ÖNEMLİ UYARI * HÜKÜMET KİŞİSEL BİLGİLERİMİZİ KORUMUYOR ? BANKA HESABINIZ BOŞALTILDI MI?

CUMHURİYET – Murat Ağırel – 09 Eylül 2023 Cumartesi / 12 Eylül 2023

Bu yazıdan sonra banka
hesabınızı kontrol edeceksiniz


Sizler bana ulaşın diye bir ihbar hattı kurdum. Elimden geldiğince de gelen mesajları incelemeye çalışıyorum. İhbar hattına ulaşan bir mesaj beni çok şaşırttı.

İhbarı yapan kişi Vedat Güneş isimli bir yurttaşımız. Vedat Bey emekli Siirt’te yaşıyor. Telefonuna Akbank’tan bir mesaj geliyor. Mesaj içeriğinde “Kredim Güvende kredi poliçenize şu adresten ulaşabilirsiniz” diye belirtiliyor.
Bunun üzerine Vedat Bey, Akbank müşteri hizmetlerini arıyor ve kredisi olmadığını bu mesajın neden geldiğini soruyor. Banka yetkilisi ise aynı gün 250 bin Türk Lirası kredi kullanıldığını ve bu paraların 20 bin TL’lik kısımlar halinde başka banka hesaplarına havale edildiğini belirtmiş.
İkiz telefon hattı çıkarmışlar
Yani birileri Vedat Bey’in adına kredi kullanmış ve başka hesaplara da aktarmış. Dolandırılmış. Savcılık başvurusu yapılmış. Banka inceliyor.
Bunun üzerine benzer yaşanan olay var mı diye araştırmaya başladım.
Vedat Bey’in yaşadığı olay neredeyse olağan bir durum haline gelmiş.
Ulaştığım diğer vaka ise yaşadığım mahalleden arkadaşım Hikmet Aşkın. Hikmet de emekli. Başına neler geldiğini anlatayım:
Sabah uyandığında Vakıfbank mobil uygulamasından hesabına girmek istiyor ancak bir türlü giremiyor. Vakıfbank müşteri hizmetlerini aradığında ise durumu anlatıyor ve hesabını kontrol ettiriyor. Hesabında bulunan para, kredi kartı hesabı ve ek hesabının kullanılmış olduğunu öğreniyor. Toplamda 350 bin TL parası Akbank’taki S.A. adlı bir hesaba havale edilmiş görülüyor. Banka ile konuşmasında yapılan işlemlerin mobil bankacılık üzerinden Hikmet’in telefon numarası ile gerçekleştirildiği gözüküyor. Hikmet, ortaya çıkan bu durum nedeniyle telefon operatörü Turkcell’i arıyor. Yaptığı görüşmede mobil hattının akşam aranarak iptal edildiğini bir süre sonra tekrar kullanıma açıldığını öğreniyor. “Nasıl oluyor” diye sorduğumda Hikmet Aşkın şöyle anlattı:
“Yani dolandırıcılar benim kimlik bilgilerimi ele geçirmiş ve telefon operatörünü arayıp hattı kapattırmış. Asıl telefon devre dışı kalınca tekrardan hattı açtırarak yeni mobil uygulama yüklemişler ve işlemleri oradan yapmışlar. Ya da hattın ikizini çıkartıp kendi telefonlarında kullanmışlar. Neticede ek hesabımın limitini yükseltip kredi kartımın nakit avans limitini kullanmışlar ve hesabımdaki parayı EFT yapmışlar.”
Tabii ki savcılık başvurusu yapılmış ve soruşturma yürütülüyor.
Diğer olay ise memur olan M.İ.D’nin başına gelmiş. Banka yine Vakıfbank.
M.İ.D. işe gittiği zaman telefonu ile arama yapamadığını fark ediyor. Bunun üzerine arkadaşının telefonundan Vodafone müşteri hizmetlerini arıyor.
Bilgilerimiz internette dolaşıyor
Müşteri hizmetleri telefon hattının gece yarısı kendi isteği ile kapatıldığını bildiriyor. Böyle bir işlem yapmadığını belirtip hattın açılmasını istiyor. 50 TL hat ücreti açma karşılığında hattı yeniden aktif hale getiriyorlar. Hesabını kontrol etmek için mobil bankacılığa girdiğinde ise banka hesabına giremediğini görüyor. Banka müşteri hizmetlerini arıyor. Banka hesaba bloke konulduğunu en yakın şubeye gitmesi gerektiğini belirtiyor.
Şubeye giden M.İ.D banka ek hesabı limitinin 150 bin TL’ye yükseltildiğini 100 bin TL başka hesaplara gönderildiğini öğreniyor.
Savcılık başvurusu yapılmış ve soruşturma yürüyor.
Bitti mi zannediyorsunuz bitmedi…
Diğer ihbar ise 70 yaşındaki Nilüfer teyzeye ait.
Nilüfer teyze banka promosyon reklamını görüyor. Banka sayfasının bire bir taklidi siteye tıklıyor. Kendisini bankadan arıyoruz diye bir numara hemen geri arıyor. Telefondaki şahıs yönledirme yaparak gelen şifreleri kendisine söylemesini istiyor. Nilüfer teyze de şifreleri söylüyor. Hesap ekstresi geldiğinde Turkcell’in alışveriş sitesi olan “Paycell” adlı siteden 20 bin TL alışveriş yapıldığını görüyor.
Savcılık başvurusu var tabii ama olan olmuş.
Nilüfer teyzenin durumu diğerlerinden farklı. Diğerlerinde telefon operatörleri vasıtasıyla yaşanan bir dolandırıcılık söz konusu. Operatörleri aradım konuştum. Durumu incelediklerini, araştırdıklarını beyan ettiler. Yazımı yazdığım şu ana kadar bir açıklama gelmedi.
Uzmanları aradım sordum. Kimlik bilgilerimizin bazı sitelerde para karşılığında satıldığını, bu bilgilere ulaşan kişilerin telefon operatörleri ile iletişime geçerek hattı devre dışı bıraktığını, sonrasında tekrar açtırarak bankacılık uygulamasını kullandıklarını ve hesapları boşalttıklarını veya hatları kopyaladıklarını belirttiler.
Hırsızlık nedeniyle zar zor biriktirdiğin parayı bankaya yatırıp güvene aldım diye düşünüyorsun ama dolandırıcı, çok fazla güvenlik önlemi almış olan telefon operatörünü de bankayı da atlatabiliyor. Akıl alır gibi değil.
Özetlemek gerekirse hepinizin hepimizin sadece TC kimlik numaraları değil, bütün soy ve kütük ve adres bilgilerine kadar her şey internette dolaşıyor şu anda. Bunun sorumlusu da kişisel bilgilerimizi korumakla görevli olan devlettir, hükümettir, İçişleri Bakanlığı’dır.

Cumartesi günü yayımlanan yazım büyük ilgi gördü ve var olan bir sorunu da gün yüzüne çıkardı. Yazımı okuyanlar bilir. Kimlik bilgilerimizin internette yayımlanmasının ardından artan dolandırıcılık olaylarını anlatmıştım.
Sonrasında benzer örneklerin yaşandığı dolandırıcılık hikâyeleri yağmaya başladı. Dolandırıcılar telefon numaralarını kopyalayıp ve kimlik bilgilerini de kullanarak banka hesaplarında bulunan paraları veya kredi limitlerini artırıp başka hesaplara havale ediyorlar.
O kadar çok mağdur şikâyeti geldi ki yazıyı devam ettirme kararı aldım.
Bakın yeni örnekler vereyim…
Gökhan Bey…Telefon hattının aramalara kapalı olduğunu görüyor. Ulaştığı telefon operatörü yetkilisi gece saat 02.00’de hattının dondurulduğunu belirtiyor. Telefonu açılır açılmaz Vakıfbank arıyor Gökhan Bey’i. Gece hesabından 105 bin Türk Lirası işlem yapıldığını söylüyor, bilgisinin olup olmadığını soruyor. Bilgisi olmadığını söyleyince en yakın şubeye gidip hesap ekstresini alıp savcılığa başvurmasını söylüyor. Mobil bankacılığa girmeye çalışıyor ancak kullanılamaz olduğunu görüyor. Yapılan incelemede hesabındaki paranın Mardin’de B.E. isimli kişiye havale edildiği ortaya çıkıyor. Savcılığa suç duyurusunda bulunuyor.

İnsafsızlar depremzedeleri bile dolandırmışlar. Sevcan Savaş isimli vatandaşımız mağdur olanlardan biri…
Sevcan Hanım Hatay/İskenderunlu bir depremzede. Depremden beş gün sonra telefonundan bir AKBANK uygulamasına giriyor. Açılan ekranda kredinizi taksit ve erteleme yapıyoruz yazısı ile karşılaşıyor. E-devlet hesabına girmesi için yönlendiriliyor. E-devlet uygulamasına giriyor ama bahsedilen ertelemeyi bulamıyor. Kısa süre sonra AKBANK’tan aradığını belirten bir kişi hesabınıza giriş olmuş size şifre gönderiyorum bana bildirin diyor. Sevcan Hanım panikle şifreyi söylüyor. Sevcan Hanım şüphe ile AKBANK hesabına bakıyor hemen. Hesabından 10 bin TL çekildiğini görüyor. Kendisini dolandıranların Elekse/Paladyum adlı bir yer olduğunu tespit ediyor ve savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Şikayetvar sitesinde bu site ile ilgili çok fazla şikâyet mevcut.

Diğer bir örnek ise öğretmen Ahmet Hikmet Demirel. Düzenli maaş ve ödemeleri olduğu için kredi puanı yüksek. Akşamüstü saat 18.00’de telefonu kullanılamaz hale geliyor. Tanıdık telefoncuya gidiyor ve sorunu anlatıyor. Sorun çözülünce sigorta şirketlerinden krediler ile ilgili e-postalar ve mesajlar gelmeye başlıyor. Hemen AKBANK’ın müşteri hizmetlerini arıyor, temsilci yapacak hiçbir şey olmadığını belirtiyor. Telefonunu kullanamadığı zaman olan saat 18.00’den bir saat sonra 19.00’da banka hesabına girerek 10 dakika içinde 50 bin TL kredi kullanılıyor. Kullanılan kredi tutarının bir kısmı Antalya’da ikamet eden D.A’ya ve İstanbul’da ikamet eden B.B’nin hesabına aktarılıyor. Suç duyurusunda bulunuyor. Soruşturma devam ederken banka, Demirel’i arayarak krediyi ödemesini veya yapılandırma yapması için baskı yapmaya başlıyor. Sonrasında icra işlemi başlatıyor. Avukat yapılan işlemlere itiraz ediyor ve icra işlemini durduruyor. Yapılan tahkikat sonucunda AKBANK yüzde yüz kusurlu bulunuyor. Mahkeme öğretmen lehine karar veriyor. Banka şu anda istinafa başvurmuş durumda.

Emekli Ahmet Çolak… Maaş hesabı QNB Finansbank AŞ’de bulunuyor. Ahmet Bey’in bilgisi dışında kredi kartı ek kartı çıkarılıyor. Sonra bu kart ile KLONODEME/GAME CAFE açıklaması ile harcamalar yapılıyor aynı zamanda N Kolay-Playsel Elektro adlı bir yerden 15 bin TL harcama yapılıyor. Suç duyurusunda bulunulmuş ancak banka parayı emekli bir adamdan tahsil etmeye çalışıyor.

Yine emekli Bilal Kazar… Garanti Bankası’ndan sigorta poliçesi ile ilgili aradığını belirtiyor ve sorular soruyor. Telefondaki kişi para iadesi yapabileceklerini belirtiyor. Telefonuna onay kodu geldiğini ve onaylamasını istiyor Bilal Bey de onaylıyor. Telefon kapandıktan sonra hesabını kontrol ediyor ve U.Ç adına hesabından 18 bin 500 TL’lik havale yapıldığını görüyor. Bankaya durumu bildiriyor ve savcılığa suç duyurusunda bulunuyor.

En son hikâye en çarpıcı olanı. Bu kez bir iş insanını dolandırıyorlar. H.B. isimli bir iş insanının şirket hesabından iki kişiye haberi olmadan havale gerçekleştiriliyor. Akbank Güvenlik Birimi de bu havalelerin şüpheli olduğunu gördükten sonra işlemleri durduruyor ve H.B’nin parasını kurtarıyor. Geçmiş hesap işlemlerini inceleyen H.B. daha önce 1 milyon liralık benzer bir havale yapıldığını fark ediyor. Banka ise bu kez olayı kabul etmiyor ve işlemin mobil cep üzerinden gerçekleştiğini aktarıyor. Halbuki anlaşılıyor ki H.B’ye hiçbir şifre gelmeden gerçekleştirildiği belirtiliyor. Banka, havalenin doğru şifre girilerek gerçekleştiğini belirterek itirazını kabul edemeyeceğini bildiriyor. Yani “Şifreni korumak senin görevindi” diyor. 1 milyon lira da böylelikle uçup gidiyor.
Ortada çok büyük bir sorun var ve insanlar alınteri ile kazandıkları birikimlerini kaybediyorlar. Bu birikimlerini koruması gereken sorumlular ise sus pus olmuş durumda.
Posted in Uncategorized | Leave a comment

ORGANİZE İŞLER * Yapılan 2 köprü için devletin kasasından 8 köprü parası çıktı

CHP’li Tarhan: Yapılan 2 köprü için
devletin kasasından 8 köprü parası çıktı

Gazete Pencere 12 Eylül 2023

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tahsin Tarhan, “Sloganları neydi, ‘Yaparsa AK Parti yapar’ diyorlardı. Yapılan projelere baktığımız zaman hepsinde özel şirketleri görüyoruz ve Hazine’den, döviz kuruna bağlı garanti verilmiş oluyor. Dolar arttıkça faiz ve maliyet de 4-5 katına çıkıyor. Hükümet olarak, kamunun üstlendiği projeler ya yarım kalıyor ya da tamamen terk ediliyor. Ancak Hazine’den garanti varsa proje tamamlanıyor. En büyük zarar da işte bu garantili projelerden kaynaklanıyor. Hastanede hasta garantisi, köprü ve otoyolda araç geçiş garantisi, hızlı tren için yolcu garantisi veriliyor. ‘Devletin cebinden 1 kuruş çıkmayacak’ dediler, yapılmış 2 köprü için şimdiye kadar 8 köprü parası ödendi. Hükümetin burada yaptığı nedir? Yandaşa verilen ihaleden komisyon almak dışında ne yapıyor? Komisyoncu hükümet, vatandaşa hizmet getirmiyor, aksine külfet oluyor” dedi.
CHP Yurt Dışı Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tahsin Tarhan, Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) devredilen şirketlere ilişkin yazılı açıklama yaptı. Tarhan’ın açıklaması şöyle:
“Adı varlık olan fonun sonu zarar oluyor”
“Kâr eden Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT), Türkiye Varlık Fonu (TVF) bünyesine alındıktan sonra zarar ediyor. BOTAŞ en fazla kâr eden kurumlardan biriydi, 2017’de 3,3 milyar lira kâr etmişti. Fona devredildikten sonra toplam 26 milyar lira zarar etti. Geçtiğimiz yıl merkezi bütçeden 126,2 milyar lira BOTAŞ’a aktarıldı. Şimdi farklı bir isimle şirket kurarak özelleştirmeyi planlıyorlar. Varlık Fonuna devredildikten sonra KİT’lerin mali yapısı bozuluyor. ÇAYKUR, TÜRKŞEKER, PTT, Et ve Süt Kurumu (ESK) yıllardır üst üste zarar ediyor. Varlık Fonu’na devrinden sonra bu dört şirketin toplam zararı 8 milyar lira. Adı ‘varlık’ olan fonun, sonu zarar oluyor. Çünkü Fona aktarılan işletmeler TBMM denetiminden çıkarılıyor. Liyakatsizlik ve denetimsizlik nedeniyle kamusal zarar oluşuyor.
“Kamusal projelerde hazine garantisi olmayan işler yarım kalıyor”
Kamusal projelerde hazine garantisi olmayan işler yarım kalıyor. Hükümetin bu konudaki beceriksizliği ortada. Bursa’da Demiryolu projesi için Bursa, Balıkesir ve Bilecik’te acele kamulaştırma kararıyla binlerce parsel arazi kamulaştırıldı. 4 defa yüklenici firma değişti. Her gelen kazanacağı meblağı aldıktan sonra işi bıraktı. 10 milyar lira tutarındaki proje için 2012’de temel attılar, güya 2016’da bitecekti. Keza Çukurova’da yapılması planlanan Havalimanı, 2013’ten beri bitmiyor. 8 milyon metrekare tarım arazisini kamulaştırdılar; 9 kere ihale, 3 kere temel atma töreni yapıldı. Bitiş tarihi 7 kez değişti. Neden bitmedi? Çünkü hazine garantisi yok. Üstelik hükümetin iş bitirme becerisi de zayıf.
“Komisyoncu hükümet vatandaşa hizmet getirmiyor aksine külfet oluyor”
Sloganları neydi, ‘Yaparsa AK Parti yapar’ diyorlardı. Yapılan projelere baktığımız zaman hepsinde özel şirketleri görüyoruz ve hazineden, döviz kuruna bağlı garanti verilmiş oluyor. Dolar arttıkça faiz ve maliyet de 4-5 katına çıkıyor. Hükümet olarak, kamunun üstlendiği projeler ya yarım kalıyor ya da tamamen terk ediliyor. Ancak hazineden garanti varsa proje tamamlanıyor. En büyük zarar da işte bu garantili projelerden kaynaklanıyor. Hastanede hasta garantisi, köprü ve otoyolda araç geçiş garantisi, Hızlı Tren için yolcu garantisi veriliyor. 1 buçuk milyar dolar maliyetli Osmangazi Köprüsü için şimdiye dek 5 buçuk milyar dolar garanti ödemesi yapıldı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü 3 milyar dolara mal oldu. 4 köprü parası eritti. ‘Devletin cebinden 1 kuruş çıkmayacak’ dediler, yapılmış 2 köprü için şimdiye kadar 8 köprü parası ödendi. Üstelik gelecek nesillerimizi de borçlandırdılar. Hükümetin burada yaptığı nedir? Yandaşa verilen ihaleden komisyon almak dışında ne yapıyor? Komisyoncu hükümet, vatandaşa hizmet getirmiyor, aksine külfet oluyor.” (ANKA)
Posted in Uncategorized | Leave a comment

ATATÜRK’ÜN KIZLARI * ONURLU YURTSEVER SPORCU NASIL OLUR? * VOLEYBOLCU KIZLAR NE İSTEDİ? * “Atatürk’ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter..”

Voleybolcu kızların ne prim istediğini Şerafettin Tilki açıkladı.
Milli futbolcuların ne istediklerini öğrendiğinizde mideniz bulanacak


Milli futbolcular birinci turu bile geçmeden ne rezil primler istemişlerdi.
Hani olmaz da, diyelim ki oluverdi. A Milli Futbol Takımımız Avrupa şampiyonu oldu.
İlk konu ne olurdu?
Evet, evet sizleri duyuyorum: PRİM..Japonya-Kore’nin ortaklaşa düzenlediği dünya kupasında üçüncü olduk. Haluk Ulusoy Federasyon başkanı, Şenol Güneş teknik patrondu. Millet olarak daha coşkuyu yaşamadan, prim kavgası çıkmaz mı!
Yok yok hatırlayın para, pul değildi. Mercedes marka jipti konu. Teknik ekip bazı oyuncuları es geçip, bazılarına araç verilmesi için liste sunmuş kıyamet kopmuştu. Ardından da Güneş ve ekibi özel prim istemiş; ortalık toz duman olmuştu.
Fatih Terim ile gittiğimiz Avrupa şampiyonaları. Önce Avusturya-İsviçre. Ardından Fransa. İlkinde Rahmetli TFF Başkanı Hasan Doğan ile yönetici Levent Kızıl’ın uğraşlarına rağmen ne kavgalar yaşanmıştı. Ayak bastı parası, galibiyet primi, ardı arkası kesilmeyen istekler. Uçur paralar.
Hele Fransa var. Tam evlere şenlik. Daha maçlara çıkılmadan otel odalarında Terim ve oyuncular arasında yaşananlar. Dönemin başkanı Yıldırım Demirören ve ekibinin kaosa sürüklenen prim kavgaları medyada geniş yer bulmuştu.
Öyle ki, yarı final, final hatta kupayı alan ülkeden daha fazla para saçılmıştı. Turnuvada hayal kırıklığı, primde şampiyonluk yaşamıştık!..
Buradan hareket ile tarih yazan Kadın Voleybol takımına geçelim.
Kulağımız delik. İtiraf edeyim böylesini ilk kez duydum. Altın kızlarımız ile gururlandım. Hepsi öz kızım gibi..
Yer Belçika’nın başkenti Brüksel. Yani AB’nin merkezi. Voleybol Federasyon Başkanı Mehmet Akif Üstündağ, ekibi ve diğer görevliler salonda. Daniele Santarelli ve sporcular da hazır.
Başkan, “Şampiyonluk için ne versek az. Prim olur, başka bir şey olur. Tüm özel isteklerinizi yerine getireceğiz. Salonda işiniz bitti. Şimdi söz sırası sizde” dedi..
Önce İtalyan hoca söz aldı. “Bu konuda konuşması gereken oyuncularım..” diyerek sözü Kaptan Eda Erdem’e bıraktı. Otelin salonu bir anda sessizliğe büründü. Kimseden çıt çıkmıyordu.
İşte Eda’nın o kısa konuşması:
“Atatürk’ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter..”
Öyle bir alkış tufanı kopar ki, sormayın gitsin. Orda olanlar gibi olayı dinleyince boğazım düğümlendi. Ya siz nasıl güzel kalpli insanlarsınız. Allah eksikliğinizi göstermesin.
Peki bu güzel kızlarımız ödül olarak ne alacaklar. Sadece yönetmelik gereği kişi başı 150 Cumhuriyet altını. Yani 1.6 milyon lira. 14 oyuncu toplamı 23 milyon..Takımın İtalyan hocası ise sadece 40 Altın. Federasyon, ödül alarak alacağı 500 bin Euro’yu ekstradan dağıtır mı bilinmez.
Ya sevgili dostlar. Güzel insanlar. Futbol takımının ayak bastı primi bile kat be kat fazlası. Ay-Yıldızlı forma taşıyan iki takımın arasındaki fark. Nasıl eğleniyor muyuz! Ağlanacak halimize gülüyor muyuz!..
Sözde milliler.
Kadının gücü, yüreği, sevgi ve saygısı..
Umarız birazcık ders alırsınız.
Güneş, Terim ve onların milli takım tayfaları.
Kuntz’un evrim değiştiren genç kadrosu..
Posted in Uncategorized | Leave a comment

CHP ÖRGÜTLÜ, PLANLI İÇ-DIŞ SALDIRIYLA ELE GEÇİRİLDİ! * BİR KÜRESEL OPERASYON: DERSİM, HEDEF CUMHURİYET!

CHP ÖRGÜTLÜ, PLANLI İÇ-DIŞ SALDIRIYLA ELE GEÇİRİLDİ!

Mustafa Yıldırım – 07.09.2023

 “Helalleşme” dosyaları, işgalcilerin Türkiye’yi yıkma saldırılarına yardımcıdır ve göz boyayarak azınlık isyancılarının, kara güçlerin temsilcilerini, önderlerini Cumhuriyeti kuran partiye yerleştirmenin maskesidir! Gizliden değil; açıktan, göstere göstere sürdürülen bu saldırı, genel seçim yenilgisine bağlanarak, Kılıçdaroğlu’nun “16’lı ittifak da kurulur” sözüyle bildiriliyor!
Konu, CHP’de baş yöneticinin değiştirilmesi, sıradan politik program uydurmak değil, köklü-karanlık işgaldir!
Göstermelik muhalefetle maskelenen de bu girişimdir! Köklü saldırı hazırlığına en ciddi uyarı 12 yıl önce yayınlanmıştı. Gerçeklerden kaçarak yıkımdan-karanlıktan kurtulamayacağınızı unutturmak isteyenlere inat!

Söz Sayın Ali Rıza Üçer’in!

BİR KÜRESEL OPERASYON: DERSİM, HEDEF CUMHURİYET!

Ali Rıza Üçer, İlk Kurşun Gazetesi, 4 Aralık 2011 
“Her şeyden önce size kıvançla arz edeyim ki ulus ve ülke geçen yılı tam bir huzur ve sükûn içinde yükselme ve kalkınma çalışmaları ile geçirmiştir.
Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan Tunceli’ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır.
Cumhuriyetin getirdiği bütün iyiliklerden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tam anlamı ile yararlanacaklardır.”  Mustafa Kemal Atatürk, TBMM Açılış Konuşması, 1 Kasım 1938 [1]
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün 10 Kasım’da Fethullah Gülen’in yayın organı Zaman gazetesinde Dersim ile ilgili açıklamalarının ardından yandaş medyada ve cemaat medyasında Cumhuriyetin kurucu kadrolarını ve nihayet kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü hedef alan bir linç kampanyası başlatıldı.
Hüseyin Aygün, CHP’li değildi, Tunceli’de EMEP merkez ilçe başkanıydı. Seçim döneminde, CHP’li olmadığını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine seçimlere girdiğini, Dersim’le ilgili olarak bugüne kadar yürüttüğü çalışmaları CHP çatısı altında özgürce sürdürmesini bizzat Kılıçdaroğlu’nun kendisinden talep ettiğini açıklamıştı.
Aygün’ün biri Kırmançki olmak üzere yayımlanan üç kitabı dikkat çekiciydi: “Eve Tarixê Ho Têri Amaene”, “Dersim 1938”, “Zorunlu İskan” ve “0.0.1938 Resmiyet ve Hakikat.” [2]
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hüseyin Aygün vasıtasıyla Y-CHP’den gelen pası iyi değerlendirerek mecliste devlet adına Dersim için özür diledi. Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise hızını alamayarak özrün yetmeyeceğini, tarihi bütün belgelerin açıklanması ve sürgün edilen ailelere topraklarının geri verilmesi gerektiğini söyleyiverdi, Pandora’nın kutusu açılmıştı artık. [3]
Toprak ağalarının, aşiret reislerinin, şeyhlerin, şıhların, seyitlerin hüküm sürdüğü sömürgeci feodal düzen, Seyit Rıza gibi din önderlerinin yönetiminde eşitlikçi bir düzen olduğu iddiasıyla kutsanıyor, aydınlanmacı Cumhuriyet hedef haline getiriliyordu. Topraklar kime iade edilecekti? Derebeylerinin varislerine. Kılıçdaroğlu da övünerek bir seyit torunu olduğunu, Abdullah Gül’ün Dersim arşivlerinin açılması çağrısını saygıyla karşıladıklarını ve destek verdiklerini açıklıyordu.[4]
Cumhuriyetle hesaplaşmak için olgunlaştırılan bu süreçte Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) yöneticileri Dersim isyanın elebaşısı Seyit Rıza’nın torunu Rüstem Polat’la birlikte Başbakanlıkta Bülent Arınç’la görüştü. Polat, “Bizim kimseye kinimiz düşmanlığımız yok. Ülkemizde barış istiyoruz. Başbakan’ın özrü beni duygulandırdı, sevindirdi” derken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla da bir araya geldiklerini söyleyen FDG Başkanı Yaşar Kaya ise Erdoğan’ın açıklamasını ‘cesur’ bulduğunu dile getirerek, “Özür dilenmesiyle birlikte Türkiye’de hakikatlerin yazıldığı bir defter açıldı ve ilk sayfasına da ‘Dersim’ yazıldı. Tarihle yüzleşmek bir günlük, iki günlük, üç aylık bir iş değildir” diyordu. [5]
Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği’nin yakın ilgi ve desteğine mazhar olan Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) Dersim’le ilgili senaryoların odağında yer alıyor. FDG, Kasım 2006’da kuruldu, misyonu tarihle yüzleşme maskesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dersim’de soykırım yaptığını kanıtlamak, Mustafa Kemal ve Cumhuriyetin kurucu kadrosunu soykırımcı diye yaftalayarak Cumhuriyetin meşruiyetini tartışmaya açmak.
Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu’nun 17 Mayıs 2011’de Berlin Eyalet Parlamentosu’nda düzenlediği Dersim Tertelesi (Soykırımı) Konferansı sonuç bildirgesi oldukça dikkat çekici:
“1937-38 yıllarında Dersim aşiretleri devlete karşı herhangi bir isyana girişmedi. Mütecaviz karakollara yapılan saldırılar meşru ve haklıydı. Devlet çok sınırlı kalan bu meşru savunma hareketlerini bir bahane olarak kullandı. Kemalist hükümet yıllar önce Dersim kırımına karar vermişti. Dersim toplumu etnik-kültürel kimliği, tarihi duruşu, kendine özgü yaşam tarzı ve sosyal yapısı yüzünden bu kırıma uğramıştır. Kemalist Hükümet öncelikle düşman bir Dersim ve Dersimli konsepti oluşturdu. Dersim toplumunu yabancı bir nesne, bir çıban başı olarak tanımladılar. Sonra Türk Hükümeti somut hazırlıklara girişti. 1935 yılında 2884 sayılı özel Tunceli Kanunu çıkarıldı. 4 Mayıs 1937 tarihinde Bakanlar Kurulu, Tunceli Tenkil Harekâtı kararı aldı. 20/21 Mart gecesi başlayan ve 16 Eylül 1938’de son bulan bu saldırıda Dersim’de binlerce silahsız savunmasız sivil öldürüldü. Keza binlerce insan sürgün edildi. Aileler parçalanarak aile fertleri ayrı ayrı yerlere gönderildiler. Binlerce çocuk yetim yurtlarına veya Türk ailelerine evlatlık olarak verildi. Binlerce çocuğun akıbeti hâlâ bilinmemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti inkâr politikasından vazgeçerek Dersim Soykırımını tanımalıdır. Başbakan Erdoğan Dersim kırımını yalnızca politik polemiklere konu etmekten vazgeçerek devlet arşivini açmalıdır. Çağımız tarihle yüzleşme ve özür dileme çağıdır.”
Sonuç bildirgesinin en can alıcı noktası ise Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlara müdahale çağrısıydı. Bu bildirge, özür, toprakların iadesi, soykırımın kabulü gibi dayatmaların nerelere uzanacağının ibretlik bir göstergesiydi:
“1937-38 kırımı devlet tarafından ısrarla inkâr edildiği gibi, devletin 1990’lı yılların başında terörle mücadele bahanesiyle köyleri boşaltarak bölgeyi insansızlaştırması Dersim halkı için yeni bir toptan yok olma tehlikesi doğurmuştur. Kırmancki / Zazaki Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ölü diller ailesine dahil olmak tehlikesi yaşayan bir dil olarak kabul edilmiştir. BM Örgütü, uluslararası insan hakları kuruluşları, Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere bütün demokratik kuruluşları Dersim halkının etnik-kültürel kimliğiyle yok olma tehlikesi içinde olduğu gerçeğini görmeye ve Dersim halkına yardım elini uzatmaya çağırıyoruz.” [6]
Avrupa Parlamentosu’nda da art arda düzenlenen “Dersim Soykırımı” toplantılarında koçbaşı rolü verilen bu derneğin yöneticilerinin Başbakanlıkta ağırlanması ve Y-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile görüşmesi çok düşündürücü.
Ulusal kurtuluş savaşından gelen tarihsel birikimiyle Cumhuriyet Halk Partisi örgütlerinin ve tabanının Cumhuriyeti, kurucu kadrosunu ve CHP’yi hedef alan bu küresel operasyona seyirci kalmaması yaşamsal önem taşıyor. [7]

[1] Atatürk hasta olduğundan, dünyamızdan ayrılışından önce yazdırdığı son TBMM açılış konuşmasını 1 Kasım 1938’de, Başbakan Celal Bayar kürsüden okumuştur.
[2] Hüseyin Aygün, kişisel web sayfası, hakkımda. http://www.huseyinaygun.org/hakkinda.html
[3] Özür yetmez diyen Erdoğan’a CHP’nin “Dersim” yanıtı: Topraklar iade edilsin 25 Kasım 2011, http://www.chp.org.tr/?p=50153
[4] Kılıçdaroğlu: “CHP mezhep partisi değildir.” Fikret Bila, Milliyet, 3 Aralık 2011http://siyaset.milliyet.com.tr/kilicdaroglu-chp-mezhep-partisi-degildir-siyaset/siyasetyazardetay/03.12.2011/1470412/default.htm
[5] Tarih yazıldı! Vatan gazetesi, 3 Aralık 2011. http://haber.gazetevatan.com/tarih-yazildi/415189/1/Gundem
[6] TERTELE (Dersim Soykırımı 37/38) Sonuçları, burada ve bugün, FDG Web Sitesi.
http://www.fdg-dersim.com/turkce/fdg/60-basin-aciklamalari/160-tertele-dersim-soykrm-3738-sonuclar-burada-ve-buguen.html “
[7] Sayın Ali Rıza Üçer, 12 yıl önce “yaşamsal önem taşıyor” biye bitirmiş uyarısını. Şimdiyse “taşıyordu” ve “artık yıkıldınız geçmiş olsun! Özünüz sözünüz bir değilse sızlanmayı, sandık şantajında umutlanmayı sürdürebilirsiniz! M. Yıldırım

https://www.sozgazetesi.org/koese-yazarlari/mustafa-yildirim/chp-orgutlu-planli-ic-dis-saldiriyla-ele-gecirildi/
Posted in Uncategorized | Leave a comment

Türkiye uçurumun kenarında asılı kaldı. * Kör Cahil olmak

Türkiye uçurumun kenarında asılı kaldı. Hem de uzun süredir. Hal böyle olunca toplum da dengesini yitirdi. Dengesini yitiren toplumlarda sağduyulu tartışma olanağı da kalmaz. A Milli Kadın Voleybol Takımı’mızın büyük başarısına sadece ve sadece cinsellik üzerinden saldırmak bizim gibi kör cahil toplumlara özgü olur.
Yönetim kadrolarının hesap verebilirliği bitmiştir. Eşitsizlikler, kutuplaşmalar, keyfilikler artar… Yeni ekonomi yönetimi, orta vadeli programı (OVP) ve 2026’ya kadarki hedeflerini açıklar. Ama sanki 22 yıldır iktidarda değilmişler ve bu çöküşle AKP iktidarının hiçbir ilgisi yokmuş gibi davranılır. Ona oy verenler de “Dur ya, ne oluyor, hesap ver” demez.
CUMHURİYET – Özlem Yüzak
Posted in Uncategorized | Leave a comment

KILIÇDAROĞLU NEREYE KOŞUYOR? * ŞAŞIRMAYA DEVAM

ŞAŞIRMAYA DEVAM

Suay Karaman – Azim ve Karar, 4 Eylül 2023

17 Ağustos 2023 tarihinde İstanbul Valiliği bir genelge yayınlayarak, halka açık yerlerde alkol tüketiminin yasaklandığını duyurdu. “Olay çıkartanların ekseriyetle alkollü olduğu” gerekçesiyle çıkartılan bu genelgenin asıl ve gizli amacı, bütün ülkede içki yasağının tamamen uygulanmasıdır. Gelen tepkiler üzerine valilik tarafından açıklama yapıldı ama siyasi iktidarın niyeti zaten bellidir; ülkemizi bir İslam devleti haline getirmek, şeriat kurallarını egemen kılmak.
İstanbul Valiliği’nin alkol kararı hakkında basın toplantısı düzenleyen CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır; “pırıl pırıl milyonlarca gencimiz neden ateist ya da deist olma tercihini seçti? Dini sürekli siz anlattığınız ve böyle bir yaşam tarzı ortaya koyduğunuz için” şeklinde açıklama yaptı. Deist ya da ateist olanların kötü yola düştüğü gibi bir anlam çıkan ve tepkilere neden olan Başarır’ın bu söylemi, laik devlet ilkesine de aykırıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından cuma günü resmi tatil edilmek isteniyor, karma eğitime son verilmeye çalışılıyor, okullarda zorunlu olarak Arapça öğretilmesi gündemde, bazı illerde okullara imam atanıyor. Laiklik sadece anayasada kalmış, siyasilerin umurunda değil.
Bütün bunlar yaşanırken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fethullah Gülen’in Abant toplantılarının değişmez ismi ve numaracı cumhuriyetçilerin önde gelenlerinden Oral Çalışlar ile genel merkezde görüşme yaptı. Görüşmeye, Kılıçdaroğlu’nun yine her zamanki tutarsız söylemleri damga vurdu.
Kemal Kılıçdaroğlu; Yeşil Sol adı verilen HDP-PKK ortak girişimi ile Hizbullah’ın Hüda Partisi için “düşmanlaştırılmamalı” diyebiliyor. Kılıçdaroğlu’nun; “milletvekilleri listelerine bakılarak haksız yere CHP sağa kayıyor söylemleri yapılıyor, kararsız muhafazakârlar ‘ulusalcılar iktidara gelirse yeniden eski günlere dönebiliriz korkusu’ ile oylarını tekrar Erdoğan’a verdiler” şeklindeki ifadeleri şaşkınlık yarattı. Yani seçimlerin yitirilmesinin nedeni siyasal İslamcıları ve ikinci cumhuriyetçileri CHP listelerinden aday yapan Kılıçdaroğlu değilmiş, buna tepki gösteren ulusalcılarmış. Seçimi yitirmenin suçunu ulusalcılık adı altında Atatürk’e, Atatürkçülere, cumhuriyete ve cumhuriyetçilere atan birinden başarı beklemek hayal bile değildir.
Kılıçdaroğlu, bölücülerin, dincilerin ve tutucuların peşinde koşmanın etkisiyle gerçekliği olmayan söylemlerde bulunuyor. Bu bilinçsizlik değil, verilen görevi yerine getirmektir. Helalleşme söylemlerini de aynı şekilde değerlendirmek gerekir. Zaten helalleşmenin meyvesi de Perinaz Yaman adlı AKP ve PKK eskisini danışman yaparak görülmüştür.

Bu kişi, 26 Mayıs 2023 tarihinde Yeni CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Kadın ve Aile Politikaları’ndan sorumlu danışman olarak atanıyor. Bu atamadan partililerin çoğunun haberi yoktur. CHP ve Kılıçdaroğlu’na sosyal medyadan tonlarca hakaret yapan birini, danışman yapmak akıl işi değildir. CHP yöneticilerinden bazıları bu iddiayı yalanladılar ama danışman olduğuna ilişkin yazı ortaya çıkınca, susmakta karar kıldılar ve güvenilirliklerini iyice yitirdiler. Bu kişiyi, Kılıçdaroğlu’na danışman yapan ise Hasan Cengiz adlı kaçak saray ile yakın ilişkileri olan biridir.
Hasan Cengiz genel başkana danışman belirlemekten başka milletvekilliği belirleyen ve “CHP’nin her odasında varım” diyen, Avrasya Yerel Yönetimler Birliği’nin de başkanı. Kılıçdaroğlu ile sürekli görüştüğü de biliniyor. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı belli olur olmaz önce Hasan Cengiz’i arayıp, teşekkür etmesi ilginçtir. Daha ilginç olanı ise Hasan Cengiz’in bir partinin genel başkanına cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde 100 milyon dolar para verdiği yönünde…
Ülkemizin gündeminde laik ve bilimsel eğitimin bitirilmesi, laikliğin yok edilmesi, büyük ekonomik çöküş, terör olayları, yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık bulunmaktadır. Ancak her gün farklı bir Kılıçdaroğlu söylemiyle gündem değiştirilmekte ve AKP puan toplamaktadır. Seçim yenilgisinin hesabını veremeyen, Atatürkçülerle, ulusalcılarla ve laiklerle bağını kesip atan Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerin de yitirilmesinin sorumlusu olacaktır. Bakalım bunu kaç kişi anlayacak ve gereğini yapacak?

https://azimvekarar.net/sasirmaya-devam/
Posted in Uncategorized | Leave a comment

BU CAHİL HALK ADAM OLMAZ * Muskacı üfleme ücretini enflasyondan korudu!

Muskacı üfleme ücretini enflasyondan korudu!

Necati Doğru

Memurun ürettiği mesaisi, işçinin üretimi emeği, emeklinin üretimi gençliğinin meyvesi emeklilik aylığı, çiftçinin üretimi aldığı mahsül. Memur ürettiğine, işçi emeğinin karşılığına, emekli aylık maaşına, küçük çiftçi mahsülüne kendisi zam yapıp enflasyondan koruyamıyor. Derin ekonomik krizden çıkmanın faturası bu kesimlere yüklendi.

Diğer meslekler; örneğin sanayici, tüccar, bankacı, büyük esnaf ürettikleri ya da sattıkları mal ile hizmetleri enflasyondan koruyacak zamları yapabiliyorlar.
Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi’inde adı A.A. olan Şeyh, muska yazma ücretini 500 TL’ye, dua okuyup üfleme ücretini 250 TL’ye çıkardı. Şeyh’in etrafı tellerle çevrili evi, muska yazdırıp dua üfletmek isteyenlerle dolup taşıyor.
Haberi fotoğraflı belgeli SÖZCÜ’de yayımlandı, gördünüz mü: Şeyh’in aylık kazancı 1.000.000 TL’yi geçiyor ve ayrıca “VIP Hizmet” adıyla zengin kişilere de özel muska yazıp üfleme yapıyormuş. Muska şeyhi “üfleme ücretini” enflasyondan koruyabiliyor.
Posted in Uncategorized | Leave a comment

ORGANİZE İŞLER * Suudi şirketinin kaçak plazasının hikayesi * O plazadan kurşun sıkılmıştı!

O plazadan kurşun sıkılmıştı!

Necati Doğru – 04.09.2023

Sözüm ona bekçi hırsıza ateş etti, fakat şu işe bak ki, kurşun gitti İYİ Parti il binasının camını deldi geçti. Bu bekçinin beklediği lüks inşaat kimin, ne zaman başladı, arkasında devlet torpili var mı, nasıl bir proje?
O arazi aslında “deprem toplanma alanı” olacaktı, niçin olmadı da Suudi 3-5 zenginin 3 ayda kurdukları şirketin oldu? Bu şirketi kim kayırdı, kolladı? Ben size anlatıyım; şunlar oldu:
O yıllarda AKP henüz kurulmamış, iktidara gelmemişti. Devletin şirketi Arsa Ofisi, Topkapı Surları dışında Zeytinburnu’na doğru uzanan bölgede toplam 120.000 metrekare araziyi kamulaştırdı. Arazinin sahipleri çırpındılar. Satmak istemediler. Ancak devlet; İstanbul’un trafik sorununu çözmek için bu kamulaştırmayı yaptığını halka duyurdu.
Devletin kamulaştırdığı arazi, çok uygun koşullarda ambar sahiplerine (Türkiye Nakliyeciler Kooperatifi’ne (NASKO) aktarıldı. Şehir içindeki 240 ambar buraya taşındı. Nakliyeciler Sitesi bu arazide kuruldu. İstanbul, trafik cinnetinden kurtuldu. Yıllar akıp geçti, ambar sahiplerinin devlet desteğiyle sahip oldukları araziler pırlanta şehir arazisine dönüştü.
AKP iktidara geldi. Ambar sahiplerini, Merter’den Zeytinburnu’na kadar uzanan o kupon araziyi satılığa çıkarmaya zorladı. 6 Şubat 2017 günü Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı ile ambarların yer aldığı bölge “riskli alan” ilan edildi. Ambar sahipleri karşı çıktılar. Danıştay’a başvurdular. Bunun üzerine 30 Temmuz 2018 günü bu arazi “rezerv yapı alanına” çevrildi.
Afet yasası gereği kentsel dönüşüm yapılacaktı. Gece vakti polis baskını ve kepçelerle ambarlar yıkıldı. Ambarcılar eşyalarıyla birlikte devlet zoruyla adeta sürüldü. Bunlar olurken, birdenbire yerden biter gibi Suudi Arabistanlı iş adamlarının sahibi Al Qemam Holding Türkiye’ye geldi ve “Akzirve Gayrımenkul” diye bir şirket kurdu. Bu şirket her ambar sahibine 1 milyon dolar ve yanında da bir lüks konut vererek araziyi 240 milyon dolara yıldırım hızıyla satın aldı. Kupon arazi, Suudilerin oldu. İmar planı yapıldı. 5 kat izni 15 kata çıkarıldı. Bu kadar yüksek kat, imar planına aykırıydı.
Şehir plancıları mahkemeye koştular. Şehircilik Bakanlığı anında devreye girdi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, afet yasasına dayanarak, plan değişikliği re’sen (başka birine danışmaksızın, herhangi bir isteğe gerek duyulmadan) onaylandı. Deprem toplanma alanı olması gereken 120.000 metrekare alanda 441 lüks konut, otel, AVM, rezidanslar, oyun alanları, büyük bir cadde, kafeler, restoranlar, butikler, spor merkezleri yapıldı.
İşte önceki gün Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın acele karar çıkararak korumaya aldığı Suudi şirketinin kaçak plazasının hikayesi buydu. Bu şirketin gizli yerli ortağı var mı, kim?
Posted in Uncategorized | Leave a comment

ORGANİZE İŞLER, BİR PEŞKEŞ HİKAYESİ

Deniz Zeyrek – 04 Eylül 2023

Tuhaflıkta AK-Zirve

İstanbul Zeytinburnu’nda Türkiye’de devletin ne hale geldiğini, iktidarın inşaat ekonomisini nasıl kutsadığını, Arap sermayesine adeta kapitülasyon gibi avantajlar sağlandığını gösteren ilginç bir olay yaşanıyor.
Olayın detaylarına geçmeden önce bir şirket hakkında size bilgi vermem gerekiyor:
Adı Al Qemam (Arapça’da “En İyi” “Zirve” anlamına geliyormuş). Kayıtlarda merkezinin Cidde’de olduğu söyleniyor. İnşaat, madencilik, mermer üretimi gibi alanlarda faaliyet yürütüyor.
2012’de İstanbul’da temsilcilik açmış ve Türkiye’deki faaliyetlerini “AkZirve” isimli bir gayrimenkul şirketi üzerinden yürütmeye başlamış. (Adındaki AK ne kadar manidar değil mi?)
AK-Zirve’nin CEO’su İbrahim Maasfeh isimli Ürdün kökenli bir Suudi vatandaşı. İstanbul’a okumaya gelmiş ve bir daha dönmemiş. AK-Zirve 2016’dan itibaren Türkiye’nin gayrimenkul piyasasına hızlı bir giriş yapmış.
Kısa bir araştırma yapınca İstanbul’da 1 milyar dolarlık yatırım yaptığına dair haberlerin yer aldığı onlarca bağlantı buldum. Belli ki bir halkla ilişkiler şirketiyle çalışmış.  Topkapı’daki Nakliyat Ambarları arazisini 245 milyon dolara satın almış. Bahçelievler ve Zeytinburnu’nda devasa konut projeleri yapacağını ilan etmiş, bazılarına hızlıca başlamış.
Fotoğrafta GİGDER üyelerini eski Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati ile görüyoruz. Soldan ikinci sırada AK-Zirve CEO’su Maasfeh yer alıyor. CEO Maasfeh, Araplara konut ve vatandaşlık satmak için kurulan Gayrimenkul Yurtdışı Tanıtım Derneği’nin (GİGDER) Başkan Yardımcısı olmuş.
Çok ilginç bir detay daha: Kahramanmaraş’ta yaşanan ve 10 ili vuran deprem felaketinden sonra 29 kanalda aynı anda yayınlanan “Türkiye Tek Yürek” kampanyasına katılan ve kendisini “AK-Zirve Yönetim Kurulu üyesi” olarak tanıtan Bilal Sağır, 30 milyon lira bağışladığını söylüyor ve ilginç bir noktaya dikkat çekiyor: AK-Zirve ortakları Suriyeli olan bir şirket.
(Not: Bilal Sağır, GİGDER’de de AK-Zirve temsilcisi olarak yönetim kurulu üyesi görünüyor).

Suudi mi Suriyeli mi sorgulamasına girerek gereksiz yere uzatıp kafanızı karıştırmak istemem. İşte bu şirket, Zeytinburnu’nda planlarda “yeşil alan” olarak tanımlanmış bir alana gecekondu yaparcasına kaçak bir bina yapmış.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de 2021’de bu kaçak yapıyı tespit ettikten sonra engellemek ve kaldırmak için çalışmaya başlamış. Konu mahkemeler arasında gidip gelmiş ve bütün davaları İstanbul Büyükşehir Belediyesi kazanmış.
Bu arada AK-Zirve’nin eli kolu o kadar uzamış ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı devreye sokup yeni bir plan yaptırmış. Mahkeme İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni haklı bulmuş ve o planı da iptal etmiş. Neticede İBB 29 Ağustos’ta binayı yıkma kararı almış.
Ancak Zeytinburnu-Cumhurbaşkanlığı Sarayı arasında yaşanan yoğun trafikten sonra 28 Ağustos akşamı Cumhurbaşkanlığı binanın kamulaştırılmasına karar vermiş. 31 Ağustos’ta ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İmar Planı değişikliği yaparak binayı Aile ve Gençlik Merkezi yapmak üzere Zeytinburnu Belediyesi’ne vermiş.

Gerisini biliyorsunuz: İBB yıkım için gittiğinde devletin polisini karşısında buldu. İstanbul Valiliği binayı korumak için seferber oldu. Büyük depremi bekleyen İstanbul’da kaçak bir yapının kurtarılması için devletin seferber olması size de tuhaf gelmiyor mu?
İnsan bu olanları gördükten sonra bazı soruları sormadan edemiyor.
AK-Zirve şirketiyle Zeytinburnu belediyesi arasında ne tür ilişkiler var ki koca bina tamamlanana kadar gecekondu gibi inşaata göz yumuldu?
Suudi şirketin Türkiye’deki faaliyetlerine kimler “yürü ya kulum” diyor?
Suudi şirket nasıl ilişkiler kurmuş ki İstanbul Valisi’ni, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı, Cumhurbaşkanlığı’nı anında ayağa kaldırabiliyor?
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kaçak bir yapıyı koruma amaçlı plan değişikliklerinden bizzat haberleri var mı yoksa bürokrat tayfası onlardan habersiz (ama onların adına) bir süreç mi yürütüyor?
Ha bir de…
Aynı olaylar bir CHP’li belediyede yaşansa neler olurdu sizce?

Ülke maalesef bu hale geldi. Birleşik Arap Emirlikleri’yle imzalanan son vergi ve gümrük muafiyeti anlaşmasının Osmanlı’nın bazı Avrupa ülkeleriyle imzaladığı kapitülasyon anlaşmalarına benzediği yorumları yapılmıştı.
Bu son olay gösteriyor ki iktidar Arap sermayesi, Türkiye’de anlaşma imzalamadan da kapitülasyon gibi avantajlar sağlıyor. Para ve beton bütün kapıları açıyor.
Bakın çok da uzak olmayan bir gelecekte göreceksiniz: Kendi insanına her türlü zorluğu çıkaran iktidarın bu dereceye varmış Arap hayranlığı başımıza büyük dertler açacak.
Yazık bu ülkenin halkına.
Yazık bu ülkeye!
Posted in Uncategorized | Leave a comment

TARİHİN İÇİNDEN * Püsküllü mü Olsun Püskülsüz mü?

Ceyhun Balcı – 01/09/2023

Püsküllü mü Olsun Püskülsüz mü?


Ocak 1924!
29 Ekim’in üzerinden 2 ay geçmiş.
On yılı aşan savaşları utkuyla tamamlamışız.
Cumhuriyet’i henüz duyurmuşuz.
Elbette hiçbir şey bitmemiş.
Tersine Türkiye’nin ve Türk insanının alacağı epeyce yol var.
Türkiye değişime, dönüşüme ve devrime gebe!
Bu anılanlar olmadan Cumhuriyet’in görüntüden öteye anlam taşımayacağı açık.
O sırada fes yaygın kullanımda olan başlığımız. Osmanlı’nın XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşama geçirdiği çağdaşlaşma sıçramasının da önde gelen simgelerinden. Önceki yenilik nesnesi fes güncel yeniliğe konu olmaya aday.
Her ne kadar Osmanlı’nın fesle tanışması XVI. Yüzyıla ve Cezayirli denizcilerin aracılığına dayandırılsa da, kitlesel kullanımı II. Mahmut’un pek çok yeniliğe eklediği giyim, kuşam çağdaşlaşmasıyla birliktedir.
Fes adının Fas’ın Fez kentinden köken aldığını da eklemiş olalım. Kökeni Fez olsa da fesin Osmanlı’ya geldiği yer Tunus’tur. Yeniçeriliğin henüz kaldırıldığı yıllarda toplumda farklı giysilerin giyilmesi eğilimi yaratılması kapsamında gündeme gelmiştir fes.
Tanzimata dek yaygın başlık olan sarık fesle birlikte yalnızca din insanlarınca kullanılır olmuştur.
Fesin yakın tarihimizde bir boykota konu olduğunu da bilmekte yarar var. Osmanlı, kendi fesini üretmemektedir. Osmanlı’nın fesi Avusturya’da yapılmaktadır. 1908’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’i ilhak edince “biz size gösteririz diyerek” Avusturya’dan fes alımına ara verilmiştir. Buradan yola çıkarak benzer boykotları çok daha yakın tarihte İtalya, Fransa ve başka ülkelere karşı da yaptığımız anımsanabilir.
Ocak 1924’te kendisini gösteren bir akıma değinelim.
İlericiliğin, çağdaşlığın, yüzünü uygarlığa dönmenin bir imi olarak püskülsüz fes kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Hatta, kimi basın organlarında festeki püskülün çıkartılması yenileşme ve ilerleme göstergesi sayılır mı türünden yazılara rastlanmıştır. Başımızdaki püsküllü belâ yerini püskülsüz olanına bırakmıştır dense yeridir.
Festen püskülün eksilmesinin çağdaşlaşma ve ilericileşme göstergesi sayılmasının yanı sıra bu yolla tutum sağlanacağını ileri sürenlere de rastlanmıştır.
Bugünden bakıldığında püskülün o yıllarda yeni bir ayrışmaya, bölünmeye yol açması da düşük olasılık değildir.
Çağdaşlaşmaya fesin püskülü üzerinden erişmek isteyenler belli ki bir devrim fırtınasın öngününde bulunulduğunun yeterince farkında değillerdir.
Oysa, biraz beklemiş olsalar şapka devrimi aracılığıyla giyimde, kuşamda önemli bir dönüşümün sağlandığını göreceklerdi. Dolayısı ile fesin püskülü gibi bir ayrıntıyla uğraşmaları gerekmeyecekti.
Böylelikle, gereksiz ayrıntılarla ve tartışmalarla zaman yitimine uğramaktan kurtulacaklardı.
Fesin püskülü üzerinden yürütülen değişim, dönüşüm tartışmalarına şapkayla gelen yanıt Cumhuriyetin gireceği devrimci yolu yansıtması bakımından da anlamlı olmuştur.
Devrimin küçük biçimsel değişikliklerden çok köktenci değişimlere ve dönüşümlere dayanacağı bu örnekle de ortaya çıkmıştır.
Posted in Uncategorized | Leave a comment