ŞAMANİZM VE İNANÇ * Eski Türklerde din * Eski Türklerde ilahlık kavramı çok yüksekti. Bu din, evrenin tamamının yaratıcısı olan, bütün güçlerin üstünde bir yüksek Tanrı tanıyordu.

Eski Türklerde din


[İslamiyet öncesi tarihimizi incelediğimiz zaman, bir özellik dikkatimizi çekmeden edemiyor. Bu da eski Türk devletlerinde, eski Türklerin siyasal yaşamında din adamlarının hemen hemen hiçbir rol oynamamış olmalarıdır.]


Bilindiği gibi, eski Türklerin dini, Avrupa literatüründe Şamanizm adıyla bilinen dindir. Bu dinin ruhanilerine eski Türk dilinde kam denildiği için, biz bu dine Türkçe “kamlar dini” diyebiliriz. Uzakdoğu’nun bazı gayrimüslim Türk boyları arasında yaşamakta olan bu dinin hem akidelerini hem ahlaki esaslarını inceleme işi, bugün oldukça ilerlemiştir.

Şamanizmi, totemizm ve fetişizm gibi ilkel dinlerden biri sanmak çok yanlıştır. Türk dini, çok yüksek dinlerden biridir. Dinlerin değer ve derecesini saptamak için en emin ölçüt, ilahlığın mahiyetine ilişkin fikirdir. Eski Türklerde ilahlık kavramı çok yüksekti. Bu din, evrenin tamamının yaratıcısı olan, bütün güçlerin üstünde bir yüksek Tanrı tanıyordu.

Bu Tanrı, aynı zamanda hayır ilahıydı.

Kültigin’in ve Bilgehan’ın mezarları üzerine dikilmiş anıtların yazıtları, şu cümlelerle başlıyor:

Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldıktan sonra bu ikisi arasında kişioğlu yaratılmıştır. Ve kişioğlu üzerinde benim dedelerim Bumin ve İstemi Han oturmuşlardır (egemen olmuşlardır).

Bu cümlelerde gök ve yerin yaratılmış olduğu açıkça gösterilmiştir. Bizans tarihçilerinden biri, Türklerin yerin ve göğün yaratıcısı olarak bir Tanrı tanıdıklarını doğruluyor.

Eski Türk dininde, evrenin yaratıcısı olan Tanrı’dan başka, bir de, “Yersu ruhu” var ise de bu “ruh”, ilah değildir; kendisi de Tanrı tarafından yaratılmış, Tanrı’ya başkaldırmış olması yüzünden de yerin altına sürülmüş bir yaratıktır. Bununla birlikte, zararlarından kendilerini korumak için Türkler, bu Yersu ruhuna karşı da bir tür saygı göstermek zorundadır.

Çok yüksek esaslar içeren bu din, maalesef yabancı dinlerin (Budizm, Mazdeizm ve Hıristiyanlığın, sonra da İslamiyetin) Türkler arasında yayılması ve uygar Türk kitleleri tarafından ihmal edilmiş olması yüzünden gelişememiştir. Bilgin kelamcılar tarafından akideleri ve ahlaki esasları konusunda açıklama ve yorum (“tefsir”) yapılmamıştır. İslamiyet öncesi Türk devletinde halkın dininin bu din olduğuna kuşku yoktur.

Orhun Yazıtları, Çinlilerin Türkleri yok etmek için Türk devtletine hücum ettikleri zaman Türklerin kurtulmasının nedeni olarak Tanrı ile Yersu ruhunu gösteriyor, Tanrı ve Yersu Türklerin mahvolmasını istemediler, millet olarak yaşamasını istediler, diyor. Orhun Yazıtları genellikle Türklerin kazandıkları bütün zaferleri, gök ilahı olan tanrının himayesine ve Türkler lehine müdahalesine dayandırıyor.

Türk ülkelerinde din adamlarının konum ve rolüne gelince, yukarıda belirttiğim gibi, onların devlet işlerine hiçbir etkisi olmadığını hayretle gözlemliyoruz. Oysa kadim devirlerde ve ortaçağda orta uygarlık düzeyinde bulunan bütün diğer milletlerde devlet işlerinde ruhanilerin büyük etkisini görüyoruz. Hemen hemen bütün tarihi devletler, yarı teokrasi mahiyetindedir. Eski milletlerden kalma birçok tarihi belgede din adamlarının nüfuz ve hükmünü belirten cümlelere rastladığımız halde, Orhun Yazıtları’nda din adamlarının devlet işlerindeki rolünü gösteren bir tek cümle bulamıyoruz.

Türklerin tarihinden, toplumsal yaşamından, savaşlarından, ahlaki ve hukuki anlayışlarından söz eden, içeriği bakımından çok zengin olan bu yazıtlarda din adamlarından hiç söz edilmemesi dikkat çekicidir. Yazıtlarda kam sözcüğü bir tek kere bile geçmemektedir. Bu, devlet yaşamında kamların rolü olmadığını gösteriyor. Ne savaşa başlamak için din adamlarının oyuna başvuruluyor ne de devlet yönetiminde herhangi bir önemli girişimin onlar tarafından kutsanması isteniyor.

Orhun Yazıtları yazıldığı zaman (732- 734) da halk içinde, millet yaşamında kamların önemli rolü olduğuna kuşku yoktur. Fakat devlet adamları onların devlet işlerine karışmasına gerek görmüyorlardı. Türk hanlarının ve genelde Türk devlet adamlarının zihniyeti tamamıyla, o devir için tabir caiz olsaydı laikti derdik.

Milattan sonra yedinci yüzyılda Doğu Türkistan (Çin Türkistanı) birçok küçük hanlığa bölünmüştü. Bütün bu hanlıklar, merkezi Batı Türkistan’da bulunan İstemi Han sülalesine mensup büyük hanlara tabiydi. Bütün bu küçük hanlıklarda tam anlamıyla bir din özgürlüğü hüküm sürüyordu. Türlü hanlıklardaki halklar türlü yabancı dinleri kabul etmişlerdi. Kuça Hanlığı halkı arasında Buda dini yayılmıştı; Kaşgar halkı Zerdüşt dinindendi; Hotan halkı arasında hem Buda hem Zerdüşt dinini kabul etmiş olanlar vardı. Türk hanları, bütün bu dinlerin yayılmasına engel olmak şöyle dursun, aksine bütün din adamlarına karşı saygı gösteriyorlardı. Örneğin, yedinci yüzyıl başlarında (629) Batı Türkistan’a seyahat eden bir Budist rahip, İstemi Han sülalesine mensup hanlardan Tong Yabgu Han’ın (hüküm süresi 618-630) kendisine iltifat ediş tarzından ve yüce bir hükümdara yaraşır himayeci davranışından saygıyla söz ediyor.]


Sadri Maksudi Arsal’ – Teokratik Devlet ve Laik Devlet adlı kitabından  Eski Türklerde Devlet ve Din” 1 başlıklı yazı –  S.39 alıntı


CUMHURİYET – Özdemir İnce – 15.08.2025

This entry was posted in DİN-İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *