Dil Bayramının 93. yılı * 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün başkanlığında toplanan ilk Türk Dil Kurultayı’nın tarihi Türk Dil Bayramı olarak kabul edilmiştir. O günden bu yana 93 yıldır her 26 Eylül Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Dil Bayramının 93. yılı

CUMHURİYET – İsmail Özcan – 26.09.2025


26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün başkanlığında toplanan ilk Türk Dil Kurultayı’nın tarihi Türk Dil Bayramı olarak kabul edilmiştir. O günden bu yana 93 yıldır her 26 Eylül Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Arap harfleriyle yazılan Osmanlı Türkçesi birçok bakımdan Türkçe değildi. Osmanlı Türkçesi; Türkçe, Arapça ve Farsçadan oluşan hibrit (melez) bir dildi. Bu yüzden hiçbir zaman Türkçe konuşan geniş halk kesimlerinin dili olmadı.

KARMAŞA SONA ERDİ

Osmanlıca genel olarak sarayın, bürokrasinin, diplomasinin ve bir avuç münevverin diliydi. Halk, Osmanlı Türkçesini anlamıyor, anlamadığı için de ne yazabiliyor ne de konuşabiliyordu. Bugün Namık Kemal’in o ünlü Hürriyet Kasidesi’ni okuyup anlayacak üniversite mezunu bile çok enderdir.

Osmanlı Türkçesini savunanlar, onu güzelliği, işlevselliği için değil, yalnızca dinin temel metinlerinin yazıldığı alfabeyle yazıldığı ve okunduğu için savunuyorlar. Yoksa Osmanlı Türkçesinin üstünlüğüne, kerametine ilişkin başka bir bilgi, belge ve gerekçeleri yoktur. Osmanlı Türkçesinin önemli kusurlarından biri Türkçe kelimeleri yazmadaki yetersizliğidir. Çünkü bu dilin yazıldığı Arap alfabesi Türkçeyi yanlışsız yazıp okumaya elverişli bir alfabe değildir. Bu kusur bu dilin tarihinde çok sayıda yanlış okumaya, yazılı metinlere yanlış anlamlar verilmesine neden olmuştur. Gerek resmi gerekse edebi yazışmalarda birçok söz, birçok ifade yüzde yüz zıt anlama gelecek şekilde okunmuştur.

Bunlarla ilgi sayısız örnekler tespit edilmiştir. İşte bunlardan bazıları: Osman lı Türkçesinde “k-v-r-k” harfleriyle yazılan bir kelime “kürk”, “körük”, “kürek”, “görk”, “görek”, “gevrek” şeklinde 7-8 çeşit; “m-l-k” harfleriyle yazılan bir kelime “melek”, “melik”, “mülk” diye üç çeşit okunabilirdi.

DİLİN BUGÜN GELDİĞİ DÜZEY

Bir başka örnek de ünlü bir edebiyat öğretmeni, yazar ve bestekâr olan Rüştü Şardağ’ın, eski bir edebi metindeki şairin sevgilisine hitabı olan “saç-ı mârım” (yılan saçlım) deyimini, “saçı varım” diye okumasıdır. Orhan Şaik Gökyay bu yanlış okuma üzerine kendisine sormuş: “Acaba saçı olmayan sevgili mi varmış da şair ‘saçı varım’ diye hitap ediyor?” Gökyay, Şardağ’ın başka bir yanlışı için de şöyle diyor: “Şardağ, ‘güneş’ sözünü ‘geniş’ diye okuyunca ‘güneş yüzlü melek’, ‘geniş yüzlü melek’ oluvermiştir!”

Bir başka örneğe bakalım. Tanınmış bir yazar, Latin harflerinin kabulünden önceki yıllarda bir gazetenin bir yazarının köşesinin adını “hem nalene hem meyhane” diye okurmuş. Bu okumanın yanlış olduğunu bilir ama cehaleti anlaşılmasın diye kimseye soramazmış. Ancak yeni harflerin kabulünden sonra o köşenin adının doğrusunun “hem nalına hem mıhına” olduğunu anlayabilmiş.

Yeni harflerle yazılan bir metinde bu tür yanlışların yapılması söz konusu olabilir mi?

Türkçemizin bugün ulaştığı düzey çok ileridir, her türlü duygu ve düşünceyi yanlışsız ifade edebilecek bir gelişmişliğe sahiptir. Geçmişte olduğu gibi yazı dili ile konuşma dili arasında uçurum yoktur. Konuşulduğu gibi yazılmakta, yazıldığı gibi konuşulmaktadır. Yazım, anlatım, noktalama yönüyle de basbayağı durmuş, oturmuş, istikrara kavuşmuş bir dildir.


İSMAİL ÖZCAN – EĞİTİMCİ/YAZAR

This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *