21. yüzyılda ortaçağ

21. yüzyılda ortaçağ

29 Ağustos 2022 Pazartesi – Örsan K. Öymen

AKP hükümetinin teokratik faşist uygulamaları nedeniyle, aylardır çeşitli kültür, sanat ve müzik festivalleri ve konserler iptal edilmektedir. AKP, cemaatler ve tarikatlar, kendi köktendinci İslamcı yaşam tarzını, toplumun tamamına dayatma hastalığına kapılmıştır. Kendisi gibi olmayana yönelik tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, öfke, nefret ve hınç, bir yandan dogmatizmin, bir yandan da bir ruh hastalığının göstergeleridir.
Şarkıcı Gülşen Çolakoğlu’nun, anayasaya, yasalara ve hukuka aykırı bir biçimde tutuklanması, bu dogmatik, despotik ve hastalıklı sürecin bir uzantısıdır. Tutuklanan Gülşen Çolakoğlu değil, köktendinci İslamcı faşistlerin görmeye bile tahammül edemedikleri yaşam tarzıdır.
Gülşen Çolakoğlu, imam hatip mezunları hakkında sarf ettiği sözlerden dolayı değil, konserlerinde, sahnede giydiği açık ve erotik kıyafetlerden ve LGBT’ye verdiği destekten ötürü tutuklanmıştır. İmam hatip konusu, görünüşteki gerekçedir, gerçeklikteki gerekçe değildir.

Öte yanda, Gülşen Çolakoğlu’nun tutuklanma gerekçesi olarak gösterilen sözler, anayasaya, yasalara göre suç unsuru oluşturmamaktadır. Resmi gerekçeye göre, Gülşen Çolakoğlu, bir konserinde, orkestrasındaki bir sanatçıyla şakalaşırken “O imam hatip mezunu, sapıklığı oradan geliyor” sözlerini kullandığı için tutuklandı.
Bu sözleri sarf etmek suç değildir. Bu sözler, yanıltıcı bir genellemenin ifadesi olduğu için eleştirilebilir ancak demokratik bir ülkede, kimse bu sözlerden dolayı tutuklanamaz.
Söz konusu sahte savcılar ve sahte yargıçlar, Gülşen Çolakoğlu’nun, sahnede giydiği erotik ve açık kıyafetlerden ve LGBT’ye verdiği destekten dolayı tutuklanmasını talep edemeyecekleri için, bir konserde kendi arkadaşlarıyla arasında geçen özel bir diyaloğa sarılarak Gülşen Çolakoğlu üzerinden, Türkiye’nin tamamına gözdağı vermişlerdir ve bir şeriat provası gerçekleştirmişlerdir!
Konu Gülşen Çolakoğlu’nun şahsını aşmıştır. Bu olay, AKP hükümetinin desteğinde, tarikatların ve cemaatlerin, yargı mekanizmasına sızdığının, yargıyı işgal ettiğinin kanıtlarından birisidir. Başörtüsü, kara çarşaf ve kadının bedeninin kapatılması hakkını savunanlar, kadının bedeninin açılması hakkını gasp etmişlerdir.

Ahlakı, kadının cinselliğine ve bedenine indirgemek, ortaçağda Hıristiyanların en büyük özelliklerinden birisiydi. Nitekim, Hıristiyan rahibelerin giyim tarzıyla, İslam dünyasındaki başörtülü ve kara çarşaflı kadınların giyim tarzı büyük benzerlikler göstermektedir. Kadının bedenini kapatmak ve gizlemek, kadının cinselliğinin ve cinsel kimliğinin baskı altına alınması amacını taşımaktadır.
Demokratik, laik bir hukuk devletinde, kadınlar kendi özgür iradesiyle, başörtüsü takma ve kara çarşaf giyme haklarını kullanabilirler. Ancak demokratik, laik bir hukuk devletinde kadınlar, dekolte kıyafet, mini etek, yırtmaçlı etek, transparan kıyafet, mayo giyme haklarını da kullanabilirler.
Demokratik, laik bir hukuk devletinde, insanlar cinsel tercihlerine göre yargılanamazlar, dışlanamazlar, baskı altında tutulamazlar.

AKP hükümeti, tarikatlar ve cemaatler, özgür ve cesur kadınlardan nefret etmektedir. Çünkü bu kadınlar, AKP’nin, tarikatların ve cemaatlerin dogmatik ruh hallerini ve korkaklıklarını ortaya çıkarmaktadır.
Düşünmekten, sorgulamaktan, felsefeden, bilimden, sanattan, aydınlanmaktan, yaratıcı olmaktan korktuğu gibi, eğlenmekten, haz almaktan, cinsellikten, kadının ve erkeğin bedeninden de korkan; kasveti, çileciliği, biat etmeyi, baskıyı ve karanlığı yücelten köktendinci, İslamcı, laiklik karşıtı hareket, toplumu sindirmeyi ve asimile etmeyi amaçlamaktadır.
Bu baskılara karşı direnmek her vatandaşın başlıca sorumluluğudur. Despotlara ve zalimlere karşı taviz vermekle, despotizme ve zulme karşı mücadele verilemez.
Özgürlüğü ve adaleti hak etmek için, özgürlük ve adalet için mücadele etmeyi ve bu mücadelede bedel ödemeyi, fedakârlık yapmayı göze almak gerekir. Herkesin kendi kişisel rahatını, huzurunu, çıkarını gözettiği bir ülke, ortaçağ karanlığında kalmaya mahkûmdur.
Praksiteles’in Anadolu’daki Knidos Antik Kenti’ne dikilen çıplak Afrodit heykelinin, yüzlerce yıl sonra Rönesans’ta Sandro Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” eserinde yeniden canlanması, kolay olmamıştır.
This entry was posted in DİN-İNANÇ, FAŞİZM, İrtica, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *