KISSADAN HİSSELER * Bir ülkenin işgali…

Bir ülkenin işgali…

CUMHURİYET – 12.02.2025
Prof. Dr. Çağatay Güler


Bir ülkenin başına gelebilecek en kötü durum düşman kuvvetlerince işgal edilmesidir. İstanbul’un işgalinden, Nazi işgallerine, en son Filistin işgaline kadar bütün işgalcilerin yaptıkları arasında büyük benzerlikler vardır.

Direnen siyasi partiler, işçi sendikaları ve etkinci (aktivist) gruplar yasaklanır. Barışçıl gösteriler, toplu tutuklamalar, dayaklar ve silahlı saldırılar vb. şiddetli baskılarla karşılanır.

‘İŞLEVSİZ YASALAR ÜLKESİ’

İşgalci güçler eğitim sistemini karmaşıklaştırırken, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayan devlet düzenini de ortadan kaldırırlar. Çocuk ve gençleri kendi amaçları doğrultusunda koşullayarak kullanma çabası içine girerler. Düzensiz göçleri ulusal bütünlüğü bozacak biçimde destekler kimi zaman da zorlarlar. Düşman gruplar yaratmak için toplumdaki basit ayrışmaları keskinleştirirler. İşgalci güçler ve işbirlikçileri özel yaşamı ve her türlü iletişimi izlemeye yönelik bir fişleme düzeni kurarlar. Siviller muhbir olmaya zorlanır ve yalancı muhbirlere tanık statüsü verilir.

Üniversite öğrencileri tarihsel olarak işgal karşıtı hareketlerde önemli bir rol oynadığından potansiyel suçlu muamelesi görürler. Birçoğu hapsedilir, okuldan atılır veya kaybolurlar. Şüpheli görülen profesörler ve araştırmacılar işten atılır, hapsedilir veya öldürülürler.

İşgal edilen birçok yerde davalar, sanıkların adil bir şekilde yargılanmadığı, güdümlü mahkemelerde görülür. Uydurma suçlamalar yöneltilerek siyasi muhalifler, hatta öğrenciler ve gençler bile mahkum edilir. Tam anlamıyla bir düşman hukuku egemen olur. Ülke kimsenin aldırmadığı göstermelik bir anayasa ve işlevsiz yasalar ülkesi haline getirilir.

İşgalcilerin çıkarları açısından sakıncalı görülen kitaplar, felsefi ve siyasi görüşler yasaklanır. Okul müfredatları genellikle işgalci gücün ideolojisine uyacak şekilde yeniden yazılır.

SÖMÜRÜDEN ÇIKIŞ YOLU

İşgalci güçler, kontrolü sürdürmek için farklı etnik veya dini grupları birbirine karşı kışkırtırlar. İşbirlikçi ve yandaşlardan oluşan göstermelik bir hükümet kurarlar. Bu yöntem işgalcilere doğrudan yönetiyor gibi görünmeden kontrolü sağlama olanağı verir.

İşgalci kendi çıkarı için ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürür. Doğaya tam bir yağmacılık ve yıkıcılıkla yaklaşılarak ekosistem yok edilir. Ekonomik sistemi bozup mali denetim sistemini ortadan kaldırarak önemli endüstrileri ve kaynakları ele geçirirler. Çaresiz kitlelerin emekleri sömürülür, mal ve mülkleri mevzuat oyunlarıyla ellerinden alınır. Sömürünün son kertesinde toplum bireyleri karınlarını doyurmaktan başka bir şey düşünemez hale getirilir.

Gün gelir muhalif eylemlere yanıt olarak toplu cezalandırmaya gidilir. Özel yaşam hatta günlük yaşam, hareket kısıtlamaları yoluyla kontrol altına alınır, normal ekonomik ve sosyal etkinlikler bile zorlaşır. Silahlı devriyeler, ev baskınları ve keyfi ve gözdağı vermeye yönelik gözaltılar yaygınlaşır.

Günümüz sömürgecileri işgal etmek yerine, bütün bunları “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunanlara” yaptırarak ülkeleri sömürmekte, bölüp parçalamaktadır. Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi” bu durumdaki ülkelere de yol gösterecek en önemli rehberdir.

This entry was posted in FAŞİZM, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *