PADİŞAHIN KAVUĞU

PADİŞAHIN KAVUĞU

Rıfat Serdaroğlu: 24 Eylül 2022

Bizim gibi gelişmemiş demokrasilerde popülist, ayrımcı, fikirsiz siyasetçiler, “Bizim iki gömleğimiz var, biri bayramlık diğeri idamlık” palavrasını ve “Biz kefenimizi giyip, öyle siyasete girdik” yalanını sıkıştıkları zaman bolca kullanırlar. Amaçları, özellikle inanmış insanları aldatmaktır. Kefen figürü, bizim siyaset pazarımızda her zaman iş yapmıştır, ama geçici olarak. Gerçek, sonunda ortaya çıkar, yalancının mumu yatsıdan önce söner.
Bu deyişin nereden çıktığına gelince;
Osmanlıda Padişahlar için kullanılan “Kefen başında gezer” diye bir söz vardır. Özellikle Padişahların kavukları, uzunca bir kumaşın dolanarak üst üste toplanmasıyla yapılır. Kavuk açıldığında, içindeki kumaş o kişinin kefeni olur ve onunla defnedilir. Bu, “Her an ölmeye hazırım” demek olduğu gibi, Padişah’ın o kavuğu her başına giyişinde ölümü hatırlayıp, ona göre karar vermesini, dürüst ve adil olmasını, dünya malına ve makamın cazibesine kapılmamasını sağlamak demektir…
Çağdaş Demokrasilerde hiçbir yöneticinin kefenle-idamla işi olmaz. Seçilen kadın veya erkek, isteyerek yüklendiği görevini en iyi şekilde yapmaya gayret eder, başarılı olursa ve kendisi isterse tekrar seçilir, başarılı olamaz ise görevden ayrılır ve esas işine döner. Çağdaş Demokrasilerde, her siyasetçinin kendi işi vardır. Ya akademisyendir, ya uzmandır, ya sanayicidir, ya işçidir, ya da esnaftır. Yani siyaset onlar için “GEÇİM KAPISI” değildir, bir fedakârlıktır. Devlet görevi yaparlarken, normal hayatlarındaki yaşam kalitelerini sürdürdükleri için, görevden ayrılınca bizdekiler gibi eşekten düşmüşe benzemezler!
Bizde öyle mi? İstisnalar hariç, maalesef değil! Çoğunun işi gücü yoktur. Siyasete, hizmet etme görüntüsü altında zenginleşmek, güce ulaşmak, olmayan itibarlarını yükseltmek için girerler. Sonunda güneşi gören kartopu gibi erirler ve yok olur giderler.
İşte bizim şanssızlığımız ve başımıza gelen tüm dertlerin birinci sebebi bu tip politikacılara görev vermemizdir. Örnek verelim mi? İçinizde, Erdoğan’ın hangi mesleğe, hangi işe, hangi uzmanlığa sahip olduğunu bilen var mı? Ya da şöyle sorayım;
RTE, eğer İstanbul Belediye Başkanı seçilmeseydi, ne iş yapacaktı?
Ailesini nasıl geçindirecekti? (Geçindiremiyordu! Ev kirasını partisi veriyordu!) Seçildiği gün, “Sadece bu yüzük benim tüm servetimdir. Duyarsanız ki Tayyip zengin olmuş, bilin ki haram yemişimdir” dememiş miydi? Remzi Amcaları RTE’ nin çocuklarını yine Amerika’da okutacak mıydı?
Bilal Oğlan yine, bir defada 100 MİLYON DOLAR bağış alacak, milyarlarca dolarlık vakıfların sahibi olabilecek miydi? Mursi, yine Bilal Oğlana “Mısır Vatandaşlığı” verecek miydi? Çok sayıda pasaportu olacak mıydı?
Burak Oğlan, yaya geçidinde çarpıp ölümüne sebep olduğu sanatçımız rahmetli Sevim Tanürek için, bir dakika gözaltında kalmadan İngiltere’ye kaçacak mıydı?
RTE, oğlunun İngiltere masraflarını hangi parayla karşılayacaktı? Türk Milletinin yarıya yakını bu gerçekleri hiç önemsemedi ve kişiyi önce Milletvekili, Başbakan, sonra da Cumhurbaşkanı seçti…
Bu güne kadar anayasanın ayaklar altına alınmasını, hukuk devleti ilkesinin yıkılmasını, avanta paralarla “Haram Havuzu” kurup medya grupları satın alınmasını, bu yolla haysiyetlere saldırılmasını, Türk Ordusuna kumpas kurulmasını, terör örgütlerine silah gönderilmesini, ülkenin son hızla bölünmeye götürülmesini, devletin ve kendilerinin soyulduğunu önemsemedi ve oy verdi!
Siyasetin önemli gerçeği şudur; “Her toplum, layık olduğu şekilde yönetilir.” Bu sözü, tam 347 yıl önce kuvvetler ayrımı esasını, ortaya atan düşünür Montesquieu söylemiştir. Biz ne yaptık? 347 yıllık gerçeği çiğneyip, “Kuvvetler Ayrımı, bana ayak bağıdır” diyen bir kafaya, Türkiye’yi teslim ettik. Dik durmayı unutmuş Türk İş Âlemi, dilleri lâl olmuş Üniversite ve Bilim camiası, çalıştığı medya grubunun haram parasına tenezzül eden basın mensupları, resmi-sivil bürokrasi ve STK’lar kolay yolu seçip zalime biat ettiler. (TOBB gibi)
Aziz Türk Milleti;
T. C. Devletini tüm kurumlarıyla birlikte, “Cumhuriyet Ayarlarına” döndürmek, çağdaş dünya ile yeniden barışmak için tek yol, badem kafalı suç örgütünden demokratik yolla kurtulmakla olur. Türk milletinin önüne konan iki ittifak var.
Cumhur dedikleri her şeyi bozan, Cumhuriyeti çökme noktasına getirmiş suç örgütü ittifakı ve Türk Milletinin Anayasaya koyduğu temel değerlerini, Atatürk İlke ve Devrimlerini gözardı edip, AKP larvalarıyla iş tutan her biri ayrı telden çalan şaşkın 6’lı ittifak! Bakar mısınız?
Kılıçdaroğlu, 12 yıldır Genel Başkanı olduğu partisinin Milletvekillerine, Belediye Başkanlarına, parti yöneticilerine ısrarla soruyor; “Siz gerçekten benimle beraber misiniz?” Kemal Bey önce partisinin görevlilerini ikna etsin, sonra edebilirse 6’lı masa Genel Başkanlarını ikna etsin, en sonunda da 6’lı masanın Genel Başkanları kendi partilerini ikna etsinler sonra sıra Erdoğan’ı indirmeye gelecek! Tabii ki yeni bir kargaşa çıkmazsa… Anayasamızın ilk 6 maddesine bağlı, Atatürk İlke ve Devrimlerine saygılı Türk Milletinin tümünü kucaklayacak “Milli İttifak” mutlaka kurulmalıdır…
Sağlık ve başarı dileklerimle
This entry was posted in Politika ve Gundem, Rifat SERDAROĞLU yazıları. Bookmark the permalink.

One Response to PADİŞAHIN KAVUĞU

  1. emin says:

    Teşekkürler.önemli bir yazılardan biri daha…hesap veremezler çünkü ülkeyi soydular.onlar,a oy verenlerde o partinin yardakçılarının,kimse o verenleri cahil sanmasın..ne yazıkki kanları bozuktur,donları olmayan parti liderlerimiz vardır ve olmaya devam edeceklerdir..emperyalizmin onlara ihtiyacı gereklidir( etnik kanı bozuklar) özellikle seçilmiştir.Millet ittifakı din,ırk.sağ,sol demeden birleşip iktidarı toprağa gömüp hesap sormalıdır..sayğılarla

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *