KARANLIĞIN ARKASI * MAFİA SİYASET OLİGARK BAĞLARI * Peker, Ağar ve ortadaki ‘pamuk şekeri’


Peker, Ağar ve ortadaki ‘pamuk şekeri’

Milyarlarca dolarlık sektörün halka halka başka işlere, alanlara yayıldığı; sanatçısı, sporcusu, gazetecisinin de bulunduğu kocaman bir havuz var karşımızda.


“Uyuşturucuyu izlersen, eline bir suç davası geçer; parayı izlersen ne geçeceğini bilemezsin.” (The Wire isimli polisiye diziden bir replik.)
Çoğumuz en az bir defa şu lafı etmişizdir: “Allah’tan petrolümüz yok!” Sadece inşaat ve borçlanma üzerine kurulan iktidar tekeline bakınca; bu en değerli yeraltı servetinden yoksunluğa duyulan içten minnettarlığı anlıyor insan. Ne yazık ki petrol yok ama, Azeri petrolünün parası var. Ve ne vakit yüklü miktarda ülkeye girse, çevresinde tuhaf olaylar beliriyor…
Organize suç örgütü yöneticiliğinden aranan Sedat Peker, dün bir video yayınladı. Kendisine yönelik operasyonun “derin devletin başı” dediği Mehmet Ağar tarafından, damat Berat Albayrak’ın öncülüğündeki Pelikan grubunun baskısıyla yapıldığını söylüyordu. Bodrum Yalıkavak Marina’yı kastederek, Ağar’ın Azeri milyarder Mübariz Mansimov’un mallarına çöktüğünü; bunu da birileri adına yaptığını belirtiyordu.
Ağar ve Yalıkavak Marina konusu kamuoyunda iyi biliniyor zaten. Ekim 2020’de arkada marina manzarasıyla Susurluk davasının baş aktörleri Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut Eken’in beraberce çektirdikleri fotoğraf da epey gündem olmuştu. Mansimov’un “FETÖ üyeliği” ile suçlanıp tutuklandığını ve sonrasında tahliye edildiğini de hatırlatalım. Marina-Ağar ilişkisini merak edenler için kısa özeti buraya bırakalım.
Peki neler oluyor?
Bir ucu Susurlukçulara, diğer ucu milyarlarca dolarlık servete sahip Azeri oligarklara uzanan karmakarışık bir olay duruyor karşımızda. Hangi ip çekilse, ardından tomar tomar yumak geliyor çünkü. Peker-Ağar çatışması, dehşet verici bir ekonomi politik ağın kriminal performansı sadece. Ortada sineklerin etrafına üşüştüğü cazip bir “pamuk şekeri” duruyor oysa.
Aşağıdaki vereceğimiz bilgilerde bilinmeyen şeyler yok. Çok daha fazlası arşivlerde kayıtlı. Olaylar, hatırlatılırken gizli saklı olana değil de aleni olana doğru yeniden dizildi. Zira Türkiye’nin siyasi rejimindeki aks değişimiyle, buradaki ilişkilerin arasındaki paralellik, bize tehlikeli bir hikaye anlatıyor.
2007, Türkiye siyasetinde değişimin hızlanmaya başladığı yıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum, siyasi davalar ile iktisat politikalarındaki “popülist” kırılmanın reaksiyona girdiği dönemin önemli gelişmelerinden birisi, Petkim’in 2 milyar 40 milyon dolara Azerbaycan’ın devlet şirketi SOCAR’a satılmasıydı. Basit bir özelleştirme değildi Petkim. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin daima karanlık bir yüzü vardır. Mesela; siyaset-devlet-mafya ilişkilerinin sökün ettiği Ömer Lütfi Topal cinayetiyle başlayan Susurluk’a dair 1998’de dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın yazdığı raporun şu kısmı bugüne de ışık tutuyor:
“Bakü’de yapılan konukevinin finansman sıkıntısı üzerine inşaatın otel olarak tamamlanması, otele bitişik bir kumarhane yapılması kararlaştırılarak işletmeciliği Emperyal üstlenmiştir. Bu projeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanının oğlu İlham Aliyev’dir. Kendisinin Topal’a 500 bin dolar kumar borcu olduğu ve otelin gizli ortağı olduğu iddiaları öne sürülmektedir.”
İlham Aliyev 1994’ten 2003’e kadar Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi’nin (SOCAR) başkan yardımcısıydı. Babası Haydar Aliyev’in hastalanmasının ardından devlet başkanı seçildi. Petkim’in satışıyla beraber de yeni bir dalga başladı Türkiye’de: Azeri milyarder dalgası. Detayları atlayıp hızlıca akışı verelim:
En popüler isim Mansimov’du. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat teşvikiyle 2007’de Türk vatandaşı olmuş; 2008’de, El Kaide’nin 2003’te bombaladığı, Demirbank’a el konulmasından sonra TMSF’ye geçen ve HSBC’nin kullandığı binayı, 60 milyon dolara satın alıp otele çevirmişti. 2011’de Bodrum Yalıkavak Marina’yı aldı. Şirketleri onlarca gemilik filoya sahip Palmali Holding çatısı altında toplanıyordu. Buranın ucu da SOCAR’a çıkıyor.

Mardan Palace, Telman İsmailov
Dikkat çeken diğer bir oligarka geçelim.
2009’da “dünyanın en lüks oteli” iddiasıyla 1.4 milyar dolara Antalya’da kurulan ve Richard Gere, Sharon Stone, Monica Belluci gibi ünlülerin katıldığı törenle açılan Mardan Palace’ın sahibi Telman İsmailov, borçlarını ödeyemeyince Garanti Bankası’nca icraya verildi. Oteli 2015’te 360 milyon liraya Halkbank aldı. Deyim yerindeyse kamu bankası, batık oligarkın pisliğini temizliyordu. İsmailov’a Halkbank 62.5 milyon dolar kredi vermiş, üstelik kredi için teminat olarak Hazine’ye ait arazi gösterilmişti. Rıza Sarraf’tan (Reza Zarrab) önce patlayan skandal sessizce örtüldü. Putin’in de ipini çektiği İsmailov’u en son, 2019’da Sedat Peker’le Karadağ’da gülümseyerek dolaştıkları bir fotoğrafta gördük. Bu uç da Peker’e açılıyor.
Halk’ın parası Mardan’ın havuzunda battı
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonun kilit ismi İran asıllı iş adamı Reza Zarrab ile ilgili tartışmalar devam ederken, operasyonun adeta merkez üssü olan Türkiye Halk Bankası’nda “ikinci” Reza krizi patladı.
Buna göre, banka, yaklaşık beş yıl önce dünyaca ünlü yıldızların katılım ile açılan Mardan Oteli’ne, 62.5 milyon dolarlık kedi açtı (Bugünkü kurla 132 milyon TL). Kredinin geri ödemelerinde sıkıntı yaşanınca banka uzmanları, oteli mercek altına aldı. Yapılan incelemede ise otelin bir kısmının kamu arazisine kurulu olduğunu, yani ipotek değerinin olmadığını tespit ettiler. Bunun üzerine banka yönetimine ayrıntılı bir rapor sunulurken, banka içinde ise olayın duyulmaması için adeta sıkıyönetim ilan edildi.
Halkbank’ta yaşanan “komedi filmlerini” aratmayan ikinci Reza krizinin hikâyesi şöyle:
“TEMİNAT” İKİNCİ PLANDA
Türkiye Halk Bankası’nda yaşanan ikinci Rezza krizi süreci yaklaşık beş yıl önce başladı. Kamuoyunda Azeri iş adamı olarak bilinen aynı zamanda Rusya vatandaşı Telman İsmailov, Antalya’da 1.4 milyar dolara mal olan bir otel inşa etti. Mardan Palace’nin açılışı, görkemli bir törenle 2009 yılında gerçekleştirildi.
Otelin açılışına ise adeta yıldızlar yağdı. Bazı siyasetçi ve bürokratlar da otelin açılışını gerçekleştirdi. Açılışın ardından, otel yönetimi kaynak ihtiyacını karşılamak için Türkiye Halk Bankası’nın kapısını çaldı. Bu kapsamda otele 62.5 milyon dolarlık kredi kullandırıldı. Görkemli törenler ve İsmailov’un dünyaca ünlü serveti nedeniyle banka uzmanları da, 62.5 milyon dolarlık kredi için çok fazla ilave teminat arayışına girmedi.
Banka bürokratlarının ifadesi ile, “Nasıl olsa öder anlayışı” ile teminatlar konusunda çok fazla hassasiyet gösterilmedi. Ancak kredinin geri ödemesinde geçen yıldan itibaren sorun yaşanmaya başlandı. Otel, kamu bankasına olan kredinin borçlarını düzenli olarak ödememeye başladı. Banka yönetimi ise durumdan şüphelenerek, kredi açılan otelle ilgili olarak bir değerlendirme raporu hazırlanmasını istedi. Halk Bankası uzmanları ise, Mardan Otel için verilen kredi ile ilgili olarak 24 Nisan 2013 tarihli bir “Kredi Değerlendirme Raporu” hazırladı. Raporda ise, otelin inşaatı ile ilgili şok tespitlere yer verildi.
KREDİYİ KİMLER KULLANDIRDI?
Türkiye Halk Bankası’nın Telman İsmailov’a kredi kullandırdığı dönemde, Ziraat Bankası’nın mevcut yönetimi bulunuyordu. Türkiye Halk Bankası’nın Genel Müdürlüğü görevini Hüseyin Aydın yürütürken, 17 Aralık operasyonunda evinde ayakkabı kutusu içinde 4.5 milyon dolar sakladığı belirlenen Süleyman Aslan  banka yönetimindeydi.
“İPİN UCU KAÇTI” DEMİŞTİ
Dünyaca ünlü yıldızlarla açılan Mardan Palace Oteli, maliyeti ile de büyük tartışmalara yol açmıştı. Otelin sahibi Telman İsmailov da, açılışın ardından yaptığı açıklamada, inşaat maliyetinin 580 milyon dolar olarak planlandığını ancak ipin ucunun kaçtığını söylemişti. Beş yıl önce otelin 1.4 milyar dolara mal olduğu öne sürülmüştü. İsmailov’un, Halkbank’ın dışında diğer Türk bankalarından da kredi kullandığı öğrenildi. Ancak bu kredilerin tutarı konusunda net bir bilgiye ulaşılamadı. Kredi değerlendirme raporunda Telman İsmailov’un hayatı ve bağlantıları konusunda da bilgilere yer verildi. Buna göre, İsmailov 26 Ekim 1956 yılına Azerbaycan’da doğdu. İlk şirketini ise 1988’de Ticari Hayır Firması adıyla kurdu. Birçok ülkede yatırımı olan İsmailov’un serveti ile de ilgili birçok tartışma bulunuyor.
RAPORDA YER ALAN OTELLE İLGİLİ BAZI TESPİTLER ŞÖYLE
» Otel inşaatının bir kısmı (913.48 m2) hazine arazisi tecavüz edilerek yapılmıştır. Doğal olarak inşaatın bu kısmına banka ipoteği konulamaz.
» Otel arazisinin bazı parsellerinin tapu belgeleri ve imar çapları çıkarılmamıştır.
» Otel inşaatının yaklaşık 3 dönüm civarındaki bölümün mülkiyeti Antalya Aksu Belediyesi’ne aittir.
» Otelin yapı ruhsatına ait tadilat ruhsatı projesinin kayıp olduğu, projenin kayıp olmasının otelin belgeler dayanak incelenip değer biçilmesi bakımından büyük sıkıntı yarattığı buna karşılık otel sahiplerinin Aksu Belediyesi’ne yeni bir bina yapıp hibe ettikleri ve belediyenin bu binada hizmet vermeye devam ettiği, ilişkilerin bu düzeyde olduğu halde tadilat ruhsatı projesinin kayıp olması hayret vericidir.
» Kredi değerlendirmesinde ilave edilen binaların hangileri olduğu, ne kadarının yasal ne kadarının da kaçak olduğu anlaşılamamıştır. Uzmanların banka değerlendirme raporunun ardından otelin inşaatının sıkıntılı olduğu anlaşılıyor. Banka yönetimi, imar mevzuatı ve mülkiyeti açısından risk taşıyan bir otel projesinin kredilendirildiği görülüyor. Bunun üzerine, kredinin tahsil edilmesi ve otelle ilgili sıkıntıların duyulmaması için azami çaba sarfediliyor. Banka kaynakları, kredinin henüz kapatılmadığını ve kredi ile ilgili sıkıntının devam ettiğini bildirdiler. Öte yandan kredi “batık hesaplara” aktarılmadığı için, batık kredi olarak nitelendirilmiyor. Banka kaynakları, kredinin yüzdürüldüğünü bildirdiler.
http://www.haberalp.com/gundem/halk-bankasinda-2-reza-zarrab-skandali-h27903.html
Sıradaki oligark Lukoil’in sahibi Yusufovich Alekperov. Türkiye pazarına 1998’de girdi fakat büyüme yılı 2006’ydı. EPDK’dan dağıtım lisansını aldıktan sonra 600’e yakın istasyon sahibi oldu. Aliyev’in yakın dostu olan Alekperov’un şirketi SOCAR ile ortak faaliyetler yürütüyor. Mansimov, Lukoil’in petrolünü taşıyordu ve ödeme yapılmadığı gerekçesiyle Londra’da 2 milyar dolarlık tahkim davası açmıştı.
Yani her şey birbirine bağlanıp, nihayetinde SOCAR’a çıkıyor. Başka yerlere de bağlanıyor elbette. Onu da 2015’te Sözcü gazetesindeki Bora Erdin’in haberinden özetleyelim:
Mansimov vatandaşlığa geçer geçmez, Bilal Erdoğan’ın şirketi BMZ’den üç ‘gemicik’ kiralıyor; Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve kayınbiraderinin 2014’te satın aldığı Tuzla Tersanecilik’le de birlikte çalışmaya başlıyordu. Burada Fettah Tamince, Murat Sancak, 15 Temmuz’dan sonra “silahlı terör örgütü üyeliği”nden 15 yıl ceza istenen Mehmet Fatih Baltacı; Erdoğan’ın kayınbiraderi Ziya İlgen ve Ömer Faruk Kalyoncu’dan oluşan bir başka ilişkiler yumağı da derya gibi açılıyor önümüze. Ne yaptığı belirsiz iki enerji şirketi üzerinden sürekli el değiştiren hisselerle Mansimov-SOCAR arasında mekik dokuyan ortaklıklar yıllarca sürdü. Alan aldı, veren verdi ve dosyalar kapatılıp tozlu raflara kaldırıldı. Meselenin “suç” ayağında bugün dökülen taşlar da bunu gösteriyor. Tasfiye edilecekler, tasfiye ediliyor; korunacaklar, başka güvenli zırhlara bürünüp yoluna devam ediyor.
Bize de tekrar Kutlu Savaş’ın Susurluk raporundaki veciz sözü hatırlatmak düşüyor: “Silahlı suç örgütleriyle devlet isterse kolayca baş eder. Asıl sorun kravatlılar çetesi.”
                                Alaattin Aykaç                                                                   Ali Kemal Çelikten
Mansimov’un davasında aleyhine tanıklık yapan Alaattin Aykaç ve Ali Kemal Çelikten’in adları da anılmayı hak ediyor. Mansimov, kendisini dolandırarak Yalıkavak Marina’yı ele geçirdiklerini iddia ettiği bu isimlerle ağır cezada davalıktı.
Aykaç, Petkim’in yönetimindeyken marinanın da yönetimine alındı. Mansimov’la davalık olunca ayrılıp, Yıldırım Demirören’in sağ kolu oldu. Halen Azeri piyangosunu da portföyüne katan Demirören Holding’in yönetiminde.
Hayli girift ilişkileri, Mansimov davasına sunulan belgelerden yararlanarak özetlemeye çalışalım:
2009’dan itibaren Malta ve bazı ada devletlerinde Aykaç üzerine 16 şirket kuruluyor. Bir kısmında Çelikten de yönetici. Onun da üzerinde 6 şirket var. Aynı adresi SOCAR’ın çok sayıdaki şirketi de paylaşıyor. İçlerinden birisi, Bodrum Marina’nın yeni sahibi Yalıkavak Holding Limited. Ve SOCAR’la içli dışlı birine, Anar Alizade’ye ait.
Çelikten’in üzerine kurulan Malta’daki Arrow Star Trading Co. 2018’de Türkiye’de de faaliyete başlıyor. Tek yöneticisi Çelikten fakat 2020’de hisseleri İlham Gadim-Zada’ya devrediyor. Gadim-Zada’nın babası SOCAR’ın 2002’ye kadar yöneticiliğini yapan ve suikast sonucu öldürülen Vagif Gadimov. Bilal Erdoğan’ın gemileri de 2016’da Gadim-Zada’ın Malta’daki 5 denizcilik şirketine kayıtlıydı. Bu arada Çelikten, Azerbaycan’da kurulu SOCAR Polymer’in de yöneticileri arasında.
Fazlasıyla karışık değil mi? Burada aktarılanlar sadeleşmiş hali üstelik. Önemli olan havada uçuşan hisselerden, kağıt üzerinde kurulu şirketlerden çok, hepsinin birbiriyle ilişkisi ve aynı adresi işaret etmesi: Anar Alizade. Bütün ilişkiler Singapur merkezli RSR Holding’de düğümleniyor. Peki kimdir Alizade?
2005’ten beri SOCAR’ın Başkanı olarak görev yapan, 2020’den beri de SOCAR Turkey Enerji A.Ş., Petkim Petrokimya Holding A.Ş. ve STAR Rafineri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Rovnag Abdullayev’in kuzeni. Değiştirmeden önceki soyadı “Aliyev”di. 2007’de Singapur’da kurduğu RSR Holding, yazı boyunca andığımız şirketlerin ya sahibi, ya ortağı. SOCAR ile en az 48 yüksek gelirli iş anlaşması yapan şirketlerin tamamının sahibi olduğu da iddia ediliyor. Alizade’nin Türkiye temsilciliğini, geçen yıl Petkim Ticaret Başkan Yardımcılığı’na atanan Agshin Salimov yürütüyor. Yöneticileri ise Nihad Aliyev, Ali Polat, Koray Atalık ve Moreno Acchiolini. Ağar’ın yönetiminde bulundukları da dahil bahsi geçen şirketlerin tamamıyla ilişkili olduklarını not edelim.
Petkim’in özelleştirilmesinden sonra, onun etrafında dönenlerin en basit, en özet hali böyle. Gelelim asıl soruya: Burada “büyük resim” nedir?

Milyarlarca dolarlık sektörün halka halka başka işlere, alanlara yayıldığı; sanatçısı, sporcusu, gazetecisinin de bulunduğu kocaman bir havuzdan bahsediyoruz. Türkiye 2007’de oraya atıldı işte. Bodruma istiflenmiş ne kadar çürümüşlük varsa mazgallardan, paslı boruların çatlaklarından, küflü tavan arasından sokaklara saçılıyor şimdi.
Gözümüzün önünde ülkeyi de önüne katıp sürükleyen zehirli bir nehir akıyor yıllardır. Peker’in işaret ettiği o nehre dökülen kanalizasyon borularından birisi yalnızca. Türkiye’den içeri öyle bir Azerbaycan var ki, “İki devlet tek millet” sloganı kültürel, ideolojik, siyasi dayanışmanın ötesinde anlamlara sahip artık. Petrol parasıyla, SİHA’larla, inşaatla ve derin ilişkilerle birbirine iyice yaklaşan; yaklaştıkça birbirine benzeyen; benzedikçe kader birliğine sürüklenen, “iki devlet tek rejim…”
Duruma bakınca “Allah’tan petrolümüz yok” minnettarlığının üzerinde kocaman bir soru da karanlık bir şafak gibi asılı durmuyor mu: Milyarlarca dolarlık havuz, seçimle nasıl temizlenir?
– Bahadır Özgür- http://bc.vc/gObxOsm

Mübariz Mansimov Mehmet Ağar’la ilgili neler anlattı?

Sedat Peker, Mehmet Ağar’ı FETÖ’den ceza alıp tahliye edilen Palmali Holding’in sahibi Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’na kumpas kurmakla suçladı. Bu açıklama akıllara Mübariz Mansimov’un dava sürecini getirdi. Mansimov’un, sorgusunda Ağar’la ilgili neler anlattığına ulaştık.
Hakkında “organize suç örgütü yöneticisi ve üyesi olmak” suçlamasıyla soruşturma başlatılan Sedat Peker’in açıklamaları tartışma yarattı.
Peker sosyal medya hesaplarından yayınladığı açıklamasında, hakkındaki operasyonun perde arkasında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Pelikancıların olduğunu dile getirdi.
Peker, açıklamasının devamında Mehmet Ağar’ı FETÖ’den ceza alıp tahliye edilen Palmali Holding’in sahibi Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’na kumpas kurmakla suçladı.
Bu açıklama akıllara Mübariz Mansimov’un dava sürecini getirdi. Peki, bu süreçte Mübariz Mansimov, Mehmet Ağar ve FETÖ suçlamalarıyla ilgili neler anlattı?
Dün yayımlanan haberimizde, Peker’in de bahsettiği Yalıkavak Marina’ya (Bodrum Yalıkavak Turizm ve Yat Limanı Yatırımları) 2014 yılında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın oğlu AKP Milletvekili Zülfü Tolga Ağar’ın şube müdürü olarak atandığını yazmıştık. Daha sonra Mansimov’un geçen sene tutuklanmasıyla Marina’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğuna Mehmet Ağar’ın nasıl oturduğunu anlatmıştık.
Peki, Mehmet Ağar ve Mübariz Mansimov arasında geçenler sadece Yalıkavak Marina’dan ibaret miydi?
SORGUSUNDA TEK TEK ANLATTI
Takvimleri geri sarıp neler yaşandı bakalım. Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan’la da iş ilişkileri bulunan, AKP’li yıllarda Forbes’in dünyanın en zengin 500 iş insanı listesine giren Mansimov, FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla 17 Mart 2020’de tutuklanmıştı.
O gün Emniyetteki işlemleri tamamlanan Mansimov, savcılık ifadelerinin ardından tutuklanma talebiyle nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Burada Mansimov’un, hakim tarafından sorgusu alındı.
Cumhuriyet’in, ulaştığı sorgu kaydında Mansimov, Mehmet Ağar hakkında çok sert ifadeler kullandı. Sorguda, Peker’in de yeniden gündeme getirdiği Yalıkavak Marina’dan başka ayrıntılar da yer aldı.
“AĞAR’A PEYGAMBER GİBİ BAKIYORDU”
Mansimov sorgusunda, kendisine kumpas kurulduğunu öne sürerken, bunu da Mehmet Ağar, çalışanları ve SOCAR tarafından organize edildiğini söyledi. Bir dönem Ağar’ın ofisinin kendi şirketi içerisinde olduğunu anlatan Mansimov, FETÖ’nün Rusya yapılanmasında kilit isimlerinden “Saffet” kod adıyla bilinen Ahmet Hamdi Vural’ın sık sık Ağar’ı ziyaret ettiğini öne sürdü ve “Vural, Ağar’a peygamber gibi bakıyordu” dedi.
Mansimov ayrıca Ağar’ı birçok kişinin ziyaret ettiğini, bu kişilerin kim olduğunu sorduğunda ise “İyi çocuklar, MİT’çiler” diye yanıt aldığını söyledi.
ERDOĞAN’IN İSTEĞİYLE GÜLEN’LE GÖRÜŞTÜĞÜ
Sorgu sırasında en dikkat çeken ifadeler ise FETÖ lideri Fethullah Gülen’e yapılan ziyarette yaşananlar. Fethullah Gülen’i hayatında iki kere gördüğünü öne süren Mansimov, ilk kez 2007 yılında dönemin Başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine gördüğünü, ikinci kez ise 2012 yılında görüştüğünü öne sürdü.
AĞAR: “SEN DE GEL HOCANIN YANINA”
Mansimov’un, 2012 yılında Gülen ile görüşmesine dair anlattıkları ise dikkat çekiciydi.
Mansimov’un o görüşmeye dair dile getirdiği iddialar şöyle:
“İkinci görüşmem 2012’de. Mehmet Ağar cezaevinden çıktı. Mehmet Ağar, New York’a gitmek istediğini söyledi. ‘Tamam’ dedim ‘benim de orada şirketim var gidelim.’ Geldik benden rica etti ‘sen de gel hocanın yanına’. Ben de Mustafa Erdoğan’a (Tayyip Erdoğan’ın kardeşi) telefon açtım ve ‘beni çağırıyor gideyim mi’ diye sordum. ‘Git gör ne konuşuyorlar’ dedi. Geldim Fethullah denen şerefsiz çok özür diliyorum acayip ağır laflar söylüyor Tayyip beyin arkasından. Bu arada beni sancıyor ‘okulları sen kapattın ben biliyorum’. Mehmet Ağar aramızda arabuluculuk yapıyor sanki o Ağar’ı serbest bıraktırmış. Ben de ona küfür ettim ‘Tayyip beyin arkasından konuşma’. Orada İhsan Kalkavan da vardı Mehmet Ağar’ı oraya götüren İhsan Kalkavan’dı. Oradan çıktık ben döndüm Mehmet Ağar orada kaldı daha ne konuştu bilmiyorum. Hemen İstanbul’a dönüp Tayyip beye, Mustafa Erdoğan’a ve MİT müsteşarına yapılanları anlattım.”
Mansimov, Ağar ile arasındaki iplerin kopuşunun ise bu görüşmelerin ardından yaşandığını söyledi. Mansimov, güvendiği önemli kaynaklardan Mehmet Ağar’ın Pelikan grubunun bir dönem yargıda en güçlü olduğu İstanbul Adalet Sarayı’nda savcılara ciddi paralar verdiğini ve kendisini hapse attırmak için kumpas kurduğuna dair duyum aldığını öne sürdü.
“O AN ORADA OLSAYDI VURUP ÖLDÜRÜRDÜM”
Mansimov’un Ağar ile arasındaki gerilimi ise şu ifadelerle anlattı:
“En önemlisi Mehmet Ağar denilen şahıs benim hanımın önünü kesiyor, ‘seninkinin başına gör daha neler gelecek her şeyi hazırladık’ diye. Biz bu konuda dava açtık ama sayın başsavcı bizi ciddiye almadı. Biz Türküz, bir hanımın önünü kesmek ne demek ya bir de kendi evimizin önünde buraya arabanı bırakamazsın kapıdayım yani yalan niye söyleyeyim. O an orada olsaydı vurup öldürürdüm onu ben. Marinaya karşı dava açtım mallarımı geri almak için. Bütün bunları davadan vazgeçirmek için yaptılar.”
Evet, daha önce Mübariz Mansimov’un iddianamesinde neler yer aldığını, Sedat Peker’in dilinin altında ne olduğunu kaleme almıştık. Şayet Mansimov’un sorgu kaydında anlattıkları doğruysa mesele sadece Yalıkavak Marina ve davalardan ibaret değil. [Bahadır Özgür-  http://bc.vc/gObxOsm]
https://www.guncelmeydan.com/pano/peker-agar-ve-ortadaki-pamuk-sekeri-t50075.html

Bir oligark, bir marina ve Ağar ailesi

Korona paniğinin ortasında gözaltına alınan Azeri milyarder Mübariz Mansimov Gurbanoğlu, dört dörtlük bir siyaset-ticaret hikayesinin de aktörüdür.
“Kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözünü hatırlarsınız. 1996’daki Susurluk kazasından sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller söylemişti. Olay örgüsü DYP’li İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’da yoğunlaşınca, o da “Ödülüm bu mu olacaktı” diyerek istifa etmişti. Susurluk davasından dolayı bir yazlığı andıran cezaevinde 369 gün kaldı, Ağar. Bulduğu her fırsatta iktidarın bekası için çırpınıyor şimdi. Oğlu da AKP milletvekilliği yapıyor.
Korona virüsü paniğinin sıcaklığında, Ağar’ın adını yine ilginç ilişkilerle gündeme getiren bir olay yaşandı. Palmali Holding’in sahibi Azeri asıllı milyarder Mübariz Mansimov Gurbanoğlu, ‘FETÖ üyeliği’ iddiasıyla önceki gün İstanbul’da gözaltına alındı. Aynı saatlerde Gurbanov’un sosyal medya hesabından bir açıklama yayınlandı.
Özetle şöyle deniliyordu: “Sizin yaptığınız bu şerefsizliği düşman bile yapmazdı… Bana FETÖ’cü demektense kendinize, geçmişinize ve çocuklarınızın nerde eğitim aldığına bakın… Bildiğiniz kimi men haklarımı savunmak üçün ali mahkemelere baş vurmuşum. Bu hukuk savaşını kaybedecek ve bu günün artık yakın olduğunu gören özel ve devlet şirketleri iyice hırçınlaşmaya başladı.”
Açıklamada isim, olay zikredilmiyor ama sert ve tehditkar bir üslup hakim. HDP Milletvekili, gazeteci Ahmet Şık, Twitter hesabından konuyla ilgili uzun bir bilgi/yorum yayınladı. Söylediklerine bakılırsa kastedilen mahkeme meselesi, Petkim’in sahibi Azerbaycan devletinin petrol ve gaz şirketi SOCAR’la arasındaki hukuki bir davaydı. Gurbanov, Azeri petrolünü ülke dışına nakilde tek yetkiliydi. SOCAR bunu mahkemeye taşıyıp, iptal ettirmek istiyordu.
Peki kim bu Gurbanoğlu?
Kızıl Ordu yüzbaşısıyken SSCB dağıldıktan sonra şirket kurup, hızla zenginleşen oligarklardan birisiydi. 1998’de Türkiye’de kurduğu Malta merkezli Palmali’nin 270 gemisi bulunuyor. Ama esas kamuoyunda yankı bulan olay; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, amcası Mehmet Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen’in sahibi olduğu ve iki yıl önce devrettikleri denizcilik şirketi BMZ’ye kiraladığı tankerlerdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği ‘Panama Belgeleri’nin kahramanı, Gurbanoğlu’ydu.
Yani Gurbanoğlu vakası epey karışık. Ortada uğruna savaşların verildiği petrol ve gaz varsa, basit olması da beklenemez zaten. İşin bu yönünü konunun uzmanlarına bırakalım. Zira vukuatın doğrudan bizi ilgilendiren kısmında; kimisi unutulmuş, gözden kaçmış olaylar zincirinin oluşturduğu dört dörtlük bir hikaye duruyor. Özelleştirmelerle başlayan; petrol ve gaz ticaretiyle uluslararasılaşan; iktidara ve çevresindeki zümreye bağlanan; oligarkların, eski-yeni bürokratların, siyasetçi oğullarının ve akrabalarının boy gösterdiği, Türkiye’nin 17 yıllık serencamı olan bir hikaye.
Gelin şimdilik Ağar’ın merkezinde olduğu bölümün üzerinde duralım. Hafıza iyidir, sürekli tazelemek gerekir diyelim ve önce Bodrum Yalıkavak Marinası’na gidelim…
Bodrum Yalıkavak, Avrupa’nın en lüks yat limanlarından biri olarak gösterilir. Milli Emlak’a ait liman, 49 yıllığına Profilo’nun sahiplerinden Cefi Kamhi’ye kiralandı. Kamhi ailesi Susurluk döneminde bir hayli gündemdeydi. Babası Jak Kamhi’ye 28 Ocak 1993’te suikast girişiminde bulunulmuş, ama kurtulmuştu. O suikasta dair küçük bir bilgiyi, TBMM Susurluk Komisyonu ifadelerinden aktaralım:
JİTEM’ci Cem Ersever’in komutasında 1991-93 arası Güneydoğu’da ‘istihbarat elemanı’ olarak faaliyet yürütmüş Abdullah Çetin, Azerbaycan’da kampta eğitim gördüğünü, orada Uğur Mumcu suikastını yapanlarla karşılaştığını, onlardan birinin de Kamhi’ye saldıran kişi olduğunu söylüyordu. Mumcu’nun evinin etrafındaki istihbarat çalışmasını da kendisinin yaptığını itiraf ediyordu. Azerbaycan-Türkiye bağlantısı kontra kamplarından sermaye transferlerine farklı biçimlere bürünse de hiç kesilmiyor anlaşılan.
Kamhi marinayı 2003’te açtı. Ancak mali sıkıntıya düştü ve 2011’de Gurbanoğlu’nun şirketi Palmali’ye sattı. Marinayı işleten şirket ise Bodrum Yalıkavak Turizm Ve Yat Limanı’ydı. Bundan sonraki izleri, ticaret sicil kayıtlarından sürelim.
Palmali ilk olarak Bodrum siciline kayıtlı bir şube kurdu. Yönetim kurulu başkanı Gurbanoğlu’ydu. Yönetimde yer alan Alaattin Aykaç dikkat çekici bir isimdi. 2012-2013 arasında PETKİM yönetiminde bulunan Aykaç aynı zamanda 8 yıl Palmali CEO’luğunu yürüttü. Gurbanoğlu 2017’de kendisini dolandırmakla suçladı. KKTC’de kurduğu bir şirkete para aktardığını iddia etti. Aykaç şimdi nerede dersiniz? Demirören Gazetecilik yönetiminde yer alıyor.
9 Mayıs 2014 günü yönetimde sürpriz bir değişiklik yaşandı. Tolga Ağar şubeye müdür olarak atandı. 21 Mayıs 2014 günü Tolga Ağar bu sefer de şubenin yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Bir yıl sonra da 15 Temmuz 2015 günü, İstanbul merkezdeki olağanüstü genel kurulda ana şirketin yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda başkanı oldu. Bu andan itibaren yönetimde Palmali’nin ağırlığı azalırken, Ağar’ların ağırlığı arttı.
Nitekim 16 Ağustos 2018’de Tolga Ağar yetkilerini bırakırken, babası Mehmet Ağar yönetim kuruluna giriyor ve bir yıllığına başkan seçiliyordu. 24 Ekim 2018’de yapılan toplantıda ise yönetime yeni isimler dahil oldu ve Mehmet Ağar’ın görevi 2021 yılına kadar uzatıldı.
Böylece Gurbanoğlu’nun zor durumdaki Kamhi’den 2011’de 42 milyon dolara satın aldığı şirket, 2018 itibariyle adım adım ‘kapalı devre’ el değiştirip, Kasım 1996’da “Ödülüm bu mu olacaktı” diyen Ağar’ın ve ailesinin hakimiyetine girdi.
Gurbanoğlu, yakın tarihin kara kutularındandır. Etrafında sadece siyasetçileri, onların akrabalarını değil; futbolcuları, sanatçıları, bürokratları, ortak işlere giren sermaye gruplarını da görebilirsiniz. İşin tuhaf yanı, onun rakibi görünen SOCAR da aynı ağın bir diğer merkezi olarak güneş gibi parlıyor. Orada da özelleştirilen PETKİM’in çeperinde oluşmuş halkada, yine aynı siyasetçileri ve akrabalarının yanında Kalyon’dan Çalık’a uzanan sermaye gruplarını bulursunuz.
17 yılın serencamı budur. İktidar ve etrafındaki zümrenin bu iki oligarşik yapıyla kurduğu ilişki, koruma kalkanı her gün daha fazla tahkim edilmeye çalışılan başkanlık rejiminin bekasının ne anlama geldiğini gayet güzel özetliyor.
Bahadır Özgür – https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/03/17/bir-oligark-bir-marina-ve-agar-ailesi

Sedat Peker – Mehmet ağar (Fotoğraf Birgün gazetesi)
Hakkında “organize suç örgütü yöneticisi ve üyesi olmak” suçlamasıyla soruşturma başlatılan Sedat Peker’in açıklamaları konuşulmaya devam ediyor. Sedat Peker Alaattin Çakıcı’nın MHP eliyle serbest bırakılmasından birkaç ay önce yurtdışına çıkmıştı.
Birkaç ay sonra da Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giyen Alaattin Çakıcı, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, emekli Korgeneral Engin Alan ve emekli Albay Korkut Eken Bodrum’da bir araya gelerek poz verdi…Bu Türkiye’deki mafya-devlet ilişkilerinin açık bir kanıtı sayılmadı elbette. Ancak zaman geçtikçe mafya grupları ve devlet içerisinde yapılandığı bilinen grupların çıkar kavgaları basına yansıdı. Basına yansıdıkça da toplumun ve devletin içerisinde nasıl yapılar olduğu daha net görülür oldu.Bir diğer organize suç örgütü lideri ve şu anda aranan Sedat Peker sosyal medya hesaplarından yayınladığı açıklamasında, hakkındaki operasyonun perde arkasında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Pelikancıların olduğunu iddia etti.
Peker, Berat Albayrak’ı Pelikancılar ile beraber kendisine karşı operasyonlar yürütmekten dolayı daha önce de suçlamış ve Albayrak’ın devlet içerisindeki gücü ve yapısından bahsetmişti.Cumhuriyet gazetesi dün bir haberinde, Yalıkavak Marina’ya (Bodrum Yalıkavak Turizm ve Yat Limanı Yatırımları) 2014 yılında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın oğlu AKP Milletvekili Zülfü Tolga Ağar’ın şube müdürü olarak atandığını yazmış ve ardından da Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun geçen sene tutuklanmasıyla Marina’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğuna Mehmet Ağar’ın nasıl oturduğunu anlatmıştı.
Mubariz Mansimov, FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla 17 Mart 2020’de tutuklanmıştı. Bu olay bu gruplar arasındaki kirli ilişki ve çıkar çatışmalarının ortaya çıkmasını sağlayan şu anda bilinen en büyük olay oldu. Mansimov, savcılık ifadelerinin ardından tutuklanma talebiyle nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Burada Mansimov’un, hakim tarafından sorgusu alındı.Mansimov sorgusunda, kendisine kumpas kurulduğunu öne sürerken, bunu da Mehmet Ağar, çalışanları ve SOCAR tarafından organize edildiğini söyledi. Bir dönem Ağar’ın ofisinin kendi şirketi içerisinde olduğunu anlatan Mansimov, FETÖ’nün Rusya yapılanmasında kilit isimlerinden “Saffet” kod adıyla bilinen Ahmet Hamdi Vural’ın sık sık Ağar’ı ziyaret ettiğini öne sürdü ve “Vural, Ağar’a peygamber gibi bakıyordu” dedi.Mansimov ayrıca Ağar’ı birçok kişinin ziyaret ettiğini, bu kişilerin kim olduğunu sorduğunda ise “İyi çocuklar, MİT’çiler” diye yanıt aldığını söyledi.

https://www.haksozhaber.net/mubariz-mansimov-mehmet-agar-hakkinda-neler-anlatmis-142785h.htm
This entry was posted in ORGANİZE İŞLER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *