6284’le sınamaya vesair kalkanlar için; Türk kadını

Selcan TAŞÇI

6284’le sınamaya vesair kalkanlar için; Türk kadını


Tomris… Tarihin ilk kadın hükümdarı.
Tarihin ilk kadın askerî birliğinin kurucusu.
Kumandan. “Kan içmeye doymayan Pers kralını, kanla doyuran” kadın.
Terken…
Siyasi kudretin “iki koyun gütme”yle tartıldığı bugünden yüzyıllar önce kendi divanı, 12 bin kişilik süvari birliği vardı. Alamut’u ancak 2016’da keşfeden siyasi deha(!)dan yüzyıllar önce Hasan Sabbah’a -amiyane tabirle- postasını koyan kadındı. Kızını, devrin halifesiyle ancak “Başka bir eşinin ve cariyesinin olmaması şartıyla” evlendirdi.
Raziye Begüm…
Mama…
Altun Can…
Devlet, beylik yönettiler.
İparhan; Dilşad…
Ailesi ve milletini kurtarmak gayesiyle girdiği Çin sarayındaki ömrünü tek bir gün bile Çin elbisesi giymeden tamamladı. Onun aşkını kazanmak uğruna her şeyi yapmaya hazır haldeki imparatorun karşısına Çin ipeklileriyle değil savaş zırhıyla çıktı. “Biz başımızı yalnızca Tanrı’nın huzurunda eğeriz” dedi ve kimse de o boynu eğdiremedi.
Nene…
Rus işgaline karşı Aziziye tabyalarına koştuğunda, 20’lerinin başında bir lohusaydı. 3 aylık bebeğini Allah’a emanet etti ve yakınında, yöresinde ne kadar kadın varsa hepsini peşine takıp askerle omuz omuza vatan savunmasına katıldı.
Fatma Seher…
Kurtuluş Savaşı’nın Milis Müfreze Komutanı.
Sadece kadınlardan oluşan birliğiyle bir hücumda 25 Yunan askeri esir aldı.
Tayyar Rahime…
Düşmanın üzerine uçarcasına hücumlarından aldı adını.
Adana, Osmaniye, Tarsus cayır cayır yanarken duramadı, direnişe katıldı.
Fransızların eline geçen demir yolunu patlattı. Fransız karargâhını patlattı.
Şehit düşen arkadaşlarını düşman elinde bırakmamak için defalarca ölümü göze aldı;
kahramanlığını şehitlikle taçlandırdı.
Nezahet…
Millî Mücadele’ye katıldığında 9 yaşındaydı.
Gediz Cephesi’nden kaçan askerlerin yoluna çıktı.
“Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?”
diyerek birçoğunun cepheye dönmesini sağladı.
12’sinde onbaşılık rütbesi taktı.
TBMM’nin “İstiklal Madalyası”na layık gördüğü ilk savaş kahramanımızdı.
Gördesli Makbule…
Elinde Japon filintası, altında doru atı;
Halil Efe’yle henüz evlenmiş taze bir gelin olarak mücadeleye atıldı.
Şehit olduğunda 20 yaşındaydı.
Şerife…
1921 Aralık’ı.
Kastamonu’daki cephane Ankara’ya taşınacaktı.
Şiirdeki gibi; Küre Dağları’nda yediyordu kağnısını.
Yanında 9 aylık bebeği vardı; hem cephaneye, hem bebeğine otlardan yatak, üzerindeki kazaktan yorgan yaptı. Cephanenin ve bebeğinin üzerine yatmış halde bulundu donmuş naaşı.
Halime…
Saçını kazıttı, sakal tıraşı oldu; Kuvayı Millîye’ye katılabilmek için kendini “Halim” yaptı.
Şerife gibi o da, İnebolu’dan Ankara’ya, Sakarya’ya taşınan cephaneyi kendi kıyafetiyle koruyanlardandı. “Çavuş” rütbesi aldı. Ayağına gelen şarapnel parçasıyla ağır yaralanınca ordudan ayrılmak zorunda kaldı.
Halide Edip…
Ateşten gömleği sadece yazmadı, yaşadı, kuşandı. Fatih’te, Sultanahmet’te, Kadıköy’de mütareke istibdadına karşı en gür sesi o çıkardı. Türk’ün kurtuluş mücadelesini, Yunus Nadi ile birlikte cepheden dünyaya o yaydı, yayınladı. Hiçbir şey bulamazsa, halkı uyarmak üzere cami duvarlarını kullandı. Ve bunu yaparken, tıpkı Mustafa Kemal ve diğer mücadele arkadaşları gibi onun da hakkında yayınlanmış idam fermanı vardı.
Sabiha Gökçen…
Tarihin ilk kadın savaş pilotu.
Cumhuriyet’e karşı girişilen Dersim isyanını bastıran kahramanlardandı. Bugün, bir kere daha her birimizin gönül sancısına dönüşen Hatay’ın anavatana katılması uğruna, Atatürk’ün emriyle kendini fedadan geri durmadı. Üniformasını giydi, Fransız elçisinin karşısına geçti, tutuklanacağını bilerek havaya üç el ateş etti ve “Hatay’ın vatana katılması için gerekirse silahlanırız” mesajının “yerine” ulaşmasını sağladı.
Hayma…
Süleymanşah, Fırat’ı geçerken boğulunca, boyunun başına geçti.
Kayıları taşıdı, derledi, topladı, çoğalttı, dağılmaktan kurtardı.
Söğüt’te “devlet”in temellerini attı.
Keza, “Devlet Ana”ydı.
Balkan Savaşı’nda Tekirdağlı kızçeler…
Tek “er meydanı” mı!
Amfiler, atölyeler, ameliyathaneler, laboratuvarlar, ringler, pistler, sahneler,
Cumhuriyet’in ilk tarih profesörlerinden Afet İnan…
Cumhuriyet resminin ilk temsilcilerinden Mihri Müşrik…
Cumhuriyet’in ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu…
Cumhuriyet’in ilk kadın yazarlarından, gazetecilerinden,
basın sendikası kurucularından Suat Derviş…
Cumhuriyet’in ilk kadın öğretmenlerinden Refet Angın…
Cumhuriyet’in ilk kadın doktoru Safiye Ali…
İlk kadın milletvekilleri Mebrure Gönenç,
Fatma Memik, Fakihe Öymen, Türkan Örs Baştuğ…
İlk kadın belediye başkanı Sadiye Hanım…
Daha kimler…
Cahide Sonku…
Afife Jale…
Sabiha Bengütaş…
Semiha Berksoy…
Ferhunde Erkin…
İnci Özdil…
Türkan Akyol…
Leyla Atakan…
Muazzez İlmiye Çığ…
Türkan Saylan…
Canan Dağdeviren…
Engin Arık…
Bak bugünün şeref kürsüsüne;
(Sürmeli ve Çakıroğlu) Buse Naz’larımız…
Ayşe Begüm…
Eda…
Naz…
İrem…
Sanki, kadını şeytan sayıp da kaynar kazanlara atmış bir engizisyon geleneğinden geliyoruz da… Sanki, kadını diri diri toprağa gömen bir cahiliye anlayışından besleniyoruz da… Sanki, dizini kırma, oturduğun yerde oturma, çenesini kapatma, razı olma, kurtarılmayı beklemeyle kodlanmış da huyumuzun mayası…
Kadını “yok”laştırmaya, tatsız, kokusuz, sessiz, renksiz, şekilsiz “varlığına bin şahit” gerektirecek hâle getirmeye çalışan bir zihniyetin ayak seslerini duyup da duymazdan, görüp de görmezden, bilip de bilmezden geleceğiz…
Hangi ideolojiden, siyasi aidiyetten, inançtan, sosyal tabandan olursak olalım;
Ayağına dolanmayacağız….
Geldiği yere yollamayacağız…
Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?
Bu kadar mı tanımadınız gerçekten Türk kadınını?
Tanıtırız; az kaldı.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/6284le-sinamaya-vesair-kalkanlar-icin-turk-kadini-647076h.htm
This entry was posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, KADIN HAKLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *