MUSTAFA KEMAL PAŞA VE SİLAH ARKADAŞLARINI, ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ SAYGI VE ŞÜKRANLA ANARAK * 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN

Naci Kaptan – 17 Mart 2022

Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.  İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul’u zapt etmek suretiyle Almanya’nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletleri’ni zayıflatma amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir. Savaş Türk ordusunun zaferi ile sonuçlanmıştır.
Çanakkale’yi denizden geçemeyen İngilizler, karaya çıkarma yapmak zorunda kalmışlardır. Bu kez kara savaşlarını başlatmışlar ve karşılarında Mustafa Kemal’i bulmuşlardır. Büyük kumandan, onları önce Conkbayırı’nda durdurmuş ve bir gün önce atandığı Anafartalar Komutanlığında ön saflarda savaşı bizzat yöneterek İngiliz ordusunu mağlup etmiştir. Böylece 10 Ağustos 1915 de Mustafa Kemal ordumuza Anafartalar Zaferi’ni kazandırmıştır. Anafartalar Zaferini diğerleri takip etmiş ve İngilizlerin 19 Aralık’ta Çanakkale’den nasıl sessizce kaçıp gitmelerine neden olmuştur.
Atamızın göğsündeki saat sayesinde ölümden kurtulduğu savaş Anafartalardadır. Buradaki çarpışmalara bizzat katıldığını ve bu sırada göğsüne gelen şarapnelin, saatine isabet ettiğini ve de Çanakkalede ordumuzu yönetmekle görevlendirilen ama cephelere gelmeyen Alman Mareşal Liman Von Sanderse bu saati hediye etti. 57. Alayın becerisini ve komutanlarıyla birlikte ne kadar fedakarlık göstererek, kendi sancaklarını taşıyan erine kadar nasıl şehit verildiğinin destanın yazıldığı savaştır.
Çarlığın yok edilmesini engellemek ve Romanoflara yardım etmek amacıyla Çanakkaleyi geçip, Rusyaya gitmek isteyen emperyal güçlere karşı kazandığımız bu savaşın sonunda ne kadar şehit ve gazi verdiğimizi,Savaş sırasında cephelerin inşasında, düşman cephelerine neden bu kadar yakın cepheler kurulduğunu ve bu organizasyon sayesinde, yüzlerce gemiye sahip İngiliz ve Fransız düşman donanmasının kendi askerine ateş desteği veremediğini,
Ve bence en önemlisi, İngiltere Başbakanı azılı Türk Düşmanı Lloyd George, İngiliz Meclisi’nde Çanakkale ve Kurtuluş savaşımızda yaşadıkları hezimetleri izah ederken “İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki dünyanın beklediği son dahi bir anda Türkiye’de çıktı. “
Deniz harekâtıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekâtıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan Britanya ve Fransa kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. Britanya ve Fransa çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası’nı işgalde başarılı olamadılar.
Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe-Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. Britanya ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.
1. Dünya Savaşı başladığı günlerde Bulgaristan’da ‘ateşemiliter’ olarak görev yapan yarbay Mustafa Kemal, talebi üzerine yurda dönerek ‘yarbay’ olarak katıldığı Çanakkale Savaşı’nda ‘Anafartalar Grup Komutanlığı’na kadar yükseldi. Büyük önder Mustafa Kemal , 20 Ocak 1915 tarihinde Çanakkale Cephesi’ne ulaştı. Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye ‘Kemalyeri’ adı verildi. 3 kolordudan oluşan Anafartalar Grup Komutanlığı’na getirildi. Başarılarıyla birçok nişan ve madalyaya layık görüldü. Conkbayırındaki taarruz sırasında göğsüne isabet eden şarapnel parçasıyla yaralandı. 11 Aralık 1915 tarihinde görevini Fevzi (Çakmak) Paşa’ya devrederek Gelibolu’dan ayrıldı.

Mustafa Kemal Paşanın açıklamaları 
* Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
* Benimle beraber burada muharebe eden askerler kesin olarak bilmelidir ki, bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.
* Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hakim olabilir.
* Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve seve vermişler, Çanakkale Savaşları’nın kaderini değiştirmişlerdir. Burada geçen her saniye, kullanılan her an, ölen her nefer, Türk vatan ve milletinin mukadderatını çizmiştir. Kara savaşlarına katılan ilk birlik olan 57. Alay, vatan sevgisinin ne olduğunu insanlığa göstermiştir. Bu kahraman Alayı hayranlık, minnet ve rahmetle anıyorum.
* Siperler arası 8 metre. Yani ölüm muhakkak. 3 dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir 3 dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında ilerliyor. Ama ne ilerleme! Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an okuyor bilmeyenler kelime-i şahadet getiriyor. Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gidiyor. İşte Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasını sağlayan şey milletimiz ve onun askerindeki bu yüce ruhtur.
9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe-Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır.

Askerî Açıdan;
Çanakkale Muharebeleri Türk askerinin dünyanın en güçlü savaş gemilerine ve modern silahlarıyla teçhiz edilmiş ordularına karşı koyabilecek güçte ve ruhta olduğunu göstermiştir. Ayrıca dünyanın en büyük deniz gücüne sahip olan İngiltere’nin dev filosunun bu savaşta acizliğini ortaya koymuştur.
Çanakkale savaşları, İngiliz ve Fransızların yaklaşık 500 bin askerini bu cephede bulundurma zorunda bırakarak diğer cephelerin kuvvet dağılımında tesirli olmuş ve neticede savaşın genel seyrini etkilemiştir. Üst üste elde edilen iki zaferle Türk askerinin morali yükselmiş, Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen prestiji de kurtarılmıştır. Çanakkale savaşlarıyla Mustafa Kemal gibi Bağımsızlık Savaşı’nın eşsiz lideri kazanılmıştır (Bayındır:129-133).
Siyasî Açıdan;
Çanakkale savaşları, I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirerek Çarlık Rusyası’nın çöküşünü hazırlamış olup İngiltere’de ise hükümet değişikliğine yol açmıştır. İngiliz-Fransız deniz filosunun ağır yenilgiye uğrayıp Boğazları geçemeyişi, İngiltere ile Fransa’nın siyasî ve askerî prestijini bir hayli sarsmıştır.
Diğer yandan İngiltere sömürgelerinde en çok Müslüman bulunan bir Avrupa devletidir. Bu yüzden Türklere verilecek bir dersle, tüm Müslüman sömürgelere gözdağı verilecek, onların içindeki özgürlük umutları yok edilecekti. Ama bu savaşla İngilizler siyasî emellerine ulaşamadılar (Bayındır:134-137).
-Hani diyorlar ya, “Mustafa Kemal’in Çanakkale’de rütbesi ne idi ki, o savaşın kaderini değiştirmiş olsun”. Buna cevap Alman Liman Von Sanders’ten gelsin:
“Büyük iş başardınız. Siz yetersiz bir kuvvetle bu büyük savaşı tersine çevirdiniz. Bu zafer tarihe sizin adınızla geçti”.
Çanakkale’de Türk askerinin göstermiş olduğu moral gücünün ne denli yüksek olduğuna tanık olan Liman Paşa şöyle diyordu: “Türk askerlerinin tahammül kudreti, cesareti, metaneti, övgüye değer bir şeydi. Muazzam bir filonun ateşi ile desteklenen bir düşmanın sık sık tekrarladığı sayısız saldırılarına karşı savaş alanının egemenliğini korudular”
Neden böyle diyor, çünkü Mustafa Kemal “Bütün kuvvetleri emrime verin” diyor. Liman Paşa şaşırıyor “Çok gelmez mi?” diye soruyor, “Az gelir” cevabını alıyor ve çaresiz bu genç subayın dediğini yapıyor. Sonuç: Zafer.

-Osmanlı Hanedanından hiç kimse, cepheye gelmemiştir.-Savaşın sonuna doğru gençler, yaşa göre değil, kiloyla alındılar askere. 45 kilo gelenler asker oldu.
-İsmet Paşa, amiri olan Alman subaya soruyor “Zaferden sonraki kazancınız ne olacak?” Cevap: “Türkiye”.
-İngilizler şehitlerimizi gaz döküp yaktılar. Nihal Atsız Beğ’in yazdıklarına bakalım şimdi de. Atsız Mecmua’da 1932 yılında yazdığı “Çanakkale Savaşı” adlı makalesinde engin tarihi bilgisini konuşturur. Laf kalabalığı ve gereksiz savaş ayrıntısı yoktur yazdıklarında. O makaleyi okuyan ciltlerce kitap okumuş kadar anlar ve kavrar Çanakkale’yi.
İki Türk komutanın adı geçer bu makalede. Kaymakam Kadri Bey ve Kaymakam Gâzi Mustafa Kemal. Bu komutanlarla ilgili satırları sunayım önce:
“Arıburnu cihetine gelince: Burada o zaman kaymakam bulunan Gâzi’nin kumandasındaki 19. fırkamız ve bir de 9. Fırkamız vardı. (…) Kaymakam Mustafa Kemal Bey, Conkbayırı’na düşmandan önce geldi. Ricat etmekte olan perakende Türk neferlerine siper aldırarak mukavemet etti. 57. Alay gelinceye kadar vakit kazandı.” “Düşmanın asıl hedefi Seddülbahir’e gelince: (…)
Eğer burada 26. Alayın Kumandanı merhum Kaymakam Kadri Bey’le bir avuç askerinin her türlü hesap ve ihtimalin haricindeki harikulade kahramanlıkla dolu dayanışı olmasaydı, ihtimal ki düşman daha o günden hâkim bir tepeyi tutar ve bizim için elim bir vaziyet meydana gelebilirdi.”
“9 Ağustos akşamı Anafartalar Grubu Kumandanı olan Gâzi, Conkbayırı’na geldi. Conkbayırı’nı geri almak için yapılacak harekatı tertip etti. 10 Ağustos günü sabah saat 5.30’da topçu istihzaratı olmaksızın, fakat bir anda ve baskın tarzında yapılan bir süngü hücumu ile oradaki düşman geri atıldı.”
Ve işte bu satırlar, işin aslı, sözün hası:
“Ey Türk Gençliği! Çanakkale senin vatanındır! 18 yıl önce orada korkunç ve nispetsiz bir boğuşma oldu. Bir tarafta her türlü vesaitle pusatlanmış soğuk kanlı İngilizler, cesur İrlandalılar, yaygaracı Fransızlar, çevik Avustralyalılar, sporcu Yeni Zelandalılar ve korkunç Senegalliler, diğer tarafta sessiz ve gösterişsiz Türkler vardı. Bu korkunç boğuşmayı harikulade kahramanlıkları ile senin kanından olan Türkler kazandı.”
İtilâf kuvvetleri her türlü desteğin yanında fazlasıyla savaş malzemesine sahip iken, Türkler silah, cephane kıtlığı ve yiyecek, içecek, giyecek sıkıntısı çekiyordu. Ancak onların gerçek vatan sevgisi, inançları ve cesaretleri gibi manevi güçleri vardı. Nitekim, Arıburnu Cephesi’nde şehit düşen Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa’nın üzerinde bulunan destandan aşağıya çıkarılan mısralar bunu doğruluyordu:
Çanakkale’yi siz sandınız boştur
Davulun sesi de uzaktan hoştur
Saptığınız bu yol bir dik yokuştur
Bugün vatan bizden razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak
Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler
İstanbul’u alacak bir er,
Var mıdır dünyada: nerede o asker
Bugün vatan bizden razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak.

“Gerçeği tüm açıklığıyla size bildirmek istiyorum. O da, çok cesur muharebe eden ve iyi sevk ve idare edilen Türk Ordusu’nun karşısında bulunduğumuzdur.” General Hamilton
“Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrıyı İngiliz zannediyordum.” – Mahatma Gandhi
I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde yapılan savaşlar, 19 Şubat’tan başlayarak 18 Mart 1915 günü Türk zaferi ile sona eren 1. dönem ve 25 Nisan 1915’te başlayıp yaklaşık bir yıl kara savaşlarının sürdürüldüğü ve ikinci büyük Türk zaferi ile sonuçlanan 2. dönem olmak üzere iki aşamada cereyan etmiştir. Bu savaşlarda iki taraf da tüm gücünü ortaya koyarak mücadele etmek zorundaydı. Çünkü Çanakkale Cephesi, Savaş’ın kaderini değiştirecek önemli bir cephe idi.
Çanakkale Boğazı’na hakim olma mücadelesi, I. Dünya Savaşı’nın en önemli olaylarından biridir. Çünkü burada cereyan eden muharebe, hem deniz kuvvetleriyle Boğaz’ın zorlanması ve böylece tahkimat ve kara birliklerine karşı saldırıya geçilmesi, hem de kara ve deniz kuvvetlerinin müşterek taarruzu bakımından benzeri görülmemiş bir harekâttır.
Çanakkale Savaşı, Deniz harekâtı ve Kara harekâtı şeklinde iki dönemde cereyan etmiştir. Çanakkale cephesi, I. Dünya Savaşı’nda, tarihin en kanlı savaşlarının yapıldığı ve metrekareye 6000 merminin düştüğü, doktoru, mühendisi, ekonomisti, öğretmeni, öğrencisi, esnafı ve çiftçisiyle topyekûn istiklâl mücadelesine giren bir ulusun yaklaşık 250.000 şehit ve kayıp vererek, sonuçta büyük bir zaferin kazanıldığı yerdir. Çanakkale Savaşları İngiltere’nin öncülüğünde Fransızların ve çok sınırlı olarak da Rusya ve Avustralya’nın katılımı ile gerçekleşmiştir. Cephenin açılma önerisi Rusya’dan gelmiş ve planlamayı da Churchill yapmıştır.
Boğazları deniz trafiğine kapatan Osmanlı Devleti 28 Ekim’de Karadeniz’de donanması ile Rus gemi ve limanlarını bombalamıştır. Bu olay üzerine önce Rusya ve arkasından da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. 1914 yılı sonunda Çanakkale Boğazı’nı ele geçirme planlarını yapan Churchill, Boğazların ele geçmesiyle Rusya’ya destek yolunun açılacağını ve Bulgaristan ve Romanya’nın da kendi yanlarında savaşa gireceğini hesaplamıştır.
Şubat ayında yapılan bir kaç denemeden sonra Mart 1915 de fırtınalı olmayan bir günde Çanakkale’ye deniz saldırısı başlayacaktır. Ama bu saldırıdan kısa bir süre önce, 8 Mat’ta Nusret mayın gemisinin Boğazın en geniş yeri olan ve İtilaf Devletleri gemilerinin manevra yaptığı Erenköy koyuna boğaza paralel olarak döşediği 26 mayın savaşın kaderini değiştirecektir.
18 Mart sabahı önde İngiliz zırhlıları, ikinci sırada Fransız zırhlıları olmak üzere İtilaf Devletleri donanması saldırıya geçmiştir. Amaçları ilk mayın hatlarından başlayarak mayınları temizlemek ve Boğazın en dar yerine yaklaşarak her iki kıyıdaki Türk savunma mevzilerini susturarak Çanakkale Boğazı’nı aşmaktır.
1914 Eylülü’nde İngiltere Denizcilik Bakanı Winston Churchill, Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi projesini geliştirmişti. Churchill’in görüşüne göre, Çanakkale Boğazı donanma ile zorlanırsa Boğazları ve İstanbul’u ele geçirmek mümkün olabilecekti. Çanakkale Boğazı’nı geçme planı, İngiltere’nin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Carden tarafından hazırlandı ve 13 Ocak 1915’te İngiltere Savaş Konseyi tarafından onaylandı.
Müttefik Donanma Komutanı İngiliz Amirali Carden’di. Fransız filosunun başında ise Amiral Guepratte vardı. Müttefik Donanma’yı oluşturan güçler şunlardı: 14 savaş gemisi, 5 kruvazör, 16 muhrip, 1 uçak gemisi, 5 denizaltı ile 21 mayın tarama gemisinden oluşan İngiliz filosu ve 4 savaş gemisi, 6 muhrip, 1 uçak gemisi ile 2 denizaltıdan oluşan Fransız filosu.

Büyük Armadaya Karşı Bir Küçük Gemi
Tam o sırada bir harika, bir mucize, hem de yaman bir mucize oldu: Bizim sahildeki projektörlerle düşman projektörleri göz göze geldiler. Ve ortalığı kesif bir beyazlığa boğan bu umulmadık ışık anaforu bizi yaşama umuduna kavuşturdu. Karşılaşan dost ve düşman gözleri kamaşmış, birbirini boğmuş, kör etmişti. Bizim görülebilmemize imkan kalmamıştı.
1915 yılında bütün Avrupa’da milyonlarca insanın hayatı ortaya konmuş ve büyük taarruzlar yapılmıştır. İki-üç milyon asker ölmüş ve yaralanmıştır; binlerce harp gemisi çeşitli denizlerde hareket etmekteydi. Fakat bunların hiçbirisi “Nusrat”ın döktüğü mayınlar kadar, harbin devamına ve düşmanın geleceğine etkili olabilecek bir başan gösterememiştir.”
Birinci Dünya Savaşı’nın hırslı İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill, çok daha sonra yazdığı anılarında Nusrat (Nusret) mayın gemisi için bunları söylüyordu. 1915 yılı Şubat ayından itibaren Deniz Bakanı Churchill’in İngiltere hükümetini zorlaması sonucu Çanakkale’ye denizden yapılan bombardımanlar artmış, daha fazla sayıda gemiyle yüklenilirse Çanakkale Boğazı’ndan rahatlıkla geçilebileceği düşüncesi ağırlık kazanmaya başlamıştı.
BİRLEŞİK ARMADA
Görüşmeler, taslaklar birbirini kovaladı, sonunda 28 Ocak 1915’de harekat planı kabul edildi. İngilizler, donanmanın konuşlanmasını sağlayacak üs olarak Limni adasını seçti. Gemiler, şubatın ilk haftasmda Limni sularında toplanmaya başladılar. İngiliz savaş gemilerine destek olarak Fransızların dört zırhlısıyla Rusların “Askold” adlı bir hafif kruvazörü vardı. Böylece 16 zırhlı “hattı harp” gemisi, 4 kruvazör, 14 muhrip, 6 uçak taşıyan bir uçak gemisi, 6 denizaltı, 21 mayın tarama gemisi, bir ganbot ve çeşitli yardımcı gemilerden oluşan toplam 100’ü aşkın gemi bir araya gelmişti. Bu güçlü armadanın komutanlığı da, harekata tasarlayıcısı İngiliz Amiral Carden’a verilmişti. Yardımcısı da Amiral de Robeck’di.
18 Mart 1915’de sabah saat 10’da Birleşik Armada üç grup olarak ilerlemeye başladı. Amirallik forsu birinci gruptaki Queen Elizabeth’de dalgalanıyordu. Agamemnon, Inflexible, Lord Nelson, muhripler ve mayın tarayıcılar da boğaza girmişti. İngiliz grubunun başında Fransız Ouichen, Irresistible, Albion, onların arkasındaki üçüncü gruptaysa Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne ve öteki gemiler bulunmaktaydı. Amiral de Robeck’in “ateş serbest flamasını toka edin” emriyle önce Triumph zırhlısı ateş açtı ve böylece saldırı saat 11.15’te başladı. Öğleden sonraya kadar savaş karşılıklı ateşlerle sürdü. Agamemnon, Lord Nelson, Albion ve Charlemagne gemileri isabet almıştı. Albay de Robeck, geride bekleyen 6 savaş gemisine yer açmak için ikinci gruptaki gemilerin çekilmesini emretti.
GEMİLER SUYA GÖMÜLÜYOR
Ne olduysa bu anda oldu. Savaş gemileri büyük bir yay çizerek sancağa dönüp çekilmeye başlarken, Erenköy koyunda hızla seyretmekte olan Bouvet gemisi, birdenbire büyük bir patlamayla sarsıldı. Gemi komutanı Albay Rageot ve 639 kişilik mürettebat, mayına çarpan Bouvet ile birlikte denizin derinliklerine gömüldü. Mayın tarama gemileri obüs mermilerinden yıldılar ve kaçtılar.
Sonra, Bouvet’nin battığı yerin yakınında menevra yapmakta olan Inflexible da mayına çarptı ve yan yatmaya başladı. Üç dakika sonra Irresistible’ın da sancak tarafından mayına çarptığı ve yan yatmakta olduğu görüldü. Amiral de Robeck savaşı kesmeye karar verdi. Gemilerine boğazdan çıkmaları emrini verdi. Güçlü armada ve İstanbul’a girme düşleri kuran Amiral de Robeck ne olduğunu anlamadan Çanakkale boğazından dışarı çıkıyordu.
Bu yenilginin nedeni neydi?
Nedeni, 7-8 Mart 1915 gecesi Nusrat mayın gemisinin döktüğü 26 mayındı. Bu 26 mayın, mayın depolarında kalan son mayınlardı. Cevat Paşa’nın emriyle mayın subayı Yüzbaşı Nazmi (Akpınar, daha sonra binbaşı) tarafından boğaza döşenmişti. Her zaman yapılanın tersine, kıyıya dik değil, paralel olarak… Nusrat mayın gemisinin komutanı ise Tophaneli Yüzbaşı Hakkı’ydı.

BİLİNMEYEN BİR İŞGALCİ DAHA; ÇANAKKALE’DEKİ YUNAN ASKERLERİ
Çanakkale’nin bilinmeyenlerinde ikinci perdeyi araladığımızda ise Yunanlılarla karşılaşmaktayız. Yaygın kanaat olarak , Türklerin Çanakkale Cephesi’nde Yunanlılarla savaşmadığı sanılmaktadır.  Ancak gerçekler hiç de sanıldığı gibi değildir. Türk’e düşmanlık yapılacak her yerde kendine mutlaka bir rol bulan Yunanistan maalesef Çanakkale Cephesi’ndede vardı ve karşımızdaydı.
İngilizlerin planına göre, “6 Ağustos 1915 günü zincirleme darbeler halinde başlayacaktı. İlk taarruz Seddülbahir’deydi, saat 14.30da. Bundan birkaç saat sonra  Arıburnu’nda taarruza geçilecekti. Bunu gece Sazlıdere-  Ağıldere arazi  şeridinden Conkbayırı- Kocaçimen Tepesine yapılacak yürüyüş ve taarruz izleyecekti. Az sonra iki tümen Suvla’ya,  gece yarısı da bir küçük bir Yunan gönüllü birliği Saros kıyısına çıkacaktı.
Olaylar güneyden kuzeye doğru zincirleme patlak verecekti. General Hamilton ve kurmayları, bu düzenle Türk ordusunu şaşırtmayı, kararsız bırakarak bir hamlede hedefe ulaşmayı ümit ediyorlardı.”
“Bunun için Yunan Teğmen Griparis komutasındaki 300 Rum ve Yunandan oluşan bir müfreze hazırlanmış, güzel giydirilmiş, iyi silahlandırılmıştı. Müfrezeyi iki savaş gemisi koruyacaktı. Savaş gemileri müfrezeyi ay doğmadan çıkılacak yere getirdi. Karaçalı denilen yerdi burası. Müfrezenin görevi Saros körfezinin güneyinde bulunan tümenlerin dikkatini çekmek, oyalamak, uğraştırmaktı. Bunu sağlamak için çıktığı yerde hiç olmazsa bir gün direnmesi, gürültü çıkarması gerekiyordu.”
Yunan birliği o gece karaya çıktı, ama harekât istedikleri gibi başarıya ulaşamadı. Yunanlıları karşılayan Türk süvari birlikleri Yunan birliğini Türk topraklarına çıktığına pişman ettiler. Çok zor durumda kalan Yunanlılar kaçabilmek için yanlarında getirdikleri gazla bölgedeki ormanı   tutuşturdular. “
Yaz sıcağında ağaçlar çıra gibiydi. Yangın çabuk yayıldı. Müfreze araya giren yangından yararlanıp kıyıya çekilmeye başladı. Bir yandan da gemilerden yardım istiyorlardı. Süvariler gözlerini korkutmuştu. Durumu izleyen İngiliz gemileri topları ateşleyerek, motorlar makineli tüfekleri çalıştırarak müfrezeyi kurtarıp kaçırdılar. Kundakçı müfreze, 28 ölü vermiş, geride 3 esir bırakmıştı.”
“Ayrıca 1915 yılı Ağustos başında İngiliz birlikleri tarafından Gelibolu Yarımadası’nda yeni ve büyük bir saldırı başlatılırken 3000 Yunanlı da gönüllü olarak savaşa katılmıştır. Yunan gönüllüler Türkleri şaşırtmak amacıyla savaş bölgeleri dışında kalan Saroz Körfezi’nde Enez kıyılarına çıkarılmıştır. Selanik’te yayınlanan Ellas Gazetesi’nin Ağustos 2015 tarihindeki nüshasında şu haber yer almıştır.
‘Ağustos 1915’te Gelibolu Cehenneminde ateşe sürülen 3000 gönüllü Yunanlı savaşçıdan yalnız 90 tanesi ağır yaralı olarak hayatta kalabilmiştir. Bu Yunan trajedisi, Yunanistan’da İngiltere ve Fransa karşıtı büyük gösterilere sebep olmuştur.”
Yunanlıların yaptığı düşmanlık bununla da sınırlı değildi “Yunan Taburundan ayrı olarak Ege adalarında çeteler de oluşturmuşlardı. Fransız taarruzunun başladığı gün 300 kişiden oluşan bir çete de ilk deneme olarak, karışıklık yaratması, zarar vermesi için Güllük yakınında kıyıya çıkarılmıştı. Çete çevre hakkında çok şey biliyordu. Bilmediği, kıyıların sıkı gözlendiği ve jandarmanın böyle bir baskın olasılığına hazır olduğuydu. Durumu gözcüden öğrenen Milas jandarması gerekli düzeni aldı. İki gün sonra sonuç İstanbul’a bildirildi:
‘Milas tarafına düşman 300 Rum şakisi çıkarmış ise de tepelenmişlerdir.’  Bu ilk çetenin sonunu öğrenen çeteler, savaş bitene kadar bir daha Ege kıyılarına çıkmayı göze alamadılar. Yağma ve kıyım için Türkün düşkün gününü bekleyeceklerdi.”
Bu bilgilerin dışında, Yunanlıların Çanakkale Cephesinde bulunduğunu ispatlayan başka belge ve deliller de bulunmaktadır. Çanakkale’de ele geçirilen esirlerden Henri Bourneri tarafından; “Marsilya’dan yola çıktıkları gemide 47’nci Topçu Alayı ile bir de Yunan Taburu’nun bulunduğu, bu tabura Yunan Lejyonu denildiği ve Çanakkale’de 1’inci Tümenin emrinde savaştıkları” ifade edilmiştir.
Rumeli Merkez Grubu (Mecidiye, Hamidiye, Namazgâh tabyaları), yoğun bir ateş altındaydı. Mecidiye Tabyası’nda iki ağır uzun menzilli top vardı. Bunlara ağır mermileri taşıyan dar demiryolları ile vagonlar tahrip olmuştu. Bu toplara ağır mermileri taşımak büyük bir sorundu. Cephanecilerin cephanelikten kaldıraçla çıkardıkları 275 kiloluk bir mermi, cephaneliğin kapısında kaldıracın askısında öylece duruyordu.
Er Seyit, cephaneliğe yaklaştı ve cephanecilere asılı mermiyi sırtına vermelerini söyledi. Dev merminin sırtına yüklendiği Seyit, olağanüstü bir çabayla bunu kaldırmış ve can havliyle yürümüştü. Sırayla aynı ağırlıktaki iki mermiyi daha sırtlayan Seyit, mermileri topun asansörüne yetiştirmeyi başardı.
Yüzbaşı Hilmi Şanlıtop gözüne Erenköy Koyuna çekilmeye çalışan Bouvet zırhlısını kestirdi. Son mermi ona atıldı. Kıl payı boşa gitti. Yüzbaşı geminin uzaklığını çok iyi hesaplamamıştı.
Ah birkaç mermi daha olsaydı!
Ama mermi taşıyan vagoncuk parçalanmış,rayı dağılmıştı. Bu topun mermileri onlarsız taşınamayacak kadar ağırdı. Topun çaresiz kalışı sıra eri Edremitli Seyit ‘in içine dokundu. Cephaneliğe koştu. 275 kilo ağırlığındaki dev mermi, rayın tahrip olması yüzünden cephaneliğin kapısında, kaldıraca bağlı, havada duruyordu. Daha önce 215 kiloluk mermileri kaldırmışlardı. Seyit bu güvenle, mermiyi işaret etti:
” Sırtıma verin!”
Cephaneciler, ” bunu taşıyamazsın Seyit!” dediler.
seyit-onbasi Taşıyamazsın ne demekti? Şu canavara benzeyen gemi kurtulacak mıydı? Top boynu bükük mü kalacaktı? Savaş heyecanı içindeydi. Sağda solda mermiler patlıyor, üzerine taş toprak yağıyor, yüzlerine patlayışların çakıntıları yansıyor, biri vecde gelmiş gözlerinden ip gibi yaş akarak ezan okuyordu. Seyit‘in içi dolup taştı. Bağırdı:
“Siz verin ! Haydi çabuk !”
“Hay çılgın!”
Koca mermiyi usul usul Seyit ‘in sırtına indirdiler. Mermiyle birlikte yere kapaklanır diye mermiyi kaldıracın askılarından ayırmadılar. Seyit iki eliyle anasını kucaklar gibi mermiyi kavradı. Tarttı. Kemikleri zangırdadı, eklemleri ezildi. dizleri titredi. Zorlukla da olsa ayakta durabildi. Mermiyi çözdüler. Damarları çatlıyordu. Burnundan kan boşandı. Besmele çekip yürüdü, geç kalıyordu hızlandı. Mermiyi topun asansörüne yerleştirdi.
Deli Mustafa ile Deli İbrahim bile bir olağanüstülüğe tanık olduklarını anlayarak bir köşeye sinip nefeslerini tutmuşlardı. Kanayan burnunu koluna silerek koşa koşa geri döndü.  Cephanecilere de güven gelmişti. Mahzenden bir mermi daha çıkardılar. O mermiyi de sırtlayıp koşar adım asansöre ulaştırdı. Üçüncü mermi ağır geldi. Güçlükle, dizleri çözüle çözüle taşıdı, mermiyi topun asansörüne koydu, oraya çöktü.
İlk mermi geminin kulesini yaralamıştı. İkinci mermi baş taretini parçaladı. Sırada son mermi vardı. Dualarla uğurlandı. Son mermi Bouvet‘nin su kesiminin biraz altına isabet etti. Gövdesinin alt kısmında büyük bir yara açılmış olmalı ki dev gemi anında yana yattı. Mecidiye mürettebatı sevinç sarhoşu oldu. Deli Mustafa ile Deli İbrahim gerçekten delirdiler.
Yüzbaşı Hilmi Şanlıtop gözüne Erenköy Koyuna çekilmeye çalışan Bouvet zırhlısını kestirdi. Son mermi ona atıldı. Kıl payı boşa gitti. Yüzbaşı geminin uzaklığını çok iyi hesaplamamıştı.
Fransız gemilerinden Gaulois ile Souffren yaralı durumda Boğaz’dan dışarı çıkarken, İngiliz savaş gemisi Irresistible da büyük bir patlama sonrası yan yatmıştı. Irresistible’a yardıma gelen Ocean savaş gemisi ise bir mayına çarparak ağır yara aldı. Her iki gemi de tamamen battı. Gaulois, Agamemnon ve Charlemagne’de ağır hasar varken Albion’da da orta hasar oluşmuştu.Amiral de Robeck geri çekilme kararı aldı. 18 Mart günü mevcudunun üçte birini yitiren Müttefik Filo Boğaz’ı terk ederken, Osmanlı topçusu zaferini ilan ediyordu.
Dünyanın o günkü koşullarda en modern zırhlıları ile bol cephaneli ağır toplarına sahip olan İngilizler ile Fransızlar, savaş gücünün üçte birini kaybetmiş; Osmanlı topçularıysa sınırlı cephaneye sahip olmakla birlikte, Müttefik Filo’nun cehennemi ateşi karşısında kahramanca direnmesini bilmişti.
Çanakkale Deniz Savaşları sonucunda tarafların kayıpları şöyleydi: Osmanlı ile Almanların kayıpları 97 şehit ve yaralı, 6 top ve 1 tabya; İngilizler ile Fransızların kayıpları ise 800 ölü ve yaralı, batan 3, ağır hasara uğrayan 4 savaş gemisi ile bunlar üzerindeki 44 ağır top. Nusrat isimli Osmanlı gemisinin 8 Mart 1915 sabahı düşman denetimi altındaki Erenköy Koyu’na döşediği mayın hatları, Çanakkale Deniz Savaşlarının kazanılmasında çok önemli bir rol oynamıştı.
Avustralya Milli Kütüphanesi (National Library of Australia)’ndeki gazete arşivinden yararlanılarak Avustralya basınında Çanakkale Muharebeleri hakkında çıkan yazılardan;
1915 Mayıs sonlarından itibaren Avustralya basınının da Çanakkale Muharebeleri’ni kazanma konusunda ümitsizliğe kapılmaya başladıklarını görmekteyiz. Örneğin The Mercury, General Serafilin, Fransız Generali Vanderberg’in ağır surette yaralandığını, İngiliz Generali Beryekes’in öldüğünü, Çanakkale’den elde edilen haberlere göre çabuk şekilde kesin sonucun elde edilmesi ümidinin zayıf, kayıpların ise fazla olduğunu, Türk gemilerinin taarruza engel bulunduğunu ifade etmekten kaçınmadıklarını görüyoruz43. İtilaf Devletleri’nin bu sıralarda kayıpları gitgide artmaktadır.
Çanakkale Muharebeleri’nde Temmuz-Ağustos aylarında Seddülbahir’de 8.000, Arıburnu’nda 10.000, 1 Ağustos’ta Adalar Denizi’nde 7.000, Arıburnu’nda 2.000 olmak üzere toplam son altı günde 27.000 ölü ve beş bin yaralısı olduğunu The Sydney Morning Herald Gazetesi ifade etmektedir. Ayrıca gazetede Avustralyalı ve Yeni Zelandalıların zaferler yarattıklarına vurgu yapılarak, savaşta kaybedilen askerlerin isim ve fotoğraflarının yayınlanmasına devam edilmiştir.
1915 yılının Aralık ayından itibaren artık İtilaf güçlerinin savaşı kaybettiği belli olmuş gibidir. Buna rağmen Avustralya gazetelerinde hala savaşın kazanılabileceğine dair umut yok değildir. Örneğin The Sydney Morning Herald Gazetesi, 18 Aralık 1915’te Yeni Yıl kutlamalarının İstanbul’da yapılabileceğinden bahsetmektedir45. Ancak Ocak 1916’ya gelindiğinde Avustralya basını kalan ümidini de yitirmiş ve savaşta yapılan hatalar hakkında eleştiriler yayınlanmaya başlamıştır.
1916, 8 Ocağı 9’a bağlayan gecede mevzilerini tahliye etmeyi ve gemilerini çekmeyi başarmıştı. Ancak geri çekilirken çok zaiyat vermişler, çok sayıda askerleri de esir düşmüş ve geride de oldukça çok mühimmat bırakmışlardı.
İngiliz ve Fransızların Gelibolu Yarımadasından çekilmesiyle, yaklaşık bir yıl süren Çanakkale Savaşları Türklerin nihai zaferi ile sona ermiştir.  Çanakkale Savaşı, sadece dünya tarihinin değil, aynı zamanda harp tarihinin de en önemli hadiselerinden biridir. Bu savaşta orantısız güç kullanılmıştır. Kara orduları ve deniz filosundan oluşan düşman kuvvetleriyle uzun zaman mücadele eden bir kara ordusuna benzer bir başka misal göstermek acaba mümkün müdür?
ÇANAKKALE SAVAŞI HAKKINDA KİM NE DEDİ 
* Çanakkale Boğazı’ndaki Türkler ve Almanlar da 18 Mart’ı aralıksız takip eden sessiz günler, şaşkınlık ve sonra da, büyük bir sevinç uyandırdı. Moral, son derece yüksekti. Kaleler ve tabyalardaki hasar da kolaylıkla giderilmiş olmakla beraber, ağır bataryaların cephane durumu-ciddiyetini koruyordu. (Robert Rhodes James)
* Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir. Ordunun yardımı olmaksızın Filo’nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; fakat şimdi bu işte müşterek bir harekatın zorunlu olduğunu anlıyorum. (Churchill)
* Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir. Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı. (Sami Paşazade Sezai)
* Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve sebat cihetiyle takdir ve senaya liyakati, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşman taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir. (Alman Generali Uman von Sanders)
* Çanakkale Seferi, Türk milletinin eski kudret ve kuvvetini muhafaza ettiğini, can çekişen bir imparatorluk içinde kahraman bir milletin varlığını meydana koydu. (General Fahri Belen)
* Yenilmez İngiliz donanmasının uğradığı akıbetten komutanlar değil, strateji kurallarını ihmal eden devlet adamları sorumludur. Boğazlar ve Trakya bölgesinde altı Türk kolordusu varken, donanmayı tahkim edilmiş bir Boğaz’dan geçirmek ve Boğaz kıyıları işgal edilmeden beş tümenlik bir kuvvei seferiyeyi İstanbul’a getirmek planının şansı çok azdı. (General Fahri Belen)
* Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarının başlangıcı ve ilk örneğidir. (Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo Miki)
* Avrupa’da hiç bir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar. (General Towsend)
Naci Kaptan – 17 Mart 2022

KAYNAKLAR
https://tr.wikipedia.org/wiki/Çanakkale_Savaşı
Diriliş – Turgut Özakman
(Cumhuriyet – Doç. Dr. Hüner TUNCER)
18 MART ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI – Cemalettin TAŞKIRAN – ALİ SARIKOYUNCU – ESRA SARIKOYUNCU DEĞERLİ – Kemal TURAN – https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/73.-SAYI.pdf
101’İNCİ YILINDA ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN BİLİNMEYENLERİ – Hasip Sarıgöz https://www.academia.edu/24814071/101_İNCİ_YILINDA_ÇANAKKALE_SAVAŞI_NIN_BİLİNMEYENLERİ
16 Mart 1997, Erol Mütercimler – https://nacikaptan.com/?p=97292
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR – https://nacikaptan.com/?p=76985
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *