DENİZLER VE DENİZCİLER * PİRİ REİSİN HARİTASINDAKİ GİZEM

PİRİ REİSİN HARİTASINDAKİ GİZEM

SABRİ ÇAĞRI SEZGİN –  scsezgin@gmail.com

Piri Reis’in Güney Amerika kıyılarını, Afrika’nın ve Avrupa’nın batı sahillerini gösteren ünlü haritasını çizmesinin üzerinden beş asır geçti, 1929 yılındaki keşfine kadar kimsenin böyle bir haritanın varlığından haberi yoktu. Aradan geçen 91 yıl boyunca pek çok araştırmacı tarafından incelendi ve hakkında sayısız yayınlar yapıldı. Peki, bu haritayı eşsiz kılan neydi? Yeni keşfedilen Amerika kıtasının bilinen en eski haritalarından biri olması dışında, Piri Reis’in bu kıymetli eseri çağının çok ötesinde bir denizcilik bilgisi ve hakkında sayısız teorinin ortaya atılmasına neden olan birçok detay içeriyordu. Bu yazımızda Piri Reis’in ilk dünya haritasını kısaca inceleyecek ve taşıdığı gizemlerin izini süreceğiz.
Piri Reis’in dünya haritası, boylamın kesin olarak hesaplanamadığı bir dönemde yapılmıştı; karaların şekillerinin kesin olarak çizilebilmesi ise ancak XVII. yy’daki keşiflerle gerçekleşecekti. O döneme kadar yapılan haritalar sembolik anlatımlara dayalı bir sistemle göre hazırlanır, kılavuz çizgileri doğrultusunda seyreden gemiler haritada belirtilen kerteriz noktalarına göre yönlerini tayin ederlerdi. Bu, orta çağ haritalarında sıkça rastlanılan portolan tekniğiydi. İtalyanca “portolano”, limanlarla bağlantılı anlamına geliyordu ve bu teknikle hazırlanan haritalarda kıyıları, adaları, limanları ve bunlar arasındaki mesafeleri belli referans noktalarından geçen rota çizgileriyle kabaca belirlemek mümkündü.
Portolan tekniğine uygun olarak çizilen bir haritada, anahtar noktalara yerleştirilen rüzgârgüllerinden ışınsal olarak çıkan kılavuz çizgileri birbirlerini keserdi. 16 veya 32 kollu rüzgârgülleri, denizci pusulalarındaki yönleri temsil etmekteydi; ayrıca haritalarda tali pusula gülleri ve ölçek skalaları da bulunurdu. Piri Reis’in bu teknikle hazırladığı dünya haritasının günümüze ulaşan parçasında da iki büyük rüzgârgülü, üç adet tali pusula gülü ve iki adet ölçek skalası görülmektedir. Yazdığı kenar notunda Piri Reis, bu dünya haritasını yaparken 20 haritadan yararlandığını söyler ve yararlandığı haritaları sıralarken bir adet de Kolomb haritasından bahseder. Daha sonra yazdığı Kitab-ı Bahriye isimli eserinde, amcası Kemal Reis ile birlikte Kolomb’un üç seferine katıldığını söyleyen İspanyol bir denizciyi esir aldıklarını ve bu haritayı o sırada ele geçirdiklerini anlatacaktır.
Piri Reis büyük bir ihtimalle Karayipleri çizerken Kolomb’un bu haritasından faydalanmıştı, bölgenin hatalı konumu da bu iddiayı destekler nitelikte… Kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilen kırmızı renkli büyük adanın neresi olduğu ilk bakışta anlaşılmıyor, ancak haritayı saat yönünün tersinde 90 derece çevirdiğimizde Küba’yı ve hemen yanındaki Hispanyola ve Porto Riko adalarını fark ediyoruz. Yine de haritanın bu bölümü Karayiplerin gerçek konumunu tasvir etmekten çok uzak, Küba’nın şekli orantısız ve gerçekte var olmayan pek çok ada mevcut.
Juan de la Cosa’nın (1500) ve Alberto Cantino’nun (1502) portolanlarında Karayipler daha gerçekçi bir şekilde gösterilirken, Brezilya’nın doğu kıyılarını onlara göre daha doğru çizen Piri Reisin haritasındaki bu durum biraz tuhaf… Peki bunun sebebi ne olabilir?

Piri Reis’in haritasını çizdiği zamanlarda Karayipler ve Güney Amerika kıyıları çoktan keşfedilmişti. Amerigo Vespucci, 1499-1502 yılları arasında ana karaya iki sefer yapmış, 50. paralelin güneyine kadar ulaşmıştı; bu nokta Macellan boğazından ve Tierra del Fuego’dan çok uzakta değildi. Vespucci’nin Asya’ya değil yeni bir kıtaya geldiğini fark etmesi üzerine yeni topraklar onun adıyla anılmaya başlandı. İlk başlarda bu isim sadece kıtanın güneyini tanımlamak için kullanılıyordu, Karayiplerin kuzeyinde keşfedilen toprakların ise hala Asya’yla bağlantılı olduğuna inanılıyordu.
Hassas ölçüm tekniklerinin mevcut olmadığı dönemlerde haritacılar, yeni keşfedilen yerleri seyahat notlarına göre çizerlerdi; bu notlar burunların, adaların, nehir ağızlarının, koyların ve körfezlerin vb. genel hatlarıyla kabaca tasvirinden ibaretti. Haritalar bu nedenle doğru hesaplanmamış coğrafi veriler ve bilgi parçaları içerirdi, çoğu zaman da bu parçalar arasında doğru bir ilişki kurulamazdı. Genellikle haritalar bölgeyi hiç görmeden çizilir, çoğunlukla mevcut haritalardan kopyalanır ve ihtiyaca göre değiştirilirdi; bu nedenle bir araya getirilen haritalarda farklı ülkeler için farklı ölçekler ortaya çıkabiliyordu.
O dönemlerde dünyanın gerçekte olduğundan daha küçük olduğu düşünülürdü ve bu durumda Atlas Okyanusunun karşı kıyısında Asya kıtası uzanıyor olmalıydı. Yenidünyanın keşfinin ilk yıllarında, 1507’ye kadar çizilen haritalar eski Uzakdoğu haritalarına eklenmiş, buna bir de güneyde var olduğuna inanılan “Terra Incognito”, yani Keşfedilmemiş Topraklar ilave edilmişti. Tüm bu fikirler Rönesans’ta yeniden keşfedilen Antik Yunan filozoflarının görüşlerine dayanmaktaydı, bazen haritalara mitolojik adalar da yerleştiriliyordu. Piri Reis’in haritasında da karşımıza çıkan efsanevi St. Brendan adası bunlardan biriydi ve o dönemlerde Azorlardan çok uzak olmadığı düşünülüyordu.

Martin Behaim’in 1492 tarihli düzlem küresinde görülen Uzakdoğu çiziminin Piri Reis’in haritasındaki Karayipler ile karşılaştırılması
Kolomb da dünyanın çevresini yanlış hesaplamış ve Hint Adalarına ulaştığını zannetmişti. İşte Piri Reis’in haritasında Küba’yı kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmesine neden olan, Kolomb’un muhtemelen seyahatleri sırasında kullandığı Uzakdoğu haritasına yeni keşfettiği adaları Hint Adaları zannederek eklemesiydi. Piri Reis’in Toscanelli tarafından çizildiği düşünülen Kolomb’un kayıp portolanından kopyalamış olduğu kısım, aslında yeni keşfedilen adaların eklenmiş olduğu XV. yy. Uzakdoğu çiziminden başka bir şey değildi! Bunun en büyük kanıtı ise Küba olarak görülen adanın XV. yy haritalarında “Cipango” denilen Japon adalarının çizimiyle büyük benzerlik gösteriyor olması… Aynı çizim Martin Behaim’in 1492’de hazırladığı düzlemküresinde de Cipango olarak açıkça görülüyor; 1500’lerin başında Giovanni Contarini ve Francesco Rosselli’nin düzlem kürelerinde de benzer şekilde tasvir edilmiş. 1528 yılında hazırladığı 2. dünya haritasında Piri Reis bu hatayı düzeltecek ve Karayipleri gerçeğe uygun bir şekilde çizecekti.
Piri Reis’in haritasında göze çarpan bir diğer tuhaflık da Güney Amerika kıyılarının doğuya uzanan şekli… Bunun deri parşömenin şeklinden ya da kullanılan özel projeksiyon tekniğinden kaynaklandığını ileri süren pek çok iddia ortaya atılmış; bunlardan en ilginci de Piri Reis’in dünya dışı varlıklar tarafından yapılan Kahire merkezli bir dünya haritasından faydalanmış olabileceği iddiası… Yine bazı araştırmacılar haritada görülen uzantının o dönemde henüz keşfedilmemiş olan Antarktika Kıtası olduğunu ileri sürmektedirler; ancak haritanın bu bölümüne dikkatli bakıldığında bu parçanın kıtanın devamı olduğu kolayca fark edilebilir. Neden bu şekilde çizildiğine gelince, bunun cevabı Piri Reis’in bu bölüm için kullandığı Portekiz portolanlarında yatıyor…
1494 yılında Portekiz ve İspanya arasında imzalanan Tordesillas Antlaşması ile Yenidünya, “la Raya” adı verilen meridyen boyunca İspanyollarla Portekizliler arasında paylaştırılmıştı ve bu antlaşmaya göre Portekiz meridyenin doğusunda, İspanya ise batısında keşfedilen topraklara sahip olacaktı. Kıtanın güneyindeki topraklara ilk varanlar Portekizliler olmuştu ve yeni keşfettikleri yerlerde hak iddia edebilmek için haritalarında Brezilya’nın güney sahillerini ve Tierra del Fuego’yu la Raya’nın doğusuna doğru genişletmeyi tercih etmiş olabilirler. Dolayısıyla Piri Reis’in bu amaçla çizilen Portekiz portolanlarından birkaçını kaynak olarak kullanmış olması en akla yatkın iddia; zira o dönem haritalarında derece hataları fazla olduğundan sıklıkla bu gibi politik amaçlar için değiştirilebiliyordu.
Şimdi dilerseniz Piri Reis’in haritasının alt kısmında tasvir edilen yerleri daha iyi tanımlayabilmek için haritayı bir kez daha saat yönünün tersine 90 derece çevirelim. Haritada yapılan distorsiyona rağmen Güney Amerika kıyılarında San Matias Körfezini, Valdes Yarımadasını ve San Jorge Körfezini tanımlayabiliyoruz; bu kısmın Arjantin kıyıları olduğuna dair önemli bir işaret ise haritanın sağ alt tarafında görülen ve Piri Reis’in “Il de Sare” olarak isimlendirdiği büyük ada ve çevresindeki küçük adalar…

Piri Reis’in haritasında Güney Amerika’nın kıvrılan kısmı ve modern bir haritada Macellan Boğazının girişi
Bunlar Falkland/Malvinas adalarının ilk çizimleri olabilir; ayrıca adaların güneyinde Macellan Boğazının girişi ve hemen yanındaki San Sebastian Körfezi de açıkça görülüyor. Haritanın çizildiği yıllarda henüz Macellan Boğazı resmen keşfedilmemişti, Falkland Adalarının keşfi ise 1592 yılında gerçekleşecekti. Ancak vakanüvis Antonio Pigafetta, 1519 yılında sefere çıktığında Macellan’ın böyle bir boğaz hakkında zaten bilgisi olduğundan ve bunu Martin de Bohemia tarafından çizilen bir haritadan öğrendiğinden söz eder. Aynı konumdaki bir grup ada Martin Waldseemuller’in 1507 ve Pedro Reinel’in 1522 tarihli haritalarında da görülmektedir.
Peki, Antarktika olduğu iddia edilen ve Macellan Boğazının doğusuna doğru uzanan kıtaya birleşik topraklar neresiydi? Piri Reis’in haritasının bu bölümünde bir yılan resmi vardır ve altındaki notta terkedilmiş bu bölgenin her yerinin büyük yılanlarla dolu olduğu yazar. Açıklamanın devamında Portekizli denizcilerin bu yüzden buraya yaklaşmadıkları, ayrıca bu kıyıların ikliminin de çok sıcak olduğu belirtilir; oysa Antartika bu özelliklere uygun değildir. Burası “Tierra del Fuego”, yani Ateş Ülkesi’nin doğu ucu olabilir. Buraya Ateş Ülkesi anlamına gelen ismi veren Macellan’dı, çünkü boğazı geçerken yerli köylerinde yanan ateşler görmüştü. O dönemlerde birçok coğrafyacı Güney Amerika’nın güney kısımlarının “Terra Australis Igcognita” adı verilen keşfedilmemiş mitolojik güney topraklarına bağlı olduğuna inanıyorlardı; yaygın olarak Ateş Ülkesinin de keşfedilmemiş güney topraklarına bağlı bir yarımada olduğu düşünülüyordu.
Anlaşılan Piri Reis Macellan’dan önce Tierra del Fuego’ya ulaşan Portekizli denizcilerin notlarını da ele geçirmişti ve 1500 yılların başında popüler olan bu coğrafi teorilerden etkilenerek Güney Amerika sahillerini Terra Australis’e bağlamıştı. Bu konuda Lopo Homem’in keşfedilmemiş güney topraklarını gösteren 1519 tarihli haritası, Piri Reis’in haritasının eksik parçalarını tahmin etmemize yardımcı olmaktadır.
Sonuç olarak Piri Reisin 1513 tarihli dünya haritası, o zamana kadar yapılan tüm haritaların ve seyahat notlarının derlenmesiyle oluşturulmuş, çağının en ileri bilgilerini içeren eşsiz bir çalışmadır. Piri Reis bu derlemeyi yaparken elbette kendi denizcilik tecrübelerini de eklemeyi ihmal etmemiş ve elindeki dağınık verileri tek bir bütün halinde en iyi şekilde sentezlemeye çalışmıştı. Elde ettiği yeni verilerin ışığında 1528 yılında ikinci bir dünya haritası çizecek ve dünya denizcilik tarihine adını altın harflerle yazdıracaktı.
This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *