AKP-AB ilişkilerinde yalan rüzgârı * Bu “rüya” yıllarca sürdü. Erdoğan da AB de karşılıklı birbirlerinden alacaklarını almışlardı. Yavaş yavaş birbirlerinden ayrılmaya başladılar. Erdoğan 2016’da “AB’nin kapıkulu değiliz, Ey AB, sen yoluna ben yoluma” dedi.

Mehmet Ali Güller / Cumhuriyet Gazetesi / 26 Kasım 2020

Erdoğan iktidar olmadan önce AB’yi Hristiyan Kulübü olarak görüyordu. Ancak Erdoğan iktidar olunca en sıkı AB’ci oldu: “8 yıl sonra AB üyesiyiz” diye müjde verdi, 29 Ekim’de Papa heykelinin altında AB anayasasına imza attı…
Bu “rüya” yıllarca sürdü. Erdoğan da AB de karşılıklı birbirlerinden alacaklarını almışlardı. Yavaş yavaş birbirlerinden ayrılmaya başladılar. Erdoğan 2016’da “AB’nin kapıkulu değiliz, Ey AB, sen yoluna ben yoluma” dedi.
Ancak Erdoğan beş gün önce yine “Kendimizi başka yerde değil Avrupa’da görüyor ve orada bir gelecek inşa etmek istiyoruz” dedi! Peki ne oldu da yeniden AB’yle flört etme ihtiyacı doğdu?
Papaz elbisesi!
Erdoğan’ın iktidar olmadan önce “Hıristiyan Kulübü” diye niteleyip karşı çıktığı AB’ye, iktidar olduktan sonra hem de Hristiyanların Papa’sının heykelinin altında imza atması, Erdoğan’ın “iktidar olmak için gerekirse papaz elbisesi giyerim” şeklindeki siyaset anlayışıyla tam uyumludur!
Yoksa Erdoğan gerçekte AB’ci değildir…
Ama Erdoğan iktidar olabilmek için, dahası iktidarda kalabilmek için AB’ye sarılması gerektiğini gördü ve gerçekten de 10 yıldan fazla süre boyuna en hızlı AB’ci oldu.
Çünkü Erdoğan, AB desteğiyle, AB uyum yasalarıyla adım adım kurumları ele geçirebileceğini, dahası Türk ordusunu da AB sayesinde “dizginleyebileceğini” gördü.
Aynı “yararcılık” ilkesi AB için de geçerliydi. Brüksel de Türkiye’yi ekonomisinden hukukuna kadar istediği kıvamda biçimlendirebilmesinin Erdoğan’la mümkün olduğunu gördü.
Böylece Erdoğan ile AB, “yalan rüzgârı” altında işbirliği yaptılar yıllarca…
AB’nin kazançları
Peki AB neden üye yapmayacağı bir Türkiye’yi “aday üyelik” kapsamına alarak oyalıyordu?
Yukarıda belirttiğimiz gibi ekonomisinden hukukuna kadar Türkiye’yi istediği gibi biçimlendirmek için mi? Evet, bu nedenlerden biriydi.
Ancak, bir diğer neden de Kıbrıs sorunu ve sonraki yıllarda önem kazanacak Doğu Akdeniz’di. AKP AB’yi “kullanırken”, AB AKP’yi daha çok kullanmış ve iktidarın AB’ciliği üzerinden Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğinin önünü açmış, dahası Rumların Doğu Akdeniz’de komşularıyla deniz sınırı yetkilendirme anlaşması yapmasını sağlamıştı.
Fakat asıl önemlisi, AB’nin “aday üyelik” yalanıyla Türkiye’yi AB kapısına bağlamak istemesiydi: Türkiye AB kapısında tutulacak, ne içeriye girebilecek ama daha önemlisi, ne de kapıdan ayrılabilecekti! Açalım:
28 Şubat’ın mirası
Türkiye’nin Rusya ve İran’la oluşturduğu Astana Platformu, AKP’nin çok istediği bir işbirliği modeli değil. ABD ve AB’yle gerilen ilişkiler sonrasında bir de Rusya’nın Suriye’de sahaya inmesi ve uçak düşürme olayından sonra “normalleşmemek”, iktidar için oldukça pahalı bir fatura olacaktı. “Taktik esnekliğe” sahip Erdoğan, o fatura nedeniyle bir parça dümen kırdı.
Oysa uyguladıkları bu çizgi, çok karşı oldukları 28 Şubat’ın eseriydi: Avrasyacı generaller, Türkiye’nin Rusya ve İran’la işbirliğini savunuyorlardı.
İşte AB 1999’da Türkiye’ye aday üyelik kapısını, Ankara Moskova ve Tahran’a yönelmesin diye araladı. AKP iktidar olunca da 2004’te “üyelik görüşmelerini” başlattı.
Yani Türkiye zaten AB kapısından içeri giremeyecekti de, kapıdan dönüp bölge ülkeleriyle işbirliği yapmasın diye kapıda tutulacaktı.
Yaptırım endişesi
Peki, Erdoğan şimdi neden birden bire “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz” deme ihtiyacı duydu? Çünkü 10-11 Aralık’taki AB Zirvesi’nden yaptırım çıkma ihtimali var. Ve Erdoğan o yaptırım ile zaten kötü olan ekonominin büyük hasar alacağını, bunun da iktidarına mal olabileceğini hesaplıyor. O nedenle “yerimiz Avrupa” mesajı veriyor, o nedenle sözcüsü İbrahim Kalın’ı bazı özel temaslar için Brüksel’e gönderiyor.
Kısacası ortada stratejik bir işbirliği hedefi ya da ilkesel bir konumlanma durumu yok. Ne var?
İktidar olabilmek için papaz elbisesi giyenler, iktidarda kalabilmek için Hıristiyan Kulübü’ne üyelik masal kitabının sayfalarını yeniden açtı!
Neyse ki bu kez masal kısa sürecek…

 URL: https://wp.me/p1tiVW-1pm
This entry was posted in AB, DIŞ POLİTİKA, MEHMET ALİ GÜLLER, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *