1965 öncesinde ABD’de otobüslerde siyahi yolcular arkada ayrı bölümlerde otururdu.
1865’te güneyin iç savaşı kaybetmesinin ardından bir dizi reform yapıldı. Buna göre anayasaya konulan 13. ek maddeyle kölelerin serbest bırakılmasına, 14. ek maddeyle temel haklarının tanınmasına, 15. ek maddeyle de oy haklarının tanınmasına karar verildi. 1877’ye kadar devam eden yeniden inşa sürecinde özgürlüklerini kazanan siyahlar, ekonomik ve siyasi sisteme eklemlendiler, seçme ve seçilme haklarını kullandılar; kongre için milletvekili ve senatör seçtiler.
Ancak siyahlar için her şey birden bire düzelmedi. Allan Nevıns ve H. Steele Commager, “ABD Tarihi” adlı kitaplarında şöyle diyorlar: “Siyahlar gördüler ki, hukuken hürriyetleri tamam olduğu halde gerçekte sınırlandırılmıştı. Onların hürriyetine karar vermiş olan kongre kendilerine ekonomik güvence sağlamak için hiçbir şey yapmadı, daha çok siyasi eşitlik için çabaladı. Bir iki yıl siyahlar harbin altüst ettiği bir memlekete sığınmış göçmenler gibi kaldılar. Binlercesi yollara döküldü ve bir yerden bir yere amaçsız, başıboş dolaştılar…
Bunlardan binlercesi hastalık ve açlıktan ölüp gitmiş yahut tecavüze kurban olmuştur.” Çok geçmeden güney, kuzeyin baskısından kurtuldu. Kurtarılma sonrası güneyde siyahların tüm kazanımları ellerinden alındı. Irk ayrımını güçlendiren “Jim Crow” yasaları kabul edildi. 1890’larda siyahların oy verme hakları, kelle vergisi ve okuryazarlık sınavı yoluyla ellerinden alındı. Düşük ücretli tarım işçisi olarak çalışmaya zorlandılar, toplumdan dışlandılar, ayrımcılığa uğradılar, baskı ve şiddete maruz kaldılar.