmet vermesi ile olabilir.”
Ülkede yaşanan bir karşıdevrim sürecinden başka bir şey olmadığı son derece açık… Bunun örnekleri dünyanın yoksul, eğitimsiz ve karşıdevrimlere sahne olmuş başka ülkelerinde, tartışılmayacak kadar net. Aslında esas görev; eğitimde ülke çapında okullarda ortalama kaliteyi yakalamak, coğrafi farklılıkları yok etmek, fırsat eşitliğini sağlamak ve bunun bir en doğal hak olduğunu ortaya koymak. Orhan Bursalı Hoca, uzun soluklu çarpıcı yazısında, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Söylemezoğlu’nun kaynak kitabından da alıntı yapıyor:
“Uluslararası ekonomik düzenin kurumlarını (IMF, Dünya Bankası…) tanıyoruz. Uluslararası ticaretin gelişimi ve kurumları, bölgesel ekonomik örgütler… Hepsi var. Diyor ki: Yılda 26,5 trilyon dolarlık mal ve hizmet ticareti yapılıyor, banka havaleleriyle günde 5 trilyon dolar el değiştiriyor. Tüm bu olaylar belirli bir yapıda gerçekleşiyor. Bunlar ne ve nasıl oluyor?” diye sorgulamak bizi küresel finans sisteminin dışına çıkartan nefestir.
ABD’nin “temerrüt” endişesi
Bütün dünya halkları artık kapitalist sistemi sorgulamaya başlamış ve ABD, çok yönlü stratejiyi yönetemez konuma gelmiştir. Biden, “temerrüt” e düşmeleri olasılığına karşı, “Ekonomimiz resesyona girer ve uluslararası itibarımız aşırı derecede zarar görür ve bu durumdan dünya etkilenir” diyerek, bir anlamda kendisini tehditler savurma aymazlığına kaptırıyor.
Oysa halklar, “Çok Kutuplu Dünya” seçeneğine geçerek bunun önlemini almış ve daha da güçlenerek kenetlenmiş durumda. ABD’nin bu endişesinin yersiz olduğunu iddia etmek olanaklı değildir. Her türlü kâğıttan, karşılığı olmayan dolar basarak, ekonomik diktatörlük kurma dönemi sonlanmaya başlamış bulunuyor. Ülkeler, kendi paralarıyla ekonomik çıkışa yönelmiş durumda. ABD’nin korktuğu asıl tehlike:
“ Yoksulluğun en büyük panzehiri olan özelleştirmeleri sosyalizmle taçlandırmak.” Terörün en büyük anakondası ABD, artık ne Bolivya’da ve ne de Brezilya’da başarılı olabildi. Kurduğu her türlü tuzak işe yaramadı, bozuldu. Dünya halkları, kendi bedenlerine yönelmiş her türlü silahı toprağa gömmeye ve barış bayrağını gökyüzünde dalgalandırmaya kararlı…
This entry was posted in Ekonomi, ÖZELLEŞTİRMELER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *