TARİHİN İÇİNDEN * OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ * BALKAN SAVAŞLARI VE TERK EDİLEN VATAN

TARİHİN İÇİNDEN * OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ *
BALKAN SAVAŞLARI VE TERK EDİLEN VATAN

Naci Kaptan – 09.04.2025


Balkanlar’da Ordunun savaş meydanından geri dönmesine şair Kâzım Nâmi de inanamaz ve hayretini şöyle ifade eder:

Yine yaslar tuttu İlhan’ın yurdu
Nasıl döndü geri bu altın ordu?
Önünde yerlere yüz süren Bulgar
Kudurmuş kurt gibi ediyor Ilgar.

Kaçsın ha, Osman’ın oğlu, torunu
Dünyada bir kimse görmemiş bunu.
Yok mu bir Yıldırım, bir Sultan Selim?
Ölelim, bu ayıbı kanla silelim…
Yürüsün yeniden bu altın ordu,
Hasma ezdirmesin anamız yurdu.
(Türk Yurdu, nr. 1, 1913). [*]

Türklerin ve Müslüman halkların, her milletten Hıristiyanların yan yana yaşadığı bir halklar tapınağıydı Balkanlar. Yüzyıllar boyunca kardeşçe bir yaşama kucak açmıştı. 19. yüzyılın başında Yunanistan’da patlayan ve Türklerin toptan kıyımıyla sonuçlanan isyan tüm Balkan ülkelerine model oldu. Osmanlı Balkanlar’dan atılırken, onun uzantısı sayılan Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar ya katliamlara uğradı ya da süngülerin önünde Türkiye’ye sürüldü. Son darbe, yüz yıl önce, 8 Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşları’yla vuruldu. Atlas, Balkan Savaşları’nın yüzüncü yılında Balkanlar’ın kimliğini değiştiren sürgün ve kıyımları araştırdı.

Mustafa Erşen, henüz 12 yaşındaydı. Babası ve annesi arabaya “yorgan, minder, kıyafet, üç beş torba bulgur, un koydular ve para, altın ne varsa eşyalar arasına sakladılar”. Diğer aileler de aynı şeyi yapıyorlardı. Herkes can derdine düşmüştü. Şehirden çıkıp mezarlık yanından geçerken babası ölmüşlerinin ruhuna dualar okudu.

“Ata yurdunu” bir daha görmemek üzere yola çıkmışlardı. Hikâyesini çok sonraları, 1963’te, ölümünden iki yıl önce bir deftere kaydetti. “Esas memleketimiz, yani doğduğum yer, şimdiki Yugoslavya’nın Makedonya eyaleti; Üsküp vilayetinin Osmaniye, en son adıyla Pehçevo kasabası. 1912, Ekim 13 salı günü, alafranga saat 13-14 arasında idi şehri terk ettik” diye yazdı.

Onlar yüz yıllık bir kasırganın topraklarından sürüp attığı milyonlarca insandan sadece ikisiydi. Geldiler ve yeni bir ülkede, yeni bir hayat kurdular. Ama unutmadılar; kasabalarının, akraba ve arkadaşlarının anısı zihinlerinde hep canlı kaldı. Mustafa Erşen, bir daha göremediği yurdunu son ana kadar özlemle hatırladı ve hatıralarını çocuklarına miras bıraktı.

“Büyük Bozgun” Balkan Savaşlarında da tekrarlanmış, Rumeli’nin dağı taşı ağlamış, yer yerinden oynamıştır. Kulağına Küpe Olsun Unutma başlıklı şiirinde Tahir-ül Mevlevî (Olgun) bu acıyı şöyle ifade etmektedir:

Rumeli’nin dağı taşı ağlıyor!
Kan içinde her subaşı ağlıyor!
Parçalanmış gövdelerin yanında
Can çekişen arkadaşı ağlıyor!
Bak şu yurda tek bir ocak tütmüyor!
Issız kalmış bülbülleri ötmüyor!
O sevimli ovaları kurd almış
Bir çobancık davarları gütmüyor!
Kara toprak kandan olmuş kırmızı!
Doğrandıkça Türk kadını Türk kızı!
Can evine canavarca saldırmış
Sürü sürü ırz ve namus hırsızı!
Mihraplara haç asılmış. Ezanlar!
Susdurulmuş güm güm ötüyor çanlar!
Camilerin minberleri yakılmış
Çizme ile çiğneniyor Kur’ânlar!

(14 Ağustos 1913, Rumeli Muhacirin-i
İslâmiye Cemiyeti neşriyatından) [*]

Agâh Kavasoğlu da 12 yaşındaydı. Savaş bulutları Avrupa ufkunu sarmışken, 1912 felaketini yaşamış babası, onu göç yollarına düşen komşularının arasına kattı. İstanbul’da bir adres ve bir isim verdi. 1937’de baba ocağı Manastır’dan yola çıktı. Savaştan sonra geri döneceğini düşünüyordu belki ama babasını ve geride bıraktıklarını bir daha göremedi.

Agâh Kavasoğlu, biraz daha şanslıydı, 70 yıl aradan sonra iki oğluyla birlikte Manastır’a gitti ve evini aradı. Manastır çok değişmişti, Agâh Bey’in hatırladığı sokaklar, evler yok olup gitmişti. Israrla bir çınarın izini sürdü ve çınarı bulduğunda evini de buldu; daha doğrusu artık evinin olmadığı noktayı buldu. Çocukken hep yaptığı şeyi yaptı; çınarın kovuğuna girdi, ağladı, ağladı. Yıllarca gelmek için can attığı yerde daha fazla kalmak istemedi. “Gidelim” dedi.

Osmanlı’nın Balkan coğrafyasında bıraktığı en hüzünlü miras bu bence. Kosova’da Melami tekkesinin şeyhi Abdullah Rahte dedesinin anlattıklarını nakletmişti: Türk ordusu çekilirken, subaylar Türk ahaliyi toplamışlar ve şöyle demişler: “Biz gidiyoruz. Bundan böyle yeni bir devletiniz olacak, biz gelinceye kadar itaat edin.” Türk askerinin gelişini beklemek bir yana, Türklerin göç için gerekli eşyayı toplamaya bile zamanı olmadı. “O kadar fenalık yaptılar ki, bak, yüz yıl sonra kendi kötülüklerinde boğuldular” dedi Abdullah Rahte.

Türk kovuldu, Rumeli’den… bu mu yavrum kederin?
”Rumeli’den Türk kovuldu! Dedim! Ruhun eridi,
Damla, damla zehir oldu, gözlerine toplandı
Parça parça ateş sanki yüreğine bağlandı:
Sen ağlama… ağlayayım, haykırayım ben şimdi!.

Feyzullah Sacid Halka Doğru, 10 Temmuz, 1913 [*]

Savaşın başladığı 1912’den itibaren Türkiye’ye sağ salim ulaşabilmiş sürgün sayısı 413 bin 922 kişiydi. Balkanlar’da kalanların da sayısı belliydi ve göç edenlerle kalanların sayısı toplandığında savaş öncesindeki nüfusun yaklaşık 650 bininin kayıp olduğu ortaya çıkıyordu. Bunların tümünün katledildiği, açlık ve hastalıklara kurban gittiği kesindi. Balkan Savaşları’nda ölen, esirken öldürülen on binlerce asker ile devlet görevlileri ve aileleri bu sayılara dahil değildi.

Balkanlar’daki Müslüman nüfusunun yüzde 35’i sürülmüş, yüzde 27’si kıyıma uğramıştı. Kalanlar artık azınlıktaydı. “Irklar savaşı” meyvesini vermiş, yüz yıla yayılan etnik temizlik hareketi sonucunda Türkler, Balkanlar’ın hayatından uzaklaştırılmıştı. Bu da yetmemiş olacak ki, Balkanlar’da kalan Türklerin, Arnavut ve Boşnakların Türkiye’ye sürgünü 2000’li yılların başına kadar devam etti. Yeni Türkiye Cumhuriyeti de, kurulduğu günden bu yana kesintisiz süren, kimi dönemlerde kitlesel nitelik kazanan göçleri karşılamak zorunda kaldı.

https://www.atlasdergisi.com/kesfet/kultur/balkan-gocu-1912-2012-yuz-yillik-surgun.html


1.Balkan Savaşı Osmanlı İmparatorluğu açısından oldukça önemli savaşlardan biri olarak karşımıza çıkar. Bağımsızlığını yeni elde etmiş olan Balkan devletleri birleşerek Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmayı başlamışlardır. Bu savaş Osmanlı Devleti’nin çok büyük kayıplar verdiği savaşların başında gelmektedir.

Fransız İhtilali ile birlikte neredeyse tüm dünyaya yayılan milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti’ni de oldukça olumsuz etkilemiştir. Avrupalı devletler Osmanlı içinde yaşayan azınlıkları kışkırtarak Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarına sebep olmuş ve Osmanlı Devleti için bu durum oldukça olumsuz sonuçlanmıştır.

Balkan Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu’nun 8 Ekim 1912 – 10 Ağustos 1913 arasında Balkanlardaki dört devlete karşı yaptığı savaşlardır. Çatışmaların temel nedeni Bulgaristan Krallığı ile Sırbistan Krallığı’nın Balkanlarda hızlanan yayılma faaliyetleridir.

Savaşın sonunda 8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı’ndan oluşan Balkan Birliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki topraklarının çoğunu ele geçirdi. Arnavutluk da bağımsızlığını kazandı.

Osmanlı’nın savaşı kaybetme nedenleri

Trablusgarp Savaşı’nın çıkması (1911), Balkanlarda bir karışıklığın meydana gelmeyeceği fikriyle bölgeden, 200 taburluk (75.000 askerlik) bir kuvvetin terhis ettirilmesi, Ordunun teçhizatının düşman güçlerden çok daha üstün olmasına rağmen birliklerin sabotaj ve baskınlara açık ileri mevkilerde mevzilendirilmesi, Sırbistan’ın, Almanya’dan satın aldığı ağır silahların Selanik Limanı üzerinden geçirilmesine şaşırtıcı bir biçimde izin verilmiş olması ve dolayısıyla Balkan Devletleri’nin silahlanması hususunda kayıtsız kalınması, Askerlikle politikanın, birbiri içine dahil edilmesi neticesinde İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensubu subay ve generallerin, sırf siyasi görüş farklılıkları sebebiyle birbirine yardımdan yüz çevirmesi.

Çok kısa zaman zarfında: Osmanlı İmparatorluğu yüz binlerce asker ve yılların çabasıyla elde edilmiş binlerce top ile silah stoklarını kaybetti. Savaş, çok sayıda Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müslümanların birçoğunun katline ve mecburen göçüne yol açtı. Balkanlar’daki nüfus dağılımı büyük ölçüde değişti.

Ordu tecrübesiz ve mesuliyet duygusundan uzak subaylarca idare edildiğinden Doğu ve Batı cephesi olarak iki tertipte savaşan Osmanlı Ordusu’nun ilk önce doğu kısmı Bulgarlar tarafından mağlup edilmiştir. Daha sonra Batı cephesiyle irtibatı kesilen Osmanlı Ordusu, Sırp ve Yunanlarla savaşan birliklerini de kaybetmiştir.

Arnavutların çoğu Osmanlı tarafında savaşırken, 1910’daki olaylar ve 1911’deki ayaklanma nedeniyle Arnavutların bir kısmı Osmanlı devletinin karşısında yer almıştır. Trakya Türkleri ancak 45.000 civarında bir seferberlik çıkarabilmiştir. Öte yandan savaşın kısa sürmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve Arap Yarımadası’ndaki birliklerinin bölgeye nakledilmesine dahi fırsat tanımamıştır.

Osmanlı’nın kaybettiği topraklar

Bulgaristan ordusu, Çatalca’ya kadar ilerleyerek, İstanbul’u tehdit etmeye başladı. Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan orduları, Makedonya’yı tamamen işgal ettiler. Diğer Balkan ülkelerini kendine karşı tehdit olarak gören Arnavutluk, mecburen bağımsızlığını ilan etti. Yunanistan, Gökçeada ve Bozcaada dışındaki Ege Adaları’nı işgal etti.

Taraflar arasında savaşı bitiren anlaşma 1913 yılı Mayıs
ayında Londra’da imzalandı. Londra Antlaşması’na göre:

Arnavutluk bağımsızlığını kazandı.
Girit Adası Yunanistan’a verildi.

Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu yeni kurulan devletler karşısında büyük bir yenilgiye uğramış, Meriç Nehri’nin batısındaki tüm topraklarını kaybetmiş, Ege Adaları’nın kaderini de büyük devletlerin eline bırakmak zorunda kalmıştır.

Bu süreçte biz çok ağır bedeller ödedik. 1911’den 1923’e kadar devam eden savaş içerisinde nüfusumuzun yarıya yakın kısmını ve her şeyden önce vatanımızın önemli bir bölümünü kaybettik. Balkanlar bizim vatanımızdı ve oradan da beş milyon zayiatla ancak Anadolu’ya sığınabildik.

Bahsettiğim tarihi hesaplaşmayı yıllar önce okuduğum İngiliz zabıtlarından özetle size aktarayım: Savaş sonrası galip devletler Osmanlı Devleti’nden neler talep edeceklerini kararlaştırmak için görüşmeler yapıyorlar. Görüşmelerde pek çok konu konuşuluyor ama bir tanesi var ki adeta can damarımıza dokunuyor. Şöyle ki;

“Bu Türkler bizim tarihimizin son beş yüz yılına karabasan gibi çökmüşler. Tarihimizde ilk defa bu tehditle hesaplaşma fırsatını ele geçiriyoruz. Elimizde böyle bir fırsat varken hem geçmiş beş yüz yılın *hesabını görelim, hem de gelecekte torunlarımızın, nesillerimizin aynı tehditle karşılaşmaması için alınması gereken tedbirleri alalım.”

Savaşın ve savaş sonrası gelişmelerin bundan daha anlamlı bir özetini başka hiçbir yerde okuyamayız. O günden bu güne kadar dünya huzur görmedi ve biz bir ateş denizinde yüzen ada gibiyiz. Eğer tarihten ders almazsak bu ateş eninde sonunda bu adayı da yakacaktır. 1990’da 20. yüzyılın düzeni yıkılmaya başladığı zaman, dünyanın egemenleri yeni düzenlerini kurarken muhtemel aktörlerden biri olan Türkiye’yi bağlayabilmek için Türk tarihinin biriktirdiği bütün kadim meseleleri önümüze koydular.

Savaşta Rumeli elden gidince Rıza Tevfik Rumeli İçin
(1912) adlı şiirinde üzüntüsünü şöyle dile getiriyor:

Biz zâten vârını talan etmiştik
At sürüp o bağı harman etmiştik.
Atalar yurdunu vîran etmiştik,
O virân binâyı sel aldı gitti.
Biz hakkın yüzüne sille vurmuştuk
Vicdânın emrine karşı durmuştuk.
Cehennem üstüne köprü kurmuştuk,
Nâmert köprüsünü sel aldı gitti.

……………………………..
Hey Rıza, dökülen bu kan bizimdi…
Düşmana kul olan cânan bizimdi.
Rum eli!… O nazlı vatan bizimdi
Biz beğenmedik el aldı gitti.

(Saral, İsmail Tosun – Saral, Emre, Macaristan
ve Tuna Hakkında Yazılan Şiirler (1300-2000),
Ankara, 2001, s. 325) [*]

Dünya yeniden kurulurken, biz faili meçhuller, terör olayları, ekonomik krizler, 28 Şubatlar ve diğer olaylarla uğraşırken 2000’de gözümüzü bir açtık ki Balkanlar ve Kafkasya paylaşılmış, Türkistan kaybedilmiş. Şimdi Ortadoğu ve Afrika yeniden dizayn ediliyor. Bir kez daha kaybetmek istemiyorsak bu kader anında kendi içimize ait bütün hesapları bir kenara koymak ve akılcı çözümler üretmek zorundayız. Bu yüzden tekrar tekrar I. Dünya Savaşı’nı sorgulamalı ve anlamaya çalışmalıyız.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Balkan_Savaşları

[*] Şiirler https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/407877

This entry was posted in SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *