SOĞUK SAVAŞIN TÜRKİYE SIRLARI

Türk Tarih Kurumu Şeref Üyesi Odatv’ye anlattı:
Soğuk savaşın Türkiye sırları… Dışişleri’nin sızdırdığı haberler

Mayis Alizade – Odatv.com

Londra Üniversitesi Yakın Tarih Araştırmaları Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı, Türk Tarih Kurumu Şeref Üyesi Prof. Dr. Cemil Hasanlı, Odatv’nin sorularını yanıtladı.

Soğuk Savaş’ın Amerika ve Sovyetler Birliği çatışmasına verilen isim olarak bilinir. Ancak Prof. Dr. Cemil Hasanlı bilinen tarihin aksine yaptığı araştırmalarla Soğuk Savaş’ın içeriğine ilişkin önemli belgelere ulaştı. Prof. Dr. Cemil Hasanlı, bu durumu şöyle anlattı:
“Soğuk Savaş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki kırk beş senelik dönemi kapsayan bir dönemdir. Kavram olarak ilk 1947 yılında ABD`li gazeteci Walter Lipmann siyasi literatüre getirmiştir. Soğuk Savaş kavramı genel olarak SSCB-ABD sürtüşmesini, Batı-Doğu anlaşmazlıklarını kendi içine alan bir kavram olup araştırmacıların bunun kökenini Wilson ve Lenin’e kadar götürmelerine rağmen tarih biliminde kendine bu şekilde yer bulamamıştır. Soğuk Savaş dönemini araştıran ilk merkezlerin Batı’da kurulmasından dolayı sürecin başlangıcına 1947 Polonya olayları, 1948 Batı Berlin olayları konuluyordu. Ancak aslında bunlar Soğuk Savaş’ın geç kalmış olaylarıydı.
Örneğin ABD`li Profesör Bruce Kuniholm daha geçtiğimiz yüzyılın seksenli yıllarında Soğuk Savaş’ın Yunanistan, Türkiye, İran Azerbaycan’ı olaylarından başladığını ifade etmişti. İngiltere’de Prof. Dr. Louise Fawcett geçen asrın doksanlı yıllarında İran Azerbaycan’ı krizine ilişkin kitap kaleme almıştı.
Ancak bu kitaplar ağırlıklı olarak Batı kaynakları temelinde yazıldığı için Soğuk Savaş’ın başlama tarihi ve yerine ilişkin kesin bilgiler sunmaktan uzaklardı. 1990’ların hemen başında SSCB’nin dağılmasıyla arşivler de açıldı. Ben de İkinci Dünya Savaşı yılları ve sonrasındaki ilk yıllarda SSCB’nin İran ve Türkiye`ye yönelik politikalarını yansıtan belgelerle tanışırken manzara da açıklığa kavuşmuş oldu. Kaleme aldığım iki kitap Harvard Yayınlar serisinde ışık yüzü görürken ardında yine Harvard Yayınları’nda Türkiye-SSCB ilişkileri üzerine yazdığım eser çıktı. Bu kitaplarım da Soğuk Savaş’ın unutulan sayfalarını gündeme getirdim ve çatışmanın İran Azerbaycan’ı ve Türkiye üzerinden başladığını belgeleriyle ortaya koydum. Başlangıçta Batı’nın bilim merkezleri benim bu yaklaşımıma kuşkuyla bakarken ilerleyen dönemde elde ettiğimiz sonuçlar Soğuk Savaş’ın Cambridge Tarihi üç ciltliğine dahil edildi.”

SOĞUK SAVAŞ KAVRAMI NASIL DEĞİŞTİ

“Soğuk Savaş’ın İran Azerbaycan’ından başlamasının sebebi nedir?” sorusuna yanıt veren Prof. Dr. Cemil Hasanlı şöyle devam etti:
“Bakü’de, Moskova’da, İstanbul’da ve New York’ta basılmış bu kitabım benim yıllar yılı yaptığım araştırmaların bir sonucuydu. Basıldığı tüm ülkelerde ilgi gördü. İşin ilginç yanı benim Harvard Yayınları serisinden çıkmış kitaplarımın Tahran’da Farsça yayımlanmasıdır. Kitabın Harvard Yayınları’nda çıkmasından sonra Japonya’dan Rusya’ya, oradan ABD’ye hayli olumlu yazı yayımlandı. O yayımlardan sonra Soğuk Savaş’ın İran Azerbaycan’ından başlamasına ilişkin yaklaşımlar da zamanla pekişti.
Bu kitapta ben Tebriz merkezli Güney Azerbaycan Ulusal Hükümetinin SSCB`de uzun süre kapalı tutulmuş arşivinin çok değerli belgelerini inceleme fırsatı bulmuştum. O belgelerde müttefiklerin (SSCB-ABD-İngiltere) savaş dönemindeki iş birliğinin savaştan sonraki ilk yıllarda İran Azerbaycan’ında gizli çatışmaya dönüştüğünü onaylıyordu. Yani 1947 yılındaki ‘Soğuk Savaş’ kavramının altında ne yatıyorduysa, ‘sinir savaşı, gerilim, hedefteki ülkenin ekonomisini çökertmek, finans sistemini çalışamaz duruma getirmek, psikolojik baskı uygulamak, insanları savaş tehdidi altında tutmak v.d.’ İşte bunların tamamı en dramatik şekillerde İran Azerbaycan’ı ve Türkiye buhranlarında kendini göstermişti. Soğuk Savaş kavramının jargonu artık 1945’ten itibaren SSCB’nin diplomatik yazışmalarına yansımıştı.
Bunun nedeni SSCB’nin yayılmacı politikalarıydı. Güney Azerbaycan, Türkiye’nin doğu bölgeleri ve Boğazlar, Çin’in Doğu Türkistan Bölgesi, SSCB`nin savaştan sonraki gizli yayılmacılık planlarına dahildi. 1945-1947 yıllarında müttefiklerin iş birliğinden sert çatışma ortamına geçmesi SSCB`nin kendi güney sınırlarındaki yayılmacı stratejisiyle ilintiliydi. Güney Azerbaycan bölgelerinin Pehlevi despotizminden kurtulma girişimini Batılı tarihçiler `Komünizm yayılmacılığı` olarak gördükleri için İran`daki Azerbaycan nüfusunun ulusal özgürlük gayretlerini doğru okuyamıyorlardı. Oysa Sovyetler Birliği desteğinden asılı olmaksızın İran`daki Azerbaycan Türkleri Pehlevilerin şovenist rejiminden kurtulma gayreti içindelerdi. Soğuk Savaş’ın ilk çatışma örneği olan Güney Azerbaycan konusu SSCB için yayılmacılık, İran için toprak bütünlüğü, Batı için komünizm tehdidi, Azerbaycan Türkleri için ise istiklal mücadelesiydi.”

SOVYETLER BİRLİĞİ TÜRKİYE’YE MÜDAHALE EDECEK MİYDİ

Soğuk Savaş tarihine bakışı değiştirmenin uzun bir süreç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Cemil Hasanlı, “Zorluklar oldu kuşkusuz. Çünkü on yıllar boyunca bu konuda oturuşmuş bir yaklaşım söz konusuydu. Buna karşı çıkarak yaklaşık yarım asrı kapsayan bir dönemin başlangıcı ve yerine ilişkin oturuşmuş kalıpları değiştirme girişimlerim başlangıçta dirençle karşılaşmıştı” dedi.
“SSCB Türkiye: Tarafsızlıktan Soğuk Savaşa 1939-1953” isimli kitabını Moskova’da bir yayınevine sunduğunda bir bilim adamının “Bu kitap Bakü`de kaleme alınamaz” diyerek eserin basılmasını uygun bulmadığını açıkladığını hatırlatan Prof. Dr. Cemil Hasanlı şunları söyledi:
“Ancak kitap farklı bir yayınevinde yayımlandıktan sonra ilgiye neden oldu. Batı`da da yüzeysel ve hatta amatörce yaklaşılan `Soğuk Savaş` kavramına bakış delillerin sayesinde değişti. Türkiye-SSCB ilişkileri ve İran Azerbaycan’ı konularındaki kitaplarımın ardından Harvard Üniversitesi Doğu Türkistan’daki olaylara ilişkin kitabı yayımlamıştı.
Bu kitapta ilk kez SSCB arşivlerinden derlediğim hayli belgeye yer vermiştim. Onun için bu üç bölgede 1945-1947 yıllarda gelişmiş olayları aynı kitapta toplamayı kararlaştırdım. Geçen Temmuz ayında İngiltere`nin Routledge yayınevi “Stalin’s Early Cold War Foreign Policy: Southern Neighbours in the Shadow of Moscow, 1945-1947” isimli kitabımı bastı. Sovyet arşivlerinde çalışırken gerek Türkiye gerek İran Azerbaycan’ı ve gerekse Doğu Türkistan`la ilgili Moskova`nın aynı politikalar yürüttüğünü görmüştüm. Bazı Türk tarihçiler SSCB`nin Türkiye`den herhangi toprak talebinin olmadığını, bunu gazetelerin şişirdiğini ve güya SSCB tehdidini abartan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü`nün bunu Batı`dan yardım alma amacıyla ettiğini yazıyordu.
Oysa durum o şekilde olmayıp Sovyet tehlikesi çok gerçekti. Sofya`daki, Bükreş`teki hastaneler boşaltıldığında Türkiye yönetimi her haftanın sonunda Sovyetlerin müdahalede bulunma ihtimalinin tedirginliğini yaşıyordu. SSCB`de ise hür olmayan gerçekleri yazamazdı. SSCB Dışişleri Bakanlığı’nın arşivinde çalışırken Türkiye`den toprak talepleri ve Boğazlara ilişkin yazıların Dışişlerinde hazırlanarak sahte isimlerle basına verildiğinin farkına varmıştım. Sovyet Dışişleri Türkiye`nin alınması planlanmış alanın genel yüzölçümünü 26 bin kilometrekare olarak belirlemiş, bunun 20 bin kilometrekaresini Ermenistan`a, 8 bin kilometrekaresini Gürcistan’a ve bunun sayesinde Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti`nin genel yüzölçümünün %80, Gürcistan`ın ise %8 genişleyeceğini hesaplamıştıysa gazeteler bunu kendilerinden nasıl yazabilirdi?”

İSMET İNÖNÜ’NÜN DIŞ POLİTİKASI

Kitaplarında Mustafa Kemal Atatürk`ten sonra Türkiye Cumhuriyeti`nin izlediği dış politikada İsmet İnönü`nün rolüne özel vurgu yapan Prof. Dr. Cemil Hasanlı, bunu şöyle anlatıyor:
“Sıkıntılı dönemde ülkeyi yönetmiş İsmet İnönü maharetli bir siyasetçiydi. İsmet Paşa`yla ilgili Ankara`daki SSCB Büyükelçiliği ilginç raporlar yazmıştır. O raporlarda İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün en vefalı arkadaşlarından biri olarak nitelendiriliyor. Ocak 1943`te Adana`da gerçekleştirilen buluşmada İngiltere Başbakanı Winston Churchill müttefiklerin safında Türkiye`nin savaşa katılması için ısrar ederken İsmet İnönü, ‘Bu savaşa girersek Ruslar dost olarak bizim ülkemize girer ve bir daha çıkmazlar’ demişti. Sovyet baskılarına rağmen İsmet İnönü hiçbir taviz vermeden ülkenin bütünlüğünü korudu. SSCB`nin Türkiye`de `Dost hükümet` kurma girişimleri sonuçsuz kaldı. Moskova`nın tüm diğer ülkeleri zayıflattığı halde Türkiye`yi güçlendirdi. Bu durum Cumhurbaşkanı İnönü`nün uyguladığı politikaların zaferiydi.”
This entry was posted in DÜNYA ÜLKELERİ, EMPERYALİZM, KÜRESEL POLİTİKALAR, SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *