FEYM Grubu Ek Bilgilendirme Bülteni – TDT Üyesi Üç Türk Cumhuriyeti’nin GKRY’ne Büyükelçi Atamalarıyla İlgili Gelişmeler (15 Nisan 2025)

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi üç Türk Cumhuriyeti’nin GKRY’ne büyükelçi atamalarıyla ilgili gelişmeler ve konuyla ilgili olarak FEYM Grubu Başkanımız Doç.Dr. Kur.Alb.(E.) Ömer Lütfi TAŞÇIOĞLU tarafından kaleme alınan yazı ile TV programında yayınlanan değerlendirmeler aşağıda ve Ek’te bilginize sunulmuştur.

KIBRIS POLİTİKASINDA KIRILMA VE
KIBRIS’TA YAŞANAN OLUMSUZ GELİŞMELER

E.Kur.Alb. – Doç.Dr.Ömer Lütfi Taşcıoğlu
Fanatik Ermenilerle ve Yunanlılarla Mücadele (FEYM) Gr.Bşk.


1570-1571’de 75.000 şehit vererek Venediklilerden aldığımız Kıbrıs adasında Osmanlı Devleti 307 yıl hüküm sürmüş ve bu süreçte ada halkı hayatının en müreffeh dönemini yaşamıştır. İngiltere, 1878’de Rus tehdidine karşı Osmanlı Devleti’ni koruma taahhüdü karşılığında devletin maddi sıkıntı içinde olmasından da yararlanarak Kıbrıs adasını kiralamış ancak 1914’te adayı ilhak ederek sömürgeleştirmiştir. Adada başlayan EOKA teröründen sonra adayı daha fazla elinde tutamayacağını anlayan İngiltere adayı asıl sahibi ve Osmanlı Devleti’nin murisi olan Türkiye Cumhuriyeti’ne devretmek yerine adada kendisine iki askeri üs ayırdıktan sonra adanın kalanını Türklerle Rumlar arasında paylaştırmıştır.

Ancak adanın tamamına sahip olmak isteyen Rumlar 1963’te Kıbrıs Anayasası’nı askıya alarak adadaki Türkleri kitlesel olarak imhaya yönelmişlerdir. Türklerin ağır işkencelerle katledildiği bu dönem 1974 yılına kadar devam etmiştir. Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta bir askeri darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Adanın Yunanistan’a bağlanmasının önlenmesi ve Türklerin can emniyetinin sağlanması için Türkiye garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a müdahale etmiş ve uzun esaret yıllarından sonra Kıbrıs Türk halkı vatanına ve özgürlüğüne kavuşmuştur.

https://www.youtube.com/watch?v=N7SEFYw2vZQ

Yunan darbesinden sonra İngiltere’ye kaçan Makarios BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada “Kıbrıs Devleti’ni yıkan tarafın Yunan Cuntası olduğunu” dünyaya ilan etmiştir.

Atina Temyiz Mahkemesi 21 Mart 1979 tarihinde Yunan darbesinin hukuka aykırı olduğunu ve “Türkiye’nin adaya müdahalesinin hukuki olduğunu” karara bağlamıştır.

BARIŞ HAREKÂTI SONRASINDAKİ GELİŞMELER

BM’nin 15 Temmuz askeri darbesiyle ortaklık devletini yıkan Rumları adanın meşru temsilcisi sayan ve Türk birliklerinin adadan çıkmasını isteyen 13 Mayıs 1983 tarihli Rum yanlısı kararını müteakip 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir.

KKTC’nin ilanından sonraki süreçte ABD ve AB ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Türklerle ortak bir federasyon kurularak Türklerin Rumlara yeniden azınlık olarak bağlanması çalışmalarına hız vermiştir. 2004 yılında ise Zürih ve Londra Anlaşmaları ile Kıbrıs Anayasası’na ve AB’nin kendi hukukuna aykırı olarak GKRY AB üyesi yapılmıştır. Türklerin bu süreçte GKRY’nin uluslararası hukuka aykırı olarak AB’ye üye yapılmasına rıza göstermesi ve tepkisiz kalması büyük hata olmuştur. Daha sonra Türkiye ve KKTC Annan Planı dayatmalarıyla Rumlarla federasyona zorlanmış ancak yapılan referandumda Rumların hayır oyu kullanması sayesinde Türklerin Rumlara azınlık olarak bağlanmasını öngören Annan Planı’nın kabul edilmesi önlenmiştir.

Takip eden süreçte devşirilmiş bazı liderler üzerinden KKTC; GKRY ile federasyona gitmeye zorlanmış ancak Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra iki devletli çözümün dışında bir seçenek olmadığı bildirilerek Rumlarla yapılan görüşmeler sonlandırılmıştır. Geçen süreç içinde KKTC’nin Türkiye dışındaki ülkeler tarafından da tanınması imkânları doğduğu halde izlenen hatalı politikalar sonucunda bu fırsatlar kaçırılmıştır.


KKTC’NİN TANINMASI SÜRECİNİ ENGELLEYENLER

Tarihsel süreçte Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC yöneticilerinin bir bölümü aşağıdaki örneklerde görüleceği üzere KKTC’nin tanınmasını istemediklerini zaman zaman dile getirmişlerdir:

İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Heyetinin KKTC’yi ziyareti sırasında KKTC’yi tanıma isteğine M. Ali Talat karşı çıkmış, bunun üzerine İKÖ’nün açıklamasında KKTC yerine Annan Planı’nda geçen “Kıbrıs Türk Devleti” adı kullanılmıştır.

Benzer şekilde İKÖ Parlamenterler Birliği 4. Konferansında da Bülent Arınç ve M. Ali Talat’ın istekleri doğrultusunda KKTC ismi yerine “Kıbrıs Türk Devleti” adı kullanılmıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat Eylül 2006’da Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in daveti üzerine Pakistan’a giderken Müşerref’in KKTC’yi tanımaya hazır olduğu haberleri üzerine “biz tanınma istemiyoruz” demiştir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Şubat 2003’te “Kıbrıs konusunda ne isterseniz onu yaparız” diyen Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’e “KKTC’nin tanınması yönünde bir politikamız yok” cevabını vererek KKTC’nin tanınmasını önlemiştir.

Abdullah Gül 24 Nisan 2004’te oylanacak “Annan Planı’ndan ret oyu çıkması durumunda KKTC’yi tanırız” diyen Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’e cevaben “biz KKTC’nin tanınmasını istemiyoruz” demiştir.

Türkiye Cumhuriyeti KKTC’nin tanınması konusunda görüşmeler yapmak üzere KKTC’yi ziyaret etmek isteyen Abhazya yetkililerinin KKTC’ye gidişlerine izin vermemiştir.


TÜRK POLİTİKACILARIN AB ÜYELİĞİ ISRARININ İSTİSMAR EDİLMESİ

Aşağıda ana hatlarıyla açıklanan Türkiye’nin AB üyeliği macerası hem KKTC’yi dışlayarak GKRY’ni tanıyan “Türk” devletleri için hem de AB üyeliği için koşuşturmaya devam eden politikacılar için ders niteliğindedir:

Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’na üyelik için 1959 yılında başvuru yapmış, Türkiye ile AET arasında 1963 yılında Ankara Anlaşması imzalanmış, Türkiye 1987 yılında tam üyelik için başvuruda bulunmuş, 1999 yılında Türkiye’ye adaylık statüsü verilmiş ve 2005’te resmi müzakerelere başlanmıştır.

Türkiye başvurduğu zaman 6 ülkeden ibaret olan AET daha sonra adını AB olarak değiştirerek siyasi bir birlik haline gelmiş ve geçen süreçte yeni alınan ülkelerle üye sayısını 27’ye çıkarmıştır. Yani Türkiye 66 yıldır AB kapısında bekletilmekte ancak başka paktlara kaymasını önlemek ve üyelik aldatmacası üzerinden ulusal çıkarlarından taviz vermeye zorlanmak üzere bekleme odasında tutulmaktadır. Bu durum 2004 Müzakere Çerçeve Belgesindeki; “Türkiye’nin mümkün olan en güçlü bağlarla Avrupa yapılarına tam olarak demirlenmesi sağlanmalıdır” ifadesinde açıkça belirtilmiştir.

Alman Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Milletvekili Roderich Kiesewetter, Erdoğan’ın ve AKP’nin NATO’dan uzaklaşma eğilimi olduğunu ve Putin’e yakınlaşabileceğini söyleyerek bunun engellenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kiesewetter Türkiye AB’ye üye yapılan Romanya ve Bulgaristan’dan çok daha ileride olduğu halde Türkiye’nin üye yapılmamasından da anlaşılacağı üzere “müzâkerelerin amacının Türkiye’nin üye yapılması olmadığını, asıl amacın üyelik vaadıyla oyalanan Türkiye’nin yüzünü Çin’e ya da Rusya’ya dönmesinin önlenmesi olduğunu ve Türkiye’nin üye yapılmayacağının dürüstçe ifade edilmesi gerektiğini” bildirmiştir.

Nitekim AB’nin genişlemesinden sorumlu eski komiseri Günter Verheugen Almanya Cumhurbaşkanına “Türkiye’yi AB üyeliği kandırmacasıyla oyalamamız dürüst bir davranış değil. Türkiye’yi AB’ye almayacağımızı Türk yetkililere söylemeliyiz” dediğinde Alman Cumhurbaşkanı cevaben; “Biz Türkiye’nin AB üyesi yapılmayacağını akıllı bir insanın anlayacağı her şekilde kendilerine söyledik. Buna rağmen anlamak istemiyorlarsa yapacağımız bir şey yok” ifadesini kullanmıştır. İktidar ve muhalefet Alman Cumhurbaşkanının Verheugen’e verdiği cevaptan da yeterli çıkarımı yapamıyorlarsa AB hayalinin peşinden koşan Türk politikacıların zihinsel melekelerinde sıkıntı var demektir.


TÜRKLERİ RUMLARLA MASAYA OTURTMANIN NİHAİ HEDEFİ NEDİR?

İngiltere’nin Kıbrıs’ı ilhak ettiği 1914 yılından 1974 yılına kadar kan ve gözyaşı adası olarak anılan Kıbrıs’ta Mutlu Barış Harekâtı’ndan bugüne kadar barış ve huzur sağlanmıştır. Kıbrıs’ta Türklerle Rumları yeniden bir araya getirmeye çalışmak iyi niyetli bir girişim değildir. Kıbrıs’ta 50 yıldır Türklerle Rumlar arasında sürdürülen müzakereler ve KKTC’ne uygulanan ambargolar KKTC halkını Rumlara azınlık olarak bağlanmaya zorlamak ve Rumların adanın tamamına sahip olmasını sağlamak içindir. Türkler Rumlarla birleştikten sonra adanın tamamında AB hukuku geçerli olacağından mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı ve serbest yerleşim hükümleri gereğince KKTC toprakları hem Rumların hem de diğer AB üyesi ülke vatandaşlarının iskânına açılacak ve Yahudi Ulusal Fonu kaynakları ile İsrail Devleti’nin Filistin topraklarını satın alarak Arapları kendi vatanında azınlık durumuna düşürdüğü örnekte olduğu gibi Kıbrıs Türkleri de bir süre sonra kendi ata topraklarında ‘azınlık’ durumuna düşecektir. Türklerin halen sahip oldukları toprakların bir bölümüne Rumların yerleştirilmesinden sonra Türkiye’nin garantörlüğüne de son verilecek ve Türk ordusu adanan çıkarılacaktır. Türklerin Rumlarla birleşmesinden sonra “1963-1974 dönemindekine benzer saldırılar tekrar yaşanırsa KKTC halkını Rum saldırılarından koruyacak meşru bir güç kalmayacak ve Kıbrıs Türk halkının can güvenliğini sağlamak gerektiğinde garantörlük hakkı kaldırılan Türkiye artık duruma müdahale edemeyecektir.

Federasyonu müteakip Rum ve Yunanlılar Kıbrıs’ın ve Yunanistan’ın Münhasır Ekonomik Bölgelerini ve Lefkoşa Uçuş Malûmat Bölgesi (FIR) ile ATİNA FIR’ını da birleştirerek Türkiye’yi Ege’den sonra Akdeniz’e de denizden ve havadan çıkamayacak hale getirecektir. Bir sonraki aşama ise Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması (ENOSİS) olacaktır.

KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş “Kıbrıs Girit Olmasın” adlı kitabında bu gerçeği şu sözlerle ifade etmektedir; “Bir İngiliz tarihçiye göre Kıbrıs’ta Türklerle Rumları federatif yapıda bir araya getirecek bir anlaşma Kıbrıs Türkleri için intihardan başka bir şey değildir”.

Bütün bu gerçeklere rağmen Türkiye’nin ABD ve AB baskılarına karşı direnemeyerek KKTC’yi GKRY ile tekrar masaya oturtmasının ve yeniden görüşmelere başlatmasının hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de KKTC’nin yararına olmayacağı açıktır.


RUMLARIN VE YUNANLILARIN EOKA TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KUTSAMASI

Kıbrıs’ı kana bulayan EOKA çetesinin 70. Kuruluş dönümü 1 Nisan 2025’te ilk kez Yunanistan’da ve GKRY’de törenlerle kutlanmış ve Rum Kesimi’nde çocuklar EOKA pankartları ve Yunan bayraklarıyla yürümüştür. Konuya ilişkin olarak Yunanistan bayrağı önünde açıklama yapan GKRY lideri Nikos Hristodulidis; “EOKA’nın kuruluş yıldönümüne katılmak benim için bir onurdur. Kıbrıs; Türk işgali nedeniyle hala bölünmüş durumdadır. Birleşik bir Kıbrıs için çaba harcıyoruz. EOKA’nın varlığı sayesinde var olduk. EOKA’nın mücadelesini çocuklarımıza ve yeni nesle anlatmalıyız, öğretmeliyiz” ifadelerini kullanmıştır. Bunlara Yunanistan’ın kuruluş yıldönümünde Yunan Astsubay okulu öğrencilerinin Türklere Sin-Kaf’lı tören yürüyüşü yapması da eklendiğinde yeni nesillerini Türk düşmanı olarak yetiştiren Yunanlılarla ve Rumlarla Türklerin bir arada yaşamasının mümkün olmadığı gerçeği artık algılanmalıdır.

dış mekan, bayrak, metin, gökyüzü içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulan içerik yanlış olabilir.

Fanatik Rum gruplar, EOKA terör örgütünün kuruluşunun 70. yılında başkent Lefkoşa’yı ikiye ayıran sınır bölgesinde, KKTC topraklarındaki Türklere taş attı ve hakaret etti (https://www.aksam.com.tr/guncel/eoka-ittifaki-ders-olsun/haber-1558744)


ABD VE AB TÜRK GAZETECİLERİ VE ÖĞRENCİLERİ NASIL DEVŞİRDİ

Diğer yandan Annan Planı döneminde AB ve ABD tarafından fonlanan Türkiye ve KKTC vatandaşı bazı “Türk” gazeteciler üzerinden büyük bir kampanya yürütülmüş, KKTC’ye ve GKRY’ye mensup gazeteciler arasında Friedrich –Fhert Vakfı aracılığıyla İstanbul’da atölye çalışmaları yapılmış, KKTC’nin Yurtsever Birlik Hareketi (YBH) Gençliği ile GKRY’nin EDON, NEOS, ONED ve NEDİSİ adlı örgütleri arasında ve Almanya’nın SPD Jusos, Avusturya’nın SP Gençlik Nesli, Yunanistan’ın KNE, WFDY ve IUSY adlı gençlik örgütleri arasında Avrupa Parlamentosundan temsilcilerin de katılımıyla Viyana, Bielfield, Brüksel ve Budapeşte’de ortak toplantılar yapıldığı KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş tarafından açıklanmıştır. Söz konusu devşirme çalışmalarının içinde bulunduğumuz “Türklerle Rumların tekrar masaya oturtulduğu” dönemde de devam ettiği ve KKTC seçimlerinde vatansever Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın yerine Rumlarla federasyondan yana olan CTP Genel Başkanının Cumhurbaşkanlığına getirilmesi için ABD ve AB’nin maddi destek de dahil yoğun faaliyette bulundukları KKTC basınında yer alan bilgiler arasındadır.

Diğer taraftan gerek Yunanistan’ın gerekse GKRY’nin ders kitaplarında aşağıdaki görselde görüldüğü gibi Türklerle ilgili hakaret ve iftira dolu ifadeler yer almaktadır. Türkiye ve KKTC ders kitaplarından Yunanlıları ve Rumları rahatsız edebileceği düşünülen ve aslında gerçek olan bilgiler özenle ayıkladığı halde Yunanlılar ve Rumlar kendi ders kitaplarından söz konusu ifadeleri kaldırmamıştır ve yeni nesillerini Türk düşmanı olarak yetiştirmeye devam etmektedir.


TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI (TDT)’NİN KURULUŞU VE AB’NİN KAFKASYA ZİRVESİNDE BAZI TÜRK DEVLETLERİNİ DEVŞİRMESİ

1992’de ilk adımı atılan ve 2009’da Nahçıvan Zirvesinde “Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyi” olarak kurulan Türk Konseyi’nin adı 2021 İstanbul Zirvesi’nde TDT olarak değiştirilmiştir. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye ve Özbekistan TDT’na tam üyedir. Macaristan, Türkmenistan, KKTC ve Ekonomik İş Birliği Teşkilatı (EİT) ise gözlemci üye statüsüne sahiptir.

Orta Asya ülkeleri ve TDT üyeleri ile ilişkilerini geliştiren AB Konseyi ile Orta Asya ülkelerinin bir bölümü arasında 3-4 Nisan 2025 tarihlerinde icra edilen Birinci AB-Orta Asya Zirvesi’nde AB; Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan ile iş birliklerini “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltme kararı aldığını duyurmuştur. AB bu kapsamda söz konusu ülkelere 12 milyar avro yatırım yapacağını açıklamıştır. Söz konusu zirveye katılan TDT üyesi Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan AB ile bir süredir devam eden ilişkileri kapsamında ve AB’nin vermeyi taahhüt ettiği 12 milyar avronun cazibesine kapılarak AB talimatlarını yerine getirmiş ve GKRY’ne büyükelçi atayarak GKRY’ni adanın tek temsilcisi olarak tanımışlardır.

TDT’nın gözlemci üye statüsündeki KKTC’ni asil üyeliğe alması ve üye ülkelerin KKTC’ni tanımaları beklenirken üç üye ülkenin GKRY’ni Kıbrıs’ın tamamının temsilcisi olarak kabul etmeleri Türkiye ve KKTC’de hayal kırıklığı yaratmakla kalmamış TDT’nın fonksiyonu olmayan bir örgüt olduğu izlenimi vermiştir. TDT’nın içine düştüğü acınacak durum özellikle Türklerin iş birliğinden endişe duyan Türk düşmanı ülkelerin işlerini kolaylaştırmış ve TDT’nın geleceğini tehlikeye sokmuştur.

Ancak Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Bakü’de düzenlenen, 44 ülkenin katıldığı “Yeni Dünya Düzenine Doğru” başlıklı uluslararası forumda yaptığı ve üç Türk devletinin GKRY’ne büyükelçi atamalarına tepki olarak değerlendirilmesi gereken aşağıdaki açıklamada; “Biz her zaman kardeşlerimizin yanındayız. Bizim politikamız her zaman net olmuştur. Bu hususta başka bir gündemimiz yok. Biz sadece kardeşlerimizin devletlerini koruyabilmeleri için onlara nasıl yardımcı olabileceğimizi düşünüyoruz. KKTC bunu tarihsel olarak ve yaptıkları dolayısıyla hak ediyor. KKTC’li kardeşlerimiz emin olsun ki, ülkelerinin bağımsız bir devlet olarak uluslararası toplum tarafından tanınması için her zaman yanlarında olacağız” ifadelerini kullanarak KKTC’ne destek vermiş ve TDT’nın itibarını kurtarmıştır.


GELİŞMELERİN TÜRK HALKINDAN GİZLENMESİ

Kazakistan GKRY’ne büyükelçi atayacağını Ocak 2025’te açıklamış ve iki ülke karşılıklı büyükelçi atama işlemini ocak ayı sonunda gerçekleştirmiştir. Türkmenistan ise İtalya Büyükelçisi’ni 31 Mart 2025 itibariyle Kıbrıs Cumhuriyeti’ne akredite büyükelçi olarak atamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve KKTC’nin basın yayın kuruluşları ve halkları esef verici bu iki haberle çalkanırken Özbekistan’ın bu konuda ilk adım atan TDT üyesi olduğu ve Aralık 2024’te İtalya’daki büyükelçisini Kıbrıs Cumhuriyeti’ne akredite büyükelçi olarak ilan ettiği ancak bu durumun Türk halkından saklandığı ortaya çıkmıştır.

TDT üyesi devletlerinin GKRY’ni tanıdığı gerçeğinin Türk milletinden saklanması son derece vahim bir durumdur. Bu konuda üzerlerine düşen görevi yapmayan TRT ve AA’nın yanı sıra özel haber kanallarının da olaydan haberlerinin olmadığı ya da olayı gizledikleri ortaya çıkmaktadır. Haber kanallarının olaydan haberlerinin olmadığını varsaysak bile Türkiye’nin TDT üyesi ülkelerin tamamında Büyükelçilikleri vardır. Bu ülkelerdeki Büyükelçiliklerin bulundukları ülkelerle ilgili bilgileri bağlı oldukları makamlara iletmediklerini kabul etmek mümkün değildir.


KIBRIS’TA GELİNEN SON DURUM

TDT üyesi üç “Türk” Cumhuriyeti’nin GKRY’ni adanın meşru temsilcisi sayarak GKRY’ne büyükelçi atamaları üzerine görüşlerine başvurulan Hüseyin Macit Yusuf aşağıda linki verilen videoda Kıbrıs’ta federasyona dönüş hazırlıklarının yapıldığını, yeniden AB üyeliği hayaline kapılındığını, bu kapsamda Türkiye’nin KKTC’yi Rumlarla zorla masaya oturttuğunu ve TDT’na bağlı üyelerin bir bölümünü idare edenlerin kanlarında sıkıntı olduğunu ifade etmiştir. Hüseyin Macit Yusuf’un Kriptolar konusunu çağrıştıran söyleşisinin her bir satırı dikkatle izlenmelidir.

Kıbrıslı gazeteci Sabahattin İsmail’in aşağıdaki videosundaki bilgiler de Hüseyin Macit Yusuf’un verdiği bilgiler kadar önemlidir:

https://www.youtube.com/watch?v=kVVhAA5ulSY

ABD’NİN KIBRIS’TA ÜS KURMA FAALİYETLERİ VE ASKERİ TATBİKATLAR

Diğer yandan İsrail’e destek veren ABD; GKRY’ne silah ambargosunu kaldırmış, GKRY’nde askeri üsler kurmuş, Yunanistan, GKRY ve İsrail, İngiltere ve Fransa ile ortak askeri tatbikatlara başlamış ve İsrail’in Filistin halkına yönelik ve soykırımın tüm unsurlarını üzerinde taşıyan saldırılarını İngiltere ile birlikte GKRY’deki üslerinden ve İngiliz egemen üslerinden desteklemeye başlamıştır. ABD’nin GKRY’den aldığı Baf ve Larnaka’daki üslerin yanı sıra Trodos dağları üzerinde de istihbarat ve dinleme istasyonu kurduğu, ayrıca İngiliz üslerine de yerleşerek bu üslerdeki askeri varlığını artırmak üzere ilave inşaat ve yatırımlar yaptığı ancak söz konusu faaliyetlerini gizlemeye çalıştığı, ayrıca GKRY’ne de yığınak yaparak GKRY ordusuna eğitim verdiği Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC basınında yer almıştır.

Uzun yıllardan beri Türkiye’yi hedef alan Noble Dina ve Nemesis tatbikatlarına ilave olarak Yunanistan’ın Andravida Hava Üssü’nde 31 Mart-11 Nisan 2025 tarihleri arasında düzenlenen “Iniochos 2025” tatbikatına ABD, İsrail, Yunanistan, GKRY, Fransa, Hindistan, İtalya, Polonya, Slovenya, İspanya, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn katılmıştır. ABD’nin Yunanistan’da ve Ege’deki adalarda askeri üsler kurmasının ve yığınak yapmasının yanı sıra Türkiye’ye karşı kurduğu cepheye Kıbrıs’ı da ilave ederek Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Türk ordusuna meydan okuduğu ve göz dağı vermeye çalıştığı görülmektedir.


GKRY’NİN VE İSRAİL’İN NATO’YA ÜYE YAPILMASI VE NATO KARARGÂHININ KIBRIS’A TAŞINMASI PLANLARI

Diğer taraftan, İsrail uzun süreden beri KKTC’de yoğun toprak alımlarıyla Yahudi kolonileri kurmaya çaba harcamaktadır. Bu planların son aşamasında KKTC’yi Rumlara azınlık olarak bağlayarak adanın tamamını ele geçirdikten sonra GKRY’ni ve İsrail’i NATO’ya almak ve NATO karargahını Kıbrıs’a taşıyarak İsrail ‘e desteği kolaylaştırmak hesapları vardır.

Türkiye bu konuda dik durmaz ve geri adım atarsa KKTC Rum ve Yunan potasında erimek ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Şayet GKRY’nin devlet olarak tanınması ve NATO’ya alınması kararlarının altına imza atmayı düşünen yetkililer varsa bunlar atacakları imzanın Türk tarihine vatan haini olarak tescil edilmeleriyle sonuçlanacağının bilincinde olmalı ve bu düşüncelerinden vaz geçmelidir. Yazımı Atatürk’ün Kıbrıs konusundaki uyarılarını hatırlatarak tamamlamak istiyorum:

“Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir.”


Saygılarımla,
Serkan KORKMAZ

This entry was posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI, KIBRIS. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *