NOBEL Barış Ödülünün Oksimoron Yüzü

NOBEL Barış Ödülünün Oksimoron Yüzü

E. Amiral CEM GURDENİZ – 12 Ekim 2025


Amerikan donanması Venezuella açıklarında saldırmak üzere bekliyor. Ve Nobel Barış Ödülü Venezuella muhalefetinin 2023 cumhurbaşkanı adayı siyasetçi María Corina Parisca’ya verildi.

Amerikan hegemonyasının en büyük düşmanı Başkan Madura’nın başına ödül koyan ABD’nin müttefiki Parisca seçilirsem Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıyacağım diyen bir Siyonist. Durum bu.

6 kategoride verilen Nobel Ödüllerinin özellikle Barış, Ekonomi ve Edebiyat ödülleri çoğunluk kolektif batının jeopolitik ve ekonomik vizyonuna hizmet edenlere verilir. Nobel Barış ödülü ise Norveç ve İsveç Akademileri eliyle Batı’nın “ahlaki üstünlük” iddiasına ambalajlanan batı yıkıcılığının küresel meşruiyetinin yumuşak güçle takdim mekanizmasına dönüşmüştür. Amaç, kural temelli sözde Batı uygarlığının değer sistemini “evrensel hakikat” kisvesiyle dünyaya dayatmaktır.

Nobel Barış Ödülü tarihi aynı zamanda oksimoron seçimlerle doludur.

1973 yılında Henry Kissinger.

Vietnam’da milyonlarca insanın ölümüne yol açan savaşın mimarı olmasına rağmen, “barış getirdiği” gerekçesiyle ödüllendirildi. Kissinger’in ödül aldığı günlerde Kamboçya’da halı bombardımanları sürüyordu. Ödül töreninden sonra Nobel Komitesi’nden iki üye istifa etmişti.

2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama göreve yeni geldiği halde Irak ve Afganistan’da bombalar yağarken, “barış umudu” diye Nobel e layık görüldü.

Aynı yıl, ABD İHA’ları Yemen ve Pakistan’da yüzlerce sivili öldürdü. 2011 yılında Libya parçalandı Kaddafi linç edildi. Obama 2012 yılında Operation Timber Sycamore ile Suriye’nin yıkılma sürecini başlattı.

AB’ye 2012’de topluca verilen Nobel Barış Ödülü, aslında Brüksel’in kriz içindeki meşruiyetine moral desteği için danışıklı dövüştü. Libyanın parçalanmasına baş rolde katılan Fransa ve İtalya sayesinde oluşan kitlesel göç Akdeniz’deki göçmen ölümlerine neden olurken aynı zamanda

Yunanistan, İspanya ve Portekiz halkı IMF reçeteleriyle sokaklara dökülüp, polis tarafından jobla dövülürken Nobel Komitesi “Avrupa’da barışın korunmasını” övüyordu.

Bu ödül, Batı’nın “insan hakları” söylemiyle ekonomik emperyalizmini yeniden kutsadığı bir gösteriydi.

1991’de iktidara geldiğinde, ülkesini Batı çıkarları için stratejik bir enstrümana dönüştüren Myanmar lideri Aung San Suu Kyi 2016 sonrası ordunun işlediği Rohingya soykırımına devlet başkanı olarak sessiz kaldı. Zira bu soykırım bölgede yarattığı karmaşa ile Çin’in kuşak ve yol girişimine engel teşkil ediyordu. Bu olay Batı’nın “insan hakları” mitolojisinin kendi çıkarlarıyla çeliştiğinde nasıl sessizleştiğini gösteren çarpıcı bir laboratuvardır.

Kısacası Nobel demokrasi savunuculuğundan, etnik temizlik savunuculuğuna geçişin ya da Obama döneminde Libya ve Suriye’de “insani müdahale” adı altında yapılan yıkımlar gibi, Batı’nın seçici ahlak anlayışının aynasıdır.

Nobel Ödülleri, Batı’nın “ahlaki hakimiyetinin sahte bir vitrinidir. Bir nevi kültürel meşruiyet yollarını kontrol eder.

Kimin kahraman, kimin suçlu, kimin “demokrat”, kimin “otoriter” olduğuna onlar karar verir.

Batı, Nobel’le kendi düzenine itaat edenleri ödüllendirir;
direnenleri “tehlikeli”, “popülist” ya da “otoriter” ilan eder.

Bugün de durum değişmedi.

Nobel madalyasının altın rengi, yalnızca insanlık ideali değil, küresel finans kapital oligarşisinin rengine denk düşüyor.

Bu ödüle hayır diyebilenler de çıkmıştır. 1970 Nobel Edebiyat Ödülü, Sovyet muhalifi Aleksandr Soljenitsin’e verilmişti. Soljenitsin Gulag sisteminin insanlık dışı yüzünü anlatmıştı, ama bu ödül, Batı’nın Sovyetler üzerindeki ideolojik kuşatmasının bir parçasıydı. Soljenitsın Batı’nın sahte ilgisini gördü törene katılmadı. Daha sonra ABD’ye gittiğinde, Amerikan medyasının Rus halkını aşağılayan tavrına tanıklık edince şu sözüyle Nobel’in maskesini düşürdü: “Batı’da da bir Gulag var, sadece gardiyanları takım elbise giyiyor.”

Ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetimizde Nobel Barış Ödülünü bu gerçeklere rağmen ciddiye alan ve alkışlayanların varlığı ne üzücü…

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, MAVİ VATAN - CEM GÜRDENİZ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *