BİR DENİZCİNİN ARDINDAN…
Sabri Çağrı Sezgin / 17 Mart 2016
İnsanların ölüme verdiği tepkiler her çağda ve her kültürde aynı olmuştur: Giden geri gelmez, anılarda yaşar… Eski insanlar ölümün dönüşü olmayan bir yolculuk olduğuna inanıyorlardı ve her yolculuk da ayrılık anlamına gelmekteydi. İnsanlık tarihinin en eski geleneği olan cenaze merasimleri de işte bu yolculuk fikrinden doğmuş, tarih boyunca farklı inanç ve kültürlerin etkisinde şekillenerek dini bir takım ritüellere dönüşmüştü. Dini ritüeller, bir anlamda yolculuğa hazırlık aşamasıydı ve ölenlerin öbür dünyada yollarını bulabilmeleri için yapılıyordu; ancak pratikte önemli bir sorun vardı: Bir çok kültürde tapınaklar ve kutsal yerler karadaydı; peki uçsuz bucaksız denizin ortasında ölenlere ne yapılacaktı? Bu noktada denizdeki uygulama, karadaki uygulamalardan oldukça farklıydı; denizde ölen denizcilerin ardından özel cenaze merasimleri düzenlenirdi. Eski bir denizci geleneği olan bu merasimler, toplumdan topluma değişiklikler gösterse de hep aynı amaca hizmet ediyordu: Denizde ölen yoldaşları onurlandırmak…


Viking geleneklerine göre ölen bir şef gemisiyle birlikte yakılırdı. Gemiye şefin öbür tarafta ihtiyaç duyabileceği herşey; silahları, yiyecek, içecek ve kurbanlık hayvanlar da konuyordu.


