Bir gün, Spinoza sinagoga girer… * Spinoza, Tanrı’nın var olmadığını söylemedi. Çok daha kötü bir şey yaptı: Dinlerin Tanrı’sının politik bir icat olduğunu kanıtladı. Neden tüm dünya dinlerinin bu kadar benzer bir yapısı var? Neden hepsi sizinle, ilahi olan arasında aracılara ihtiyaç duyuyor? Neden hepsi, Tanrı adına konuştuklarını iddia eden adamlara mutlak itaat talep ediyor?

Bir gün, Spinoza sinagoga girer…

CUMHURİYET – Ergin Yıldızoğlu – 18.08.2025


Amsterdam’da 1656 yılının temmuz ayında, 23 yaşındaki Baruch Spinoza, Avrupa’nın en güçlü sinagogunun önünde durdu, içeri girmeden derin bir nefes aldı. Dışarı çıktığında bir daha asla aynı insan olmayacağını biliyordu. Avrupa Yahudiliğinin merkezinde, en etkili din adamlarına açıklamak üzere olduğu şey sadece felsefi bir keşif değildi. Bu, insanlığın bin yıldır içinde kilitli kaldığı zihinsel hapishanenin anahtarıydı. Bu erkeklerin inşa ettiği, sürdürdüğü ve sadece onların işine yarayan bir hapishaneydi. Spinoza, dünyadaki her dinsel kurumun umutsuzca sonsuza dek gömülü kalması için dua ettiği şeyi ortaya çıkarmıştı.

Spinoza, Tanrı’nın var olmadığını söylemedi. Çok daha kötü bir şey yaptı: Dinlerin Tanrı’sının politik bir icat olduğunu kanıtladı. Neden tüm dünya dinlerinin bu kadar benzer bir yapısı var? Neden hepsi sizinle, ilahi olan arasında aracılara ihtiyaç duyuyor? Neden hepsi, Tanrı adına konuştuklarını iddia eden adamlara mutlak itaat talep ediyor?

Spinoza bu soruların cevabını keşfetti. Tanrı sonsuzsa nasıl yaratığından ayrı olabilir? Eğer Tanrı mükemmelse neden ibadete ihtiyaç duysun? Eğer Tanrı sevgi doluysa neden cehennemi yarattı? Ve sonra her şeyi değiştiren o soru geldi. Eğer Tanrı, olacak her şeyi biliyorsa neden her şey tam da bildiği gibi gerçekleştiğinde kızıyor?

Spinoza, tüm organize dinin sinir uçlarına, tüm kontrol sistemini destekleyen temel çelişkiye dokunmuştu. Eğer Tanrı, İncil’in iddia ettiği gibi gerçekten sonsuz, her yerde ve ebediyse o zaman bir yerde olamaz, her yerde olmak zorundadır. Eğer Tanrı gerçekten mükemmelse hiçbir şey arzulayamaz çünkü arzu eksiklik anlamına gelir ve mükemmellikte eksiklik olamaz. Eğer Tanrı gerçekten ebediyse fikrini değiştiremez çünkü değişim zaman anlamına gelir ve ebediyet zamanın ötesindedir. Ama o zaman kimdir bu sinirlenen, pişman olan, anlaşmalar yapan, cezalandıran ve ödüllendiren Tanrı? Kimdir bu tam olarak huysuz bir kral gibi davranan Tanrı?

İncil’in Tanrı’sı, Tanrı değildir. O, politik gücün insani yansımasıdır. Spinoza’nın keşfettiği şey sadece felsefi değildi, binlerce yıldır işleyen mükemmel bir sosyal mühendislik planıydı. Bir kontrol mimarı gibi düşünün. Ordular olmadan milyonlara nasıl egemen olursunuz? Onları nasıl gönüllü olarak sizin için çalıştırırsınız? Onların, onlara zarar verse bile sisteminizi savunmalarını nasıl sağlarsınız?

Basit. Görünmez bir Tanrı yaratın. Her zaman izleyen ama asla gözlenemeyen bir Tanrı. Din adamlarına hitaben devam etti: Sürekli yargılayan ancak yargı kriterleri sadece sizin tarafınızdan yorumlanabilen bir Tanrı. Koşullu seven bir Tanrı. O sadece din adamlarının belirlediği kurallara uyanları sever. Şiddetle cezalandıran bir Tanrı ve tesadüfen, onun adına cezaları uygulayan sizsiniz. Cömertçe ödüllendiren bir Tanrı ve ne tesadüf, bu ödüllerin nasıl dağıtılacağına karar veren, dağıtımı kontrol eden sizsiniz.

Dahası, bu Tanrı’nın bir egosu vardı. Kıskanıyordu. Fikrini değiştiriyordu. Politik anlaşmalar yapıyordu. Kabile kriterlerine göre favori halklar seçiyordu. Mali haraçlar talep ediyordu. Başka bir deyişle, tam olarak tapınılmak isteyen dünyevi bir kral gibi davranıyordu. Ve bu Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri, tesadüfen, krallar gibi yaşıyorlardı. Altın saraylar, lüks kıyafetler, tebaalarının yaşamı ve ölümü üzerinde mutlak güce sahipler.

Bu sistemin en parlak yanı, kendini sürekli kılmasıydı. İnsanlar ne kadar çok acı çekerse o kadar çok manevi teselliye ihtiyaç duyarlar. Ne kadar çok manevi teselli ararlarsa o teselliyi sağlayanlara o kadar bağımlı hale gelirler. Ne kadar bağımlı hale gelirlerse teselliyi verenlere o kadar çok güç verirler. Bunların ne kadar çok gücü olursa insanları acı çektirecek durumlar yaratma yetenekleri o kadar artar. Bu mükemmel bir iş modelidir. Sorunu yarat sonra çözümü sat. Yarayı aç, merhemi sat. Korku üret, korunma sat.

Spinoza da nereden çıktı derseniz, kadınların, bedenlerini, tatil pratiklerini, ve miras haklarını hedef alan hutbeleri okuyunca aklıma geldi. O sırada “YouTube”da Spinoza ile ilgili bir “podcast” izliyordum ( https://www.youtube. com/watch?v=EgtN2WzlblY&t=564s); özetleyerek Türkçe çevirisini, sizinle paylaşmak istedim.

This entry was posted in DİN-İNANÇ, FELSEFE ve GÜZEL DEYİŞLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *