AKIL FİKİR YAZILARI * Arap Baharı ya da Hoşnutsuzluğun Kışı

Bernard LEWIS – TARİH NOTLARI KİTABINDAN

Arap Baharı ya da Hoşnutsuzluğun Kışı


2011 Ocak’ında Tunus’ta genç bir işportacı kendisini ateşe verdi ve Arap halklarının adaletsizliğe karşı öfkesinin kitlesel şekilde ifade edilmesinin kıvılcımını yaktı.

Protestolar oradan Mısır’a, Yemen’e, Umman’a, Bahreyn’e, Ürdün’e, Suriye’ye yayıldı ve diğer Orta Doğu devletlerinde de belirli aralıklarla kendini gösterdi. Huzursuzluğun ilk olarak kadınların kamusal yaşamda önemli bir rol oynadıkları tek Arap ülkesi olan Tunus’ta ortaya çıkması bir tesadüf değildi. Arap dünyasının geleceğinin belirlenmesinde kadınların hayati bir rolü olacak.
Demokrasiyi geliştirmek yavaş ve zor bir iştir. Sabırlı olmalı ve doğmakta olan demokrasilere gelişmeleri için bir şans vermeliyiz. Dünyaya bir bakın ve güvenli ve başarılı demokrasilerin demokrasinin uzun bir süredir var olduğu ve makul bir şekilde bugünden yıllar sonra da hâlâ işliyor olabileceği ülkelerin bir listesini yapın. Bunların neredeyse hepsinin çoğu Protestan olan Monarşiler olduğunu göreceksiniz -Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Birleşik Krallık ve Britanya Dominyonları. Uzun, kesintisiz bir demokrasi tarihine sahip monarşisiz ülkeler yalnızca İsviçre ve Birleşik Devletleri’dir. Birleşik Devletler bile demokrasisini geliştirirken engebeli bir yol kat etti -özellikle kölelik ve kadınların haklarından tamamen yoksun olması gibi sorunlarla baş ederken. Bununla birlikte, sorunların üstesinden gelinebildi.
Orta Doğu’daki öfke ve hınç, evrensel ve sağlam temeller sahiptir. Altında bir dizi sürü etmen yatıyor. İlk olarak, herkesin görebileceği bir etmen var: Modern iletişim sayesinde, kendi durumları ile dünyanın diğer bölgelerindeki durum arasındaki açıya dönük geliştirdikleri büyük farkındalık. Demek istiyorum ki, sefil bir fakirlik içinde bulunduğunuzu bilmek zaten yeterince kötü. Ama etrafınızdaki herkes sizin kadar sefilce fakir olmadığında, bu tahammül edilemez bir hal alıyor.
Diğer bir şey ise bunun cinsel veçhesi. Müslüman dünyada Batı tarzı gelip geçici cinsel ilişkinin var olmadığını hatırlayın. Eğer gene bir erkek cinsel ilişkide bulunmak isterse sadece iki ihtimal vardır: evlenmek ya da fahişelik. Normal testosteron seviyelerine sahip, ama ceplerinde geneleve gitmeye ya da başlık parası ödemeye yetecek parası olmadan büyüyen muazzam sayıda genç erkek var.
Bu cennetteki hurilerin cazibesine kapılan-onun için bir tek onlar ulaşılabilir – bir intihar bombacısına ya da bastırılamaz bir hayal kırıklığına neden olabilir. Arap Bahar’ında ayaklanan protestocuların hepsi, var olan yönetimlerinden kurtulmak istedikleri konusunda hemfikirdi; ama onların yerine neyin gelmesini istedikleri konusunda değil. Örneğin, kamuoyu yoklamalarından Müslüman Kardeşlere verilecek muhtemel desteğe dair farklı rakamlar elde ediyoruz.
Müslüman Kardeşler çok tehlikeli bir radikal İslami hareket. Eğer iktidara gelirse, sonuçları Mısır için felaket olabilir. Müslüman Kardeşler’in ve benzer diğer örgütlerin Arap dünyasının büyük bir kısmında kontrolü ele geçirdikleri bir durumu hayal edebiliyorum. Bunun muhtemel olduğunu söylemiyorum ama ihtimal dışı da değil. Eğer bu olursa, zamanla bir ortaçağ karanlığına yeniden gömülecekler.
Kendi istatistiklerine göre, Arap dünyasının toplam ihracatı, fosil yakıtlar dışarıda tutulursa, küçük bir Avrupa ülkesi olan Finlandiya’nınkinden bile daha az. Er ya da geç petrol çağı sona erecek. Petrol bir enerji kaynağı olarak ya tükenecek ya da yerini başka bir kaynağa bırakacak ve ondan sonra kelimenin tam anlamıyla ellerinde hiç bir şey kalmayacak.  O vakit, Sahra’nın kuzeyindeki Afrika’nın Sahra’nın güneyindekinden pek de bir farkının kalmayacağı  ve göçün sürekli artacağı bir durumu tahayyül etmek zor değil.
Bu insanların neyi savunduklarını tarif etmek kolay değil Neye karşı olduklarını tarif etmekse çok daha kolay. Kendi algıladıkları biçimiyle sadece kendilerine zulmetmekle kalmayan aynı zamanda isimlerini, dinlerini ve milliyetlerini de lekeleyen tiranlıklara karsılar. Daha iyi bir şey görmek istiyorlar. Fakat bu daha iyi bir şey, farklı şekillerde tanımlanıyor. Parlamenter demokrasi, özgür seçimler vb. şeyler üzerinden konuşmuyorlar genellikle. Bunlar ortak söylemin bir parçası değil.
Daha iyi bir şey, farklı guruplar için farklı anlamlara geliyor. Ama genellikle din üzerinden tanımlanıyor. Bu zorunlu olarak Müslüman Kardeşler tarzında din anlamına gelmiyor. Buna benzemeyen bir İslami gelenek de var -istişare geleneği. Bu da bir yönetim biçimi.
Eğer Orta Doğu’nun tarihine ve siyasi yazınına bakarsanız keyfi ve tiranca yönetime tamamen karşı olduğunu görürsünüz. İslami gelenek her zaman istişare üzerinde ısrar etmiştir. Bu sadece bir kuram meselesi değildir. Örneğin, Fransız Devrimi’nden birkaç yıl önce Fransa’nın Türkiye’nin sultanına gönderdiği elçinin raporlarında dikkat çekici bir ifade vardır, Hükümeti Fransız elçisine Türk hükûmetini bir takım müzakerelere zorlamasını emretmiştir, fakat elçi çok yavaş ilerleme kaydetmektedir.
Paris öfkeyle, “Neden bir şey yapmıyorsun?” diye sorar. Elçi burada işlerin, Kralın tek efendi olduğu ve ne istiyorsa onu yaptığı Fransa’daki gibi olmadığını anlamaları gerektiği cevabını verir. Burada Sultan, yüksek makam sahiplerine danışmak zorundadır. Emekli olmuş yüksek makam sahiplerine de danışmak zorundadır. Tüccarlara, loncalara ve tüm diğer gruplara da danışmalıdır.
Yolsuzluk ve zulüm, hangi sisteme göre tanımlarsanız tanımlayın, yolsuzluk ve zulümdür. Onların yolsuzluk tanımlarıyla bizim yolsuzluk tanımımız arasında çok büyük farklar yoktur. Batı dünyasında insanlar piyasada para kazanıp bunu siyasi nüfuz ya da erişim elde etmek için kullanırlar.
Orta Doğu’da geleneksel uygulama, iktidar elde etme ve bu iktidarı, para kazanmak için kullanmaktır. Ahlaki açıdan ikisi arasında bir fark göremiyorum; iktisadi açıdansa Orta Doğu yöntemleri daha büyük hasara yol açıyor.
Günümüzde beni Orta Doğu ile ilgili olarak rahatsız eden şey onların ne yaptığı değil, bizim ne söylediğimiz. Yanlış sinyaller yayıyoruz. Orta Doğu’daki özgürlük ihtiyacı ve bizim özgürlük için çalışanlara yardım etme arzumuz konusunda daha açık ve kesin olmalıyız.
Batılı fikirler 1956 Süveyş Savaşı ya da daha yakın zamanlı 2011 ‘in Arap Baharı gibi Orta Doğu’daki geçiş krizlerini hızlandırabilir, ama sadece halkların kendileri bu krizleri çözebilir. Ne kadar iyi de olsalar, bizim onları öneriyor olmamız nedeniyle itibarı sarsılan çözüm önerilerinde bulunmaktan kaçınmalıyız. Silahlarımız ve paramız hoş karşılansa da, siyasetimiz ve diplomasimiz hoş karşılanmıyor.
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, AKIL FİKİR YAZILARI, BOP. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *