DİN VE SİYASET * Erdoğan müsilaja düşerken Diyanet’e sarılıyor

Erdoğan müsilaja düşerken Diyanet’e sarılıyor

Kulalı ihtiyar teyzem Cemile ben küçükken azdıkça, “Ko dedikçe ziyana gidiyon oğlum!” derdi rahmetli. 

AKP Gn. Bşk. ve CB Erdoğan son zamanlarda inişe geçtiği oranda aynı şeyi yapıyor. Bunu şu açıdan üzülerek söylüyorum ki, faiz hadlerinden tut iğneden-ipliğe ve covid tedbirlerine kadar tüm ülkede her şeye tek başına karar veren ve sadece çıkardığı kararnamelere imza atabilmesi için 24 saat uyumaması gereken bir kişinin sağlığından bahsediyoruz.

TV’de uyuklaması, prompteri şaşırması, bunları kastetmiyorum; mesela, yaşından dolayı ABD Başkanı Biden da uyukladı. Bizimkinin sorunu başka ve galiba derinde.

Ocak 2009 Davos’taki “Van minüt!” çıkışını bir istisna olarak görmüş hatta alkışlamıştık ama, kamuoyu anketleri inişe geçtikçe, “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenlerin oranı %56,9’a ulaştıkça, kendisinin yerine kim geçecek müşterek bahisleri açıldıkça, hatta  “Reis inşallah bana bakanlık teklifinde bulunmaz” şayiaları duyuldukça yükselen ve kurallaşmaya başlayan bi sertlik, bi insan azarlama, bi fevrilik, bi sinirlilik var. Üstelik, insanlara “bu daha iyi zamanlarımız…” dedirtecek biçimde.

Rize’de saçını beğenmediği ufak bir oğlana çemkirmesi, kendisine “Tayyip Dede” diyen bir sübyanın kafasına, kurdeleyi erken kesti diye kapıya vurur gibi tak tak vurması sadece son fotoğraflar.

Ardından, “Bilal’in niye böyle olduğunu şimdi anladım!” diyen Twitter mesajları…


Sayısı belirsiz bi danışmanlar ordusu istihdam ediyor. Ama galiba kimseyi dinlemek diye bir huyu yok.

Tersini düşünelim, danışmanlar yanlış şeyler söylüyor da Tek Adam onları uyguluyorsa bu “aldatılma”ların sonu gelmez mi?

Acaba, 1980-82 arası BBC televizyonunda yayınlanan “Emret Bakanım” (Yes Minister) vaziyetleri söz konusudur da, yalnız kendi kafasındakini tavsiye eden danışmanları mı dinliyor? Yoksa, danışmanlar onca maaşı (pardon, maaşları) feda edemeyecekleri (ve fena halde terslenmeyi göze alamayacakları) için yanlışlarını dile getiremiyorlar mı.

Sadece danışmanlar değil, devletin temel kurumları da aynı durumda. TÜİK’in açılımı “Tayyib’i Üzmeyen İstatistik Kurumu” diye anılmaya başlandı ve sırf bu yüzden İngiltere, resmî verilerinin güvenilmez olduğu gerekçesiyle Türkiye’yi kırmızı listede bıraktı.

CB Erdoğan’ın mesela “Döviz rezervlerimiz 118 milyar doları aşmış durumdadır” dediği günlerde, politikaya hiç girmemiş çok saygın bir iktisatçı bürokrat olan Dr. Mahfi Eğilmez açıklıyor: “Swap hariç TCMB’nin net rezervleri eksi 56 milyar dolardır.” 

Merkez Bankası’nın son iki yıl içindeki üçüncü başkanı kıvrım kıvrım kıvranıyor enflasyon fırlarken faizleri indirmemek için.

TÜİK ağustos enflasyonunu %1,12 olarak açıklıyor, bağımsız ekonomistlerin oluşturduğu ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) %4,06 olarak düzeltiyor. 

Dünyanın en iyi üniversitelerinden MIT’den Prof. Daron Acemoğlu (kendisine 2011’de teklif edilen OECD büyükelçiliğini kabul etmemişti) “Türkiye ekonomisi 15 yıldır kalitesiz büyüyor. Ekonominin geleceği parlak değil” diyor.

“Tepedeki kesim çok kazandı. Orta tabaka kaybediyor. Büyümenin herkese açık olmadığını hissederse, halkta öfke birikiyor” diye uyarıyor.

Bütün devlet ihalelerini yakınlarına ve yandaşlara dağıttıran CB Erdoğan ezberini tekrarlamakla yetinmekte: “İkinci çeyrekte %21,7 büyüyerek dünyada en hızlı büyüyen ikinci ekonomi olduk”. Bu sırada mesela Şanlıurfa’da Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün İŞKUR üzerinden alacağı 6 (altı) kişilik temizlikçi kadrosuna 10.000 (on bin) kişi başvuruyor.


AKP Gn. Bşk ve CB Erdoğan’ın bu açmazdan tek çıkış yolu?

İslam!

Her yere yanına ikiz kardeşi gibi Diyanet başkanını götürüyor: Ayasofya müzesini cami ilan ettiğinde minbere kılıçla çıkardığı Ali Erbaş’ı. Bekliyor ki muhalefet “din”e karşı çıksın, oradan puan toplasın.

Sağına Yargıtay başkanını soluna Diyanet başkanını alıyor, üçü birden ellerini açarak, laik hukukun mezarı başında Fatiha okur gibi yeni yargı yılını Cumhuriyet tarihinde ilk defa duayla açıyorlar; Yunanistan’daki metropolitlerin resmî törenlerde dua ettiği gibi.

İdareye veya AKP’ye bir vatandaş dava açacak olsa bu yargıç ve savcılar bakacak.  Şimdiden, Ermeni kilisesinin haçının sökülüp kırılması olayında bile En’am Suresi 108. Ayetine göre ceza verilmesi nedir? Bu savcı ve yargıçların şeriat devletine uygun karar vermemesi nasıl olacak? İhsas-ı rey denilen şey bu değilse nedir?

Padişahın Cuma Selamlığı usulü her Cuma çıkışında ayaküstü basın toplantıları. Bayram namazı sonrasında demeçler: “Türkiye’nin Taliban inancıyla alakalı ters bir yanı yok.”

30 Ağustos Zafer Bayramı’nda yargıyı ve orduyu aşağılama pahasına protokolü değiştirip AKP grup başkan vekilini yüksek yargı başkanlarının önüne, Diyanet başkanını da 40 sıra yükselterek Genelkurmay başkanının önüne geçirmeler.

2021 Ocak-Haziran döneminde çocukların korunması ve gelişiminin sağlanması için 1,9 milyar TL, din hizmetleri ve din eğitimi için 6,2 milyar TL harcama yapmalar.


“Devlet” böyle yapınca, “din” de onun peşinden seğirtecek. Büyük Taarruz için hazırladığı hutbede Diyarbakır’ı fetheden Hazreti Ömer’in komutanı İyaz bin Ganem’in adını anacak ama Atatürk’ü anmayacak.

Seğirtmekle kalmayacak, iki gün üst üste dondurma aldığın çocuğun her gün dondurmayı hak bilmesi gibi, o da kendini “önder” ilan ediverecek: “Önderler olarak boş alan bırakmamamız lazım” diyecek. İslam’ın herkesin “evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına” yansımasını talep edecek.

“Devlet” bi türlü kontrol edemediği sosyal medyaya da el koymak istiyor ya, Diyanet “Sosyal Medya Ahlakı” diye kitap yayınlayacak, bu alanda yasal düzenlemelerin yetersiz kalması halinde İslam hukukunun (fıkıh) devreye girmesini önerecek.

“Kız voleybol takımında ben maça konsantre olamıyorum, federasyona söyleyin bacaklarına uzun don giysinler yoksa işimiz kötü” diyen zavallı kasaba esnafı zihniyetinin oyunu alarak iktidarda kalmak için bilmiyorum bu kadar siftinmeye değer mi veya bu bi işe yarar mı.


Bütün bunlar benim izlediğim haberlerden. Bizzat yaşadığım şu:

Bodrum’da bizim evin 150 m. üstünde sağda kaymakam lojmanı, solda polis ve savcı lojmanları var. Onların da yaklaşık 50 m. üstünde bir hoparlör. Ama ne hoparlör! Camiye ne lüzum var böyle hoparlör varken; bu yıl hiçbir yıl olmadığı kadar bangır bangır açılmakta, ezan bitince de “çat” sesiyle kapanmakta. Kim bilir, onun 50 m. üstünde yer alan, Bodrum’un en eski ve en iyi tesisi Manastır Oteli’nde kalan turistler sabah ezanlarını nasıl huşu içinde dinliyorlardır…

Bi de, evimizin yaklaşık 200 m. aşağısında gündelik tura çıkan teknelerden bir tanesi her gün 17.30 gibi dönerken yıllardır çaldığı İzmir Marşı, Onuncu Yıl Marşı, Onuncu Yıl Nutku’nu bu yıl sonuna kadar açmakta…


This entry was posted in DİN-İNANÇ, İrtica, Politika ve Gundem, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *