İKİ BİNLİ YILLARIN SİYASİ CİNAYETLERİ *  Çok rahatladım şimdi!..

Çok rahatladım şimdi!..


Yeniçağ – Selcan T. HAMŞİOĞLU


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, siyasi cinayetler işlenebileceği yönünde bir kaygı taşıdığını açıklamasına cevaben, Erdoğan döneminde böyle bir şeyin mümkün olamayacağını iddia edenler vardı dün AK Partili yazarlar arasında.

“90’lı yıllara damgasını vuran siyasi cinayetler dönemini Erdoğan kapattı” diyorlardı.


Böyle “garanti” verir havasında, emin ve geniş yazabildiklerine göre, ASELSAN  mühendislerinin zincirleme ölümü üzerindeki şüphe kalkmış olmalı.

Aracında boğazı ve bilekleri kesik halde bulunan Hüseyin Başbilen, aracında kafasına tek kurşun sıkılmış halde bulunan Alim Ünsem Ünal, dosyası, altıncı kattaki evinin penceresinden atladığı söylenerek kapatılan Evrim Yançeken, arkadaşlarının peş peşe gelen ölüm haberlerinden sonra “Sniperler tarafından öldürüleceğini” söylerken Bando Okullar Komutanlığı’nda silahla vurulmuş halde bulunan Burhaneddin Volkan, evinde üzeri battaniyeyle örtülü ve ağzına tüp hortumu dayanmış halde bulunan Erdem Uğur, önce kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırılıp boğazı kesilerek bir köprü altına atılan ve ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede ölümden kıl payı kurtulan birkaç yıl sonra da bariyerlere çarpmış haldeki aracında kimliği ve telefonu alınmış halde bulunan Hakan Öksüz gibi, her biri çok önemli, bir kısmı gizli projelerde görev almış ve Türkiye için “değer” sayılan yetenekteki mühendislerin ölüm nedenlerinin cinayet değil de intihar olduğu, ne ailelerinin ne de kamuoyunun aklında hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlandı mı?


Hani, bir “süper savcı” vardı?

Murat Gök.

Başta belediyeler olmak üzere kamu kurumlarına sızmış suç örgütlerini hedef alan operasyonlarını takiben “özel yetkileri” alınmış, düz savcı olarak görevlendirilmesinden kısa süre sonra ve tam da başına gelenlerin “kitabını yazacağını” söylediği iddia edilen günlerde de ölü bulunmuştu lojmanında.


Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu’nun Emir Subayı Albay Birol Atakan‘ın zamanlaması manidar bir trafik kazasında ölmesi, “Allah’ın takdiri” miydi gerçekten; emin olabildik mi?


Ya Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda görevi başında ölü bulunan Deniz Tabip Yarbay Nursal Gedik, Hâkim Yarbay Tanju Ünal“Ergenekon”da ifade veren emekli Kurmay Albay Belgütay Varımlı, PKK’lıların ifadelerine dayanarak suçlanan emekli Albay Abdülkerim Kırca, Deniz Yarbay Ali Tatar, Tatar’ın yakın arkadaşı da olan Deniz Yüzbaşı Doğan İlhan, Kıdemli Yüzbaşı Olgun Vural, insanlık dışı bir bel altı saldırının hedefi olan Kurmay Albay Berk Erden ve Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay‘ın “intiharları”?

“İntihar” olarak kayda geçen bu olaylardan kaçı sahiden de “kişinin kendi hayatına son vermesi”ydi?

Misal, otopsisinde göğüs kafesinde kırıklar tespit edilen, bulunduğu yerden metrelerce ötede kan izine rastlanan Behçet Oktay‘ın, solak olduğu halde kendisini sağ şakağından vurarak (kendi sol elinde ve tanığın elinde de atış artığı bulunmuş ve silahla ikinci kere ateş edilmek istendiği ortaya çıkmıştı) öldürdüğüne inanan kaç kişi var memlekette?

Araç içinde, hatta silahta dahi parmak izi incelemesine gerek duyulmamış bir ölüm aydınlatılmış mı oluyor yani “intihar” yazınca “resmî” belgelere?

Kaldı ki, her biri “Ergenekon” kumpas serisiyle bir şekilde irtibatlandırılmış bu askerlerden, sahiden de intihar etmiş olanlar bile, onları intihara sürükleyen olaylar düşünüldüğünde bir “siyasi cinayete” kurban gitmediler mi gerçekte?


Sayısız operasyon yürütmüş son derece tecrübeli bir istihbaratçının -sanırsın envai çeşit kondisyon aletiyle, ağırlıkla çalışılan spor salonu- cezaevi avlusundaki yürüyüşten ibaret “ağır spor(!)” kaynaklı olarak kalp krizi geçirdiğinin iddia edilmiş olmasına rağmen, Kaşif Kozinoğlu‘nun ölümü de siyasi cinayet olamaz herhalde!


Bu ahval ve şerait altında, daha geçenlerde, tam da Kırım Millî Meclisi’ne yakın isimlerin peş peşe saldırılara maruz kaldığı bir dönemde, Ankara’daki ofisinde boğulmuş halde bulunan Kırım Haber Ajansı Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Aydın Taş’ın ölümünde bir “sır perdesi” bulunup bulunmadığını sormuyorum bile…


Failleri hâlâ yakalanmamış olan Necip Hablemitoğlu suikastını nereye koyacağız peki?

O da mı siyasi cinayet değildi?


Sadece bir bölümünü saydığım bu olayların tamamı AK Parti’nin iktidarda olduğu 2000’lerde yaşandı. Dolayısıyla…

Bilseniz, “90’lı yıllara damgasını vuran siyasi cinayetler dönemini Erdoğan kapattı” cümlesi ne çok içimi rahatlattı!

2000’leri en az 90’lar kadar, (olayların potansiyel şüphelisinin iktidarın o dönemde mücadele ettiği bir terör örgütü değil de, bizatihi “ne istedilerse verdiği” bir yapı olduğunu düşününce 90’lardan da karanlık) yaşamış olan bir ülkede, iktidar için hâlâ “90’ların karanlığını aydınlatan ampul” konumlandırması yapmak da ne bileyim…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cok-rahatladim-simdi-480096h.htm

This entry was posted in FAŞİZM, SİYASİ TARİH, TERÖR, VANDALLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *