TARİHİN TOZLU SAYFALARINDAN * Gemileri Karadan Yürütmek-Vikingler

Gemileri Karadan Yürütmek-Vikingler

Oğuz Pancar – 19 Ekim 2025


Üstelik Vikingler de bu yöntemi ilk bulanlar değildi; onlar eski Yunanlılardan, Yunanlılar da Asurlular ve eski Mısırlılardan esinlenmiş olmalı muhtemelen.

“Bugün Rusya ve Ukrayna olarak bilinen topraklarda yaşayan Slav halkları… Saati 13 yüzyıl geri alsaydınız, çok fazla kanunsuzluğun olduğunu ve soylu sınıfın, lordların, savaş ağalarının çok az kontrole sahip olduğunu görürdünüz. Bunun sonucunda, sürekli baskınlar ve saldırılar vardı; esasen çok az güvenlik vardı. Hatta 13 yüzyıl öncesinde olan şey şuydu ki… Yağmaları yapanlardan bazıları olan Vikingleri, güvenlik sağlamaları için paralı asker olarak getirmeye ve onları işe almaya başladılar. Bir süre sonra bu Vikingler, “Neden bu adamlar için çalışıyoruz ki, onları alt edip yönetimi ele geçirebiliriz” dediler. Bunu yapan Viking kabilesinin adı ‘Rus’ idi. Kiev, bugün Ukrayna’da bulunan Rus Viking devletinin başkenti oldu. Daha sonra genişleyerek sonunda Rusya’yı yarattılar. ‘Rusya’ kelimesini buradan alıyoruz.”(1)

[Burada söylenenler genel olarak tarihçilerin uzlaştığı yorumlar olmakla birlikte, “Rus” sözcüğünün, İsveç’in doğusundaki Roslagen bölgesinden gelen Viking denizcilerin adından mı, yoksa Eski Fince’de “kürekçiler” anlamına gelen “Ruotsi” sözcüğünden mi türediği konusu tartışmalıdır.]

Günümüzde Rusların, Ukraynalıların ve Belarusların ata devletleri saydıkları ve “Kievan Rus” (Kiev Knezliği) olarak bilinen bu devletin kurucuları Vikinglerin, yerleşik oldukları Doğu İsveç’ten neredeyse 1500 km uzaktaki bu topraklarda ne işi vardı? Yalnızca yağma olamaz çünkü bu kadar uzağa yapılan bir yağma seferi, geri taşıyabileceğiniz ganimet sınırlı olabileceği için gemilerle yapılmadıkça ekonomik değildir. Ama açık ki İsveç ve Kiev arasında bir deniz yoktur; Kiev’e denizden varmak ancak, Skagerrak Boğazı’nı geçerek Baltık Denizi’nden Kuzey Denizi’ne ulaşmak, oradan Manş Boğazı’nı ve Portekiz kıyılarını izleyerek Cebelitarık’tan Akdeniz’e girmek, Ege’ye ulaşmak, Dardanelles (Çanakkale) ve Konstantinopol (İstanbul) boğazlarını geçerek Karadeniz’e çıkmak ve Odessa veya Mykolayiv limanlarına ulaştıktan sonra da yaklaşık 400 km’lik bir kara yolunu katederek Kiev’e ulaşmakla mümkün olabilirdi. Böyle bir yolculuk en uygun koşullarda gerçekleşse bile en az 6 ay sürecektir.

Uzatmadan söyleyelim, Vikingler İsveç ve Kiev arasını gemilerle katetmişlerdir ve bu zorlu yolculuğun büyük kısmı, Doğu Avrupa Platosu’nu kuzey-güney doğrultusunda kesen nehirler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Baltık Denizi’nden başlayan ve Volga ile Dinyeper nehir sistemlerini kullanarak Konstantinopolis’e varan bu ünlü ticaret rotası, “Vareglerden(2) Greklere Ticaret Yolu” olarak bilinir.

1212.jpg

Vikingler, adları genellikle savaşçılık ve yağmayla anılsa da, Fenikeliler ve eski Yunanlılardan sonra deniz ticaretinde en öne çıkan kavimlerden biridir. Örneğin, İzlanda ve Grönland ilk kez Vikingler tarafından keşfedilmiş, Kolomb’dan neredeyse 500 yıl önce Amerika anakarasına ulaşan ve bugünkü Newfoundland’da(3) bir yerleşim yeri kuranlar da yine onlar olmuştur. 10. yüzyılın başlarında Fransa’nın Normandiya bölgesine yerleşen ve buraya adlarını veren Normanlar, İngiltere ve İrlanda’da geniş bölgeleri ele geçirerek kalıcı yerleşimler kurmuşlardır. Aynı Normanlar, 1130’da Sicilya’yı fethederek adada bir yüzyıldan fazla hüküm süren Norman Krallığı’nı kurmuşlardır. Güney İspanya ve Kuzey Afrika ise Vikinglerin kalıcı olarak yerleşmedikleri, ancak dönem dönem yağmaladıkları bölgeler arasında yer alır.

[Okyanus ötesi, Batı Avrupa ve Akdeniz’e sefer yapanlar Norveç ve Danimarka’da yerleşik Vikinglerdir; İsveç Vikingleri daha çok Doğu Avrupa ve Bizans’la ticaret yapmakla ilgilenmişlerdir.]

Doğu İsveç’ten, özellikle Gotland ve Roslagen bölgelerinden yola çıkan Viking gemileri, Baltık Denizi’ni aşarak günümüz Finlandiya ve Baltık ülkelerinin kıyılarına ulaşırdı. Buradan iki ana rotadan biri izlenirdi: Bir kısmı Neva Nehri üzerinden Ladoga Gölü’ne, oradan Volkhov Nehri’ni takip ederek Novgorod’a varır; diğerleri ise Batı Dvina (Daugava) Nehri’nden yukarı doğru ilerlerdi. Bu yolculukların sonunda gemiler, Dinyeper (Dnipro) Nehri’nin kaynaklarına yakın noktalara kadar gelirdi. Kasplya veya Lovat gibi yan kollar kullanılarak, gemiler kimi zaman karadan kaydırılıp çekilerek Dinyeper’in yukarı kısımlarına indirilirdi. Günümüz Rusya ve Belarus topraklarında yeniden suya indirilen gemiler, Dinyeper boyunca güneye doğru süzülerek Smolensk ve Lubech gibi önemli yerleşimleri geçip nihayet Kiev’e ulaşırdı.

Kiev’den sonraki güzergâh da son derece tehlikeliydi. Dinyeper Nehri’nin aşağı kesimlerinde, Bizans kaynaklarında “Zaporozhian” yani “Çağlayanların Ötesi” olarak anılan ve gemiler için büyük risk oluşturan dokuz güçlü çağlayan bulunuyordu. Varegler bu çağlayanlara “Gürleyen Çağlayan” ve “Doymaz Çağlayan” gibi adlar vermişti. Bu zorlu bölgeden geçiş sırasında gemiler, Peçenekler gibi bozkır halklarının saldırılarına açık halde, karadan çekilerek ya da dikkatle yönlendirilerek ilerletilirdi. Nihayet, bu zahmetli yolculuğun sonunda günümüz Herson bölgesinden Karadeniz’e ulaşılırdı.

[Vareglerin en az bu kadar zorlu bir başka ticaret rotası daha vardı. Bu kez Volga Nehri üzerinden Hazar Denizi’ne ulaşan Varegler, buradan karayoluyla katır kervanları eşliğinde İran ve Irak içlerine kadar ticaret yaparlardı.]

Varegler, Konstantinopolis’te son bulan uzun ve tehlikeli yolculukları boyunca, kuzeyin vahşi doğasından elde ettikleri ürün ve hammaddeleri, bunların çok değerli olduğu Bizans’a taşırdı. İskandinavya ormanlarınlarında avlanan sansar, tilki ve kunduzların kürkleri, Bizans saraylarının gözdesiydi. Balmumu, Bizans dünyasında aydınlatmanın temel malzemesiydi; bal, başlıca tatlandırıcı olarak büyük rağbet görür, kehribar ise “Baltık altını” adıyla işlenmek üzere güneye gönderilirdi. Ancak tüm bunların arasında en kârlısı, hiç kuşkusuz köle ticaretiydi. Savaşlarda ve akınlarda ele geçirilen esirler, Viking ekonomisinin acımasız ama son derece kazançlı bir ayağını oluşturuyordu. Bu değerli yükler, Dinyeper ve Volga gibi büyük nehirleri aşan sağlam gemilerle taşınır, zorlu bir yolculuğun ardından Karadeniz üzerinden Konstantinopolis’e ve oradan da uzak pazarlara ulaştırılırdı.

Bu zahmetli yolculuğun karşılığında Varegler, kuzeyde bulunmayan lüks ve işlenmiş ürünlerle geri dönerdi. En çok aranan ve adeta bir servet göstergesi sayılan malların başında, büyük ölçüde İslam topraklarından gelen gümüş dirhem sikkeler geliyordu. Bizans’ın göz kamaştırıcı ipekli kumaşları ve mor boyası, Viking soyluları için vazgeçilmez birer statü simgesine dönüşmüştü. Frank ustalarının dövdüğü ünlü kılıçlar, değerli taşlarla süslenmiş mücevherler, renkli cam eşyalar, şarap ve Doğu’nun egzotik baharatları da kuzeyin kasvetli topraklarına taşınan diğer değerli mallar arasındaydı.

Bu rotayı asıl ilginç kılan, gemilerin nehirler arasında taşınmasıydı. Varegler, bu seferlerde açık denizlerde kullandıkları ağır teknelerin aksine, daha hafif ve salması(4) daha alçak gemileri tercih ederdi. Böylece nehirlerin sığ kısımlarında da yol alabiliyorlardı. Ancak nehir yatağı fazla sığlaştığında ya da bir çağlayanla karşılaşıldığında, gemileri karaya çekip daha ileri bir noktaya taşımak zorunda kalıyorlardı.

1111.jpgNicholas Roerich, Açık Denizlerden Gelen Konuklar, 1899

Bu işlem için iki temel yöntemleri vardı. Gemi yeterince hafifse, çevredeki ince gövdeli ağaçlardan kesilen uzun kütükler karşılıklı kürek deliklerinden geçirilir; geminin iki yanında duran kürekçiler bu kütükleri kavrayarak tekneyi yerden kaldırıp taşırdı. Ağırlığı kimi zaman 10 tonu geçen büyük gemilerde ise, bu kez kalın kütükler, yükü boşaltılmış geminin önüne yan yana dizilirdi. Önden bağlanan halatlarla çekilen gemi, bu kütükler üzerinde adeta tekerlekli bir sistem gibi ilerletilir; arkada kalan kütükler yeniden öne taşınıp işlem tekrarlanırdı.

“Portage” yani “aktarma” adı verilen bu zorlu işlem çoğunlukla yalnızca insan gücüyle yapılırdı (eğer gemide köleler varsa öncelikle onlar kullanılırdı). Ancak tekne çok ağırsa, çevredeki köylerden yağmalanan öküz ya da katırlar da bu işte kullanılırdı. Uygun bir noktaya ulaşıldığında gemiler yeniden suya indirilir, karadan taşınan yükler tekrar gemilere yerleştirilirdi.

Aynı nehir boyunca daha ileri bir noktaya geçiş görece kolay olsa da, farklı nehirler arasındaki aktarmalar çok daha zorluydu; kimi zaman 10 kilometreyi aşan mesafeler günlerce sürebilirdi. Üstelik Vareglerin bu seferleri yalnızca ticaret amaçlı değildi; nehir boyunca düşman topraklarından geçerken çevredeki yerleşimlere baskınlar düzenlenir, ele geçirilen esirler ve ganimetler de ek bir kazanç kapısı oluştururdu.

Vareglerin doğu rotasını 800’lü yıllarda keşfetmiş olduğu düşünülür. Kayıtlardan biliyoruz ki, 860 yılında 200 gemilik bir Vareg filosu aniden Konstantinopolis surları önünde belirir, surların dışındaki yerleşimleri yağmalar, halkı katleder ve büyük bir yıkıma yol açar. Tekfur III. Mikhail’in ordusunun büyük kısmıyla doğuda, Abbasiler üzerine düzenlenen bir seferde bulunması da Vareglerin işini kolaylaştırır.

[Konstantinopolis saldırısında ilginç bir olay yaşanır. Rivayetlere göre patrik Photius, Blakhernai’deki Meryem Ana’nın kutsal emanetini (maphorion adı verilen örtüsünü) dualarla surların etrafında dolaştırır. Ardından çıkan ani bir fırtına, Vareg gemilerini parçalayarak çoğunun batmasına yol açar. Bu olayın ardından Bizanslılar ve Varegler arasında bir barış anlaşması yapılır; Varegler bundan sonra yüzyıllar boyunca Konstantinopolis’e savaş değil ticaret seferleri düzenler.]

988 yılında çıkan iki büyük isyanı bastırmakta zorlanan Tekfur II. Basileios’un yardımına Kiev Büyük Prensi I. Vladimir koşar ve 6.000 askerlik bir Vareg/Rus birliğini Konstantinopolis’e gönderir. Tekfur bu destekle isyanları bastırdıktan sonra, 14. yüzyıla dek sarayda yaklaşık 1.000 kişilik bir Vareg birliği, Tekfur’un özel muhafızları olarak görev yapar. Hatta Ayasofya’da galerinin en üst katındaki bir mermer korkulukta, runik alfabe ile kazınmış “Halvdan” sözcüğü bugün bile görülebilir. Yazının 9. yüzyılda kazındığı ve Halvdan’ın bir Viking muhafızı olduğu sanılıyor.

123123.jpgVareg muhafızları gösteren 11. yüzyıl Bizans tasviri

Son yazıda, II. Mehmet’in Konstantinopolis kuşatmasında gemileri karadan Haliç’e indirmesini ele almıştık. 1453’te, fethin gerçekleştiği dönemde bile Vareglerin gemi taşıma öyküleri hâlâ hatırlanıyor olmalı. Elbette bu, II. Mehmet’in beklenmedik ve akıllıca hamlesinin değerini azaltmaz; ancak karadan gemi aktarma işini ilk kez onun yaptığı düşüncesi de gerçeği yansıtmaz. Üstelik Vikingler de bu yöntemi ilk bulanlar değildi; onlar eski Yunanlılardan, Yunanlılar da Asurlular ve eski Mısırlılardan esinlenmiş olmalı muhtemelen. Gerçekten de güneş altında nadiren yeni bir şey var…

A. Dr. Roy Casagranda, Ukrayna’nın Viking Kökenleri, 2025 (söyleşi).
B. Vareg,Vikinglere Doğu Avrupa ve Bizans halkı tarafından verilen addır; ”birbirlerine sadakat yemini etmiş adamlar” anlamına gelir.
C. “Yeni keşfedilen topraklar”.
D. Geminin su altında kalan kısmı.

11111111111111.jpgBir Viking gemisi replikası

This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *