En çirkin, en seviyesiz propaganda! * Adeta Atatürk’ün 1920 öncesindeki ülkesi için söylediği “Uçurumun kenarında yıkık bir ülke” gibi!

En çirkin, en seviyesiz propaganda!


Adeta Atatürk’ün 1920 öncesindeki ülkesi için söylediği
“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke” gibi!

– Çiftçi havlu atmış: Mazot, gübre, enerji, sulama, yem masrafları almış başını gitmiş. Bu yetmiyormuş gibi, çiftçiye sahip çıkan yok ve ürünleri de para etmiyor.
– Tüccar batmış: Nakliye masraflarıyla, komisyoncularla baş etmek imkansız hale gelmiş.
– Küçük ve orta ölçekli esnaf can çekişiyor: Kiralar, elektrik ve doğalgaz faturaları, girdi fiyatları cep yakıyor. Sattıkları bir ürünü rafına yeniden aynı fiyata koyabilmeleri hayal olmuş.
– Sanayici ne yapacağını bilemiyor: Girdi fiyatları, enerji ve iş gücü giderleri, rekabet gücünün zayıflaması, iktidarın öngörülemez tedbirleri bellerini büküyor. Bazı patronlara göre fabrikayı satıp parayı işleterek geçinmek, üretmekten daha karlı hale gelmiş.
– İhracatçı sıkışmış: İktidar sadece döviz kurlarını değil, şirketlerin döviz hesaplarını da kontrol ediyor. İhracatçı şirketler hesaplarında döviz tutamıyor. “İhracat yap gelen dövizi bozdur, ithalat yaparken yeniden döviz al” derken şirketler zarar üstüne zarar ediyor.
– İnşaatçı çare arıyor: Demir ve çimento fiyatları tutulamıyor. Nitelikli işçi bulunamıyor. İnşaat maliyetleri günlük artıyor.
– Küçük yatırımcı sürekli tokatlanıyor: Borsa İstanbul, “küçük yatırımcıyı tokatlama merkezi”ne dönüşmüş. Birileri sürekli operasyon çekiyor. 10 kentin yıkıldığı bir depremde dahi borsayı açık tutup inşaat ve çimento şirketlerinin hisselerinin yükselmesini izleyen yöneticiler var.
– Vatandaş dibe vurmuş:
* Ev ve araba almak hayal olmuş: Ev satanların ağzında milyonlar havada uçuşuyor. Bankalar güya düşük faizli kredi veriyor! Vatandaşa 300 bin lira sınırı koyup, yandaşlara siyasi referanslarla milyonlarca dolarlık batık krediler veriliyor.
* Kiralar kontrol edilemiyor: Büyük şehirlerde uyduruk evlerin kira fiyatları asgari ücrete yetişmiş vaziyette. Ev sahipleri Ali kıran baş kesen!
* Alışveriş filesi el yakıyor: Dana bonfile 600, kıymalık et 270, kuru soğan 21, patates 20, 1 litre ayçiçeği yağı 48,5, Çaykur tiryaki çayı 74, 1 kilo toz şeker 26 lira.
* Asgari ücret ortalama ücret olmuş: En düşük emekli maaşı da asgari ücret de ortalama maaş ve ücret haline gelmiş. Bütün gelirler hayat pahalılığı karşısında hızla eriyor. Açlık sınırı ortalama ücretin üzerinde.
* Öğrenciler zorda: İlk ve orta öğretim öğrencileri gün içinde karınlarını doyurmakta zorlanıyor. Üniversite öğrencileri YÖK’ün yap boz kararları yüzünden sürekli mağdur.
– Depremzedeler çaresiz:
* Arama kurtarma konusundaki “yetersizlik” rezaletinin sorumluları gözümüzün içine baka baka koltuklarında oturuyor.
* Depremde kaybettiğimiz insanların tam sayıları bilinmiyor. Hâlâ kayıplar, enkazdan çıkarılamayan cenazeler var.
* Deprem bölgesindeki geçici barınma sorunu dahi çözülemiyor. Başka şehirlere göç eden insanlar şehirlerine dönmek isteseler de dönemiyor.
* Depremzedelerin temel ihtiyaçları dahi tam olarak karşılanamıyor. İktidar hâlâ halkın desteğini talep ediyor. İçişleri Bakanı’nın ikinci kez açıklamasından anlıyoruz ki kahvaltılık sorunu çözülemiyor.
Peki bütün bunlar yaşanırken iktidar, ya da açıktan söyleyelim,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne yapıyor?
Elinde topladığı bütün yetki ve gücü bu sorunları çözmek için mi kullanıyor?
Elbette hayır!
Buna ne gerek var ki?
Zira kendileri, yakınları ve destekçileri hayatlarından son derece memnun.
Hayat onlara güzel. Devletin imkanlarıyla onlara her şey güllük gülistanlık.
Tasarruf etmiyorlar: Korumalar arttıkça artıyor,
milyonlarca dolarlık araçlarla dolu konvoylar uzadıkça uzuyor.
Bürokrasi eliti ekstra maaşlara doymuyor.
Darphane sürekli para basarak onlara çalışıyor sanki!
Bir yılda sadece 500 milyon adet 200 liralık kağıt para basılmış (100 milyar lira ediyor).
Devletin imkanları, kaynakları kredi garanti fonu ve ihalelerle
“servet transferi” yoluyla yandaş şirketlerin kasalarını doldurmaya devam ediyor.
Deprem felaketi dahi yandaş şirketler için rant kaynağına dönüştü.
Yazdıklarımı okuyup şunu diyebilirsiniz:
“Ee… Halk bu kadar cefa çekerken, yönetici elitler ve yandaş zenginler bu kadar sefa sürerken, ülke böyle bir talan süreci yaşamamışken, bu seçimi nasıl kazanacak Erdoğan?”
Söyleyeyim: Çaresiz zamanlarında başvurdukları en seviyesiz, en çirkin propaganda yoluna başvurarak: Vatandaşın dini ve milli hassasiyetlerini kullanarak. Son günlerde başlatılan “Kemal Kılıçdaroğlu seccadeye bastı” kumpanyası da bu çaresizliğin seviyesiz ve çirkin bir ürünüdür. Kale almamak gerek!

SÖZCÜ – Deniz Zeyrek – https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/deniz-zeyrek/en-cirkin-en-seviyesiz-propaganda-7641277/
This entry was posted in Politika ve Gundem, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *