TARİHİN İÇİNDEN KARA SAYFA * OSMANLI’DAN BUYANA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK * DÜYÛN-U UMUMİYE

Değerli okur,
Osmanlı tarihinde sık sık karşımıza çıkan DÜYÛN-U UMUMİYE (Genel borçlar) konusuna açıklık getiren iki yazıyı okumanıza sunuyorum. Dikkatli okurlar yazıyı okurken yaşadığımız bu günler ile Osmanlı’nın Düyûn-u Umumiye dönemi arasındaki tıpkı benzerliklerin farkına varacaklardır.
Osmanlı’nın batması ve sonunda parçalanarak yok olmaya gidişinin ardında ekonominin yönetilememesi, bütçenin denk edilmemesi, hesapsız ve aşırı harcamalar ve tüm bunların sonunda çok yüksek faizlerle aşırı borçlanmalar ve borçların ödenemez duruma gelmesi vardır. Bu durumun ardından kapitülasyonları ve de Düyûn-u Umumiye gelmiştir.
Osmanlı ekonomiyi yönetemediği için  vergi toplama hakkını İngiliz, Hollandalı, Fransız, Alman, Avusturya, İtalyan’lara devretmiştir. Bu durum, hükümranlık hakkının devri anlamındadır. Bu DEVLET KASASININ, evin anahtarının teslimi anlamına gelir. Hatta daha da ötesi olarak bilinmeyen bir gerçek;
İtalya, Düyun-u Umumiye ’den aldığı gelirlerle Osmanlı’ya karşı açtığı Trablus Savaşı’nı finanse etmiştir.  Osmanlı’nın kendi gelirleriyle, kendisine açılmış bir savaşı finanse etmiştir. ne kadar acı değil mi? Osmanlı’yı televizyonlardan öğrenen halkım bu gerçekleri bilmiyor.
Günümüz Türkiye’si de Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye dönemini bire bir aynısını yaşamaktadır. Dünyada eşi benzeri olmayan boyutlarda ve sayısı bilinmeyen yolsuzluklarla Devlet kasası soyulmuş ve soyulmaktadır. Daha da ötesi bu soygunlar metodik olarak 20-30 sene sonrasını da kapsayacak şekilde hazine borçlandırılmıştır. Ülkenin kalkınmasına harcanacak olan YÜZ MİLYARLARCA DOLAR sistemi yönetenler arasında pay edilerek yurt dışına kaçırılmıştır. Devletin kasasında KÖR KURUŞ para kalmadığı gibi borçlarını ödeyebilecek akçası da yoktur. Ülkemizin 500 milyar doları aşan borcu vardır. Türkiye ekonomik ve sosyal olarak ülkeyi yönetenler tarafından uçuruma itilmiştir.
Günümüz Düyûn-u Umumiyesi ise özelleştirmeler üzerinden gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin istihdam ve gelir sağlayan, ekonomik bağımsızlığın temeli olan tüm kamu varlıkları ÖZELLEŞTİREREK yabancılara devredilmiştir. Ardından da aşırı borçlanmalar ve yüksek faiz ödemeleri gelmiştir.
AKP iktidarı ile Türkiye NEO-Düyûn-u Umumiye çukuruna düşürülmüştür.
Naci Kaptan / 22 Ekim 2022

Düyûn-u Umumiye

Dilek TEMİZ DİNÇ

1881-1928 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını denetleyen kurumun adıdır. II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Sözcük, “Genel Borçlar” anlamına gelmektedir. Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve malî yaşamı üzerinde etkili bir rol oynamıştır.
Düyun-u Umumiye binası, İstanbul-Eminönü ilçesinde bulunmaktadır. Bina Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün emri ile İstanbul (Erkek) Lisesine tahsis edilmiştir. Osmanlı Devleti, ilk dış borçlanmasını, Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirdi. Ancak malî durumu düzelmeyen devlet, savaştan sonra da borç almayı sürdürdü. Bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık hâline getiren Osmanlı Devleti, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede değil borçlar, faizleri bile ödenemez hâle geldi.
1874’de devlet mali iflasın eşiğinde iken bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Fakat, açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri’nden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.
Osmanlı Devleti güçsüzleştikçe dış ülkelere imtiyazlar vermiş, borç aramış, ödün verdikçe ve borçlandıkça daha fazla güçsüzleşmiştir. Alınan borçların yüksek faizli oluşu, bütçe açığı kapatma ve ekonomik getirisi olmayan işlerde kullanılması sebebiyle; 1875 yılında iflasını açıklayan devlet, 1881’de dış alacaklılarına mali açıdan teslim olmuştur. Muharrem Kararnamesi’nin 15. maddesine göre; alacaklıların menfaatini korumak ve borçların ödenmesini bir plan dâhilinde yürütmek üzere, Düyûn-u Umumiye İdaresi (Düyûn-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi)kuruldu. Toplam yedi üyeden oluşan bu meclisin merkezi İstanbul’dadır. Meclis, İngiliz, Hollandalı, Fransız, Alman, Avusturya, İtalyan ve Osmanlı’dan oluşmaktadır.
Süresi beş yıl olan meclisteki üyeler yeniden seçilme hakkına sahiptirler. İdare, vergi toplama hakkına sahip olduğu gibi, gelir kaynaklarını işletme hakkına da sahiptir. Kurulun üyelerinin dolaylı yollardan Batılı ülkelerce atanması ve kurul üyelerinin Osmanlı ile iş ilişkisindeki şirketlere yakınlığı nedeniyle, Osmanlı Devleti yarı sömürge hâline getirilmiştir. Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı Devleti’nin yirmiyi aşkın kentinde toplam beş bin kişilik bir kadro kurmuştur. Hiçbir borç ödemesini yapamayan Osmanlı Devleti, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan imparatorluk, 1879’da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı.
Ancak, alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881’de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin görevi, Osmanlı Devleti’nce kendisine tahsis edilen gelir kaynaklarından Osmanlı Devleti’nin dış borç anapara ve faizlerinin geri ödenmesini sağlayacak fonlar yaratmaktır.
Düyun-u Umumiye İdaresi, elde ettiği kaynaklardan her yıl % 1’i anapara, % 4’ü faiz olmak üzere Osmanlı borçlarının % 5’ini ödeyecektir. Eğer elde ettiği gelir borçtan fazla olursa kalan kısım Osmanlı hazinesine aktarılacaktır. Ama 1882-1914 tarihleri arasında Osmanlı gelirleri hiçbir zaman bu oranı aşamamıştır. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulmasından sonra Osmanlı Devleti Avrupa piyasalarına tahvil satarak borçlanmasını sürdürmüştür.
Osmanlı maliyesindeki etkin denetim Osmanlı tahvillerinin riskini azalttığı için, daha düşük faizle borçlanma mümkün olmuştur. Ancak bu idare sayesinde Avrupalılar alacaklarını eksiksiz tahsil ederken, Osmanlı’nın ödediği anapara ve faizler aldığı yeni borçlardan oldukça yüksek düzeylerde seyretmiştir. Öyle ki, Birinci Dünya Savaşı’na kadarki dönemde, Osmanlı’ya Avrupa sermayesi tarafından verilen borçlarının yaklaşık iki katı, anapara ve faiz ödemeleri olarak Avrupa’ya aktarılmıştır.

Paris ve Londra bankalarının temsilcileri bu dönemde Türk devlet adamlarını, borçlarını yeniden borçlanarak ödenebileceğine ikna etmişlerdir. Yani Osmanlı, hızla yükselen borcunu ödemesi için tekrar borçlanmaya başvurması gerektiğine inandırılmıştır. Bu idare “devlet içinde devlet” görünümünde olmuş, yapılan işler hakkında Osmanlı Devleti’ne herhangi bir bilgi aktarımı yapılmamıştır.
Örneğin, İtalya, Düyun-u Umumiye ’den aldığı istikrazla Trablus Savaşı’nı finanse etmiştir. Buradan Osmanlı’nın kendi gelirleriyle kendisine açılmış bir savaşı finanse ettiği anlaşılmaktadır. 1880 yılından 1903 yılına kadarki dönemde meydana gelen dış borçlanmalar incelendiğinde, bu dönemdeki borçlanmaların nedenlerinin başında eski borçların ödenme amacı gelmektedir.
Giderek ağırlaşan mali bunalım sonucunda, 1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin dış borçları 160 milyon İngiliz sterlinine ulaşmıştır. Eski borçların anapara ve faizlerinin ödenmesi için, yeni borç kaynaklarına başvurulması zorunlu hale gelmiştir. Bu dönemde Osmanlı yöneticileri, Avrupa para piyasalarına yeniden borçlanmak, dolayısıyla tahvillerini satmak için Almanya ve Fransa arasındaki rekabetten faydalanmaya çalışmıştır. Ancak eski borçların anapara ve faizlerinin ödenmesi için yeni borçlanmalara girişilmesi beraberinde eski tavizlere yenilerinin eklenmesini getirmiştir. Osmanlı ekonomisi artık borç almak için yeni ödünler vermeye mecbur kaldığı bir sürece girmiştir. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile Düyun-u Umumiye İdaresi’nin gelir toplama yetkisi sona ermiştir.
Lozan Antlaşması döneminde toplam borç miktarı 161.303.833 altın lirasıdır. Lozan Anlaşması’nı takiben 1925 yılında Paris’te yapılan bir toplantı sonucunda Osmanlı Devleti’nin borçlarının, devletin parçalanmasıyla oluşan 16 yeni devlete paylaştırılması kararına varılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu paylaşımdaki en fazla yük olarak Osmanlı Devleti’nin dış borçlarının %73,59’unu devralmıştır.
1929 ekonomik krizinde Türkiye borçları ödemekte zorluk çekmiştir. Bunun üzerine hükûmet, Türkiye’de yabancı para, hisse senedi, tahvil alım satımını yasaklamıştır. Borcun 1933 yılı bakiyesi 79.820.563 TL olup o zamanki kura göre yaklaşık 65 milyon dolardır. Bu borcun 25 Nisan 1944 tarihli bir antlaşma ile on yıllık bir süreçte tasfiyesi kararlaştırılmıştır. Bütün borçların ödenmesi ise, vadesinden önce 1954 yılında bitirilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, şarta bağlanmış borçların ne anlama geldiğini ve bunun ulusal bağımsızlık açısından devlete nasıl zarar verebileceğini çok iyi anlamış bir kişiydi. 1921 yılından itibaren TBMM’nin açış konuşmalarının istisnasız hemen tümünde, denk bütçe, bağımsız maliye, vergi uygulamaları ve Türk parasının değerinin korunması yönünde görüş bildirmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Ankara’da kurulan Meclis Hükûmeti başlangıçtan beri Düyun-u Umumiye İdaresi’ni tanımamıştır. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin yıllık raporları okunduğu zaman Kurtuluş Savaşı’nı yürüten güçlerin, bu devlet içindeki devleti nasıl tasfiye ettikleri açık bir şekilde anlaşılabilir. Düyun-u Umumiye’nin bir raporunda aynen şu ifade sıkça ve maddeler hâlinde yer alır:
“….vilayetinde gelirleri toplamak mümkün olmamıştır.”
Bu ibarelerden Kurtuluş ordularının bu illeri düşman işgalinden kurtardığı anlaşılmaktadır. Nihayet İstanbul’un ele alınması ile Düyun-u Umumiye İdaresi artık hiçbir gelir toplayamaz hâle gelmiştir. Genç Cumhuriyet bu idareyi tanımayı tek taraflı olarak reddetmiş fakat borçlarının tamamını ödemiştir.

KAYNAKÇA
Dünden Bugüne: Kapitülasyonlar, ATO Yayınları, No. 75, Ankara 2004.
İNCE, Macit, Devlet Borçları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, Ankara 2001.
KONGAR, Emre, Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitabevi, 35. Baskı, 2008.
ORTAYLI, İlber, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfusu, Alkım Yayınevi, 9. Baskı, 2006.
PAMUK, Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, İletişim Yayınları, İstanbul 2005.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi, 16. Baskı, 2007.
ŞEKER, Murat, “Osmanlı Devleti’nde Mali Bunalım ve Dış Borçlanma”, CÜ İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C 8, S 2, 2007.

Borçlanma Genel Müdürlüğü, Yeni Düyun-u Umumiye

Metin Aydoğan: 21 Eylül 2019
12 Eylül 2019 günü yayınlanan Resmi Gazete’de, Türkiye’de Borçlanma Genel Müdürlüğü adıyla yeni bir kamu örgütü kurulduğu açıklandı. Yabancı basın kuruluşu Reuters’a bilgi veren bir bakanlık yetkilisi, düzenlemenin ‘bir organizasyon değişikliği, mevcutta iki farklı genel müdürlükte bulunan iç borçlanma ve dış borçlanma yapan birimlerin birleştirilmesi’1 olduğunu söyledi. Açıklama doğru mudur? Konu, söylendiği gibi basit bir müdürlük kurmak mıdır? Kararname, Türkiye’nin koşullarıyla birlikte incelendiğinde, olayın sıradan bir işlem olmadığı, önemli olduğu görülmektedir.
DEVLET HAZİNESİ BORÇ REKORU KIRDI
Maliye Bakanlığı verilerine göre, Devlet Hazinesi son sekiz ayda 104 milyar TL (19 milyar dolar) borçlanıp rekor kırdı. Türkiye’nin dış borcu bugün 453,4 milyar dolar.2
Borç, yapılan ödemelere karşın azalmıyor, yeniden borçlanarak borç taksidi ödendiği için sürekli artıyor. Borç bulmak giderek güçleşiyor; faizler yükseliyor, koşullar ağırlaşıyor. Türkiye, Osmanlı’nın son dönemine doğru gidiyor. 150 yıl önce yapılanları bugünkü hükümet yapıyor. 110 kişilik kadrosuyla, ‘Borçlanma Genel Müdürlüğü’ bu koşullar altında kuruluyor. Olanları sağlıklı değerlendirmek için Osmanlı’yı çöküşe götüren uygulamalara bakmak gerekiyor.
OSMANLI BORÇLANMASI
Osmanlı Devleti, ilk borcu İngiltere ve Fransa yanında Rusya’ya karşı girdiği Kırım Savaşı sırasında, 1854 yılında aldı. 1854 borçlanması, 3 milyon sterlin tutarında ve yüzde 6 faizliydi. Devlet, bu borca karşılık olarak Mısır’dan elde ettiği cizye vergilerini (Müslüman olmayan Osmanlı uyruklularından alınan vergi), Suriye ve İzmir gümrük gelirlerini güvence olarak gösteriyordu.3
Hükümet, 1860 yılında yeniden dış borç alınmak istedi. Ancak daha önce borç vermek için her yolu deneyen İngiltere, bu kez borç koşullarını ağırlaştıran yeni koşullar ileri sürdü ve bilinçli bir ‘isteksizlik’ gösterdi. Ödeme gücünü aşan borçlanmanın, zorunlu olarak yeni borçlanmalar getireceğini biliyorlardı. Bu nedenle, önceki borçlanma koşullarını kabul etmedi ve borç vermedi.
Osmanlı Devleti, bu kez Fransa’da. Mirés adında bir bankerle anlaştı; karşılık olarak da birçok yerin gümrük gelirinituzlu balık resminiFilibe gülyağı geliriniBursa’nın ipek öşürünü gösterdi. Ancak, Mirés Osmanlı Devleti’ni dolandırdı. Fransız hükümeti, Mirés’yi tutukladı.
1863 yılında Osmanlı Bankası devlet bankası konumuna getirildi ve aynı yıl bir devlet bütçesi yapıldı. Ancak yapılan bütçenin ne kendisine ne de yapanlara bir yararı oldu. Bu bütçe, daha sonra yapılacak olanlar gibi bir borç ödeme bütçesiydi. 1875’te, bütçenin 17 milyon gelirine karşılık 13 milyon lira dış borç ödemesi vardı.4
Osmanlı Devleti’nin dış borç toplamı; 150 milyonu anapara, 61 milyonu faiz olmak üzere 211 milyon İngiliz sterliniydi. Borç anlaşmalarının çarpıklığı nedeniyle, bu borcun yalnızca yüzde 53’ü Osmanlı hazinesine girmişti. Kalanı, faiz ve komisyon olarak kaynakta kesilmişti. Borcun büyük bölümü, Avrupalı banker ya da bankalardan alınmıştı. Düyunu Umumiye’nin kabul edildiği 1881’de devlet borçlarının; yüzde 40’ı Fransa, yüzde 29’u İngiltere, yüzde 8’i Hollanda, yüzde 5’i Almanya, yüzde 3’ü İtalya’ya yapılmıştı.5
İflas ve Muharrem Kararnamesi
Osmanlı Devleti, 6 Ekim 1875’te yayımladığı bir kararname ile borçlarını ödeyemeyeceğini tüm dünyaya duyurdu. Alacaklılar durumu protesto etti ve sorunu siyasi baskı yoluyla çözmeye çalıştılar. 1881 yılında İstanbul’da yapılan toplantıda, Osmanlı Devleti, borçların, alacaklılar tarafından seçilen bir kurul tarafından yönetilmesini kabul etti. Bu anlaşmaya Muharrem Kararnamesi adı verildi.
Muharrem Kararnamesi’nin gereği olarak Düyun-u Umumiye İdaresi adlı, üst yönetimi İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturyalı, Hollandalı ve Osmanlılardan oluşan bir örgüt kuruldu. Bu örgüt, borç ilişkilerini tek elde toplayacak ve ödemelerine ayrılan devlet gelirlerini alacaklılar yararına yönetecekti.
Osmanlı Hükümeti, Muharrem Kararnamesi’nin 8. başlamı (maddesi) gereği; tahsil edilmesi kolay bazı devlet gelirlerini, “mutlak ve değişmez” bir biçimde borç ödemelerine ayırıyordu. Bu gelirler şunlardı: tütün ve tömbeki (nargile tütünü) rüsumatı (vergileri), ipek öşürü (ondalık vergi), pul ve ispirto resimleri (harçlar), tütün ve tuz inhisarları (tekelleri), İstanbul ve civarı balık avı vergisi, Bulgaristan vergisi, Kıbrıs gelirleri, Doğu Rumeli vergisi, gümrük resimlerinde ve gelir vergisinde oluşacak gelir artıkları.
DÜYUN-U UMUMİYE’YE DÖNÜŞ 
‘Borçlanma Genel Müdürlüğü’, açıklandığı gibi iki farklı genel müdürlüğün birleştirilmesi gibi basit bir iş değildir. Borç ilişkilerinin, tam yetkiye sahip tek bir merkezde toplanmasıdır. Büyük olasılıkla dış isteğe bağlı olarak kurulmaktadır ve dışarının denetimi altında çalışacaktır. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin güncel sürümü (versiyonu) olacaktır…
Türkiye’de borçlar geri ödenemez duruma gelmiştir. Olağan koşullarla borç bulunamamaktadır.
Alacaklılar, Osmanlı padişahlarına yaptıkları gibi, hükümetleri devre dışı bırakıp doğrudan ilişki geliştirecekleri bir kuruma gereksinim duyuyorlar. ‘Borçlanma Genel Müdürlüğü’nün, yakında aynı Merkez Bankası gibi ‘bağımsız’ bir kurum haline gelmesi ya da öyle çalışması beklenmelidir. Bu kurum, Türkiye’ye yeni borç bulmaktan çok, yabancıların alacaklarını düzenli alması için ve onların isteği yönünde çalışacaktır. Düyun-u Umumiye kurulduğunda da ona, ‘Maliye Nazırlığı’na bağlı bir İdare’ denmişti.
DÜNDEN BUGÜNE İŞBİRLİKÇİLER
Fransa Maliye Bakanlığı Müşaviri ve Osmanlı Devleti’nden alacağı olan devletlerin Hesap Komisyonu Başkanı Daniel Ducoste 1889 yılında şunları söylemişti: “Şimdi Türkler hızla borçlanmaktadırlar. Ancak yirmibeş yıl sonra Osmanlı toplumunda borçlanmaya karşı muhalif unsurlar ortaya çıkacaktır. İşte o zaman, gerek alacaklarımız ve gerekse bunların faizleri tehlikeye düşecektir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin maliyesi, ekonomisi ve servetleri üzerindeki çıkarlarımızı koruyabilecek Türk yöneticilere ihtiyacımız olacaktır. Ben, bu ‘yerli misyonerlerin’, bizden ve yapacağımız siyasi baskılardan çok daha yararlı olacağı kanısındayım. Bunlar, Türk halkına kendi dilleri, kendi ikna yöntemleri ile yaklaşma olanaklarına sahiptirler. Bu ‘yerli misyonerler’ alacaklarımızın, bir ya da birkaç yüzyıl, teminat unsurlarının en önemlilerinden biri olacaktır”.
Daniel Ducoste, 130 yıl önce sanki bugünü yazmış.6

DİPNOTLAR
1      https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2019/09/12/borclanma-genel-mudurlugu-kuruldu
2     https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2019/09/12/borclanma-genel-mudurlugu-kuruldu
3      “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.3469
4       a.g.e. sf.3469
5      “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”, İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1794
6      “Militan Atatürkçülük” Vural Savaş, Bilgi Yay. 2001, sf.35

https://www.veryansintv.com/borclanma-genel-mudurlugu-yeni-duyun-u-umumiye/
This entry was posted in Ekonomi, GEÇMİŞİN İÇİNDEN, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *