DEMOKRASİLER NASIL ÇÖKERTİLİYOR (1) * DEMOKRASİLER NEDEN ÇÖKÜYOR (2) * Kutuplaşmış toplumlarda seçmenler, demokratik prensiplere öncelik vermek yerine kendi partilerinin çıkarını savunmayı tercih ediyor. Bu durum, liderlerin sistemle oynayarak kontrolü güçlendirmesi için bir zemin yaratıyor.

Demokrasiler nasıl çökertiliyor (1)

CUMHURİYET – Özlem Yüzak – 29.08.2025


Önce şunu görmeliyiz. Bu bir model. Sistematik olarak kurgulanmış. Demokrasiden uzaklaşan hemen her ülkede kurgu aynı. Seçim yoluyla iktidara gelen liderler ve siyasi partileri demokrasileri baltalıyor ve bunu yaparken bile önemli halk desteğine sahip oluyorlar. Üstelik onlar devlet kaynaklarını kötüye kullanırken, rakipleri üzerinde büyük baskı kurarken ve türlü manipülasyonla ülkelerini yönetirken bile oluyor bu. Peki ama nasıl? Farkına varmıyorlar mı? Yoksa demokrasi pek de umurlarında değil mi? Bu sorular çoğumuzun aklında. Eviriyor çeviriyoruz. Ya yanıt?

Demokrasinin en temel unsurlarından biri ile yani seçimle, halkların oy vermesi ile başa gelen liderlerin demokrat olmayan eylemlerde bulunan seçilmiş liderleri halk ne zaman dizginleyebilir? Bunu anlamak, günümüz demokrasilerinin hayatta kalma dinamiklerini çözmek açısından kritik. Freedom House verilerine dayanarak yapılan analizde, 1973-2018 yılları arasında 197 ülke “özgür” veya “kısmen özgür” kategorisinden düşmüş ve bu çöküşlerin çoğu (yüzde 45) lider kaynaklı bir altüst etme (executive takeover) yoluyla gerçekleşmiş. Yani otoriterleşmelerin yeni formu “demokrasi içinde demokrasi yıkımı” seçilmişlerin sistemle oynayarak demokrasiyi aşındırması.

Liderlerin nasıl yaptığını biliyoruz az buçuk ama ya toplumlar? Seçilmişlerin istediği gibi at koşturduğu düzene “dur” neden denilemiyor? Denilse de iktidar neden ellerinden alınamıyor? Yaşadığımız, havasını soluduğumuz Türkiye bunun en çarpıcı örneklerinden. Geçen hafta “CHP’nin yükü hepimizin yükü” başlıklı yazımda küçük sorularla konuyu ele almıştım. Ama yetmedi. Uzun zamandır kafamı kurcalayan bu konuyu derinlemesine araştırdım. Yazılmış birçok bilimsel makaleyi inceledim. Ardından bunlara Herkese Bilim Teknoloji dergisinin bu hafta çıkacak sayısında geniş ver verdim. Dilerseniz okuyabilirsiniz. Burada da kısaca bahsedeyim.

Yale Üniversitesi’nde siyaset bilimci Milan W. Svolik bu konunun peşine düşenlerden. “Bunun yanıtı siyasi kutuplaşmada gizli” diyor.

ÖNCE TOPLUMU KUTUPLAŞTIR

Svolik, kutuplaşmanın halkın demokratik denetim işlevini zayıflattığını vurguluyor. Kutuplaşmış toplumlarda seçmenler, demokratik prensiplere öncelik vermek yerine kendi partilerinin çıkarını savunmayı tercih ediyor. Bu durum, liderlerin sistemle oynayarak kontrolü güçlendirmesi için bir zemin yaratıyor. Hatta bazı kişisel anketlerde “demokrasiye olan destek”, halk gerçekten demokratik değerlere bağlı olsa bile, lider sahtekârlık yapsa bile oy vermeye devam ediyor düzeyinde görünüyor. Seçmenler, tercih ettikleri parti veya politikalardan vazgeçmesi gerektiğinde, demokratik ilkeleri göz ardı eden politikacıları cezalandırmaktan çekiniyorlar.

Tam da geldiğimiz nokta değil mi? Başta da dediğim gibi bu bir model. Kurgu bunun üzerinden yapılıyor. Kurgulandığı hemen hemen her ülkede de bir şekilde işliyor.

Seçilmiş liderler, seçimle geldikleri iktidarı kullanarak kurumları zayıflatıyor. Medya, yargı ve seçim kurulları üzerindeki kontrolü artırıyorlar. Bu değişiklikler genellikle yasal çerçevede yapıldığı için halkın bir kısmı tarafından meşru görülüyor.

Svolik’e göre bu süreç, demokrasiyi en görünmez ve tehlikeli şekilde eriten yöntem.

Oxford Üniversitesi’nden Scott Williamson’a göre, dünyanın dört bir yanındaki insanlar demokrasiye bağlı olduklarını söylüyor; rekabetçi seçimler ve temel özgürlükleri de demokrasinin temel taşları olarak görüyor. Ancak aynı kişiler, demokratik kurumlara zarar veren liderleri de destekleyebiliyor.

Bunun birkaç nedeni var:

– Tanımda ortaklık, uygulamada ayrışma: İnsanlar demokrasinin ne olduğunda büyük ölçüde hemfikir olsa da pratikte nasıl uygulanacağı konusunda derin görüş ayrılıkları var. Bu boşluğu antidemokratik liderler kendi lehlerine çeviriyor.

– Anlatının ters çevrilmesi: Liderler, demokrasiyi zayıflatıcı eylemlerini “demokrasiyi koruma” olarak sunabiliyor. ABD’de Trump’ın 2020 seçimlerini “Demokratların çaldığı” iddiası buna örnek. Sağcı medya bu söylemleri sürekli pekiştiriyor.

– Taviz verme eğilimi: İnsanlar seçimlere sıkı sıkıya bağlı fakat daha iyi ekonomik ya da güvenlik sonuçları karşılığında sivil özgürlükler ve denge-denetim mekanizmalarından vazgeçmeye daha açık. Bu da liderlerin önce özgürlüklere saldırıp seçimlere dokunmamalarını kolaylaştırıyor.

– Türkiye ve ABD örneği: Trump’ın 2024’te seçimi kazanması, Amerikalıların seçimlerin hâlâ demokratik olacağına inanmasını sağladı, bu yüzden sivil özgürlüklere yönelik saldırıları tolere ediyorlar. Türkiye’de de “milli irade” söylemiyle benzer bir süreç işliyor.

Sonuçta, insanlar seçimlerin devam edeceğine inandıkları sürece, demokrasiye yönelik diğer saldırılar daha az tepkiyle karşılaşıyor. Muhalefetin bölünmesi de bu süreci hızlandırıyor. Konu önemli, yer kalmadı. Haftaya da sürdüreceğim. Ama HBT’de çıkan ve bu hafta çıkacak geniş yazıları da okumanızı önerim. (www.herkesebilimteknoloji.com)


Demokrasiler neden çöküyor (2)

CUMHURİYET – Özlem Yüzak – 05.09.2025

Erdoğan AKP’si; karşısındaki tek önemli muhalefeti yani CHP’yi işlevsizleştirmek için elindeki tüm yetki ve yargı güçlerini kullanıyor. Operasyonlar dalga dalga yayılıyor. Her yeni güne “Bugün sırada ne var?” diye uyanmanın umutsuzluğu ve çaresizliği toplumun bir kesimini derinden etkiliyor.

Geçen hafta “Demokrasiler neden çöküyor” başlıkla yazıda “Demokrasiden uzaklaşan hemen her ülkede kurgu aynı. Seçim yoluyla iktidara gelen liderler ve siyasi partileri demokrasileri baltalıyor ve bunu yaparken bile önemli halk desteğine sahip oluyorlar. Üstelik onlar devlet kaynaklarını kötüye kullanırken; rakipleri üzerinde büyük baskı kurarken ve türlü manipülasyonla ülkelerini yönetirken bile oluyor bu. Peki ama nasıl? Farkına varmıyorlar mı? Yoksa demokrasi pek de umurlarında değil mi?” diye sormuştuk. Sürdürelim.

DEMOKRASİ KAÇ PARAYA SATILIR?

Önümde önemli bilimsel bir rapor duruyor. Anja Neundorf (Glasgow Üniversitesi), Sirianne Dahlum (Oslo), Kristian V. Skaaning Frederiksen (Aarhus) ve Aykut Öztürk (Glasgow) tarafından yürütülen çalışma, bu sorulara yanıt aramış. 2022-2023 yılları arasında 32 ülkede 35 binden fazla kişiyle yapılan kapsamlı bir deneysel anketten oluşan geniş kapsamlı bir çalışma bu. Hem demokrasi hem otokrasi örnekleri var; Türkiye, ABD, İngiltere, Avustralya, Brezilya, Venezüella vb. Amaç demokrasinin hangi unsurlarının “Vazgeçilmez”, hangilerinin “Takas edilebilir” olduğunu anlamak. Katılımcıların önüne demokrasinin farklı özellikleri konmuş: Özgür seçimler olup olmaması, kuvvetler ayrılığı ve yürütme üzerindeki denetimler, ifade özgürlüğü, ekonomik refah ve eşitsizlik, suç düzeyi, toplumsal cinsiyet eşitliği: Kültürel çeşitlilik…

Ve katılımcılardan bu profiller arasında seçim yapmaları istenmiş. Sonuç çok net olarak ortaya çıkmış: Özgür ve adil seçimler, halkın en güçlü kırmızı çizgisi. İnsanlar seçimlerden ancak çok büyük ekonomik refah artışı karşılığında vazgeçmeye razı olmuş. Buna karşın, yürütme üzerindeki denetimler (örneğin bağımsız yargı, parlamento denetimi) veya ifade özgürlüğü, çok daha kolay “refah uğruna” gözden çıkarılabilmiş.

Araştırmaya göre 31 ülkenin tamamında, Avustralya hariç, katılımcıların çoğunluğu, ekonomik kazanç karşılığında yürütme denetimlerinden vazgeçebileceğini söylemiş. Genel örneklemde insanların yüzde 39’u, demokrasinin üç temel unsurunu birden (seçimler, ifade özgürlüğü, denetimler) refah için feda etmeye razı olmuş. Ülkeler arasında fark çıkmış haliyle: Avustralya’da bu oran yüzde 23’te kalırken Guatemala’da yüzde 48’e kadar çıkmış. Anlayacağınız vatandaşların önemli bir bölümü için ekonomi+seçimler yeterli bir meşruiyet formülü. Ancak yargı bağımsızlığı, güçler ayrılığı ve ifade özgürlüğü gibi liberal demokrasi unsurları, refah karşısında kolayca göz ardı edilebiliyor. Bu, demokrasilerin neden kırılgan olduğuna dair güçlü bir ampirik açıklama sunuyor.

YA TÜRKİYE?

Çalışmanın Türkiye ile ilgili bulguları da oldukça dikkat çekici. Belgede yer alan tabloya göre, Türkiye’deki katılımcıların demokrasi-refah takası konusundaki tercihleri şöyle özetleniyor:

Özgür seçimler: Katılımcıların yaklaşık yüzde 49’u, ekonomik refah uğruna seçim ilkesinden vazgeçebileceğini belirtmiş.

İfade özgürlüğü: Yaklaşık yüzde 51’i, ekonomik kazanç için bundan ödün vermeye razı.

Yürütme üzerindeki denetimler: Yaklaşık yüzde 50’si denetimlerin kaldırılmasını kabul edebilir.

Sonuçta: Katılımcıların yaklaşık yüzde 40’ı, özgür seçimler, ifade özgürlüğü ve yürütme denetimlerinin üçünden birden vazgeçebileceğini belirtmiş. Yani toplumun önemli bir kesimi, ekonomik güvenlik veya refah uğruna liberal demokrasinin temel taşlarını göz ardı etmeye hazır. Guatemala’da: Bu oran yüzde 48 ile çok daha yüksek. Yani neredeyse toplumun yarısı, demokrasiye karşı “ekonomik otoriter sözleşme”ye razı olabiliyor. Bu, otoriter popülizme toplumsal taban oluşturmanın daha kolay olduğu anlamına geliyor. Avustralya’da: Oran yalnızca yüzde 23. Bu, toplumun dörtte üçünün demokratik kurumları hiçbir şekilde feda etmeye yanaşmadığını, dolayısıyla demokratik istikrarın çok daha güçlü olduğunu gösteriyor.

Bulgular, Türkiye’de halkın özgür seçimlere güçlü sembolik önem atfettiğini ama aynı zamanda yürütme denetimleri ve ifade özgürlüğü gibi liberal demokrasi unsurlarının, refah karşılığında göz ardı edilebileceğini ortaya koyuyor. Bu da Erdoğan döneminde görülen medya baskısı, yargı bağımsızlığının zayıflatılması ve seçimlerin meşruiyet söylemiyle korunması gibi adımlara toplumsal rıza üretilebilmesini açıklıyor.

Yani işimiz çok zor: Ana muhalefet partisi ülke tarihinde bugüne kadar hiç görülmemiş biçimde bir sivil darbe ile susturulmak isteniyor. “İstediğin kadar seçim yapalım ben kayyum ile yargı ile istediğimi yaparım”ı açıkça gösteriyor. Sendikaların, üniversitelerin; sivil toplumun yıllar içinde zaten sesi kıstırılmış. Peki o zaman? Ne yapacağız?

This entry was posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *