TİRANLAR VE AYDINLAR

TİRANLAR VE AYDINLAR

Naci Kaptan – 25 Ocak 2022


YAZI ÜÇLEMESİ
https://nacikaptan.com/?p=96681 – TİRANLAR VE AYDINLAR
https://nacikaptan.com/?p=96733 – TİRANLAR VE SANATÇILAR
https://nacikaptan.com/?p=96742 – TİRANLAR VE AYDIN AKADEMİSYENLER

Bugünlerden 16 asır önce Mısır’ın iskenderiye kentinde Hypatia isimli bir bilim kadını yaşardı. M.S. 370 civarında doğduğu söylenir.. Sadece çok akıllı, zeki değil, dillere destan güzelliğe sahipti.


Tarih şöyle yazar;

”İskenderiye’de Hypatia isimli bir kadın vardı. Filozof , matematikçi Theon’un kızıydı ve kendi zamanındaki tüm filozofları edebiyat ve bilimdeki başarılarıyla geçmişti. Platon ve Plotinus’un okullarını takip ederek birçoğu öğretilerini dinlemek için Roma’dan, Atina’dan uzak yerlerden gelen bilim adamlarına felsefenin, matematiğin, geometrinin ilkelerini ve yeni teoremleri öğretti. Erkekler sıra dışı bilgisi, asaleti ve etkileyiciliği nedeniyle ona daha da hayran oluyorlardı.”


Ondokuzuncu yüzyılda Fransız şair Charles Leconte de Lisle onun ”Platon’un ruhu ve Afrodit’in Vücuduna sahip” olduğunu söylüyordu. Tanrı Hypatia’ya çok cömert davranmış ve asaletli bir güzellikle birlikte bilgeliğe gidecek bir zeka vermişti,.

Kız çocuklarına nadiren eğitim verildiği ve kadınların kendileri için belirlenen rollerin dışına çıkmasının yasaklandığı zamanlardı. Tıpkı günümüzde Müslüman ülkelerde halen yaşandığı gibi… Yobazlık her dinde ve her dönemde var oldu. Yobazlar, bilime, akılcı düşünceye, çağdaşlaşmaya, aydınlanmaya ve kadın haklarına hep karşı oldular.,

İlk eğitimlerini aldığı babası, Hypatia’nın dogma düşüncelere saplanmasına izin vermedi. Kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak; hiçbir bilginin kabul edilmemesi gerektiğini, düşünme hakkını hep kullanmasını, yanlış düşünmenin hiç düşünmekten yeğ olduğunu öğretti. özgür düşünmenin ve akılcı yargılamanın bilim yolu olduğunu öğrendi. Dinin tutucu bağnazlığına karşı oldu.

Babası, eserlerinde de bahsettiği üzere kızıyla hep gurur duymuştur. Hypatia, Atina’da eğitimini tamamladıktan sonra İskenderiye’ye döndü ve buradaki okulun başına geçti. Platon’un fikirlerini benimsedi.

Hypatia, büyük geometrici Pergeli Apollonuius’un çalışmaları ve Diyofantus’un Aritmetika’sı da dahil olmak üzere kendi eleştirilerini yazmaya başladı.. Matematik, geometri, astronomi ve felsefenin inceliklerini öğrendi.

Hypatia, Ptolemy’nin Almagest kitabı, Diophantus’un on üç ciltlik Arithmetica’sı, Apollonius’un konik kesitleri geometrisi üzerine kitabı da dahil olmak üzere çeşitli matematiksel metinleri düzenledi ve üzerine yorumlar yazdı.

Çalışmaları ile astronomlar tarafından güneş ve yıldızların konumlarını hesaplamak için kullanılan bir alet olan yeni tür bir usturlap geliştirdi. Ayrıca daha fazla dünyevi gözlem yapmak için bir dizi alet yaptı. Bunların arasında suyun altındaki nesnelere bakmak için bir hidroskop ve sıvıların yoğunluğunu ve özgül ağırlıklarını ölçmekte kullanılan hidrometre de vardı.

Hypatia, İskenderiyeli sıradan kadınların evlerinin dışında nadiren göründükleri bir zamanda şehir merkezindeki okulda öğrencilere eğitimler veriyordu. Günümüzde de kadınlara “evinizden çıkmayın, gülmeyin, şarkı söylemeyin”  denmiyor mu?

Erkek meslektaşları tarafından giyilen sıkıca dokunmuş beyaz cüppesinin içinde büyük bir etkileyicilikle matematik, astronomi, tarih ya da Platon’la Aristoteles’in felsefeleri üzerine konuşuyor, dersler veriyordu. Konuşmasını dinlemek  için toplanan halk  ve öğrencileri, entelektüel bilgisinin genişliği, sözcüklerindeki tutku ve güzelliğinin boyutu karşısında büyüleniyordu.

M.S. 400 yıllarında hristiyan yobazlar, bir pagan olan ve çalışmalarıyla da göze batan bilim kadını Hypatia’ya düşman oldular. Yazmıştık ya yobaz her dönemde yobazdır. Akıl ve bilime karşıdır. Hele hele yobazlar akıllı ve bilge kadınları hiç sevmezler. Kitapları ve bilgiyi de sevmezler. Yakın geçmişte Sivas’ta aydınları, sanatçıları yakan dinbaz vandallar 16 asır önce de aynısını yaptılar. Dünyanın dört bir yanından toplanmış olan sayısı milyona yakın kitapları ve İskenderiye Kütüphanesini yaktılar.

Bilimin, öğrenmenin kaynağı olan, Dünyanın en büyük ve görkemli bilgi kaynağı olan 7 asırlık bilgiyi içeren İskenderiye Kütüphanesini içindeki 900.000 el yazması kitaplar ile birlikte yakıldı. Burası aynı zamanda bir basım evi idi.  Dönemin en bilge bilim insanlarına da ev sahipliği yapmış olan bu kütüphanede. Matematik bilgini Öklides, mekanik bilimci Arkhimedes, tıp bilimci Herofilos, gök bilimci Eratosthenes, Batlamyus gibi isimler bu kütüphanede çalışmışlardı. Kütüphanede çalışanlar, diğer ülkeleri de dolaşarak aldıkları kitapları buraya getirirlerdi. Dünya medeniyetleri böylece muhafaza altına alınıyordu. Yalnız kitaplar değil, dünyanın her yanında yaşayan canlı türlerini topladıkları bir müze bile vardı.

M.S 391 senesinde yobaz vandallar İskenderiye Kütüphanesi’nin eski putperestlik kültürünü devam ettirdiğini söyleyerek kitapları suçladı.. Bunun üzerine İmparator Theodosius, kütüphanenin ve kitapların yok edilmesini emretti. İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm eserler şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırıldı ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok oldu. Tarih, kitapların hahamlar tarafından 6 ay boyunca yakıldığını yazar.

Dinbaz vandallar bununla yetinmediler.
Halka ve hatta aydınlara bilimi, felsefeyi öğretmekte olan güzeller güzeli Hypatia onların hedefinde idi. Tıpkı günümüzde özellikle çağdaş, bilge, yetenekli, aydın kadınların da yobaz vandalların hedefinde olduğu gibi.

İskenderiye, beşinci yüzyılın başında, sivil otoritenin başı Orestes’le şehrin Hristiyan piskoposu Cyril arasındaki bir güç ve din çatışması başladı. Görüldüğü gibi 1600 yıl önce de din adamları aynen günümüzde olduğu devlet yönetiminde güç sahibi olmak istediler.

Papaz Cyril, Hypatia’yı toplum üzerindeki etkisi ve bilge bir felsefeci, bilim insanı olmasından dolayı kıskanıyordu. Papaz Cyril Hypatia’yı karalamak için , onun büyücü olduğu ve kara büyü yaptığına dair söylentiler yaydı. ve ”tüm zamanını büyüye, usturlaplara ve müzik aletlerine adayan bir büyücü” olmakla suçladı.

Suçlamalar her ne kadar saçma sapan olsa da, Cyril’in taraftarları üzerinde istenen etkiyi yaratmıştı. Tıpkı günümüzün sahte delilleri, kumpasları, yalancı tanıkları gibi… M.S. 415 yılında Hristiyan halk Hypatia’ya saldırdı. Bir akşam iki tekerlekli arabasında oturmuş evine doğru giderken önüne çıktılar. Öfkeli bağnazlar onu arabadan çekip alarak, filozof giysilerini zorla üzerinden çıkarmış ve yakınlardaki kiliseye götürünceye kadar sokaklar boyunca sürüklediler.

Onu yakalayıp sokaklar boyunca sürüklemiş olan kişiler, Hypatia’yı Hristiyan kilisesinin içindeki sahanlığın zeminine fırlatıp, kırık kiremit ve çömlek parçalarıyla öldüresiye dövdüler.Öldüğünde bedenini parçalara ayırıp şehir duvarlarının dışına taşıdılar ve orada bir şenlik ateşinin üstünde yaktılar.

Hypatia Dönemin vandal yobazları tarafından, “inanmadan önce sorgulama ve bildiklerinin arkasında durma” olarak belirteceğimiz düşünceleri nedeniyle yok edildi.  Sadece Hypatia’nın değil bilim ve çağdaşlaşma katledildi.

Aradan 16 asır geçmesine rağmen, özgür, çağdaş, akılcı düşünceye karşı olan, tutuculuk, gericilik, bağnazlık, vandallık özellikle geri kalmış islam ülkelerinde halen varlığını sürdürüyor.

Türkiye’nin bir bölümü ve diğer İslam ülkeleri halen İskenderiye’nin vandal yobazları devrini, ortaçağ zihniyetini yaşıyor. Din adamları ve tarikatlar topluma egemen olma savaşı veriyorlar. Yaşamın her bir kesitinde karar verici olmaya çalışıyorlar.  Toplum üzerinde baskı kuruyorlar. Devleti yöneten kişi laikliği yok sayarak camilerde ülkenin değerli müzisyen şarkıcısını “Dilini kesmekle” tehdit ediyor. Kendisine muhalif aydın, akademisyen bir gazeteciyi gece 02.00’da evinden aldırarak tutuklatıyor. Hapishanelerde yer bulunamıyor.

Avrupa’nın Rönesans, Reformlar ve Aydınlanma devrimleriyle aştığı karanlıktan kurtulamadığımız için siyasal islam devletine evrilen teokratik despotizmi yaşıyoruz..

Aydınlar, yazarlar, çizerler, sanatçılar, tiyatrocular, akademisyenler, şarkıcılar, gazeteciler, yurtseverler, işbirlikçi, tutucu, dinbaz, vandal yobazlar tarafından hedefe koyuluyor. Aradan 16 Yüzyıl geçse bile  değişen bir şey yok…

Fakat tek bir tarihsel ve değişmez gerçek var ki;

Akılı, bilimi, çağdaşlaşmayı, özgür yaşamı, sanatı, kültürü, devlet adamlığını temsil edenler bu yazının öznesi olan Hypatia örneğinde olduğu gibi aradan 1600 yıl/16 asır geçse bile  unutulmuyorlar, tarihin beyaz sayfalarında kalarak saygı ile anılıyorlar. Fakat Tiranlar, despotlar, faşistler, adaletsiz çıkarcı yöneticiler sadece ve sadece kötülüklerinden süzülen nefretle anılıyorlar.


Naci Kaptan – 25 Ocak 2022

This entry was posted in FAŞİZM, GEÇMİŞİN İÇİNDEN, HAYATIN İÇİNDEN, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK, VANDALLIK, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

One Response to TİRANLAR VE AYDINLAR

  1. emin says:

    Tek Tanrı demek din (mezhep- etnik – inanç)savaşları demektir.milyonlarca insan katledilmiştir……Dini doktrinlere boyun eğen ulus hiç bir zaman çağdışı olmaktan kurtulamaz.Batı bunun önlemini almış kiliselere ve din adamlarına karşı savaş açmış ve buğünkü gelişmişliğe kavuşmuştur..Tüm cemaatler yok edilmeden ülkelergelişmişliğe ulaşamaz.teşekkürler…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *