AKIL SAĞLIĞI

AKIL SAĞLIĞI

Prof. Coşkun ÖZDEMİR

Toplumların huzuru için halkın ve özellikle yöneticilerin akıl sağlığı kuşkusuz çok ciddi bir gereksinimdir. Devlet, halkın mutluluğu, rafahı, huzuru ve adaletli yönetimi için örgütlenmiştir. Devleti yönetenler üretimi, eğitimi, adaleti, sağlığı ulaşımı, milli gelirin adaletli dağıtımını düzenler.
İmparatorluklar dönemi geçmişte kaldı. Bu gün demokrasiler var. Yöneticiler halkın oyları ile seçiliyor. Bu gün, siyasi partilerin halktan aldıkları oy oranlarına göre iktidarlar belirleniyor. Bazen tek parti iktidarı kazanıyor. Bazen koalisyonlar oluşuyor. Geri kalanlar muhalefeti oluşturuyorlar. Bazı demokrasilerde başkanlık sistemi var. Biz de şimdi onlar arasındayız.
Demokrasi dışında kalan ülkeleri söz konusu etmeyeceğim.
Biz, islam ülkeleri içindeki tek demokrasiyiz.
Bunu Atatürk ve cumhuriyet kurucularına borçluyuz.
Dünyada, ülkeler arası barışa yazık ki ulaşılamadı. Bu nedenle ordu sahibi oluyorlar. En büyük ordu sahibi olanlar en zengin ve güçlü olanlar. Silah için trilyonlar harcanıyor. Büyük çoğunluk kapitalist. Aralarında sosyal devlete yakın olanlar var. Bunlar Avrupanın küçük ülkeleri.
İskandinavlar, Finlandiya, Yeni Zelanda, Avustralya.
Yüzyıllardır metot değiştirerek emperyalizm süregeliyor.
Avrupa bu konuda geriledi. Ama Amerika öncülük yapmaya devam ediyor.
Rusya onun rakibi. Gelişmemiş ülkeler onların kurbanları.
Evrensel bir hukuk ve adalet geçerli değil.
Silah, güç ve türlü oyunlar kullanılıyor.
Biz de Ortadoğu gibi belalı bir coğrafyada yer alıyoruz.
Emperyalizmi umursamayacak, karşı koyacak bir gücümüz yok.
Çılgın bir Amerikalı sizi mahvederim diyor. Cevap veremiyoruz.
Ne yapmalı, nasıl yapmalıyız?…
Atatürk’ün yaşadığı yıllar Türkiye’nin altın dönemi idi.Çünkü akıl, bilim, uygarlık, strateji, çağdaşlık, aydınlanma dönemi idi. Onun ardından büyük güçlükler başladı. Demokrasinin becerebileceğimiz bir yönetim olmadığı anlaşıldı.
Çünkü halk, çağdaş bir eğitimden yoksun bırakılmıştı. Bu, millete vurulmuş en ağır darbedir ve yıkıcı etkisi 70 yıldır devam ediyor. Artık akıl ve bilim iktidarda değildi. Halktan oy almak, iktidara gelmek, orada kalmak idi hedef. Bir İskandinav demokrasisi, bir sosyal devlet inşa etmek de mümkün değildi.
İyi bir kalkınma, topyekun kalkınma yapamıyorduk. Milli gelir dağılımı kötü idi. En önemlisi demokrasinin vazgeçilmez şartı laikliği özümseyemedik.  İktidarlar ve politikacılar halkın din duygularını alabildiğine istismar ettiler. Nihayet öyle bir aşamaya geldik ki laiklik şöyle dursun, demokrasiyi benimsemeyen dinci bir parti iktidar elde etti. Bu parti ve onun karizmatik lideri demokrasiye inanmıyordu, o ancak binilip inilecek bir araç olabilirdi.
Bu inancı çok güçlü idi, cesaretle söyledi.
Cumhuriyet kurucularını hiç saymadığını da saklamadı.
Onlar iki ayyaştı. Atatürk’ü gözüne kestiriyor, halk desteğine güveniyordu.
Artık ulema söz söyleyecekti. Artık bu ülkede akıl değil inançlar hakim olacaktı.
Sonraki yıllarda cumhurbaşkanı olacak, “ikinci AKP’li cumhuriyet miadını doldurmuştur, artık islami esaslar hakim olacak” diyordu. Yurtseverler bunlardan büyük rahatsızlık duydu, ama özellikle dindar halkın bunlara belli başlı bir itirazı yoktu.
Yeni seçimleri hep bu cumhuriyet karşıtı parti kazandı.
Cumhuriyet bir parantezdi o parantez kapanacaktı.
Kanı bozuk, sütü bozuk insanlar aramıza girmiş ve 600 yıllık bir çınarı devirmiş ve onun yerine küçük itibarsız bir devlet kurmuşlardı.Ama ergeç üç kıtaya ve yedi düvele hükmedecek bir devlet Allah’ın izni ile kurulacaktı.
Laiklik adım adım yıpratılıyordu. Bu kararlı adımları önleyebilecek tek güç ordu olabilirdi. O konuda Amerika ila mutabakat vardı. Onun vesayetinden kurtulmak için halkın, yargının, emniyet güçlerinin, bazı bilim insanlarının, ilahiyatçıların, hatta ordu generallerinin yandaşlık ettiği, üyesi olduğu Fetö cemaati ile işbirliği çok işe yarayacaktı.
Çok iyi hazırlanmış kumpaslarla ordu ileri gelenleri hapse sokuldu ve Kemalist Türk Ordusu darmadağın edildi. Vesayetten kurtulursak AKP eli ile demokrasi geleceği gafletinde bulunan solcu liberaller ve ikinci cumhuriyetçiler bu yıkıcı operasyona destek verdiler.
Yüz akı gazetecilerimiz, generaller, genel kurmay başkanı yıllarca hapis yattı. Fetöcüler iktidarı paylaşmaya razı olmayınca planlar bozuldu.
Fetöye karşı savaş başladı.
Ortaklığı unutturup, onunla mücadele verenleri Fetöcü diye suçlama fırsatı doğdu. Yıllardır her şey çığrından çıktı.
Yolsuzluk, hilekarlık, iftira, yalanlar, hukuksuzluk, adaletsizlik, yargısız infazlar, kayırmalar, yandaş zengin etme, laikliği yok etme, üniversiteleri yandaş biatçılarla doldurma, tarikatlara itibarla iktidar, ordudan sonra devlet kurumları da işgal edilip darmadağın edildi.
Güvenecek bir kurum kalmadı.
Valiler ve devlet erkanı bir milli mücadele düşmanına saygı ve Cumhurbaşkanına sadakat gösterilerinde bulundu. Evet, bütün bunlar, iktidar uğrunda aydınlanmadan uzak kalmış beyinlerin AKIL SAĞLIĞI ‘nı da yitirerek toplumu bir çöküntüye götürüşünün hikayesidir.
Bu akıl sağlığı yitimi halka da yansımıştır.
Son yılların vahim olayları bunun kanıtıdır.
Her gün en az bir kadın katli akıl sağlığı yitirilmeden gerçekleşmez.
Bir saray danışmanı “resmi dili arapça yapalım” diyemez.
Bir ilahiyat profesörü dekan “bir aydır eylem yapıyorlar, biz aptestliyiz, bir gecede eylemimizi bitirir ertesi gün işimize gideriz, yeterki emir gelsin” diyemez.
“Gidin, bu protestoları yapan gençleri öldürün” diyen bir Allah olur mu ?
Bahçeli de bence Allah’ı tanımıyor.
Üç ilahiyatçı, “müziğin her türlüsü günahtır, kadınlar yalnız başına sokağa çıkarsa her rastladığı erkekle zina etmiş sayılır” diyor.
Bir uzmanlık asistanı yaşlı bir hocasının elini sıkmayı reddemez.
Son sınıflardaki tıp öğrencisi “hocam bu anlattıklarınız dinimize aykırıdır, duygular beyinde değil kalptedir” diyemez.
Bir millet vekili akıl sağlığını yitirmedikçe “Erdoğan’a dokunmak sevaptır, o Allah’ın vasıflarını taşıyor” diyemez.
Bunların dinarlık müslümanlık olmadığını biliyoruz.
Türk toplumu dinini öğrenmemiştir. Doğrusu AKP millet vekilleri de öyle görünüyor.
Yaşar NURİ, Cemil KILIÇ, İhsan ELİAÇIK, Şahin FİLİZ, Mustafa ÖZTÜRK bunu çok güzel anlattılar. “Bu örneklerdekiler saptırılmış müslümanlıktır” dediler. Evet, bu saptırılmış inançlar akıl sağlığının yitirilmesinin nedenidir.
Bu toplum büyük bir ihanetle Amerika’nın desteği ile çağdaş bir eğitimden yoksun bırakılmış bilinçlenmesi, bu bilinçle yurdunu sevmesi engellenmiş, Allah ile aldatılmıştır. Yoksa iktidarlar ve bu sonuncusu bu oyunları oynayamayacaklardı. Allah’la ve çağdışı eğitimle onu aldattılar.
Son olarak, bir milletin yüzbinlerce evladının yaşamı pahasına yaptığı kurtuluş savaşına ve onun önderlerine “eşkıyalar” diyerek karşı çıkan bir dindar, saygı duyulacak ve anılacak bir müslüman olamaz.
Bu müslümanlık ve dindarlık değildir bir yanılgıdır. Tıpkı biz sömürgede dinimizi daha iyi yaşardık diyen genç kızlarımız gibi. Bu vahim yanılgılar görmezden gelinemez.
Mutlaka tüm yöneticilerle ele alınmalı, tartışılmalı ve “islam dini, bağımsızlığa, kurtuluş savaşına onay vermeyen bir dindir, erkek eli sıkmak, kadının gözüne bakmak zinadır” gibi zırva iftiralardan kurtarılmalıdır.
Erdoğan’ın uleması eğer ulema ise işte burada işe yarayacaktır.
İslam nedir ne değildir, ulema iseler bunları aydınlatacaklardır.
Ben bu kandırıcı, aldatıcı politikalardan önce bu toplumu, hem de muhafazakar bir bölgede tanıdım.
“Bilene, öğretmene, doktora, yaşlıya saygılı, cömert, fedakar, canından veren, Gazi’ye(Atatürk) dua eden, şakacı, neşeli, türküler söyleyen bir halk tanıdım ben.
İzmir’den 19 yaşında dekolte kıyafeti ile gelip, Urfa’da 30 yıl geçiren ve bu 30 yıl içince bir tek kırgınlığım olmadı, daima sevgi ve saygı gördüm” diyen annem öğretmen Lamia ÖZDEMİR’in şahadeti ile…
This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *