ULUSAL SAVUNMA HAKKINDE ÖNEMLİ BİR YAZI; Uçak Yetmiyor, Yazılım da Gerekiyor: Kod, Lisans ve Egemenlik Savaşları

Silah sistemleri artık donanımları kadar yazılım, kod ve lisans anlaşmalarıyla birlikte düşünülmek zorunda. Bunlara hâkim değilseniz aldığınız silah tümüyle kontrolünüzde sayılmıyor. Bir Eurofighter Typhoon jetinin kokpitinde uçuşa hazır pilot görülüyor. (Foto: Eurofighter.com)

Uçak Yetmiyor, Yazılım da Gerekiyor:
Kod, Lisans ve Egemenlik Savaşları

Yetkinreport – Mehmet Öğütçü / 02 Kasım 2025, Pazar


Artık silah sistemleri sadece çelik, motor ve füze değil. İçlerindeki yazılım, algoritma, lisans ve izleme kodları en az top namlusu kadar stratejik güç unsurlarına dönüşmüş durumda.

Türkiye’nin Eurofighter alımı vesilesiyle bu konuyu tartışmanın tam sırası.Bir savaş uçağı satın almak, sizi tam anlamıyla onun sahibi olmanıza yetmiyor, egemen yapmıyor. Çünkü modern savaşın kontrolü artık tetiği çeken pilottan çok, o uçağın beynini yazan mühendisin elinde.

Ne kadar yetenekli olursa olsun bir pilot, erişemediği kodlar, gömülü kısıtlamalar ve dışa bağımlı yazılım lisansları nedeniyle her zaman dilediği hedefe uçamaz, seçtiği hedefi vuramaz. Gökyüzünde süzülen uçağın gölgesi size ait olabilir ama uçuştaki kaderini belirleyen algoritmalar başkalarına aittir.

“Aldık, Artık Bizim” Dönemi Bitti

Silah sağlayıcı ülkeler —özellikle ABD ve Batılı müttefikler— artık hiçbir silahı “koşulsuz” satmıyor. Her satış, teknik şartların yanı sıra politik ve operasyonel kısıtlarla geliyor. Bu kısıtlar, “End-Use Monitoring” (EUM) adı verilen denetim mekanizmalarıyla takip ediliyor.

Satıcı devlet, “Benim uçağımı nerede, kime karşı kullandın?” diye sorma hakkını saklı tutuyor. Bu hak, Arms Export Control Act gibi yasalarla korunuyor. Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması, bu yeni çağın en çarpıcı örneği.

Resmî gerekçe, S-400 sisteminin “teknik uyumsuzluğu” idi ama aslında mesele, saf teknolojiden çok politik kontroldü. Benzer biçimde, F-16 satış ve modernizasyon süreçlerinde de ABD Kongresi’nde “Yunanistan’a veya İsrail’e karşı kullanılmaması” gibi şartlar gündeme geldi. Bugün artık bir savaş uçağı satın almak, sadece savunma değil — aynı zamanda bir itaat testi anlamına geliyor.

Yazılım Kiminse, Silah da Onundur

F-35, Eurofighter, Rafale ya da Patriot fark etmez: Bu sistemlerin en kritik unsuru artık gömülü yazılım ve kaynak kodudur. Bu kodlara erişiminiz yoksa uçağı uçurabilirsiniz ama nasıl uçacağını siz değil, üretici belirler.

Radar menzili, hedef tanımlama kriterleri, füze entegrasyonu, dost-düşman tanıma protokolleri…Hepsi yazılımla kontrol edilir. Bir lisans iptal edildiğinde radarın menzili kısalabilir, hedefleme sistemi kapanabilir, bakım yazılımı kendini kilitleyebilir. Yani fiziksel olarak uçağa sahip olabilirsiniz ama uçurabilme iradesine sahip değilsinizdir. Dünya çapında üreticiler bu kodları nükleer sır gibi saklar.

Fransa, Hindistan’a sattığı Rafale uçaklarının kaynak kodlarını paylaşmadı. Almanya, Leopard tanklarının üçüncü ülkeye devrinde “Berlin’in yazılı onayı” şartını getirdi. Kısacası: Donanıma sahip olmak, egemen olmak anlamına gelmiyor.

Teknoloji Transferi Neden Hiç “Tam” Olmaz?

Çünkü asıl teknoloji artık metallerde değil, mikroçiplerde ve satır aralarındaki kodlarda. Bir F-35’in içinde sekiz milyondan fazla satır kod, binlerce algoritma ve yüzlerce uçuş kuralı vardır. Bu kodların paylaşılması, üretici devlet için nükleer sır vermek gibidir.

Dört temel neden:

1- Yazılım stratejik fikri mülkiyettir. Kod satırlarında hem ticari hem askerî sırlar gizlidir.

2- Kritik bileşenler küresel zincirlere bağlıdır. Radar, aviyonik ve haberleşme çipleri çoğunlukla dış kaynaklıdır.

3- Güvenlik sertifikasyonu. Kod değişikliği, NATO veya üretici onaylarını geçersiz kılabilir.

4- Jeopolitik risk. İhracatçı devlet, teknolojisinin bir gün kendisine karşı kullanılmasını istemez.

Bu yüzden hiçbir ülke —dostu bile olsa— “uçuşun ruhunu” vermez.
Sonuçta, uçak sizindir ama uçuş izni başkasının.

İşte Somut Örnekler

• Türkiye – F-35: Programdan çıkarılınca üretim payı ve teknoloji erişimi de kesildi.
• ABD – F-16 satışı: Kongre’de, kullanım alanlarına ilişkin siyasi şartlar eklendi.
• Almanya – Leopard 2: Polonya bile Ukrayna’ya gönderebilmek için Berlin’den izin almak zorunda kaldı.
• Hindistan – Rafale: Fransa kaynak kodlarını paylaşmayınca Hindistan kendi sistemlerini entegre edemedi.

Hepsi aynı gerçeği gösteriyor: Silaha sahip olmak başka, onu özgürce kullanabilmek bambaşka bir şey.

“Almayalım” Romantizmini Aşmak

Peki, Türkiye ne yapmalı?
“Hiç almayalım” demek kulağa bağımsızlık gibi gelse de gerçekçi değildir. Savunma açıkları ve caydırıcılık ihtiyacı somut ve acildir. Ama mesele artık ne aldığımız değil, nasıl ve hangi şartlarla aldığımızdır.

1- Milli yazılım kapasitesini kurun. ASELSAN, HAVELSAN, TÜBİTAK ve özel sektör bir araya gelerek “Milli Kod Konsorsiyumu” oluşturmalı. Uçuş kontrolünden sensör füzyonuna kadar yazılımın her katmanında millîleşme hedeflenmeli.

2- Sözleşmelere açık arayüz şartı konmalı. Kaynak kodu paylaşılmasa bile, yerli sistemlerin entegrasyonuna izin verecek açık API hükümleri müzakere edilmeli.

3- Endüstriyel katılım ve tersine mühendislik. Her büyük alım, yerli bakım tesisi, yedek parça üretimi ve know-how aktarımıyla desteklenmeli.

İnsan Kaynağına Yatırım

4- Karma üretim ve ortak geliştirme. Türkiye sadece müşteri değil, sistem ortağı olmalı. Eurofighter veya benzeri platformlarda “üretici masasında” oturabilmeli.

5- Tedarikçi çeşitliliği ve diplomasi. Tek kaynağa bağımlı kalmak, politik şantaj riskini artırır. Asya, Avrupa ve bölgesel ortaklıklar paralel yürütülmeli.

6- Kritik stok ve yedek plan. Yedek parça, mühimmat ve bakım yazılımı stokları oluşturulmalı; her ihtimale karşı “lisanssız kalma senaryosu” hazırlanmalı.

7- İnsan kaynağı yatırımı. Savunma yazılımı, aviyonik ve gömülü sistem mühendisliği alanlarında uluslararası düzeyde hızlı eğitim programları başlatılmalı.

8- Sivil-asker koordinasyonu. Savunma alımları yalnızca hükümetlerin değil, devlet politikası olarak planlanmalı. Şeffaflık ve uzun vadeli strateji, kurumsallaşmış mekanizmalarla sağlanmalı.

Egemenlik Artık Yazılım ve Kodda

Bir ülkenin hava gücü, sahip olduğu uçak sayısıyla değil, o uçakları kendi kurallarıyla uçurabilme özgürlüğüyle ölçülür. Eğer her görev öncesi başka bir başkentten onay almak zorundaysanız, o uçak sizin değil, kiralık bir güç aracıdır.

Türkiye’nin önündeki görev, sadece yeni nesil uçaklar almak değil, onların beynini, ruhunu ve yazılımını da anlamak, üretmek ve sahiplenmektir. Yoksa gökyüzünde süzülen uçağın kuyruk numarası Türk olsa da uçuş izni Washington, Londra ya da Paris’ten gelecektir.

This entry was posted in Politika ve Gundem, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *