Baş eğmeyen bir kadın: Suat Derviş

Baş eğmeyen bir kadın: Suat Derviş

BirGün Pazar – 28.09.2025
Burcu Belli – Akademisyen


1970’ lerin başında Demokratik Devrim Derneği’nin düzenlediği bir toplantıda kendisini TKP’nin genel sekreterinin eşi olarak tanıtmalarına karşı çıkarak “hayır ben yazar Suat Derviş!”, diyen, kendi kimliğini eril tüm kimliklerin önüne koyan bir kadın!

Suat Derviş, vicdanı ile kendi kaderini yazan bir isim. İstanbul Moda’da, 1905’te dünyaya geldi. Dedesi Müşhir Derviş Paşa, Darülfunun’un kurucusu ve kimyager, babası hekim, profesör İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in mabeyincilerinden Kâmil Bey’in kızı Hesna Hanım, kız kardeşi Osmanlı’da telefon idaresinde çalışan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım’dır. Çocukluğu ve ilk gençliği Osmanlı Devleti’nin çalkantılı ama en batılı zamanına denk gelir. Moda- Fransa- Almanya ekseninde rüya gibi bir çocukluk ve ilk gençlik yaşar.

Gelecek kaygısı yoktur, canı istediğinde kız kardeşi ile birlikte Almanya’ya ya da Fransa’ya alışverişe giderler. Babası hayattadır, Moda’nın kalbinde köşkleri, çalışanları, evde sayısız kitabı, piyanosu vardır. Her şey güzel görünür. Almanca ve Fransızca öğrenir, İtalyancasını geliştirir, Kadıköy’deki Rüştiye’ye gider; Darülfünun ’da eğitim alır. Yetmez, Berlin’e piyano eğitimi almaya gider. Ancak piyanodan vazgeçer, felsefeye merak sarar. Eğitimini tamamlamadan evine döner.

İlk şiirini 1918’de henüz 13 yaşındayken yayınladı, onu destekleyen isim, kalbini de çaldığı Nazım Hikmet’tir, şair Gölgesi şiirini Suat Derviş için kaleme almıştır. Başını bir kere eğemediği bu kadının ancak gölgesine basarak öcünü alabilmiştir Nazım Hikmet. 1921’de ilk romanı olan Kara Kitap’ı yayınladıktan sonra edebiyat dünyasını sarsar. İlk defa bir kadın, bir ölüm mahkumunun yaşantısını kaleme almıştır. Sonrasında üretmeye devam eder, sayısız öykü, tefrika roman yazar. 1931’de de Latin harfleri ile Emine romanını kaleme alır Suat Derviş.

Suat Derviş romanlarında ya da yazılarında kendisinin de dahil olduğu orta/ üst sınıf hayatlara odaklanır önceleri, aynı zamanda kadın konusunu yüksek sesle ve akıcı konuşan ilk Türk kadınlarındandır. Sadece Türkiye’de değil dünyada da romanları ve yazıları ile hemen dikkat çeker, 1925’te yazdığı Ne Bir Ses Ne Bir Nefes romanı Almanca ’ya çevrilir, övgüler alır. 1920’lerde gazeteciliğe merak sarar, Refet Bele ile röportaj yapar. Önce Alemdar’da sonra İkdam Gazetesi’nde çalışır, Fransızcası olduğu için Lozan Konferansı’na yollanır, böylece Avrupa’da görev yapan ilk Türk kadın gazeteci olur.

1926’da İkdam Gazetesi’nde kadın sayfası hazırlar. 1930’larda Almanya’da felsefe ile ilgilenirken, Türk kadını belediye seçimlerine katılma hakkı kazanır, Türkiye’ye gelip, Serbest Fırka’dan Eminönü adayı olur, seçim için görüşmeler yapar, toplantılar organize eder. Bu seçimde beklediği sonucu alamaz, bu da zaten Suat Derviş’in aktif siyasetteki ilk ve tek denemesi olarak tarihe geçer. Babası vefat edince ekonomik olarak zorlanmaya başlar, bir de Moda’daki evleri yanınca bu zorluk açıkça hissedilir.

Ancak Babıali’de kendisine saygı duyuluyordur ve farklı şehirlerde gazetecilik yaparak hayatını sürdürür. 1930’lar gazetecilik kariyerinin en güzel yılladır. 1935 ‘te organize edilen Uluslararası Kadınlar Birliği toplantısında yer alır, Cumhuriyet ve kadın konusunda cesur açıklamalar yapar. 1936’da Montrö Konferansı’nı izlemek için yollanır.

Sovyetleri ziyaret eder ve aslında hayatındaki ve edebiyatındaki değişim bu geziden sonra hissedilir. Nazizm yükselmektedir, buna karşı sorumluluk duyar ve önlem alınması gerektiğini savunur. Dünya acı çekerken, buna sağır kalmak istemez, zaten istese de yapamaz, bundan sonra aşk romanlarına değil de toplumsal krizlere eğilmeye başlar.

Bu teorik duruşu, elbette gerçek hayatta da karşılığını bulur ve 1940’larda TKP ile yakınlaşır, hatta parti sekreteri Reşat Fuat Baraner ile evlenir, edebiyattan da kopmaz, Yeni Edebiyat dergisini çıkartır; Türk okuyucusu ile Orhan Kemal’i o tanıştırır. II. Dünya Savaşı’nın sonlarına gelindiğinde Sovyetler ile alakalı yazdıklarından sonra yayın camiasından sürülür. Suat Derviş ismi ile yazı yazamaz ama Hatice Baraner ismi ile yazılarını yayınlamaya devam eder. İsmi ile ambargo yiyen ilk Türk kadınlarındandır. Amerikancı dünyada kendisine yer bulamaz, tutuklanır, bebeğini kaybeder, çıkınca zorlanmaya devam eder. Bu sırada hayatta kalabilmek için çeşitli Batı dillerinden çevirililer yapar, romanlar ve tiyatro oyunları yazar. 1953’te çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda kalır, İsveç’e ablasının yanına gider, burada roman yazmayı sürdürür, yazdıkları 18 Batı diline çevrilir ve dünya edebiyatını sarsmaya devam eder. Aynı yıllarda, Fosforlu Cevriye’yi yazar ve hem edebiyat hem de sinema dünyasını yeni bir kadınla tanıştırır. Ancak felaketler peş peşe gelir eşini ve ardından kız kardeşini kaybeder. Bu sırada siyasi olarak devamlı gözetlenir, evi basılır, kapısında nöbet bekleyenler vardır.

Suat Derviş, bir köşkte başladığı Osmanlı torunu varsağı hayatını Türkiye ve dünya için yoksulluk içinde noktalamıştır. Yeni modern dünyada, evliliğin ve aşkın aslında kadınları bastırmak, kontrol etmek ve itaat altında tutmak için nasıl araçsallaştırdığını açık yüreklilikle anlatabilen vicdanlı ve onurlu bir kadın olarak Türk tarihine geçti. Köşkünde başladığı hayatında, işçilere ve yoksullara değinen romanlar yazdı.

Suat Derviş görünmesi istenmeyenlerin sesi olmayı başarmış bir kadındır. Kendi hayatını tehlikeye atmaktan geri durmadı, istediği tek bir şey vardı: Özgür bir Türkiye!

This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, HAYATIN İÇİNDEN, KADIN HAKLARI, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *